Sf: 7
Onlara
Zannetme ki daim bir şekcesine,
Siz her anırdıkça huu çeker millet,
Alkış beklerken siz eşşekçesine,
Verir hakkınızı,yuu çeker millet!
Sf: 10
Muallim Naci, “Lugat-i Naci” adlı sözlüğünde, yergi ve taşlamayı “hicv” ağza alınan çok acı bir şeyi yutamayıp da tükürmeye benzetir. Çok yerinde benzetiş… İşte bu yüzden olacak, kendimi tümüyle taşlamaya ve yergiye veremedim. Hiç bir zaman istekle, hevesle taşlama yazmak zorunda kaldım ya da bırakıldım. Özlemimiz, yutulamayacak acı şeylerin ağza alınmaması için, bozuk düzenin sağdüzene dönüşmesi, mutlu bir topluma kavuşmamızdadır.
Sf: 11
Ata’m İzindeyiz!
Atam, hala yaşıyorsak:
Sorma Ata’m, halimizi,
Sanayide henüz daha,
Hocamız var, hacımız var,
Evet, doğru söylemişsin:
Zinde kuvvet diye söz var,
İlerledik Ata’m öyle,
Sarı Çizmeli Memet’e Mektup
Sarı çizmeli Memet, suçu bulma kimseye!
Korkulu rüyaları hep hayra yoruyorsun,
Bu memlekette Zübük sanma ki bir tane var,
Sarı çizmelim benim, uyan artık, silkelen!
Körler memleketinde padişah şaşı olur!
Aklını başına al, yoksa derdin hiç bitmez,
Körler memleketinde padişah şaşı olur!
Sf: 21
Fıstıki
Referandum dediler, olur eyvallah dedik…
Koalisyon dediler, haydi inşallah dedik…
Sosyal adalet de var, oh oh maşallah dedik…
Avrupa’da ne varsa bizler de yapmaktayız.
Her boyaya boyandık, fıstıki kaldı yalnız!
Bizi ihya edecek şu atom reaktörü…
Şimdiden oynayalım, döktüre de döktürü…
Hele kalkındırdık mı bir de özel sektörü,
İşte o zaman gayri dikilip kalkındınız!
Her boyaya boyandık, fıstıki kaldı yalnız!
Bir senatomuz yoktu, şimdi var senatomuz…
Ardımızda Cento’muz, önümüzde Nato’muz…
Ne kaldı eksiğimiz, işte spor totomuz!…
Bir boya, bir badana, bir de üstüne yaldız…
Her boyaya boyandık, fıstıki kaldı yalnız!
Bakma sen işlerimiz şu ara az karışık,
Pilava, fasulyeye girdik mi salla kaşık,
Evelallah bizimle kimse atamaz aşık…
Her telden çalarız biz, siz bizi ne sandınız?
Her boyaya boyandık, fıstıki kaldı yalnız!
Onlarda demokrasi, bizde de demokrasi…
Yerine göre “Tenk Yuu”, yerine göre “Mersi”
Nemiz eksik onlardan a yabanın teresi?
Fazlamız bile var ya: duvarlarda “ya Hafız!”
Her boyaya boyandık, fıstıki kaldı yalnız!
Sf: 23
Topal Eşşekle
Gazeteler: “Küçükçekmece’de Amerikalıların kurdukları atom reaktörüyle, Türkiye de atom çağına girdi.”
Büyükler haklıdır, “Çalış!” demekle.
Yaşanmaz bir hırka, yavan ekmekle…
Çalışıp işte biz bunca ekmekle,
Ey dünya! Ağır ol, azıcık bekle,
Katıldık kervana topal eşşekle!
Uyan, kendine gel, bu hangi devir?
Reaktörü veren, atom da verir…
“Maşallah” levhası taslak elverir.
Artık yetişiriz, beş dakka bekle,
Katıldık kervana topal eşşekle!
Bunca rütbeyi yeter saymayıp,
“Hazret-i Reaktör” demezsek ayıp…
Reaktör dedeye mumlar adayıp,
şimdi yetişiriz, sen bizi bekle,
Katıldık kervana topal eşşekle!
Atom var, gaz, benzin, nemize gerek…
Kokaryakıtımız var, mis gibi tezek.
Akıntıya karşı çekerek kürek,
Dur aman yetiştik, az daha bekle,
Katıldık kervana topal eşşekle!
İşleri cafcafla, gafla yürütüp,
Üfleyip,üfürüp, ardından dürtüp,
Deh dedik, çüş dedik, azıcık bekle,
Katıldık kervana topal eşşekle!
Taşları çatlatan bitmez sabırla,
Ömrümüz tükenir abur cuburla…
Durmadan taşıyıp suyu kalburla,
Patladın mı ulan, azıcık bekle,
Katıldık kervana topal eşşekle!
Eksik neyimiz var bizim dünyadan?
Un Amerika’dan, yağ Almanya’dan…
Eşşeği boyadık bizim boyadan,
Çüş yavrum, çüş dedik, patlama bekle,
Katıldık kervana topal eşşekle!
Bunca umutlardan ne arta kaldı?
Millet işsizlikten hep yata kaldı…
İşimiz dört nalla bir ata kaldı.
Çüş ulan, çüş oğlum, patlama bekle!
Katıldık kervana topal eşşekle!
Sf: 27
Perşembenin Gelişi
Ne Çin, ne Japon işi, ne yapan iki kişi,
Bunu yapan çok kişi, yapılan da Türk işi…
Siyaset pazarında görüp alış-verişi,
Bana sorma “N’olacak memleketi gidişi?”
Çarşambadan bellidir, perşembenin gelişi!
İlerlemeyiz diye yemin etmişiz sanki,
Bir adım ileriye, hemen geriye iki…
Mehter adımlarıyla biz de gideriz belki,
Kokaryakıt tezekle sıvamaya güneşi…
Çarşambadan bellidir, perşembenin gelişi!
Basın hürriyeti var: Baldır, toto ve ilan…
Hapsi var: İnsan hakkı, sosyal adalet filan…
Üç-beş yıllık değildir, kırk yıldır hep bu plan…
Kırk yıllık planlama: Sık kemeri, sık dişi…
Çarşambadan bellidir perşembenin gelişi!
Yırtıldı, kalmadı, ne elbise, ne pabuç…
Umut, Ortakpazar’a satmaktır mangal, marpuç…
Bir umut var: Açarak Sam Amca’ya el, avuç,
Gelsin de kalkınalım, Amerikan bahşişi…
Çarşambadan bellidir perşembenin gelişi!
Derler ki, erenlerin olmazmış solu sağı…
Şapkalı kafamızın içi örümcek ağı.
Yirminci yüzyılda biz yaşayıp ortaçağı,
Bir mucize yarattık yoktur tarihte eşi…
Çarşambadan bellidir perşembenin gelişi!
Kıblesi para onun, ne Ka’be, ne Mekke’dir…
Şapkasının altından görünen şey, takkedir.
Dernek, birlik sanırsın, hepsi birer tekkedir;
Bizler de tekkelerin demokrasi dervişi…
Çarşambadan bellidir perşembenin gelişi!
Gövdeye indirerek anaforu, beleşi,
Memnun oluyor, yeter, milletin yüzde beşi…
Sarmış geçim derdinin alevlenen ateşi,
Yüzde doksanbeş halkın suratı bundan ekşi…
Çarşambadan bellidir perşembenin gelişi!
Sf: 29
Ne Sağcıyız, Ne Solcu!
Kim demokrasi derse, sırtımızda taşırdık,
Onları taşımaktan sabırımızı taşırdık.
Ne aklımız vardı ki, olanı da şaşırdık…
Eloğlu bayram eder, bize kalmış orucu…
Ne sağcıyız, ne solcu… Futbolcuyuz, futbolcu!
Resmi dairelerde süründük bir imzaya,
Elin oğlu durur mu, gidiverdi uzaya;
Yol almak şöyle dursun, giremedik hizaya…
Yolcu yolunda gerek, artık Abbas da yolcu:
Ne sağcıyız, ne solcu… Futbolcuyuz, futbolcu!
İşimiz rast giderse bakarsanız kazara,
Bu pazara olmazsa mutlak öbür pazara,
Evelallah gireriz biz de ortak pazara,
Satacağız nargile, elimizde marpucu…
Ne sağcıyız, ne solcu… Futbolcuyuz, futbolcu!
Ahenk olur denildi olursa çok çeşitlik,
Sosyal adalet diye yem borusu işittik.
Oduncu kantarında yoktur böyle eşitlik:
Kimi inmez otodan, kiminin yok papucu…
Ne sağcıyız, ne solcu… Futbolcuyuz, futbolcu!
Yiğit malı meydanda, işte servet beyanı:
Sayın bayın serveti, koynundaki bayanı…
Yoksul halka gelince, denk atsın ayağını,
Çünkü vergi ödemek onun boynunun borcu…
Ne sağcıyız, ne solcu… Futbolcuyuz, futbolcu!
Cevapsız bırakmadı bu halkın sorusunu,
Maliye bakanımız söyledi doğrusunu:
Zengin yüksek perdeden öttürür borusunu,
Yoksullar kıvrandıkça girer kazığın ucu…
Ne sağcıyız, ne solcu… Futbolcuyuz, futbolcu!
Sf: 33
Bahar Vurmuş Başına!
Yaşı yetmiş, işi bitmiş, içi geçmiş, dışı çökmüş bir ihtiyarın bahar destanıdır:
Göbeği karnıbahar,
Gövdesi kart bir hıyar,
İçi geçmiş ihtiyar…
Bakma dazlak başına,
Bahtiyar mı bahtiyar,
Bahar vurmuş başına!
Görün koca bebeği,
Sallanır çekirdeği,
Her gece bir gerdeği…
Gelmiş yetmiş yaşına,
Sever hep fingirdeği,
Bahar vurmuş başına!
Anlamaz, ömrü kıştır,
Çukurunu kazmıştır.
Kader böyle yazmıştır,
Duraktaki taşına:
Yetmişinde azmıştır,
Bahar vurmuş başına!
Sevdikleri hanende,
Yahut körpe sazende,
Güzeller ona bende,
Bak körpe oynaşına,
Ne sende var, ne bende…
Bahar vurmuş başına!
Emrinde sazı, sözü,
Rakkasesi, dansözü,
Çöplükte onun gözü,
Çıkmış yar savaşına,
Buruşmuşsa da yüzü,
Bahar vurmuş başına!
Her bahar bir hız gelir,
Kadın gelir, kız gelir,
Sonra da kriz gelir.
Aklar düşmüş kaşına,
Dünya ona vız gelir,
Bahar vurmuş başına!
Sf: 39
Kalmadı
Siyaset sahasına geçeli tekme yumruk,
Top sahasında artık eski vur kır kalmadı.
Ne kadar çamur varsa attılar birbirine,
Sokaklarda çok şükür, çirkef, çamur kalmadı.
Oy almak için oldu binamazlar müslüman,
Mumla arasan bile bir tek gavur kalmadı.
Sazlar, sözler mecliste coşturdu hepimizi,
Patladı dümbelekler, kanun, tambur kalmadı.
Bakarak barajlara gökte bulut ağladı,
Barajlara yağmaktan bize yağmur kalmadı.
İnanın bıktım artık böyle manzum yazmaktan,
Bitti hece, kafiye, uydur uydur kalmadı.
Sf: 43
Sevgilime
Günlük gazetelerin birinci sayfalarında bile, iktidara yaranmak için manzum övgüler düzen yazarlarımız vardır. Aşağıda okuyacağınız, onlardan birinin ağzından yazılmıştır:
Bir sabah sevgilim erkence kalktım,
Su döktüm bahçemin öbeklerine…
Yanımda horlarken şöyle bir baktım,
Bayılırım kadın göbeklerine!
Sen gönül bahçemin bir hıyarısın,
Mideme göre iri yarısın,
Hülasa sen bana uygun karısın,
Vurgunum çipil göz bebeklerine!
Sevgilim işte ben geldim dört nala,
Gidelim adaya girip kolkola,
Geç kalma, binelim beşe beş kala,
Adanın marsuvan eşeklerine!
Hissedeyim diye milli heyecan,
Her sabah içerim pek çok havlıcan,
Hediye bıraktım bir kaç patlıcan,
Mübarek vatanın ineklerine…
Aklımı başımdan azad eyledim,
Fikrimi pazarda mezad eyledim,
Durmadan nutuklar irad eyledim,
Delikanlıların tezeklerine!
Yazdıkça yazarım parmağım acır,
Leylekler misali oldum mühacır,
Kafadan şairim, öterim cır cır
Rakibim ağustos böceklerine!.
Selamün aleyküm, aleyküm selam,
Maksadım şudur ki, hasılı kelam,
Söyledim bir hayli saçma vesselam,
Benzedim laklakan leyleklerine!
Sf: 49
Elimden Gelen Budur
Dün beşe aldığın mal, yarın bin beş yüz eder,
Yükselttik memleketi, bunu tarih böyle der.
Kırmadık gönül hatır,
Elden ne geliyorsa onu yaptık birader!
Babamın adı Hıdır,
Elimden gelen budur!
Şimdi yanardağ gibi indifa ediyoruz,
Sanmayın vazifeden istifa ediyoruz.
Böyle kalbimiz pır pır,
On yılda yüz milyonla iktifa ediyoruz.
Babamın adı Hıdır,
Elimden gelen budur!
Önümüzde harita dolaştık kapı kapı,
Kimseye şeker diye yutturmadık şapı,
Döküldük sapırsapır,
Orta yere gelmedi eğri kaşığın sapı,
Babamın adı Hıdır,
Elimden gelen budur!
Uğraştık ticaretle, Eskimo’ya buz sattık.
İktisadı gör bizde, Bahr-ı Lut’a tuz sattık
Altınlar oldu bakır.
Dışardan buğday alıp, dışarıya muz sattık.
Babamın adı Hıdır,
Elimden gelen budur!
Naylon sutyen getirttik, kalmadı elde döviz,
Öyle fındık kırdık ki, kalmadı fındık, ceviz.
Bütçe oldu tam takır,
Bu çürük koltuklarda neler çektik bilseniz,
Babamın adı Hıdır,
Elimden gelen budur!
Gayretimizle doldu “Vatan sathı” naylonla,
Kaldı seçmenlerimiz bir gömlekle bir donla!
Oynasın şakır şakır!…
Yükselttik memleketi iktisadi balonla!
Babamın adı Hıdır,
Elimden gelen budur!
Yuvarlandığımız yer, iniş mi yoksa dik mi?
Ne kadar numaramız varsa göstermedik mi?
Attıksa bir kaç kıtır,
“Susma hürriyeti” ne sanki bişey dedik mi?
Babamın adı Hıdır,
Elimden gelen budur!
Bizdeki planların rastlanmaz benzerine
İstatistik rakamlar konuştu söz yerine,
İşliyor tıkır tıkır,
Solda sıfır olduk ta tüy diktik üzerine,
Babamın adı Hıdır,
Elimden gelen budur!
Sf: 84
Bir Tane Olsa
Elin andavallısı ne yol bilir, ne yordam,
Daha dün bulamazken başını sokacak dam,
Hilton’a gittim diye sanır kendini adam.
Şimdi onlar çoğunluk, azınlıkta kaldık biz,
Bir tane olsa böyle, bal börekle besleriz.
Kalmadı ortalıkta gerekli orta insan,
Uşak Hasan’lar şimdi oldu sayın bay Hasan.
Ya uşak, ya efendi… Kurtuluş yok ne yapsan…
Şimdi onlar çoğunluk, azınlıkta kaldık biz,
Bir tane olsa böyle, bal börekle besleriz.
Herkes sana buyurur, yabancısı, yerlisi,
Külah değiştirirler, Ali ile Veli’si,
İpi geçirmiş ele elin hınzır delisi..
Şimdi onlar çoğunluk, azınlıkta kaldık biz,
Bir tane olsa böyle, bal börekle besleriz.
Eşekler önde gider, arkadan gelir kervan,
Sıra için kuyruğa girmez kuyruklu hayvan.
Mangalda kül bırakmaz, konuşur yavan yavan.
Şimdi onlar çoğunluk, azınlıkta kaldık biz,
Bir tane olsa böyle, bal börekle besleriz.
Dün yaya gidemezken, bugün dünya gezgini,
Sen ne yapsan yontulmaz karaborsa zengini,
Terbiye dersen eğer, sanır beygir dizgini.
Şimdi onlar çoğunluk, azınlıkta kaldık biz,
Bir tane olsa böyle, bal börekle besleriz.
Sen adalet, hak diye çürütürsün bir ömür,
Onlar hep hapşırdıkça dört yana hak püskürür,
Caddenin ortasına hak tuu diye tükürür.
Şimdi onlar çoğunluk, azınlıkta kaldık biz,
Bir tane olsa böyle, bal börekle besleriz.
Sf: 111
Çöpçüye Destan
Sokaklarına kaç zamandır çöpçü uğramayan bir mahalle halkının çöpçüye söylediği destandır.
Yırtık postalına olduğum kurban,
Bize uğramadın, geçti kaç sene,
Asfalt sokaklarda tepersin taban,
Bizim sokağa da çöpçü gelsene!
Mundar mundar kokar sabah yelleri,
Çöplük oldu semtin güzel illeri,
Gözümüzde tüter nazlı halleri…
Bizim sokağa da çöpçü gelsene!
Eser bad-i seba çöpler üstünde,
Bir çöp tenekesi yarin destinde,
Bekletmeden yari, çöpçü kasdin ne?
Bizim sokağa da çöpçü gelsene!
Acaba bilmem ki darıldın neye?
Kırk yılda bir uğra, bu viraneye,
Neden boykot ettin fakirhaneye?
Bizim sokağa da çöpçü gelsene!
Kenarda köşede kaldık diye mi?
Seni göndermeyen Belediye mi?
Söyle istediğin bir hediye mi?
Bizim sokağa da çöpçü gelsene!
Çöpler biriktikçe kokuyor ekşi…
Sinek hücumundan bıraktık işi,
Süpürmez çöpleri gözümün yaşı,
Bizim sokağa da çöpçü gelsene!
Bozuk kaldırımlar olursa engel,
Çeklim kamyonu, takarak çengel,
Gez dolaş ama bize de dön gel!
Bütün mahallenin sen düşündesin,
Söyle çöpçü hangi kız peşindesin?
Görmiyeli çok var, kaç yaşındasın?
Bizim sokağa da çöpçü gelsene!
Bari sen gelmezsen gönder selamın,
Bize kafi gelir tatlı kelamın,
Boşandınsa bize gönder ilamın…
Bizim sokağa da çöpçü gelsene!
Benim çöpçüm kamyonludur, atlıdır,
Uğrar elbet bir gün hakikatlıdır,
Dili kaba ama ah ne tatlıdır,
Bizim sokağa da çöpçü gelsene!
Fedadır yoluna baş ile canım,
Gittikçe artıyor bak heyecanım,
Affet kusurumu benim sultanım,
Bizim sokağa da çöpçü gelsene!
Sf: 118
Makasa Övgü
Düşünürüm de bazı, sen olmasan ey makas,
Basın dünyamız bizim çoktan etmişti iflas…
Gelince Avrupa’dan, burda kesip kesip bas!
Yabancı dergilerden apartmak bize hastır,
Velinimet fendim makastır, ah makastır!
Yabancı dergilerden artistler ayartırız,
Yazı lazım olursa onlardan apartırız,
Resim, fotoğraf desen sayfalar kopartırız,
Amerika, Avrupa göndersin, sen de bastır,
Velinimetim benim makastır, ah makas!
Keşiflerden, icattan hangisi payendedir?
Bizde kültür dediğin senin himayendedir,
Ressam, yazar olduksa, hep senin sayendedir,
Bu işler bize vergi, ancak bizlere hastır
Suç aletimiz bizim makastır, ah makas!
İnan mertek sanırdı görse seni elifi,
Hep kestin biçtin de sen meşhur ettin herifi,
Kimin evine sordun, hangi hakk-ı telifi?
Telif hakkı burada bir paspastır,
Benim hocam, üstadım, makastır, ah makastır!
Senin iyiliğini ne radar, ne atom yaptı,
Sen olmasaydın eğer, durumumuz haraptı.
Dur, yeni posta gelmiş, yazar makası kaptı…
Gazetecilik bizde nevi şahsına hastır,
Düşünen, yazan, çizen, hep makastır, makastır.
Sf: 120
Boynuz Ararken
Kaptırdık kendimi hayat denen bu sele,
Ömrüm geçti bunca yıl, olmayacak hevesle.
Ab-ı hayat beklerken, bulamadım su bile,
Maden suyu istemez, terkoslar aksın hele.
Avucumla içerim, içmem çanaklarından,
Deve boynuz ararken olmuş kulaklarından,
Söyledimse birkaç söz pek tuzluya mal oldu,
Demokrasi gelince bana da bir hal oldu,
Eskiyi hatırlatmak boynuma vebal oldu,
Bir zaman va’dedilen ucuzluk hayal oldu,
Bekleme ümitli söz çıkmaz dudaklarından,
Deve boynuz ararken olmuş kulaklarından,
Senin, benim gibiler cebinde varsa alır,
Sen oynarsın ortada, o tutar parsa alır,
Leblebi alır gibi eloğlu arsa alır,
Hem ucuzdan alır, hem karaborsa alır,
Ya yol da vermeseydi bize sokaklarından!
Deve boynuz ararken olmuş kulaklarından,
Tersin dönmüştür gayri kapılma hiç ümide,
Beyinler yer değişmiş, zira aç gözlü mide,
Şekerci vitrininde o mukaddes akide,
Sen kendi derdine yan, karaborsa gitgide,
İnsaf denen kuzuyu asar bacaklarından,
Deve boynuz ararken olmuş kulaklarından,
Sf: 123
Günün Adamı’nın Türküsü
Nedir bilmem helal, haram…
Olsun yeter cepte param.
O gün başta her kim varsa,
Onunladır benim aram.
Ben bu huyu bırakamam;
Giden ağam, gelen paşam!…
Demokratla demokratım,
Muhalifle bir kıratım,
İktidarda kim olursa,
Huzurunda iki katım.
İster oldun, isterse ham,
Giden ağam, gelen paşam!…
Ben bakarım çıkarıma,
İşlemesin zararıma,
Ne isterse yapsın ama,
Dokunmasın tek karıma,
İster papaz, ister haham,
Giden ağam, gelen paşam!…
Girdim türlü kıyafete,
İstibdata, hürriyete,
Vatan için koştum, durdum,
Ziyafetten ziyafete,
Nerde sabah orda akşam,
Giden ağam, gelen paşam!…
İşler gitsin tıkırında,
Benim gözüm mangırında.
Arabamı aşırırım,
Dağ başında, bozkırında…
Küpüm hele dolsun tamam,
Giden ağam, gelen paşam!…
Getir kulüp rakısını,
Oynat güzel bar kızını!
Bindiğimiz arabanın,
Söylüyoruz şarkısını:
Tirim tıram, tirim tıram.
Giden ağam, gelen paşam!…
Sf: 127
Baktın Zaman Uymuyor!
Bu seçim listesinde vermezlerse sana pay,
Kontenjandan da eğer göstermezlerse aday,
Sen de iç yüzlerini dök ortaya, bir bir say,
Dayanamadım, dersin, bu gidişe, sayın bay!
İhtiyacın yok senin herhangi bahaneye,
Baktın zaman uymadı, uyuver zamaneye!
Sakın sesin çıkmasın savunurken harmanı,
Elbet gelir gerçeği söylemenin zamanı!
Maksat demokrasinin doğru çıksın dumanı…
Olmak istersen eğer hürriyet kahramanı,
O zaman dersin: Bakın! Yedikleri naneye!
Baktın zaman uymadı, uyuver zamaneye!
Bağlılık, vefa, dostluk… Vardır böyle his deme!
Erişemezsen eğer, hemen ciğer pis, deme!
Aday yapmadılarsa başka koltuk isteme!
Mademki girdik artık çok partili sisteme,
Partiler çıkmalılar yirmi, otuz taneye…
Baktın zaman uymadı, uyuver zamaneye!
O parti olmadıysa bir başka partiye geç!
Bilgi, fikir yok ama, parti çok, birini seç!
Hazırlarsın basına çok gülünç bir demeç…Bir basın toplantısı, demokratik bir skeç…
Düşünürsün acaba bilmem ki, daha neye?
Baktın zaman uymadı, uyuver zamaneye!
Sf: 128
Diye Diye
Aklı olan geçmeli hep partiden partiye,
Siyaset hayatında yükselmeli part diye…
Demokrasi devrinde kahraman olmak kolay,
Dünkü öptüğün eli ısırmalı hart diye…
Dalkavukluk edeyim diye eğildim bir gün,
Pantolonun arkası yırtılmaz mı cart diye…
Sosyete almaz beni, her meclise giremem,
İlçe başkanlarından yok elimde kart diye….
Yirminci tamirinde zavallı sol papucum,
Tramvaya koşarken çıkmasın mı fart diye…
Yaşım kırk bir diyerek, genç diyorlar eskiler,
İlik gibi kızlar da beğenmiyor kart diye…
Hiç bir parti kalmadı, girip de çıkmadığı,
Adam olmadı ama, aday oldu zart diye…
Zülf-ü yare dokunma, kuyruğa sıkışmıştır,
Kaba kağıt yırtıyor bir kızdı mı cart diye…
Sf: 136
Kazık
Çocuktan, kadından, er kişimizden,
Sorsanız memnun bu gidişimizden,
Yatıp kalkıp kazık yeyişimizden,
Sevincimiz belli her işimizden,
“Bu da geçer yahu!… ” deyişimizden.
Eğer kazıklayan olursa hazık,
Gık bile demeyiz yedikçe kazık,
Tadına varmamış olana yazık,
Dayanırız belli her işimizden,
“Bu da geçer yahuuu!…” deyişimizden.
Kazığa dayanmak bizde gelenek,
Kazığı yedikçe başlar bir ahenk.
Kazıklar çeşitli, kazıklar renk renk…
Görünür kazıklar her işimizden,
“Bu da geçer yahuuu!…” deyişimizden.
Kazıklar sipsivri, zağlı olmalı,
Uçları ille de yağlı olmalı,
Yiyenin kolları bağlı olmalı,
Bellidir kazıklar her işimizden,
“Bu da geçer yahuuu!…” deyişimizden.
Kazıklamazlarsa billah olmayız,
Biz kazık yemezsek iflah olmayız,
Beş, on kazıkla da islah olmayız,
Bellidir kazıklar her işimizden,
“Bu da geçer yahuuu!…” deyişimizden…
Ancak kazıklanmak selametimiz,
Böyle böyle artar kerametimiz,
Kazık bizim yerli alametimiz,
Bellidir kazıklar her işimizden,
“Bu da geçer yahuuu!…” deyişimizden…
Biz de kazıklanmak sünnet de farz da…
Acizdir kalemim bu hali arzda,
Kazığın bir ucu merkez-i arzda.
Bellidir bir ucu, gör işimizden,
“Bu da geçer yahuuu!…” deyişimizden.
Sf: 138
Doğru Söyleyen
Estek kösteğin adı olmuş bizde estetik,
Betondan sefertası binalarla süsledik,
Yollarda ezilirsin durmazsan biraz tetik.
Böyle şehirciliğe doğrusu ya pes dedik.
Lafımız kurşun gibi, duyar bizi duvarlar,
Doğru söyleyenleri dokuz köyden koğarlar.
Bize süs lazım değil, en güzel süs sadelik,
Simokin mi giyilir cepte yokken metelik,
Şurda bir İstanbul var, turiste göstermelik,
Halkının bağrı yanık, şehrinin yolu delik.
Söylemesen yutulmaz, laf gırtlağa tıkanır,
Gerçeği de söylesen zülfiyara dokunur.
Kalemim ok gibidir, hem ağır, hem de saka.
Dışı seni yakar da, içi de beni yakar.
Delik borularından su akar, aptal bakar,
Yağmur duası diye, gökte nutuklar çakar.
Doğru desen söz olur, eğri desen göz olur,
Ferman efendimizin, yaz ortası güz olur.
Yumuşak da söylesek, lafımız gelir pek dik,
Boru döşenecekmiş, yollar bu yüzden delik.
Bir yağmur çiselese yollar olur Venedik,
Biz de yarenlik ettik, seranatlar söyledik:
Gondol lazım mehtapta, yahut üç çifte kayık,
Üste tükürsen sakal, alta tükürsen bıyık.
Tozundan, çamurundan, çektiğimiz tasadan,
Boğulmadan kurtulsak su çöplükten, arsadan,
İsteyip asasını ya Hazreti Musa’dan,
Yahut çıksak göklere ibret alıp İsa’dan.
Ya deveyi gütmeli, ya buradan gitmeli,
Söyle ey Belediye! Söyle ne halt etmeli?
Sf: 184
Dam Üstünde Saksağan
Öğren büyüklerinden kırktan sonra azmayı,
İşe yaramaz, bırak, okumayı, yazmayı.
Daha bunlar bişey mi, gelsin de seçim ayı,
Bak dinle nutuklar, gümbürdetir semayı,
Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı!
Yemesen yedirsen de, dolmaz boş avurtlara,
Aç olan gözleridir, dönmüşler aç kurtlara.
Sana bana bir kemik, kendine aslan payı…
Pek yüksekten atarlar, aldanma zart zurtlara,
Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı!
Bir biziz kazık yiyen, kazancak hepsi de,
Eskiden çantadaydı, şimdi keklik tepside.
Sıvar paçalarını görmeden daha çayı…
Sanma kendin gibidir konuşan herkesi de,
Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı!
Düşmek istemiyoruz düştüğümüz hallere,
Karnımız toktur bizim bu eski masallara,
Dilinden hiç düşürmez, baş üstüne hay hayı,
İnanma pöh pöhlere, atılan mavallara!
Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı!
Bugün yarın diyerek insanı avuturlar,
Lades değil ki bu, sonradan unuturlar.
Köprüyü geçesiye ayıya derler dayı,
Efendimiz, beyimiz diyerek uyuturlar.
Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı!
Avcunun içi bilir karaborsayı,
Milyon kere milyoner, daha bilmezken sayı
Sen durmadan yenile kıçındaki yamayı,
Artık öğren birader Hanya ile Konyayı,
Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı!
Sf: 165
İnsanoğlu
Her işin bir yolu var, acele etme biraz,
Hele politikada olacaksın çok kurnaz;
Düşmanın olsa bile çalacaksın ona saz,
Son sözünü ilk deyip aklı olan saldırmaz!
İnsanoğlu naziktir, ağır sözü kaldırmaz,
Eşek dersin kazar da, bin sırtına aldırmaz!
Çalışır görünerek yan gelip de yatmalı,
Şu ölümlü dünyanın anasını satmalı…
Din uğruna çek nutuk, olsa bile bi-namaz,
Kazığı yağlamalı, nezaketle atmalı…
İnsanoğlu naziktir, ağır sözü kaldırmaz,
Eşek dersin kızar da, bin sırtına aldırmaz!
Hart diye ısırmalı dünkü öptüğün eli,
Külahını çıkarıp sakın gösterme keli,
Yükselmek isteyenler olmalı perendebaz,
Menteşeli olmalı, eğilip bükülmeli…
İnsanoğlu naziktir, ağır sözü kaldırmaz,
Eşek dersin kızar da, bin sırtına aldırmaz!
“Merhaba kör kadı!” yok, fırsat geçmeden ele,
Kozunu oyna ama, uygun zamanı bekle!
Madem koltuk istersin etme yavrum fazla naz,
Efendi olmak için olmalı önce köle!
İnsanoğlu naziktir, ağır sözü kaldırmaz,
Eşek dersin kızar da, bin sırtına aldırmaz!
Bol keseden v’adedip güler yüzle oy topla,
Kasayı doldur para, cüzdanına koy topla!
Başarı yollarında olmalısın bir cambaz!
Yüksek makam önünde perende atıp hopla!
İnsanoğlu naziktir, ağır sözü kaldırmaz,
Eşek dersin kızar da, bin sırtına aldırmaz!
Hak-hukuk sever görün, belli etme işini,
Karda yürüsen bile çaktırma gidişini…
Başarı kolay değil, olacaksın hokkabaz,
Gül ama göstermeden bilediğin dişini!
İnsanoğlu naziktir, ağır sözü kaldırmaz,
Eşek dersin kızar da, bin sırtına aldırmaz!
Sf: 167
Kurufasulyeye Övgü
Günden güne sen eğer düşüyorsan kuvvetten,
Fasulye yemelisin, besleyicidir etten,
Kuru Fasulye gibi say kendini nimetten!
Bayanlar hep fasulye yedirmelidir beye,
Aman kurufasulye, canım kurufasulye!
Yetmiş yaşından sonra kaçırırsın ucunu,
Bulamazsın bir ilaç dolaşsan da acunu,
Onun yerini tutmaz hiçbir kuvvet macunu!
Hele verirse eğer bakkal da veresiye,
Moruklara dermandır canım kurufasulye!
Seksoloji dalında çıktı yeni bir konu,
Yarım porsiyon yesen alimallah sen onu,
Çifte kuvvetli yapar en işlemez hormonu!
Bu ömrü fasulyesiz boş geçirdik şimdiye…
Hep yemeli fasulye, ah fasulye, fasulye!
Bu gaz kıtlığında hem bedava gaz yapar,
Fazla yersen karnında, kalın, ince saz yapar,
Öter saksafon gibi, akordu yok caz yapar!
Onu yemeli “müzik ruhun gıdası” diye,
Aman kurufasulye, canım kurufasulye!
Belin bükük olsa da yine verir erkeklik,
En kartaloş kadını gösterir göze keklik,
Üstüne su içersen çekmezsin asla peklik!
İhtiyar erkeklere en münasip hediye,
Horoz cinsinden olsun, bir kilocuk fasulye!
Yetmişinde olsa da, iki büklüm ihtiyar,
Bir tabak fasulyeyle olur hemen bahtiyar,
İçin geçmiş olsa da başına vuru bahar!
Ye babalık! Ye moruk! Sabah, akşam, durma ye!
Erkekliğin kaynağı, ah fasulye, fasulye!
Sf: 171
Zamanı Geldi
Daha ne beklersin irişti bahar,
Şakıyıp ötmenin zamanı geldi.
İnan ki sevdiğim kalmadı karar,
Sevdayı gütmenin zamanı geldi!
Baharı eskiden aldım alaya,
Her bahar başımı soktum belaya,
Olurdum bir Mecnun her bir Leyla’ya,
Ayşe’nin, Fatma’nın zamanı geldi!
Göğüsler, gerdanlar çıksın uryana,
Etekler açılsın, çıksın meydana,
Korseler bir yana, sütyen bir yana,
Fistanı atmanın zamanı geldi!
Salmalı kafesten gönül kuşunu,
Kalpten kalbe işler sevda kurşunu,
Bin dertle, mihnetle geçtik kışını,
Derde dert katmanın zamanı geldi!
Bir sevdiceğim var, Japone kollu,
Anasından hızlı, o kadar yollu,
Elense çekerim, hem sağlı sollu,
Köprüye atmanın zamanı geldi!
Bahar geldi, artık hava alalım,
Söyle de annene yalnız kalalım.
Gidip tenhalara şöyle dalalım.
Ananı satmanın zamanı geldi!
Bahar geldi, haber sal da dostuna,
Almalı yar bir karanfil destine,
Dalların altına, çimin üstüne,
Sarılıp yatmanın zamanı geldi!
Sf: 182
En Akıllımız Deli Ahmet
Elli yıldır tırmandık, çıkamadık yokuşu!
Sebep ne bu, ne de şu…
Sanki oldu memleket tımarhane koğuşu,
Düşünün sollu, sağlı:
Ne yavan var, ne yağlı.
Akıl veren Del’Ahmet,
O da direğe bağlı!
Büyükler söylemişler; durmayalım düşeriz!
Bu kafayla n’işleriz?
Sıkıyı görünce de altımıza işeriz!
Memiş memişhanede, İbiş Gümüşhane’de,
Önderimiz Del’Ahmet,
O da tımarhanede!
๑۞๑*-._.-*๑۞๑Sam Amca’ya, Bay Hans’a el alemin borcunu,
-Bırak sen şimdi onu-
Bilmem ki nasıl öder torunumun torunu?
Yorulduk artık yeter!
Bu yol ne zaman biter?
Yol gösteren Del’Ahmet,
O da bizden bin beter!
๑۞๑*-._.-*๑۞๑Tepemize çıkardık zatıalilerini,
Pek beğendi yerini.
Şimdi de arıyoruz suçlu diye birini.
İşler gün günden batak,
Kalmadı yorgan, yatak.
Başımızda Del’Ahmet,
O da kafadan kontak!
Doktrin: “Türkiye’de, her 3 Türk gencinin 4’ü şairdir!” – Aziz Nesin
Related posts
Kategoriler
- ★ sinek ilacı (29)
- ★★ kötü (99)
- ★★★ güzel (111)
- ★★★★ önerilen (77)
- ★★★★★ şaheser (26)
- didaktik (26)
- eylencelik (23)
- film (1)
- hayat kanunları (19)
- hikaye (148)
- kitap (155)
- kokucuk dosyası (50)
- korona günlükleri (4)
- Parfüm (383)
- röportaj (3)
- tefrika (19)