Sigara dumanıyla yıllanmış ıslaklık kokusu, bir de oradaki içleri çürümüş insanların soluklarının buğusu birbirine karışıp, tepedeki kör lambanın ışığında küf mavisi bir tül gibi dolana dolana tavana doğru gittikçe yoğunlaşıyordu.

Toy gösteren körpecik delikanlının elma alı yanaklarındaki kayısı tüylü teni kızarıp yüzü pençe pençe harlandı.

Karanlık yüzlü, gözleri parlak ve sert kabuklu böcekler gibi fıldır fıldır oynayan, bakışları insana korku salan biriydi.

Kötü alışkanlıkları ne oranda başkalarına yayılırsa, sanki kendilerine düşen utanma payı da o oranda azalacakmış gibi gelirdi onlara.

Ağzından çıkan sesi bile, karşısındakinin suratına atlayacak bir pençeli hırıltıydı.

Ne sultani bir şamar ki rüzgarından adam devriliyor.

Ulan sizi camiden toplayıp getirmişler… deyince, koğuştaki eski hapishaneciler gülmeye buyruk çıktığı için kahkahaları savurdular.

Bıçakla kesilmiş gibi kahkahalar dondu.

Bilinir ki erkekler, hele cinsel gücü eksilmiş erkekler, erkekliklerine ilişkin konularda çok duyarlıdırlar.

Cezaevinin yaşam kuralı bu:
Akşamın bu saatlerinde tutuklular çok içtenleşirler, dertlerini anlatmak için bir dost arar, en yakınlarındakini de bir dost sanırlar; çünkü buna gereksiniyorlardır. Polise, savcıya, yargıca, hatta avukatlarına bile söylemediklerini, hiç, hiç kimselere söylemediklerini, en gizlilerini, en suçlu oldukları şeyleri, burda bu saatte birisine anlatmak için can atarlar.

Hele hele akşamüstlerinin alaca gölgesinde cezaevlerinde insanın içine öyle bir üzünçlü ağırlık çöker ki, anlatılır bir duygu değildir.

Söylemiş, içini dökmüş, boşalmış ve rahatlamıştı. Hiç değilse bu yeryüzünde bir tek kişi olsun, onun yüreğinin kötü olmadığını biliyordu artık.

Erkekliği elinden alınıp yittikçe daha bir erkek görünmeye özenir olmuştu ki, hiçbir erkek o kerte erkek gösterişinde olmazdı.

Düzde ağalık vermekle, damda ağalık vurmakla olur.

Yeryüzünde başka hiçbir başarılı yücelme, böylesine çelikten bilek, böylesine çatal yürek, böylesine kalleşçe düzen gerektirmezdi.

Cezaevinde yaşayabilmek başlı başına bir bilim, bir teknikti.

İlle de kalktığı yere konan inatçı sineği kovalar gibi başını birkaç kez salladı.

Denilir ki, bir saldırganın ölüm tehdidi altındaki insan, bilinçsizce kendini savunmanın en doğru yolunu bulurmuş. Ve sonradan bu savunmanın en mantıklı savunma olduğu görülürmüş.

Suçluya idam edileceği söylenmez. Suçluya kendini öldürme özgürlüğü de verilmez. Çünkü kendini öldürürse, halk, darağacında sallanan cesedi görerek ibret dersi alamaz. Yani idam cezasının toplumsal işlevi yerine getirilmemiş olur.

Biz insanlar her hücremizden milyarlarca görünmez iplikle topluma bağlıyız, toplumun bir katına bağlıyız.

Bunlar patolojik (hastalıklı) tiplerdir. Binlerce kişiyi ölüme gönderen insan kasabı Nazi subaylarının da kanadı kırık bir kuş görüp ağladıkları iyi bilinir.

Tarihten alınacak en büyük ders, insanların tarihten bir ders almadıklarının anlaşılmasıdır.

Tamamlayamadan o son sözü yutup ağzından çıkarmadı.

Hastalıklı ve uyuz eşeklerin ve kart beygirlerin kaçak olarak kesilip dana eti diye satıldığı yer.

Başgardiyan, zeytinyağı tenekesini aramak için öbürleriyle birlikte o yana bu yana döneniyorduysa da, araması gönülden değildi. demek nasıl olsa bulunmayacağını, bulunmaması gerektiğini biliyordu.

Alandaki tırnakçılar öyle deneyimliydiler ki, değil palto kumaşları kesilirken fark etmek, ameliyat edilip ciğerleri sökülse yine de anlamazlar, neden sonra bir hafiflik duyup doktora gitseler, heriflerin ciğerlerinin olmadığı röntgende anlaşılırdı.

Kalabalık, binlerce ayaklı bir dev sürüngen yaratık gibi dalgalandı.

Salt darağacı altında böylesi mert bir adamı görebilmek için yaşam boyu cellatlık yapmaya değerdi.

Asılanın ismi yazılı olarak nüfus müdürlüğüne bildirilecekti ki artık onun da kimliği yaşayanlar arasından kazınsın.

Oysa dört yıl önce suç işleyip dama tıkılan berber çırağı ile, dört yıl sonra hücresinde ölümü bekleyen Berber Hayri başka başka insanlardı. Şimdi, dört yıl içinde değişmiş, gerçek bir insan olmuş çocuğu asacaklardı.
İşte bu yüzden son isteğini soran savcıya,
“Söylesem neye yarar, anlamazsınız ki; başka bir insanı asıyorsunuz!” demişti.

İdam cezasıyla ortadan kaldırılan insan suç işleyen insan değildir; çünkü insan sürekli olarak değişir, yenilenir. Örneğin, suçla ölüm cezasının infazı arasında dört yıl geçmiş olsun, toplumun bile isteye astığı kişi, gerçek suçlu değil, bambaşka biridir.
Belki bu konu diyalektik, eytişimseldir; yani tartışmaya açıktır. Çünkü hayat, sürekli değişim yasasına tabidir.

İnsan, böyle bir yazarın (Aziz Nesin kastediliyor) yeni bir yapıtıyla karşılaştığı zaman ondan alacağı zevki ve öğreneceği yeni şeyleri düşünür.

Aziz nesin bu romanda en güç olanı seçmiş:
Normal bir insanın vicdanının kabul edemeyeceği bir suçu işlemiş olan adamın içinde gene de insan yönü bulmak.

Bürokrasi çarkının dönüşündeki her adımın nasıl bir usül sorununa dönüşerek anlamını kaybettiği görülür.

Var olan her şey, her düşünce birbirine karşıt iki şeyin birleşimidir.

Bu gerekçeyi uyduranlar, vicdan denilen obur hayvanın önüne patlayıncaya kadar yiyebileceği denli gerekçe yığmışlardı.

*

surname: düğün-şenlik için yazılan yazı

takaza: azarlamak, başa kakmak

ibret: kötü bir olaydan alınan ders

civan: genç ve yakışıklı

sızıltı: hoşnutsuzluk, şikayet

yılgı: fobi

inkılap: dönüşüm, devrim

sertelmek: sertleşmek

dönenmek: dönmek

doğram doğram: parça parça

teles: yıpranmış

bezek: süs motifi

yoz: soysuz, adi, bayağı

ağu: zehir

iki dirhem bir çekirdek: çok güzel ve özenli giyinmiş

dirhem: gümüş para

kayıntı: açlık bastıran yiyecek

sıvaşmak: bulaşmak

olmazlama: yadsıma, karşı çıkma

od: ateş

bungunluk: sıkıntılı

çağanoz: çingene yengeci

afur tafur: çalım, kibir

caka: gösteriş, çalım, fiyaka

kerte: derece, radde

andaç: yadigar, yoldaş, anı

ayran budalası: aptal, sersem

gözünü budaktan sakınmayan: korkusuz

öd: safra

salta durmak: köpeğin arka ayakları üzerine kalkması

tevatür: söylenti

ayral: müstesna, kural dışı

kıvanmak: övünmek, iftihar etmek

erinç: rahat, huzur

hışır: taşkınlık gösteren, yaramaz

bağdadi: çıta

kalıt: miras

deşik: deşilmiş olan yer

salhane: kesimevi

narh: tüketiciyi korumak için belirlenen fiyat

çelebi: terbiyeli, görgülü kimse

civcivli: gürültülü, telaşlı

erinç: rahat, huzur

şehzade: padişahın oğlu

uğrulamak: hırsızlıkla ele geçirmek, sirkat etmek

dönenmek: olduğu yerde, çevresinde dönmek

içit: içilecek şey

yiyinti: atıştırma

yapıntı: hayal gücüyle yaratılan şey

tansık: olağanüstü olay

motif: süsleyici öğe

Doktrin: “İnsan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur.” – Aziz Nesin