Sf: 7
Zevk ve safa şairiydi. Hem bu iş yapılmış, olmuş bitmişti bizde. Çok vardı Hayyam çevirisi.
Bizde bir sürü Hayyam çevirisi vardı sahiden. Şiir diliyle, düz, anlaşılır, anlaşılmaz, başarılı, başarısız, (şiir diliyle olanların en başarılısı bence S. Eyuboğlu’nunkiler.) Aama bu bir sürü dediğimiz kaç tane? Kaç yılda kaç tane? Bir Alman profesör ne diyor: Yalnız 1913 yılında, yalnız İngiliz dilinde birbirinden ayrı 120 basımı yapılmış Hayyam’ın, lâf değil, bir yılda 120 basımı. Bizde şimdiye kadar bunun sekizde biri yapılmış mıdır? Burda tam sırasıyken şunu diyeyim; Mevlânâ’yı yenileştirirken bir iki sözümona eleştirmeci aynı şeyi söyledi. Mevlânâ’da kimdi? Onunla uğraşılır mıydı? <<Bugünün Diliyle Mevlânâ’>> yı yayımladığım vakit, kitabı adamakıllı öven yazıyı bunu söyleyenlerden biri yazdı.
Sf: 9
Ömer Hayyam’ın doğduğu tarih bilinmiyor. 1025-1050 arasında Nişabur’da doğduğu söyleniyor. Ölümü 1121-1122’dir. Babası bir çadırcıymış. Bu yüzden Ömer, o dönemin geleneğine göre bir takma ad almak zorunda kalınca <<Hayyam>> yani <<Çadırcı>> adını almış. Bu sade takma ad bile onun halktan yana bir adam olduğunu gösterir bize.
Sağlam bir eğitim görmüş Hayyam. Kur’an, Hadis, felsefe, matematik, astronomi ilminde üstüne yokmuş. Yunan felsefesiyle bile dostluğu olmuş. Bir gün gelmiş herkesten ayrı düşünmüş, ayrı şeylere inanmış. Melikşah’ın çevresini alan, ona kasideler yazmakla çimlenen dalkavuk şairlere benzemeyince yadırganmış Hayyam. Düşmanları çoğalmış, o da kapatmış kapısını herkese.

Şu zamanda bir sürü dostun olacak da ne olacak?
Şöyle uzaktan bi selâm, nasılsın iyi misin, o kadar

Sf: 13
Bu Yenileştirmeler İçin Neler Dendi?
Bugünün  şairi olsaydı Hayyam, nasıl söylerdi o şiirleri? Bu görüşten yola çıkmış Kadir.Hayyam’ın kişiliğini kendi kişiliğiyle birleştirmiş, bugünün diliyle Hayyam’i konuşturmuş. İyi de etmiş. İnsan arkadaki yüzyılları unutuyor, çağımızın bir şairi gibi kendine yakın buluyor Hayyam’ı. Bu kitap bir iki günde okunup bir köşeye atılacak gibi değil. Yaşadıkça kişiye canyoldaşlığı edecek güçte.
Oktay Akbal
Vatan (19 Eylül 1964)

Sf: 15
A. Kadir’in <<Bugünün Diliyle Hayyam>> adlı kitabını aldım. Pek güzel bir çeviriler örneği.
Ömer Hayyam iyi ki onikinci yüzyılın başlarında ölüp gitmiş. Yirminci yüzyılın Türkiye tipi demokrasisinde bunları yazsaydı, sağı solu koruyucu kanunlarından birkaçı birden yakasından tutar, hangi hapisanede ihtiyarladığını bilemezdi.
Falih Rıfkı Atay
Eline sağlık, A. Kadir  almış eline Hayyam’ı, bu güne kadar çevrilmiş Hayyam’ı bir köşede bırakarak, bugünün diliyle olduğu gibi vermeye çalışmış bize. Bugünün Diliyle Hayyam çıkmış ortaya. Kitabın önsözünde <<acaba kıvırabildim mi bu işi?>> diye soruyor A. Kadir. Bize kalırsa, daha önceki çalışmalarında olduğu gibi, üstesinden bile gelmiş. Ve A. Kadir bu tip çalışmaya devam etmeli, eskimiş ozanlarımızı yeni kuşaklara tanıtmalıdır.
Türk okurları gerçek Hayyam’ı A. Kadir’in kitabında bulacaklardır. Hayyam, bu yeni çevirilerde, rubainin o dar kalıbını kırmış, elini kolunu sallayarak dolaşan özgür bir ozandır artık. Her yere rahatça girebilen halktan bir ozan.
Ahmet Köklügiller
Çaltı (28 Aralık 1964)
Sf: 16
<<Bugünün Diliyle Hayyam>> da 100 kadar şiir var. A. Kadir’in bunların her birinin üzerinde titizlikle durduğu, göz nurunu ve heyecanını hiç birinden esirgemediği her satırda kendini belli ediyor. <<Bugünün Diliyle Mevlânâ>>, <<Bugünün Diliyle Hayyam>> dan sonra, Tevfik Fikret’in <<Eski Çağlar Tarihi>> ni de yenileştiren A. Kadir’in bizim kuşağa yaptığı hizmet inkâr edilemez. Bunlar el altında ya da baş ucunda bulunması gereken kitaplardır.
Ahmet Kayserilioğlu
Ruh Dünyası (Şubat 1966)
Çok günler, açıp A. Kadir’in çevrisinden Hayyam’ı okuyorum. Doyamıyorum bir türlü bu gerçek halk ozanına. Nedeni ne bunun? Nedeni apaçık ortada: Dil, Türkçenin en güzeli. Her dize Hayyam’ın sevisi, şarabı, özgürlük ve dünya görüşüyle örtülü. Bugün bizim yobazdan çekine çekine söylediklerimizi o, sekiz yüzyıl önce söylemiş üstelik. doyulur mu böyle Hayyam’a?
Ahmet Uysal
Sömürlülüğe Karşı Savaş
(16 Mart 1966)

Sf: 17
Şarap ve Aşk

Sf: 20
Dünya Bir Yana Sen Bir Yana
Yeryüzü padişahların, kralların olsun.
Cehennem kötü insanın olsun, cennet iyi insanın.
Tanrıya toz kondurmamak meleğin işi olsun,
temizlik cennet kapıcısının işi.
Kim ne olursa olsun,
sevgili bizim olsun tek,
canı canımızın olsun.
Sf: 23
Dönen Kim?
Al istersen, veresiye cennet senin olsun.
Bana bir açıklık yer,
bir çayır çimen olsun,
bir kadeh, bir güzel, bir şarap sunan olsun, yeter.
Ama bunlar peşin olsun.
Cennet, cehennem gibi lâflara boş verelim.
Cehenneme hani kim gitmiş,
hani, cennetten dönen kim?
Sf: 24
Kadir Gecesinde Bile
Hiç ayık dolaşmadım ömrümde, ama hiç.
Kadir gecesinde bile fitil gibiyim, körkütük.
Kadehle kucak kucağayım o gece,
küple o gece göğüs göğüseyim.
Elim testinin koynunda, ta sabahlara dek.
Sf: 25
Kendini Bil
Yokluk halkasına gir, kral ol.
İçinin yüzünü yıka, kiri pası arıt.
Meyhane sokağında ibadet edene şunu de:
<<İlkin kendini bil,
sonra ne halt edersen et.>>
Sf: 26
Aşk kitabını evirdim çevirdim.
Bir adam konuştu kitabın içinden,
yüreği yana yana, bir adam:
<<Kimdir mutlu kişi, bilir misin?
Bir karısı olacak ay gibi güzel.
Bir gecesi sürecek yıl kadar uzun.>>
Sf: 27
Topu Topu
Yüreğine keder ağacını diktin mi, bittin.
Boyuna güler yüzlü kitaplar oku.
Çek şarabı, içinden ne gelirse onu yap.
Yeryüzünde topu topu kaç gün kalacağız ki.
Sf: 28
Bir Günün Beyliği
İki batman şarap olacak,
bir somun ekmek, pamuk gibi,
bir koyun budu olacak,
şipşirin bir de güzel.
Bir çardak altındasın,
gel keyfim gel.
Padişahta var mı böyle yaşamak.
Sf: 29
Benim Payım
Düşe düşe sarhoşluk düştü benim payıma.
İnsanlar, neden kınarsınız beni?
Ya bütün haram şeyler sarhoş etseydi,
ortada bir tek ayık zor görürdünüz.
Sf: 33
Yarın
Alayı bırak, kendine gel, dostluğunu bil,
derdime ortak ol, şarapla, dolu tasla.
Yarın ben toprağım, al beni, tuğla yap,
kullan meyhane duvarında, yıkıkları kapa.
Sf: 36
Bu Korku Ne?
Kendini sorguya çek, aklın başındayken.
Ne getirdin? Ne götüreceksin?
Şarap içmem, diyorsun, ölmek var.
İçersen var da, içmezsen yok mu?
Sf: 37
Medrese Dediğin
Aklını kullan, oğlum Ömer,
ne var medresede, bok mu var?
Meyhaneye gir, sana hiç kimse dokanmaz,
keyfince kurul, istediğini çek.
Medrese dediğin ne ki, Ömer oğlum,
püf desen yıkılacak.
Sf: 38
Tın Tın Ötersin
İçmeyen insan ne anlar bu şarkıdan.
Yaşamanın tadını ne bilir yüzü paslı.
Yeryüzü sevene ışıl ışıl ışıldar.
Oysa sen tın tın ötersin,
sana bizim aşkımız bir şey demez,
ey içi kara, sersem yobaz!
Sf: 39
Hiç Uyanmadan
Bizde kalp para geçmez.
Süpürge temizledi burasını çoktan.
Ne ikiyüzlülük kaldı, ne yalan dolan.
Bir ihtiyar çıkageldi meyhaneden,
şarap içmeye bak, dedi, şarap,
yüzyıllarca uyuyacağan nasıl olsa,
toprak altında, hiç uyanmadan.
Sf: 41
Bırakmazsın Adamı
Ey şarap, güzel şarap, tatlı şarap,
ne kadar iyisin tasın içinde, ne kadar iyi.
Ama bir bağsın aklın ayağında, bir düğüm.
Koyvermezsin adamı ne mal olduğunu anlamadan.

Sf: 42
Solmayagörsün
Çek şarabı, hadi durma, bugünler sayılı.
Sonrası ne, toprak altında uyu babam uyu.
Orda ne arkadaş var, ne dost var, ne karı.
Beri gel, dinle beni, sakın kimseye deme:
Bir çiçek soldu mu, tamam, hapı yuttu.
Sf: 47
Bu Şarap
Bu şarabı dilenci içti, bey oldu gitti.
Bu şarabı tilki içti, aslan kesildi.
Bu şarabı ihtiyar içti, oldu delikanlı.
Delikanlı içti, ömrü bi uzadı, bi uzadı, bi uzadı.
Sf: 49
Oldu Mu Bu
Bir elimizde Kur’an, bir elimizde şarap tası.
Bir yanımız helâl, bir yanımız haram.
Şu ham gökkubbe altında biz neyiz?
Ne tam gâvur, ne tam müslüman.
Sf: 52
Cehennemin Dibine
Eski şarabı da alırız, yeni şarabı da.
Cenneti iki arpaya satan kişileriz.
Öldükten sonra gideceğin yer neresi mi?
Sen getir şarabı, önüme ko hele,
sonra cehennemin dibine kadar yolun var.
Sf: 54
Cennete Kimse Gidemez
Şarap iç, güzellerin çevresinde fır dön,
güzellerle düş kalk gece deme gündüz deme.
Günahın, kusurun yokmuş gibi satma kendini,
görünme bir öyle bir böyle.
Esrik (Sarhoş) âşıkların sonu ne? Cehennem mi?
Demek cenneti göremeyecek hiç kimse.
Sf: 55
Dahası Var
Bir gün beni nasıl sarhoş göreceksin, bilir misin,
alçalmış, küçülmüşüm, ayağına başımı koymuşum,
sarığım bir yana gitmiş, şarap tasım bir yana,
puta tapan saçlarının zincirine vurulmuşum.
Sf: 58
Yaş Yetmiş
Yarın bu bacakları ayrılık dağını aşacak.
Önümde şarap, çek babam çek.
Saçlarım ne güzel, kar gibi ak,
yaş yetmişe vardı, lâf değil,
insan bugün yaşamazsa, ne vakit yaşayacak.
Sf: 60
Öldükten Sonra Diriliş
Bir gün kökünden sökülünce bu ömür ağacı,
nem varsa un ufak olacak toprakta.
Toprağımdan testi yapar, içine şarap korlarsa,
o saat dirilir, oh derim, dünya varmış be!
Sf: 61
Tanrı’yla Konuşmalar

Sf: 64
Ya O Ya Bu
Tepeden tırnağa varlıksın, ey tanrı,
ne yoklarla birsin, ne yok olacak şeylerle.
Ne yerin var senin, ne yurdun var.
Ama her yerdesin, olmadığın yer yok.
Ey, yerden yurttan, yönlerden ayrı, uzak,
ya olduğun yeri de bana,
ya olmadığın yeri de.
Sf: 65
Fark Ne
Günahsız tek kişi göster bana.
İnsan nasıl yaşar günah işlemeden?
Ben kötü bir şey yapıyorum günün birinde,
sen küplere biniyorsun o zaman,
ağlatıyorsun anamı, kıyasıya.
Kötü şey değil mi bu seninkisi?
Öyleyse aramızdaki fark ne?
Sf: 67
Alışveriş
Hadi ben isyan etmiş bir kulum,
sen de ne olur bir kere he, de.
Hadi ben içi kapkara bir nesneyim,
ama senin aydınlığın hani nerde?
Bizden sana ibadet, senden bize cennet ha?
Nerde kaldı öyleyse iyiliğin, adamlığın,
seninkisi düpedüz alışveriş değil de ne?
Sf: 70
Neden
O gün başka işin yokmuş ki,
yetmişiki millet çıkarmış komuşun ortaya,
bir sürü soy sop çıkarmış komuşun.
Bense, aşk soyuna bağlı doğmuşum sımsıkı.
Bu ayrılık gayrılık neden diye sormuş durmuşum,
bu müslümanlık, bu gâvurluk neden,
aşk içinde erimek varken?
Sf: 71
Dünya İnsanlar ve Özgürlük

Sf: 77
Masal
Ne diye güvenirsin paraya pula?
Ne diye övünürsün evlerinle, konaklarınla?
İnsan ömrü masallardan başka ne?
Kasırgalar üstüne yaparsın evini,
mumlar yakarsın içinde üstelik,
bir bir konaklar dizersin sel uğruna.
Sf: 79
Kancık
Bir sürü alçağı sensin adam eden,
toprak sahibi yaptın hergeleleri, davar sahibi.
Han verdin, hamam verdin, bol keseden.
Beri yanda yiğit adamın kuru ekmeği yok.
Köpek işesin senin içine, kancık dünya.
Sf: 83
Değmez
Bütün bu çabalaman neden?
Karnını doyurman içinse bir diyeceğim yok.
Üstün başın, çoluğun çocuğun içinse gene yok.
Ama çok paralı bir adam olmak içinde
kıyma güzel ömrüne, değmez.
Sf: 88
Şeyh ile Orospu
Bir şeyh dedi ki bir orospuya:
<<Sarhoşsun kızım sen oldum bittim,
bugün birinin koynundasın, yarın birinin.>>
Orospu, bakıp bakıp şeyhin suratına, ne dese:
<<Ben dediğin gibiyim, şeyhim, doğru,
ama sen, şu göründüğün gibi misin?>>
Sf: 93
Vakti Gelince
Gözümü korkutan ne, yok olmak mı?
Bu yarımdan daha güzel bana öbür yarım.
Na, şurda bir can var, şöyle böyle, iğreti,
vakti geldi mi, bas git, derim, oldu bitti.
Sf: 96
Ölmezlik
Şurda, oh diyecek bir yer olaydı,
ya da şu uzun yolun güzel bir sonu:
Yüzbin yıl sonra, yerin altından,
otlar gibi, yeşil yeşil, çıkma umudu.
Sf: 102
Bir Gün Gelir
Yaşadın, yaşadın, bin yıl yaşadın hadi,
sen bana sonunu de bunun, sonunu.
Şu yıkık dökük saraydan gitmek değil mi?
Ha anlı şanlı bir sultansın, ha bir dilenci,
bir gün gelir ikisi de çıkar bir kapıdan.
Sf: 103
Anladımsa
Dünyaya gelirken sormadı kimse bana
ister misin gelmek, istemez misin?
Şaştım kaldım burda ne gördüysem.
Şimdi de çekip gidiyorum işte,
bu da elimde değil, ne yapayım.
Anladımsa bu işi arap olayım.
Sf: 104
Sakın Ha
İyi yürekli mi, akıllı mı, yanaş korkma.
Nobran mı, yetersiz mi, kaç bucak bucak.
Akıllı insan zehir sunsa al, iç.
Nobran bal şerbeti uzatsa, sakın ha!
Sf: 105
Kulluğa Paydos
İki günde bir somunla katığım olsun,
kırık bir testide yarım tas soğuk suyum.
Bunlar varken el kapısında kulluk ha?
Gel gör, yaparsam namussuzum.
Sf: 106
Kazık
Çıkıncaya dek bedenden bu kuru can
en iyi şeyi yapacağım, inadım inat.
Saçına sakalına edeyim, kim kınarsa beni.
Dokunmasınlar bana, deyyusluk etmesinler,
görsünler biraz da oturdukları kazığı.
Sf: 107
Kötü Tohum
Bakıyorum cenneti arıyorsunuz boyuna
kiminiz tekkede, kiminiz medresede,
kiminiz manastırda, kiliside kiminiz.
Ödünüz kopuyor cehenneme gitmekten.
Oysa hiç ekmedi yüreğine bu tohumu
aklı başında olan.
Sf: 111
Kalakalmışım
Epey şey öğrendim, diyordum kendi kendime,
çok az şey kaldı, diyordum, anlamadığım.
Aklımı başıma alıca ne göreyim,
ömrüm yel gibi esmiş gitmiş,
hiç bir şey öğrenmeden kalakalmışım.
Sf: 115
Görürüm
Uyuyanlar görürüm toprağın üstünde,
görünmeyenler görürüm toprağın altında.
Bakar bakarım yokluk çölüne,
kimi yola çıkmış gelir,
kimi sonra gelecek,
kimi gelmiş gitmiş.
Sf: 116
Yalan
Namaz namaz yalan,
böyle bir bahane gerekti.
Neden mi geldik camiye?
Burdan yürüttüğümüz seccade eskidi.
Belki bir yenisi vardır, bakalım dedik.
Sf: 117
İnsanca Yaşayamamak
Bu dünyadan mı korkar sanırsınız beni,
ölmekten mi korkar sanırsınız,
canımın, bırakıp bedenimi, gitmesinden mi?
Ölüm gelmiş gelmemiş, umurumda değil.
Yolumu kesen, insanca yaşayamamak.

Doktrin: “Her halk diğer halkları kötüler ve hepsi de haklı.” – Arthur Schopenhauer