Sf: 35

Mesleğin gizleri

(Ekim-Aralık 1935 – Şubat 1936, Brancaleone)

1935

6 Aralık

Ayrıca, her şeye rağmen, söz konusu Tanrı’nın her şeyi düşünmediğini gösteren bir durumdur bu. Düşünün bir kere! O, her şeyin üstünde olan en güçlü varlıktır; insan ise, sadece bir pislik, bir hiçtir. Gene de onun canını sıkacak, onu kızdıracak, bir an içinde olsa, onun kutsal varlığını tedirgin edecek güce sahiptir insan. Gerçekten insanlık onurunun verilebilecek en büyük en büyük kanıtı’dır bu. Acaba bu konuda neden bir şiir yazmamış Baudelaire?

Sf: 41

1936

16 Şubat

Yeniden Çalışmak Yorar’ı henüz yazmamış o adam oluyorum. Yirmi- yirmi beş yaşlarında olduğu gibi, tırnaklarımı yiyerek  insanlardan ürkerek ışıktan ve doğadan tiksinerek çocukça ama kahredici korku nöbetleriyle sarsılarak saatler geçiriyorum. Bu fırtınalı denizin ötesinde nasıl bir dünya var bilmiyorum, ama her okyanusun, uzak da olsa, bir başka kıyısı vardır, ben de o kıyıya ulaşacağıma inanıyorum. Bütün bunlara ikinci bir kez daha katlanmak zorunda olmak hayattan bıktırıyor beni.

Yirmi yaşlarında tek üstünlüğüm edindiğim ustalık ve içgüdüsel sezgim olacak.

Sf: 43

17 Şubat

Ama hepsinden önemlisi yılanlaşmamak, asla üstündeki deriyi atmamak; çünkü önceden yaşanmış olanlar dışında  inanın elinde kendine özgü, yaşanmış ne vardır ki? Öte yandan, dengeyi korumak, çünkü hâlâ yaşamakta olduğu dışında ne yaşayacaktır ki insan?

Sf: 46

28 Şubat

Beni nasıl incitmişti? Asfaltlı yolda kolunu kaldırdığı gün mü olmuştu bu? Kapıyı açmaya kimsenin gelmeyip sonra onun darmadağınık saçlarıyla belirlediği gün mü? Rıhtımda başka bir adamla fısıldaştığı gün mü?

Sf: 49

10 Nisan

Hiçbir zaman doğru dürüst çalışmadım, aslında, hiçbir işe de yatkınlığım yok. Başka bir eksiğim daha göze çarpıyor. Ben hiçbir zaman dünyayı umursamadan hayatın tadını çıkarabilen rahat bir insan olamadım. O yürek yok bende. Her zaman ahlak duygusuna sahip bir insan sandım kendimi.

Manevi bakımdan böyle  bir çöküntüye düşünce, maddi çöküntünün de gerektiğini düşünüyorum ister istemez. Söz gelimi, ayakkabılarımın altlarının delik olması ne kadar uygun olurdu şimdi!

Ancak böyle açıklayabilirim içimde duyduğum intihar dürtüsünü. Ne zaman bir güçlükle ya da acıyla karşılaşsam, hep intiharı düşünmeye yargılı olduğumu biliyorum. Beni korkutan da bu: Temel ilkem intihar, gerçekleştiremediğim, hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceğim, ama düşüncesi duyarlığımı okşayan intihar.

Sf: 50

Estetiği, yapmacık tutumları, dehayı, bütün palavraları bir yana bırakırsak, hayatımda hiçbir zaman ancak bir enayinin yapabileceği şeylerden başka bir şey yapabildim mi?

Nasıl yaşayacağını bilemeyen, ahlaki olgunluğa  ulaşmamış, kendini bir şey sanan, intihar düşüncesinden bir şeyler uman, ama bunu gerçekleştiremeyen bir adam.

Sf:51

1927 ‘de yazdığım şiirleri yeniden okumam gözümü açtı. O sulandırılmış çocuksulukta daha geçen ay yazdığım düşünceleri, hem de aynı kelimelerle yazılmış görmek içimi kararttı. Dokuz yıl geçmiş. Peki benim hayat karşısındaki tutumum bu kadar çocuksu mu? Ve yılların emeğiyle elde ettiğim ve bana özgü saydığım bu erkeklik; bu da o kadar anlamsız bir şey mi?

Sf:55

24 Nisan

Uçurumdan kurtulmanın tek yolu ona bakmak, derinliğini ölçmek ve kendini o boşluğa bırakmaktır.

Sf:57

26 Nisan 

Önemli sapıklıklarla ilgili psikolojik bulguları sapık olduğunu bilmeyen kişiye aktarırken adım adım ilerlemeli; çünkü onun ilk kurbanı bulguyu yapan içten kişi olacaktır. Şu eski “Perillos’un Boğası” hikayesi.

Bir kadına ondaki potansiyelden söz eden kişi boynuzlanan ilk kişi olacaktır.

Bir erkeği aldatmak isteyen bir kadın için, o adamı kendi çevresinin dışına çıkarmak, onu gülünç bir kılığa sokmak, bilmediği durumlarla karşı karşıya getirmek, bu arada da kendisine adamın beceremediği  işler bulmaktan daha iyi bir yol var mıdır? Kadın dünyanın gözünde yalnız  o adamı aldatmakla kalmaz aynı zamanda adamın aldatılmaya karşı çıkmadığına kendini inandırır ve böylece vicdanını rahatlatır — dünyadaki hayvanların en akıllısı olan kadın için çok önemli bir noktadır bu.Ustalık ve alışkanlıkla, kendi ahlak ilkelerinden vazgeçmek zorunda kalmadan, geçekleri ve olayları kendi isteğine göre önceden düzenlemek gibi inanılmaz bir duruma geçer.

Sf: 58

27 Nisan

“Bir gün kız bana nasıl davranacağını söyledi. 

Trende ona takılan sıradan bir delikanlıdan söz ediyordu. Anlattığına göre, kararlı ama özelliksiz biriydi. Pek çaba harcamadan delikanlıyı kendine âşık etmişti – Sözler ve hareketlerle-

Ve delikanlı mektup yazıp ona evlenme teklifi etmişti.”

Sf: 59

28 Nisan 

Öyleyse -öyleyse o kadın için mi böyle sızlanıp duruyorum? Beni aldatan, beni rezil eden o kadın için mi? Ama değişen başka bir şey yoksa, sıradan ve duygusal bir aldanış olmaktan öte bir anlamı var mı o kadının?

Delikanlı, sanki büyük bir yıkımmış gibi tasalanıp durma onu yitirdim diye. Böyle bir şey değil bu. Eskiden nasılsak, gene öyleyiz, yedi yılı yaktık, güzel şeyler yaşadık; yeniden başlayalım ama bağırıp çağırmayalım ve yedi yıl sonra aynı konuşmayı yapmamamız için hiçbir neden olmadığını göz önünde bulunduralım. Hem kim söyledi sana hayatın tatlı bir şey olduğunu? Çocuksu düşlerimizi tüketmiş değiliz daha, delikanlı.

Peki ama böyle şeyler herkesin başına geliyorsa; nasıl oluyor da , yaşlılar ezilmiş, acı çekmiş, çıldırmış değil de, huzurlu kimseler olarak görünüyorlar?

Anlaşılır bir şey varsa, o da ölülerin niçin çürüdükleridir, içlerindeki bütün o zehirle.

Sf: 60

5 Mayıs 

Günah şu ya da bu davranış değil, tümüyle yanlış düzenlenmiş bir yaşama tarzıdır.Kimi günah işler, kimi işlemez. Bir kimse için günah olan şeyler ( nefret etmek, aldatmak, başkalarına kötü davranmak, kendini küçük düşürmek ya da büyük görmek), bir başkası için değildir.

Günaha girmek demek, yapmış olduğun bir şey yüzünden, anlaşılmaz bir şekilde, başına bir bela geleceğine, anlaşılmaz bi düzenin bozulduğuna, bunun geçmiş ve gelecekteki bir takım aksaklıklar zincirinin bir halkası olduğuna inanmak demektir. Yaşamak uzun bir toplama işlemi gibidir, arada bir toplama yanlışı yaparsan, doğru sonucu hiçbir zaman bulamazsın. Bir başka deyişle, zincirleme bir çarkın içinde kalırsın vb.

Sf: 63

13 Eylül

Şu var ki, gençliğimde de kendime etik bir çerçeve belirliyordum; soğukkanlı araştırıcı konumunu bulunca, onu yaşıyor ve yaratıda ondan yararlanıyordum. Şimdi yaratıda ondan yararlanmayı ciddi olarak bir yana bıraktıktan sonra, yaşamanın bile bana yetmediğini fark ediyorum.

Sf: 65

15 Eylül

Bir şey meydana getirip bitirdikten sonra  ne yapacağını bilmemenin acısı yanında hiçtir.

Sf: 70

1937

17 Ocak

Hırslı bir insan, ünlü birisi kendisini tanıyıp konuşmadı , diye acı çeker; bir din adamıyla konuşurken onun ilgisini çekmek için vicdanındaki huzursuzluktan dem vurur , böylece orada istemeden orada istemden kendilerine kulak vermiş olan bireyci bir adamın gözünde gülünç düşer. Bu türden bir adamın çektiği her acının kökünde hırsın tersi olan kıskançlık yatmaktadır. Herhangi bir şeyin, bizim istemimizin dışında, rastgele bir şekilde olabileceğini düşünemez.

Sf: 72

3 Ağustos

Bir kadın, eğer budala ise eninde sonunda bir insan yıkıntısıyla karşılaşır ve onu kurtarmaya çalışır. Kimi zaman da başarır bu işi. Ama bir kadın, eğer budala değilse eninde sonunda akıllı, sağlıklı bir adam bulup onu bir yıkıntıya çevirir. Her zaman başarır bu işi.

27 Eylül

Kadınların her zaman “ölüm gibi acı”, kötülük yatağı, aldatıcı sürtük ve Delila oluşlarının temel  nedeni  sadece şudur: Bir erkek, eğer hadım değilse, her kadınla kendini tatmin edebilir. Oysa kadınlar kolay kolay elde edemezler bu özgürlük veren mutluluğu; hiç değilse, her erkekle, çoğu zaman da sevdikleri erkekle ve özellikle onu sevdikleri için gerçekleştiremezler bu mutluluğu. Bunu bir kere tattılar mı da, başka bir şey düşünmezler ve bu zevk anına duydukları haklı özlem yüzünden hiçbir kötülüğü yapmaktan çekinmez  duruma gelirler. Sürüklenirler buna. Hayatın temel trajedisi de budur. Çok çabuk tatmin olan bir erkeğin hiç doğmamış olması bile daha iyidir. İntiharı haklı kılacak bir eksiktir bu.

Sf: 73

30 Eylül

Yaşama sanatı, sevdiklerimize onlarla birlikte olmaktan ne büyük bir zevk duyduğumuzu belli etmemekten başka bir şey değildir; bunu başaramadık mı, bırakıp giderler bizi.

31 Ekim

İnsanın çocukluğu, derdini söylemekle ona çare bulmanın aynı şey  olmadığını anlayınca biter.

Sf: 74

13 Kasım 

Bir erkek kendisini aldatan bir kadın yüzünden üzülürse, o kadını sevdiği için değil, o kadının güvenine layık olamadığından duyduğu aşağılanma için çeker bu acıyı.

16 Kasım

Üç yaşında bir çocuk giydirilirken, giyinmesini bilmediği için , büyüdüğü zaman nasıl giyineceğini kara kara düşünürse, alın yazısı o günden belli değil midir?

Sf: 75

Bir şeye ya da kimseye sahip olabilmek için, ona tamamen boyun eğmemeli ya da kendimizden geçmemeliyiz; kısacası, ona olan üstünlüğümüzü korumalıyız.

Tanrı sevgisini uyduranlar oldukça akıllıymışlar; aynı zamanda sahip olup tadına vardığımız başka bir şey yoktur çünkü.

17 Kasım

Her kadın, sevdiği uzaklardayken dertleşebileceği, birlikte boş saatlerini doldurabileceği bir erkek arkadaş arar büyük bir doymazlıkla; uzaktaki adam için duyduğu aşkı bu arkadaşın bozmasını istemez;  erkek arkadaşı kadının uzaktakine olan sevgisiyle çatışabilecek  bir şey istedi mi, kadın incinir; ama bu arkadaş daha çok acı çekmemek için sözlerini, bakışlarını denetlemeye, daha dikkatli davranmaya kalkıştı mı, kadın -her kadın- adamın acı çekişini görebilmek için hemen onun üzerindeki çekiciliğini artırır. Ve bunu da farkında olmaksızın yapar.

Sevdiğin kadın kendi günlerinin ne kadar boş, dayanılmaz olduğunu söyleyebilir; şaşılacak olan, senin günlerinin nasıl geçtiğine hiç aldırmayışıdır.

Sf: 78

20 Kasım

“Dünyadan bir şey istemekten vazgeç, sana ne yapacağını bilemeyeceğin kadar çok şey verecektir dünya,” sözünün doğruluğu şurada:  Sen her şeyden vazgeçince, sana kalan en küçük şeyler bile büyük önem kazanır. Kısacası, genellikle görmezden geldiğin önemsiz şeylerden en büyük tadı almanın yoludur bu.

Bir de şu var: Başkaları için, bizden esirgedikleri şeylerin değeri, bizim onlara sahip olmak istediğimizin derecesiyle belirlenir büyük ölçüde. Başımızı şöyle başka bir yöne çevirsek, istediğimiz şeylere sahip olanlar hemen o şeylerin saklanmaya değmeyeceğine karar vererek arkamızdan onları atarlar.

Sf: 79

21 Kasım

İnsanın  acı çekmeye alıştığı doğruysa, nasıl oluyor da insan yıllar geçtikçe daha çok acı çekiyor?

Sf: 81

26 Kasım

“Ölüleri niçin unuturuz? Artık hiçbir işimize yaramazlar da ondan.

Tıpkı, gövdece ve kafaca bize verecek hiçbir şeyleri olmadığı için unuttuğumuz ya da köşeye attığımız hasta ve acıyla boynu bükülmüş kimselere yaptığımız gibi.

Senden çıkarı olmayan hiç kimse kendini sana adamaz.”

Sf: 83

28 Kasım

Aşk konusunda önemli olan, evinde, yatağında bir kadın olmasıdır.Bunun ötesinde her şey palavradır, palavranın dik âlâsıdır hem de.

Aşkın en beyliği insanın sevdiği konusunda bilmediği şeylerle  beslenir.

Sf: 84

Kadın güçlünün ödülü müdür?

Yaşamın ironisi: Kadın zayıfa ödül olarak verir kendini, güçlüye de destek olarak. Ve kimse kendi seçimini gerçekleştirememiştir.

Sf: 85

30 Kasım

Ölüm ister istemez olağan nedenler yüzünden gelecektir. Bu kaçınılmaz sonu insanın tüm hayatı hazırlar ve yağmurun yağışı gibi doğal bir olaydır bu. İşte bu düşünceye bir türlü boyun eğemiyorum. İnsan neden dilediği gibi, kendi seçme hakkını kullanarak ona bir anlam vererek arayamaz ölümü? Bunu yapamaz da ölmeyi bekler elleri bağlı? Neden?

Neden şu: İnsan bir gün daha, bir saat daha yaşarsa, ölmekle yitireceği seçme özgürlüğünü kullanma fırsatını elde edebilir düşüncesi ya da umuduyla hep geri bırakır bu kararı. Kısacası -burada kendi adıma konuşuyorum- nasıl olsa daha vakit olduğunu düşünür insan. Böylece ecel gelip çatar ve belli bir nedene dayanarak hayatta en önemli eylemi gerçekleştirmek gibi bir fırsat kaçırılmış olur.

Sf: 86

Aşkla ilgili bir düşünce: Senin kardeşin olarak doğmuş olmayı ya da seni dünyaya kendim getirmiş olmayı isteyecek kadar çok seviyorum seni.

4 Aralık

İşini bilir insanlar her zaman mizah duygusu olan insanlardır. Hayata sırt çeviren, çocukça düşüncelere dalan (düşünceye dalmanın her türlüsü çocukçadır) insan, dışındaki şeylerin  kendi kökenlerine göre özgür, karmaşık ve farklı hareket gücüne sahip olduklarını görmez.

Sf: 87

En becerikli insanların bile duygusal oldukları bazı şeyler vardır.

Hayatını bir saç teline bağlamışsın; çabalamaya kalkma, yoksa onu da koparacaksın.

5 Aralık

Sert ve kararlı kimseler kendilerini sevecen duygularla kuşatma bilgi ve yeteneğine sahiptirler; ama işin acısı, bu duyguların tadını da en az onlar çıkarabilir.

Sf: 88

Bir kere şunu iyice anla ki, birini sevmek, bunun karşılığında sevilsen bile, sevilen kimseyi ilgilendirmeyen kişisel bir sorundur.

7 Aralık

İnsanın seçme özgürlüğü olduğu doğru olsaydı, bu konuda bu kadar  konuşur muydu?

Sf: 89

(Cinsel yetersizlik, sindirim bozukluğu, solunum güçlüğü, hapis vb.gibi) bütün hayatını etkileyen fiziksel bir olanaksızlığın engeliyle karşı karşıya gelmeyen bir insan, acı çekmenim ne olduğunu bilmez.

Kendini sevdirme sanatı döneklikten, sinirlenmekten, nefretten, yüzeyde tatlı görünüp de gerçekte zavallı olan adamın  elini kolunu bağlayan pintice verilmiş ödünlerden başka bir şey değildir.

Sf: 90

Ancak kendisinden nefret ettirebilen adam kendisini sevdirebilir -aynı kadına.

Kendini çocukça teslim edişinle kimsenin ilgilenmediğini anladığın zaman  sona erer gençlik. Ve iki şekilde gelebilir bu son: ya başkalarının bundan hoşlanmadığını anlamamızla ya da bizim kendimizin bunu sürdüremeyişimizle. Zayıf insanlar birinci şekilde yaşlanırlar; güçlülerse, ikinci şekilde. Ben birinciler arasındaydı. Eh, bunun tadını çıkar,  hiç olmazsa !

11 Aralık

Oysa kadınlar daha çok kocamış kurtlara, saçları dökülüş, kötü huylu,”deneyimli” erkeklere düşkündürler.

13 Aralık

Birisine iyilik etmeye çalış. Çok geçmeden onun hoşnutlukla parlayan yüzünden nasıl tiksindiğini göreceksin.

Sf: 91

15 Aralık

Ne kadar iyi yürekli olursak olalım, başkalarının düzüştüğünü bilmek tiksindirir ve yaralar bizi.

Sf: 92

18 Aralık

İnsanın ülkülerine erişememesinden de acı bir şey vardır; onları gerçekleştirmiş olmak.

Sf: 93

23 Aralık

Erkek değilsek,[……] kadınların yanından hiçbir iddiada bulunmaksızın geçmek zorundaysak, nasıl güçlü olabilir, ayakta kalabiliriz? Bundan daha iyi bir intihar gerekçesi var mı?

Sf: 94

25 Aralık

Hayatta en önemli şey düzüşmek olmasa, “Yaratılış” onunla başlamazdı.

Sf: 95

İnsanların hoşuna gitmek için onlardan her birinin gizli yaşamında elinin tersiyle itip nefret ettiği şeyleri yapmak gerek.

Sf: 96

Bir kadın yüz kadının öğreteceğinden daha fazlasını öğretiyor insana.

Sf: 97

31 Aralık

Hayatın trajik yanı, iyilikle kötülüğün aynı kaynaktan, ama değişik renklerle ortaya çıkmasında. Geceleyin görülüp açık seçik bir şekilde değil de, anca içgüdüyle ya da deneyimle birbirinden ayırt edilebilen renkler gibi. Günahın çekiciliği ve heyecanı tıpkı geceleyin gördüğümüz bir rengi önce bir şey sanıp sonra başka bir şey olduğunu anlamaktan duyduğumuz heyecan gibidir.

Sf: 98

Bütün huzurun, başkalarını düşünmen, erdem ve özverin, iki varlıkla, birbiriyle düzüştüklerini ya da düzüşeceklerini bildiğin bir kadın ve erkekle karşılaşınca uçup gidiyor. Onların bu küçük gizi uygunsuz, dayanılmaz bir şeymiş gibi geliyor sana. Hele bunlardan biri düşlerinde yaşattığın kimseyse? O zaman ne olur halin?

Bir kadını sevmek, “Bundan böyle kendisininkinden çok benim mutluluğumu düşünecek,” demek gibidir.

Sevdiği kadının külotunu bile kıskanmayan, gerçekten aşık değildir.

Sevdiğinin memesini emen bir aşığın bu çocuksu davranışından daha anlamlı bir şey olabilir mi?

Sf: 102

1938

5 Ocak

Kesin olan bir şey varsa, o da : Hayatta seni, “kendi erkeği” sayacak bir kadından başka her şeye sahip olabilirsin.

Sf: 103

8 Ocak 

Bir arabanın altında kalmanın ya da öldürücü bir hastalığa yakalanmanın korkusuyla kendini öldürmeyi düşünmenin hiç de gülünç  ve saçma bir yanı yoktur.

Bu yüzden intihar edecek bir kimsenin ezilmek ya da zatürreden ölmek düşüncesi gibi anlamsız  bir şeye katlanmamasını doğal karşılamak gerekir.

15 Ocak

“Kendi yaradılışına karşı hareket etmeye kalkan bir insanın çekeceği ceza, kendisi gibi davranmak istediği  zaman artık bunu yapamayacak durumda olmasıdır.”

Sf: 104

Çabalaman boşuna, çünkü kendini böyle bir kargaşaya kaptıran bir insan bu kargaşaya yeniden düşebilir. Bir mühendislik sorunudur bu. Her köprünün belli bir ömrü vardır. O  süre dolduktan sonra yıkılır. Bir dayanıklılık sorunudur bu. İrade bir insanın tek gerilme direncidir. Bir dirhem artıramazsın bunu.

Sf: 105

Ama gerçekten acınmaya ve iyiliğe ihtiyacı olan bir insana  -ezik, saplantıları olan, güçsüz, aşağılanan, pis, adı kötüye çıkmış, umutsuz ve değersiz birine- kim hayatını adamaya kalkar? Böyle bir insanla evlenmeyi göze alabilecek kadar kayıtsız, şartsız, demek istiyorum. Birçokları acıdıkları için  böyle bir adamı doyurmayı, onunla konuşmayı, kirini temizlemeyi göze alabilir, ama hayatını onun hayatıyla birleştirmeye kim kalkabilir?

16 Ocak

İnsanın kişiliği, kendisi farkında olmadan, yavaş yavaş belirleniyor.Ve kuşkusuz, insan kendi kişiliğine göre şu ya da bu şekilde hareket ediyor. Öyleyse, seçme özgürlüğü nerede ?

Sf: 106

17 Ocak 

Hayatta hiçbir şey değerinden fazlasına alınmaya değmez.

Orospular bir sürü para kazanırlar. Ama, her şeyi hesaba katacak olursanız , hangi kadın kendisini başka bir nedenle verir?

Ama gene de herkes sevdiğini öldürür,/ Bu böylece biline,/ Kimi bunu kin yüklü bakışlarıyla yapar/ kimi de okşayıcı bir söz ile… (Oscar Wilde)

Sf: 107

19 Ocak

Hiç kimse karşılık beklemeden fedakarlık etmez. 

Öğrenmenin tek yolu acı çekmekse, bir başkasını inciterek onu en iyi şekilde eğitmeyi felsefe  neden yasaklar, merak ediyorum doğrusu?

Bir başkasını gerçekten seven insan bu ilişkinin neden  “yaşam boyu” sürmesini istemekte direnir? Çünkü yaşamak acı çekmek, aşkın tadını tatmak ise duygusuzlaşmak demektir; bir ameliyatın ortasında kim ayılmak ister?

Sf: 108

İnsanın sadece yaşayarak ve hayatını en iyi şekilde sürdürmeye çalışarak işlediği gizli, karanlık ve korkunç suçlarla karşılaştırıldığında, yasaların yasakladığı suçlar sıradan, önemsiz şeyler olarak görünür.

Yalnızlık acı çekmektir; sevişmek acı çekmek, malını mümkünü çoğaltmak ya da yığınlara karışmak acı çekmek; bütün bunlara son verir ölüm.

Kadınlara bak: Onları boğazlasan da, çıkarlarını asla unutmazlar. Bunlar mı erdemli kadınlar?

21 Ocak 

Bir kadın, erkeğin isteğini nasıl uyandıracağını bilir, ama bu yeteneğinin farkına varılması onu büyük bir ürküntüye düşürür.

Sf: 109

22 Ocak

Bir erkeğin kendisini önemsiz, renksiz, göze çarpmayan biri haline sokarak hayatının en iyi yıllarını  talihsizliğe uğramadan bir kadınla geçirebileceği düşünülebilir. Ama bir fatih, bir farfaracı ya da büyük bir çapkının, talihin cilvesinden kurtulabileceğini düşünemeyiz.

Bir kez daha dünyaya gelirsen, annene bağlılığın bile  ölçülü olmalı. Yoksa yitirmekle kalırsın.

Bana şöyle diyorlar:

“Ten kıskançlığının saçma olduğuna inanmak için, azılı bir çapkın olman gerekir.”

Sf: 110

24 Ocak

Talihsizliklerin en kötü yanı, öyle olmadığı zaman bile insana her şeyi talihsizlik olarak yorumlama alışkanlığını kazandırmalarıdır.

Bir deli yeniden akli dengesini kazanabilir, ama hayalcinin yeryüzünden kopmak dışında yapacağı bir şey yoktur. Delinin düşmanları vardır. Hayalcinin kendisinden başka bir şeyi yoktur.

Sf: 111

25 Ocak 

Şimdiki halde, gençken bende tiksinti uyandıran aşağılık insanlar gibi yaşıyorum.

Sf: 114

2 Şubat

Zengin bir sevgili seçmeye dikkat eden kadınlar, paranın onlar  için hiçbir anlamı olmadığını söyleyenlerdir. İnsanın parayı önemsememesi için bol parası olması gerekir çünkü.

Sf: 117

20 Şubat

Çok sevdiğiniz bir kadını yitirmek zorunda olsaydınız, gidip başka bir yerde yaşayacağı yerde ölmesini yeğ tutmaz mıydınız?

Sf: 118

21 Şubat

Neden kıskanmalı? Benim onda gördüğümü o adam görmüyor ki. Belki de hiçbir şey görmüyor. Onu bir köpekten ya da yüzme havuzundaki sudan kıskanmak daha yerinde olur. Herhalde su bir aşıktan daha çok sarıp kapsayan  bir şeydir.

Neden hemen herkes hayal kırıklığına uğramıştır aşkta? Öyle bir coşkuyla aşık olmuşlardır ki bu insanlar, bu coşkuyla  yola çıktıkları için ister istemez hayal kırıklığına uğramışlardır. Ancak kayıtsızca istediğimiz şeyleri elde edebileceğimizi gösteren bir yasa vardır.

Sf: 119

25 Şubat

Ben ölmüş olsaydım, o yaşamaya, gülmeye, talihini denemeye devam edecekti. Ama beni atlatıp bıraktı ve gene de yapıyor bütün bunları. Demek ki ben de ölmüş biri gibiyim.

Sf: 120

5 Mart

Aşk kendi başına, koca bir maymunun libidosundan başka nedir ki?

10 Mart

Bir insan acı çekiyorsa başkaları, bir sarhoşmuş gibi davranır ona: “Hadi, kalk bakalım; yeter bu kadar; hadi işine; öyle değil; ha şöyle…”

Sf: 121

23 Mart

Aşk ancak hayranlıktan doğabilirken birinin seni acıdığı için sevmesini sağlamak, gerçekten acıklı bir düşünce.

Hiçbir zaman kendini öldürme yürekliliğini gösteremeyeceksin. Şimdiye kadar kaç kere bunu düşündüğünü hatırla.

Sf: 124

25 Nisan 

Neden, hata ettiğimizde, “Gelecek sefer nasıl davranacağımı öğrendim,” deriz, “Gelecek sefer ne yapacağımı şimdiden biliyorum,” dememiz gerekirken?

Sf: 125

6 Mayıs

Açık konuşalım. Cesare Pavese karşına çıksa, seninle konuşsa, seninle dostluk kurmaya kalksa onu çekilmez bir insan bulmayacağından emin misin?

Ona güvenebileceğini, onunla bir akşam çıkıp eğlenmek isteyeceğini sanıyor musun?

11 Mayıs

Sırf “garip” ve irkiltici bulduğun için ne kadar çok şeyin hoşuna gittiğini ve seni ilgilendirdiğini düşün.

Torino’dan Dora Ovası’na doğru inişi; yol boyunca sıralanan ağaçlar arasında burnuna gelen benzin kokusunu vb. vb.

Belli bir garipliği olmayan hiçbir büyük güzellik yoktur…

Sf: 126

16 Mayıs 

24 Yaşından 30 yaşına kadar, hayatının altı yılını bu kitabı yazmak için harcamaya değer miydi? Ben senin yerinde olsam, utanç duyardım.

Sf: 128

30 Mayıs 

İnsan ilişkilerini ticarette de geçerli olan yasalar yönetir. İyi sözleşmeler yapmak için, bir şeye ilgi duysanız da duymasanız da  görünüşte ilgi duymuyormuş gibi davranmalısınız.

Bir kadının seninle kalmasını -yalnız bunu istiyorsan- onu öyle bir duruma sok ki başkalarının düşünceleri, kendi çevresinin duyduğu saygı ve kendi öz çıkarı onun gitmesin engellesin. Sadece ona karşı duyduğu bağlılık ve içtenlikle bir kadını tutabileceğini sanan erkek, budalanın biridir.

Sf: 129

Hayatta becerikli olmanın yolu kurnazlıktan geçer.

Sf: 130

2 haziran

Cinsel ilişkide, bana öyle geliyor ki, tatmin olan erkek rahatlar ve uzaklaşır; bunun üzerine kadın onun isteğini yeniden uyandırmak için daha ateşli davranır.

Bu doğal gerçeğin nedeni, kadının erkeğin isteklerini her zaman karşılıksız bırakması ve böylece onu kendisine bağlamasıdır. Bir erkeğin karşısındaki kadını kendine bağlamak için kendini ondan esirgemesi ise anlamsızdır.

Bundan başka, kadın huzuru gebelikte, karnında çocuğu taşımada bulur; ama huzuru salt cinsel birleşmede bulamayan erkek, başka hiçbir şeyde bulamaz

Sf: 132

7 Haziran

Ölüm huzurdur, ama ölüm düşüncesi her türlü huzuru ortadan kaldırır.

Sf: 133

11 Haziran

Kendi isteğimizle seçmişsek, tatsız ve güç bir şey bile bize rahatlık verir. Ama onu başkalarının zoruyla benimsemişsek, o zaman bir işkence olur bu bizim için.

Sevgilim, çocuklara şaka yapılmaz. Ben de bir çocuktum(ilk ay).

Sf: 134

16 Haziran

Bir çeşit insan vardır ki, kendisini kıskandıran bir kadını, kapıyı onun yüzüne çarpmadan bırakmayı düşünemez.

Bunun herhangi bir kötülük duygusundan ötürü yapıldığını sanmıyorum. Bu sadece, öyle yapmazsa   yüreksiz ve kararsız davranmış olacağını sanan bir adamın bu işi gürültülü ve eksiksiz  bir şekilde yapmak istemesidir. 

Zayıflıktan ileri gelir bu. İnsan, içinden verdiği karara  güven duyamadığı için, kaba sözler, küfürler, rezalet çıkarma gibi ayrılmanın dış görünüşüne önem verir.

Korkunun da payı vardır bunda, gülünç duruma düşmek, her şeyin gene bu ilişki başlamadan önceki gibi olacağı, bu ayrılığın yol açtığı bütün acıların hiçbir işe yaramayacağı korkusunun da. 

Kötülük duygusundan ileri gelmez bu davranış, ama her türlü kötülüğün  kaynağı gerçekleşmemiş ihtirassa, o zaman kesinlikle kötülüğe de yol açabilir.

Sf: 136

22 Haziran

Dünya, beceriklilik üstüne kurulu. Yalnız becerikli kimseler kötülük yapıp bundan zararsız bir şekilde kurtulmasını biliyor. Bu durumda, cezaya çarpılıp bunun acısını çıkartmak için  kendisi de kötülük etmeye karar veren bir insan,  bundan böyle  her zaman becerikli olmak zorunluluğunu unutmamalıdır, yoksa her tökezleyişi olağan beceriksizliğiyle çelişeceği için, ona acı çektirecektir.


Sf: 137

Tersi doğruymuş gibi  görünebilir, ama herhangi bir kimsenin başına gelebilecek en korkunç şey, bir sabah, önceki akşamdan farklı uyanmasıdır. Bir başka deyişle, kişisel kimlik duygusunu yitirmesidir.

Gerçekleştirilmiş bir suçla, üzerinde uzun uzun düşünülmüş , yüceltilmiş, ama işlenmemiş bir suç arasında ne gibi bir ayrım vardır ? Birincisi bir olgudur, değiştirilemez; ikincisi ise bizde kişiliğimizin etkilenmediği yanılgısı yaratır. İkisinde de aynı vicdan rahatsızlığını, aynı pişmanlığı duymamız gerekir ama duymayız; çünkü ikinci durumda eski halimize dönmemizi engelleyen bir şey yoktur.

Ne var ki, Hristiyanlığın bu konuyla ilgili görüşü hiç de belirsiz değil: “Bir kadına şehvetle bakan kimse zina yapmış demektir…”

Arada bir önemsiz yalanlar söyleyenler azılı canilerden daha çok acı çekerler, çünkü caniler bu gibi işlere  adamakıllı alışmışlardır.

Kötü bir davranış yüzünden pişmanlık duyduğumuzda bizi tedirgin eden, başkalarına verdiğimiz zarar değil, bunun bize getirdiği rahatsızlıktır.(Raskolnikov’u düşün.)

Sf: 138

Yaşama sanatı, eğer yaşamak için başkalarına acı çektirmemiz gerekiyorsa (cinsel hayatımızda, iş alanında  ve öbür uğraşlarımızda olduğu gibi), rahatımızı bozmadan her türlü aşağılık oyunları oynayabilecek bir ustalık elde etmekten başka bir şey değildir. Böyle doğal bir yetenek bir insanın sahip olabileceği en üstün yetenektir.

Sf: 140

14 Temmuz

Bir kadının, birkaç delikanlının yanındayken neden ciddi, düşünceli, utangaç ve özür diler bir durumda olduğunu anlamak için, senin seçmeni bekleyen beş-altı orospunun arasındayken neler hissettiğini düşün.

Sf: 141

22 Temmuz

Hiçbir zaman öfkelenmeyen adamdan kendini koru.

Bir hikayenin ilk satırı bir kez yazıldı mı, bütünü tasarlanmış demektir.

Bundan sonrası bir sabır sorunudur.Hikayenin gerisi bu ilk satırdan gelişip tamamlanmalıdır.

Sf: 143

28 Ağustos

İyileşmenin sevimli yanı, eski alışkanlıklarımıza sanki onları ilk kez tanıyormuşuz gibi dönmemizdedir.

Sf: 144

17 Eylül 

Nasıl her zaman hastalıklı olanlar önemli bir hastalık tehlikesiyle karşı karşıya değillerse, zayıflığın güçlülük olabileceğini düşünmek de bir avuntu olabilir mi?

Bir Hristiyan’a göre zevk arayan bir insan, bunun yerine eksiklerini bulur.

Sf: 145

19 Eylül

Yalnız bir insanla arkadaşlık et, herkesten çok konuştuğunu göreceksin.

21 Eylül

“Sevdiğimiz bir kimsenin  arada bir hoşumuza gitmeyen, sinir bozan ya da bizi inciten bir şekilde hareket etmesinden yakınmamalıyız. Homurdanacak yerde, gücenmişliğimizi ve kinimizi biriktirmeliyiz: Bir gün bu sevdiğimiz insan şu ya da bu şekilde  bizi bırakıp gittiği zaman, acımızı hafifletmeye yarar bu biriken duygular. 

Ama ancak belli bir noktaya kadar işe yarar böyle bir birikim. Çekip gidene suç yüklemek onun yok oluşunun acısını dindirmez, ona karmaşık bir nitelik kazandırır.

Sf: 146

Bütün günahların kaynağı aşağılık duygusu, başka bir deyimle, ihtirastır.

Sf: 147

29 Eylül

Bayramlar, tatiller, kalabalığın bir parçası olmak, aile gibi sıradan insanların hoşlandığı şeylerden bir tat alamamakla övünmekten vazgeçmem gerekecek. Benim asıl tat alamadığım şeyler olağan dışı zevkler (yalnızlık ve soğukkanlılık) ve herkesin hoşlandığı şeylerden zevk alamıyorsam, bu bende başlangıçta doğal olan bir yeteneği elimden daha iyisini yapmak gelirmiş gibi bir özentinin köreltmiş olmasındandır.

“Genellikle, herkesin hoşlandığı şeylerden zevk almadığımız zaman bir üstünlük duyarız, çünkü böylece “daha üstün yetenekli” olduğumuza inanırız.”

Oysa belli bir konudaki yeteneksizliğimiz başka bir konuda yetenekli olmamızı gerektirmez. Budalaca bir şey yazamayan bir insan, güzel bir şey de yazamayabilir.

Korktuğumuz şeyden, dolayısıyla kendimiz olabileceğimiz, bizimle belli bir yakınlığı olan şeyden nefret ederiz, çünkü herkes kendinden nefret eder. Bir insanın en ilginç, en verimli nitelikleri kendisinde ve başkalarında en çok nefret ettiği niteliklerdir.

Sf: 149

5 Ekim

Başkalarının acılarını nasıl düşünmeyebiliyorsak kendi acılarımızı düşünmekten de kaçınabiliriz.

Sf: 150

9 Ekim

Kendimizi bir başkasının yerine koyup herkesin yalnız kendini düşündüğünü öğrenme sanatı.

10 Ekim

Gülerken ölçüyü kaçırmak, ağlamak gibi bir zayıflık belirtisidir. İkisi de güçsüz bırakır insanı.

13 Ekim

Bir kadın aldatmıyorsa, işine gelmediği için yapmıyordur bunu.

Sf: 151

Bir kız arkadaşını yitirmekten üzüntü duymak budalalıktır: Onunla karşılaşmamış olabilirdin, öyleyse onsuz da edebilirsin.

Din , dünyada olup biten her şeyin olağanüstü bir önem taşıdığı inancından başka bir şey değildir. İşte sırf bu yüzden dünyadan hiçbir zaman yok olup gidemez.

Sf: 157

27 Ekim

İnsan nasıl ölümü düşünmeyebiliyorsa, kadınları da düşünmeden edebilir.

28 Ekim

Karşılaşacağımız mutsuzluklar için kendimizden başkasını suçlamamalıyız.

Acı çekiyorsak suç her zaman bizdedir.

Hiç değilse bir şey çıkarabilirim bütün bunların karşısına: Acı çekmemiş olsaydım, bu güzel sözleri yazamayacaktım.

Sf: 159

30 Ekim

İşimize geldiği zaman bağışlarız başkalarını.

1 Kasım

Bir hiç yüzünden yılgınlığa kapılan insanlar en büyük darbelere karşı durmaya en yatkın insanlardır.

Sf: 160

2 Kasım

Cimri savurgan olduğunu sanır, savurgan da cimri olmaktan korkar, ikisi de işkence içindedir bu yüzden.

Sf: 161

3 Kasım 

“Hepimiz kötü şeyler düşünürüz, ama pek seyrek kötülük yapabiliriz, ama iyi şeyler düşünebilenlerimiz pek azdır.”

Başkalarının bizim hakkımızda ne düşünecekleri kaygısı kendi vicdanımızdan daha güçlüdür.

Sf: 163

5 Kasım

Bir zamanlar, bir erkek karısını aldattı mı kadın suçlu sayılırmış. Bu da, cinsel konularda, kamuoyunun ahlaka değil(ahlak erkeklerin yarattığı bir değerler düzeni olduğuna göre) , insanın kendisini koruma ilkesine dayandığını gösteriyor. Erkek için önemli olan saçma bir doğruluk ilkesine bağlı olmak değil, karısını kendi tekeli altında tutmaktır. Savaşın yasalarına göre yenilgi yüz karası; yenenin doğruluk kavramı ise, yenileni köleleştirmektir.

Sf: 165

6 Kasım

Kendimi yalnız bırakmamak için bütün gece aynanın karşısında oturdum…

Sf: 166

8 Kasım 

Yazarken bir köy gibiyizdir yazdığımız şeye karşı. O anda yazdığımızın iyi bir gelişme gösterip göstermediğini, yani üzerinden geçtiğimiz zaman sonucu başarılı bulup bulmayacağımızı bilemeyiz. Onu yaşarız sadece.

Yazdığımız bir şeyi yeniden gözden geçirmek tehlikelidir; bu arada başka düşünceler ortaya çıkmış olabilir.

Öyleyse teknik diye bir şey yok mudur? Vardır elbet ama asıl önemli olan yeni ürün, bildiğimiz teknikten bir adım ileride, kalemimizin ucundan kendiliğinden kağıt üzerine dökülen sonuçtur.

Üslubumuzun farkında olmak demek, içimizdeki gizin bir bölümünün açıklanması demektir. Ayrıca, artık o üslupta yazamayacağımızı da gösterir bu durum. Bütün gizimizin açıklanmış olduğu gün geldiği zaman, artık yazmayacağız, yeni bir üslup yaratamayacağız demektir.

Sf: 167

10 Kasım

Yaradılışları gereği eksiksiz olarak acı çekebilenlerin bir üstünlüğü vardır.

11 Kasım

Bir kadınla sevişen bir erkeği gördüğümüz zaman ürperir ve talihli keratadan nefret ederiz. Aşağılık budalanın biridir bu adam bizim gözümüzde. Ama yemeğini atıştırırken ya da başkasını incitirken gördüğümüz adam karşısında da aynı şeyi hissederiz.

Sf: 168

Bir insanın hayatın tadını çıkarmasına, kıskançlık duymadan, katlanamadığımızı kesinlikle söyleyebiliriz.

Nefret her zaman kendi ruhumuzla bir başkasının bedeni arasındaki çatışmadır.

Bir şey bilmediğinin farkında olmak öğrenme isteğini içerdiğine göre, nefret de sevgiye susamışlıktan başka bir şey değildir.

Sf: 169

13 Kasım

Bizim istediğimiz, bir kadına sahip olmak değil, o kadına sahip olan tek erkek olmaktır.

17 Kasım

Bir öğretmenin kendisinin orada olmasının yettiğine, sessizliği sağlamak için kimseyi uyarmak gerekmediğine olan cömertçe inancı, sınıftaki öğrencilerin sezdirmeden onun hakkından gelmelerine yol açar. Fakat sınıftaki gürültü yavaş yavaş çoğalıp bütün sınıfa yayılınca, öğretmen bir şey yapmak zorunda olduğunu görür ve öğrencilerinden birine susmasını söyler. O zaman bütün öğrenciler öğretmenin yaralanmaz biri olmadığını, içlerinden birinin konuştuğunu ve bunun herhangi biri olabileceğini anlarlar. Bunu öğretmenin başka uyarmaları izler ve öğrenciler bu duruma alışır. Hepsi birden cezalandırılamayacaklarına göre, sınıftaki gürültü ne dereceye kadar hoş görülecekse o kadar. Bunun üzerine öğretmen daha büyük bir öfkeyle sessizliği sağlamaya çalışır; bunun sonucu olarak da öğrencilerin gürültüsü daha kararlı, daha kötü niyetli bir nitelik kazanır. Öğretmenin onları cezalandırmak istemediği ya da uygun bir ceza bulmakta güçlük çektiği düşüncesi yaygındır öğrencilerde. Bundan sonra öğrenciler öğretmenin tepkilerinin sınırlarını öğrendikleri için, gürültü doğal bir duruma, bir eğlenceye, açık bir savaşa dönüşür.

Öğretmenin orada olması sessizliği sağlamaya yetmemektedir artık; gürültüyü kesmeleri için öğrencilere bağırmak zorunda kalır, ama bu bağırmaların da bir etkisi olmadığı ortaya çıkmıştır.

Sf: 171

24 Kasım

Gençlik yıllarında insan şaşkın bir şekilde, kendisinden olduğu kadar, başkalarından da bir şey beklediği, onların “başkaları” olduğunu anlamadığı için, gençliğe umut çağı diyorlar. Kendimizle başkalarını ayırt edebildiğimiz zaman genç olmaktan çıkarız.

Evlilik neden gençlikten olgunluğa doğru atılmış bir adım sayılır? Çünkü bu hareketimizle bize her zaman eş olacak, öbür kadınlarla aramızda duracak kendini bizimle özdeşleştirecek, onun dışında kendimizden başka kimsenin arkadaşlığını aramayacağımız toplumsal hayatımızın sınırları belirli alanı olacak bir kadını bütün öbür kadınların arasında seçeriz de ondan. Ayık yaşamak için gerekli olan bir bencilliğin, özrü sorumluluk yaratmak olan bir bencilliğin üzerine vurulan mühürdür evlilik.

Sf: 173

3 Aralık

Okurken aradığımız yeni düşünceler değil, kendi düşüncelerimizin basılı sayfada doğrulandığını görmektir.


Sf: 176

8 Aralık 

Aşkın bir çıkara dayanmasını kim ahlaksızlık sayıyorsa, bütün kadınları rahat bıraksın daha iyi, çünkü bir kadının sırf aşk için kendini verdiği o pek ender durumların dışında, sizi seven kadın bile, kendisiyle yatmanıza izin verdiği zaman, az çok bir orospu gibi çaresizlik içinde, ya kibarlıktan ya da kişisel bir çıkar için yapıyordur bunu.

Daha seyrek olmakla birlikte, aynı şey erkek için de söylenebilir.


Sf: 177

10 Aralık 

Aylaklık, saatlerin yavaş, yılların ise hızlı geçmesine yol açar. Çalışmak, saatlerin kısa, yılların ise uzun olmasını sağlar. En dolu yıllar çocukluk yıllarıdır, çünkü bu dönemde zaman dünyanın ne olduğunu anlamak ve ona alışmakla geçer.

Yıllar, onları düşündüğümüz zaman, hayal gücümüzün geliştirebileceği olaylarla doluysa, bize uzun görünür. Çocukluğun o kadar uzun gelmesinin nedeni budur. Herhalde hayatımızın her dönemi bir sonraki dönemde onun üstüne düşündüklerimizle zenginleşir. En kısası, onu yeniden düşünme fırsatını bulamayacağımız için, yaşlılık dönemidir.


Sf: 181

19 Ocak

Aynı zamanda sana bir şey öğretmeyen her türlü acı boşuna çekilmiş bir acıdır. Acı çekmenin ne belalı bir iş olduğunu bildiğin için, bu gerçeği hatırla. Bir yıkımın büyüklüğüne üzülecek yerde, onun bir işe yaramayışına üzül. Bir acıya bir hayvan gibi edilgin bir şekilde katlanmak onu azaltmaz. Bunun yerine, insan gibi yıkıma serinkanlılıkla bakıp onun üzerinde derin derin düşünerek onun boşunalığından bir yarar sağlamalı kendine.

Ne var ki, kişiyi yok ederek onun düşünme gücünü de yok eden ölüm gerçeğiyle her zaman karşı karşıyayızdır. Ama bunun acısını çekmek daha da boş bir şeydir.


Sf: 184

15 Şubat

Anladım ki, birisi bizi küçük gördüğü aşağıladığı, bize uşak gibi davrandığı zaman, ona bağlanır, ardını bırakmaz, elinden tutar ve büyülenmiş gibi onu yürekten kutsarız. Acaba bu insanlar arasındaki kardeşlik duygusunun içimize doğması, aşağılanma ihtiyacımızın (doğaya karşı) bir çeşit tanınması mıdır?


Sf: 186

29 Mart

Yaşlı ölmek genç ölmeye oranla daha tatsız bir şey.


3 Nisan

Herkesin kendi yeteneklerine göre bir felsefesi vardır.

26 Nisan

Sevdiğimiz kadının yanında olmak bize acı çektirir ve güç bir durumda yaşamamıza yol açar. Umursamadığımız birinin yanında olmayı seçmeliyiz, ama o zaman da sınırlı bir ilişki kurmuş oluruz; her zaman yalnız kalmak ve o insanı kafamızdan silmek isteriz.

Sf: 190

16 Mayıs

Bekarlar evlilerden daha çok ciddiye alırlar evliliği.

18 Mayıs

Onlara bakmak istemediği için çocuk sahibi olmaktan çekinen insan, başka insanların çocuklarına bakmak zorunda kalır.

Sf: 191

12 Haziran

İnsan bir kadını eninde sonunda başından atacağına göre, bunu bir an önce yapması daha iyidir.

Sf: 192

7 Temmuz

Size önceden sıradan görünmüş olan bir yaşantının üzerinden biraz zaman geçsin, onu yepyeni bir gözle görür, hayretler içinde kalırsınız.

Sf: 194

9 Eylül

Savaş insanı berbatlaştırır, çünkü insanın bir savaşa katılabilmesi için kendisini her türlü pişmanlığa, inceliğe ve soylu değerlere karşı duygusuzlaştırması gerekir. İnsan sanki bu değerler yokmuşçasına yaşamak zorundadır ve savaş bittiği zaman o değerlere yeniden dönebilme gücünü de yitirmiştir.

17 Eylül

Dilenciye yoksul görünüşüyle bizi rahatsız etmesin diye sadaka verir, onu başımızdan savarız; böyle birisi kendisiyle aramızdaki yadsınmayacak belli bir yakınlığa seslenerek bizi tedirgin ederse, ona karşı büyük nefret duyarız.

Sf: 195

9 Ekim

“Karşımıza çıkan herhangi bir insanda bu karşılaşmamızdan ayıramayacağımız bir duygu vardır.”

“Başkalarının bana karşı davranışlarından yakınıyorsam, kuşkusuz haksızımdır. Çünkü bu her zaman benim onlara karşı davranışımın bir sonucu, bir kopyasıdır. Ama yeterince sevilmediğime üzülüyorsam, bu da benim yeterince seven bir insan olmayışımdandır.”

“Başkasıyla kurduğumuz ilişkiler her zaman kendimizle kurduğumuz ilişkilerin bir yansımasıdır.”

Sf: 197

1 Kasım

Bütün kuşkuculuğuna, bütün Hitlerciliğine ve kötülüğüne rağmen biraz acıma duygusu ve yumuşaklığı olan bir kadına karşı genellikle iyi davranırız. Ama bu durumlarda, böyle iyi duygulara sahip olduğumuz için kendimizi kutlayarak daha çok kendimize iyi davranırız.

Ende de olsa (“iyilik yapmak, iyi bir şey düşünmekten kolaydır,”bkz. 3 Kasım 1938), herkesin “iyi bir düşünce ” dediği şeyin herkesin sahip olabileceği duygusal bir istek olduğunu unutma.

Sf: 202

Beş yaşındayken, masaya oturur oturmaz nedensiz yere ağlama alışkanlığını hatırla. Daha önce denediğin ve sana özgü bir davranış olduğu için hoşlandığın bir şeydi bu.

Sf: 204

25 Aralık

Gerçek bir sanatçı yarattığı eserlerde elinden geldiği kadar az söz eder sanattan. (Böyle yapmıyorsa, sanatçı değil, sanat virtüözüdür.)

Sf: 211

21 Ocak

Önceleri, iktidar ideolojilere hizmet ederdi; şimdi, ideolojiler iktidara hizmet ediyor.

Parasız olan şeyler en pahalıya mal olan şeylerdir.

Sf: 212

1 Şubat

Proust’a özgü bir şey: Kahven olmadığında, sinirlerin hayal kurmaya elvermeyecek kadar gergin oluyordu. Kendini buna alıştırıyordun. Şimdi kahve olduğunda düş kurmak için gereken rahatlığı engelliyormuş gibi geliyor sana.

Öfke hiçbir zaman birdenbire gelmez. İnsanın ruhunda açtığı yarayla orada patlayacak gücü biriktiren uzun süren bir sıkıntıdan doğar. Öyleyse, birdenbire öfkeyle parlamak içten ve hesapsız bir yaradılışın belirtisi değildir. Tersine,  elde olmadan beslenen bir hıncın, kıskanç ve içe dönük bir yaradılışın belirtisidir.

Hiç öfkelenmeyen insandan sakın. Çünkü insan ancak kendini denetlemediği zaman içtendir. Öğüt şu anlama geliyor: Her insanın içinde belli bir kin biriktiğine göre, özellikle öfkeye kapılıp kendini ele vermeyen, özellikle öfkeye kapılıp kendini ele vermeyen insanlara karşı uyanık ol. Sana gelince, içindeki kini gizlemenin bir zararı yok, ama öfkeye kapılarak kendini ele vermen doğru olmaz.

Sf: 213

21 Şubat

Hiçbir şey beklemediğimiz kimselere yüksekten bakmak, onlara aloofness, moqueuse bir samimiyet ya da soylulara özgü bir umursamazlıkla davranmak kolaydır. Böylelerinin bizim için hiçbir önemi yoktur: sadece bir oyalanma, bir gösteriş bahanesidirler bizim için, (ısırmayan) hayvanlar gibi.

Sf: 214

Birinden bir şey istemek zorunda kaldığımız zaman, karşımızdaki insan istediğimizi bize vermeme hakkına sahip olduğu için, onunla eşit bile değil, ondan daha aşağı durumdayızdır.

Bize kayıtsızca davranan bir kadını çılgınca sevmemiz belki de bu yüzdendir; böyle bir kadın “üslup”un,  “yüksek tabaka çekiciliği”nin, aranan her şeyin temsilcisidir. İşte, elde etmek istediğin kadına kendini hiçbir zaman bütün benliğinle vermemen gerekliliği konusunda 1937-1938 yıllarındaki sonu gelmeyen düşüncelerin karşılığı.

Sf: 215

22 Şubat

Anladığıma göre ben yalnız kalmayı öğrendiğim  zaman olgunlaştım, başkaları ise insanlarla birlikte olma gereği duydukları zaman.

Sf: 216

24 Şubat 

Kendimiz için başaramadığımız her şey, özgürlüğümüzü o ölçüde eksiltir.

Sf: 217

Tümüyle ekonomik denetim altında olan bir toplumun manevi bakımdan özgür olması bir çelişkidir.

Sf: 219

26 Şubat

(Yoğun tutkuyla dolu bir saat, saatteki aynı süreden daha uzundur. Can sıkıntısının yoğun bir tutku olduğunu, yapacak bir şeyi olmamanın getirdiği gerilimle zamanı uzattığını unutma.)

Sf: 220

27 Şubat

Ne kadar anlık, ne kadar gizli olursa olsun, hiçbir düşünce dünyada  bir iz bırakmadan geçemez.

Sf: 221

9 Mart

Doğalcılık romancılara eylem olmayan hiçbir şeyin hikayeye sokulmamasını öğretti -artık hepimizin kanında olan bir şey bu. Bir zamanlar, olayların geçtiği yerleri nesnel olarak anlatmak olağan bir şeymiş; şimdi bütün bunlar hikaye kahramanının gözüyle betimleniyor; ama artık herkes konu dışına çıkılmaması gerektiğini kavramış durumda. Doğalcılıkta yazar gerçeklik adına  nasıl gözden kayboluyor idiyse, şimdi de hikaye kişisinin gözünün önünden kaybolmak zorundadır.

Sf: 222

17 Mart

Tümüyle günah duygusundan uzak bir hayat mümkün olabilseydi, ne korkunç bir boşluk olurdu bu!

Sf: 229

14 Haziran

Siyasal kurumlar ölmedikleri için, herhangi bir Tanrı karşısında da sorumlu değildirler. Bireysel ahlakın tek nedeni ise bir gün öleceğimizi ve ondan sonra ne olacağını bilmememizdir.

Sf: 231

23 Haziran

Hayatı dile getirmek için yalnız bir takım şeylerden vazgeçmekle kalmamalı, bu fedakarlık konusunda susabilme yürekliliğini de göstermelidir.

Sf: 232

Dostoyevski’nin çıplak ve sözel anlatımı ile bütünüyle zihinsel, akla vurucu yaratıları arasında bir ilişki var. Onun yaşamı hissetme gücü canlı imgelerle değil, gündelik yaşamın oluşturduğu dramatik ve düşsel varlıklarla ifade buluyor.

Sf: 234

28 Haziran

Eski imparatorluklar barışçı, uygar ve iyiliksever oldukları zaman yıkılırlar; oysa bir devlet taşkın yasalara saygısız ve saldırgan oldu mu, onu kimse durduramaz.

Sf: 238

22 Temmuz

Düşün sahibi kendisi içinde olduğu halde o düşün nasıl biteceğini bilmez.

23 Temmuz

Düşlerin bir başka garip yanı da, gördüğü şeyi hemen yakalayıp üzerinde düşünemiyor ve onu yeniden yaşayamıyorsa, insanın onları hatırlayamamasıdır. Gördüğümüz bir düş başkalarının anlattığı bir hikaye kadar bile bizim olmayan bir şeydir; çünkü başkasını dinlerken hiçbir zaman düş görürken olduğumuz kadar edilgin değilizdir. Gene de, hiç kuşkusuz, gördüğümüz düşü kendimiz yaratırız. Farkında olmadan yaratırız onu, bir düşün olağanüstü yanı da budur işte.

Sf: 239

25 Temmuz

Zorbaca bir adaletsizliğin herhangi bir direnişle karşılaşmadan ve kolayca uygulanması bunun açıkça belirli ve sayıca sınırlı bir gruba yöneltilmesiyle gerçekleşir.

Sf: 240

27 Temmuz

Dünyadan el etek çeken keşişler, öbür dünyada erişecekleri mutluluğu sıradan insanlar kıskanmasınlar, diye kendi kendilerine kötü davranıyorlardı.

28 Temmuz

Günleri değil anları hatırlarız.

1 Ağustos 

Bütün çapkınlar duygusaldır. Önce, sözleriyle böyle  olmaya özenmelerinden ileri gelir bu; sonra da kadınlarla kurdukları ve onları her türlü inceliğe, yumuşaklığa, biçimselliğe alıştıran ilişkilerden ;

5 Ağustos

Şaka olarak bile hiçbir zaman yıldığımızı söylememeliyiz; çünkü bakarsınız, birisi inanır bu sözümüze.

Sf: 241

Bir başka insanın çocukluğunu öğrenmek, onu yeniden yaşamak istemek, belli bir sevgi belirtisidir.

Birisi kendi durumunu bizim durumumuzdan, sadece bizim durumumuzdan daha aşağı görürse, duygulanır ve yumuşarız. Bunun yerine, bu insan bir başka insanın durumunu kıskanırsa, o insan bizi ilgilendirmez.

Sf: 242

14  Ağustos

Bir eseri, ancak kendi değeri o eseri aşan bir insan tamamlayabilir.

16 Ağustos

Yanlış diye bir şey olamadığı, yanlışların “yeni buluşlara açılan kapılar” olduğu düşüncesi, insanın talihli olmakla sorumlu olduğu gibi başka bir düşünceyi öngörüyor. Bu da, akıllı bir insanın hiç yanlış yapmadığı, yani  talihli olduğu anlamına geliyor. Ya da bu adam yanlış yapıyor, ama sonunda bu yanlışlar onun işine yarıyordur.

Sf: 243

19 Ağustos

Aslında, en bayağı duygulu şarkılar ve ezgiler pahalı gazinoların kokuşmuş havasında doğarlar.

Sf: 244

31 Ağustos

“Zeka gösterisiyle bir kadını elde edebileceğini sanmak kadar budalaca bir şey yoktur. Bu konularda zeka güzellikle yarışamaz; çünkü güzellik cinsel heyecan uyandırmasına karşılık, zeka böyle bir şey yapamaz.

İnsan bu tutumla, anca zekası yetki, zenginlik ve ün elde etmenin bir aracı olarak görüldüğü zaman bir kadını elde edebilir; çünkü bu durumda kadın sözü edilen olanaklardan yararlanacağını bilir. Ama zeka kendi başına, kişisel hiçbir yanı olmayan büyük bir makine gibi, her kadını kayıtsız bırakır.

Unutmaman gereken bi gerçek.”

7 Eylül

Proust’un, durumların ve insanların durmadan ve anlaşılmaz bir şekilde değişmesi ve istediğimiz şeyi elde ettiğimiz zaman bunun artık bizi tatmin etmemesi yolundaki temel düşüncesi, Croce’nin, durumların ve insanların gündelik etkenlerin sonuçları olduğu görüşüne benzer; bu etkenler tam bir hoşnutluk sağlamazlar, fakat kendilerini gerçekleştirdikten sonra başlangıçta olduklarının karşıtı bir nitelik kazanırlar.

Sf: 246

30 Eylül

Aşkın güzelliği, bize olağanüstü, inanılmaz bir şeyle karşılaşacağımız inancını aşılamasındadır.

Sf: 247

7 Ekim

Yalnız repandues kadınlara ( balerin,*** , Gôgnin) tutulduğun, bunlarda hoşuna giden şeyin all desired olmaları ve  onlara sahip olan tek insan  olmadığın için acı çektiğin doğru olabilir mi?

Bu türden ilişkilerde  asıl ustalık herkesin göz koyduğu bir kadını elde etmek değil, bu nitelikteki bir kadını daha tanınmamışken bulup çıkarmaktır.

Sf: 248

12 Ekim

Aşk iki sevgiliyi birbirlerine değil, kendi kendilerine çırılçıplak gösterme gücüne sahiptir.

14 Ekim 

Büyük bir çaresizlikle özlediğin, on beş gündür bir an bile düşünmeden edemediğin o kadını yeniden görmek neredeyse hayal kırıklığına uğrattı seni. O kadın gerçekte senin düşlediğin kadından başka, daha somut, daha güç ele geçen bir varlıktır.

Sf: 249

Bir kadın bir erkeğin kendisini gece-gündüz düşünmesinden hoşlanmaz, çünkü kendisi her an o erkeği düşünmemektedir.

Yıllar geçtikçe aşkın daha az korkunç bir niteli kazandığı doğru değildir. Bilinen acılara (kıskançlık, şiddetli istek vb.) zamanın bir daha geri gelmemecesine geçip gidişi korkusu da eklenir.

Hiç kimse bildiği şeylerden vazgeçmez; yalnız bilmediğimiz şeylerden vazgeçeriz. Gençlerin olgun ve yaşlı insanlardan daha az bencil olmaları bu yüzdendir.

15 Ekim

“İnsan artık istemediği zaman elde eder bazı şeyleri.”

Talihsizliğe uğramış bir genci şu sözlerle avutmaya çalışırız: “Sabırlı ol; kendini koyuverme; ilerisi için daha dayanıklı yapar bu seni; herkesin başına bir kere gelir böyle şeyler vb.” Kimse gerçeği söylemeyi düşünmez: “Aynı şey bir kere, dört kere, on kere daha başına gelecektir- böyle şeyler her zaman balına gelecektir; çünkü sen kendini koruyamayacak bir yaradılışta isen, bundan kendini kurtaramazsın.”

Sf: 250

Kadın tipleri: Başkalarını sömürenler ve başkalarının kendilerini sömürmelerine izin verenler.  Erkek tipleri: Birinci tipten hoşlananlar, ikinci tipten hoşlananlar.

Birinci tip kadınlar tatlı dilli, kibar, hanım kadınlardır. İkinci tip kadınlar ise ters, kaba, davranışlarını denetleyemeyen kadınlardır. (Kabalıklarının ve tersliklerinin nedeni sevgiye susamış olmalarıdır.)

Her iki tip de insanlar arasında anlaşmanın olanaksızlığı’nı doğrular. Eşit insan yoktur, efendilerle uşaklar vardır.

Tek korkusuz kural: Yalnız, yalnız, yalnız olmaktır. Davranışlarında ve düşüncelerinde bir başka insanın varlığını hesaba katmadan bir gün geçirebildiğin zaman, kendini yiğit bir insan sayabilirsin.

Bir de İsa gibi olmak, kendini yok etmek var. Ama dün de söylediğim gibi, kimse vazgeçmiyor bildiği şeylerden; sen ise pek çok şey biliyorsun.

Sf: 251

20 Ekim

Kadınlar sanatçılarla sanatçı oldukları için değil, toplumda başarı kazandıkları için ilgilenirler.

Doğaldır böyle olması. Evlenmek toplumda kendine bir yer edinmektir; hem sonra hangi adam.

Fedakârlık( ya da bir şeyden vazgeçme) bile bir kurnazlık sorunudur.

Bir erkeği çocuktan ayıran özellik, bir kadın üzerinde üstünlük kurmayı bilmesidir.

Bir kadını bir çocuktan ayıran özellik ise, bir erkeği nasıl sömüreceğini bilmesi.

21 Ekim

İnsan, zevklerinin  sonsuz olmasını umduğuna ve kimse bu sonsuzluk umudundan  vazgeçmediğine göre, bütün zevklerin neden sonunda tiksintiye dönüştüğünü anlıyorsun. Bizi zevklerden kopararak uzaklaştırmak için doğanın bulduğu bir yoldur bu.

Sf: 254

2 Kasım

Bir insan kendini kurtaramıyorsa onu hiç kimse kurtaramaz.

“Sonunda en değerli ve önemli şeylerin başlangıçta hiç de hoşuma gitmeyen ve beni tiksindiren şeyler olduğunu sık sık görmüşümdür.”

Sf: 255

12 Kasım

Ancak kendilerine acımayan insanlara acırız.

Sf: 256

30 Aralık

Jean-Jacques Rousseau, ToplumSözleşmesi’ne şu cümleyle başlıyor: İnsan özgür doğar. Bu ikisi de her zaman edebiyat ve yönetim felsefesine son derece olumsuz etkileri olmuş yanlışlardır.

Sf: 258

30 Aralık

“Cennet’in birçok bölümünün, daha doğrusu öğretiye ilişkin ve alegorik bölümlerinin şair dile ve sanatına egemen olmadan çok önce düşünülüp yazıldığı kanısındayım, hatta bundan eminim. Çünkü şair, Cehennem’de seyrek olarak, Araf’ta daha da seyrek olarak, Cennet’in yer yer ahengini  bozan kaba Latince kullanımlara, ikircikli söz dizimine ve kaba biçimlere başvurmak zorunda kalmıştır.”

Sf: 261

1941

30 Ocak

Soğuk bir günde, bir kafede oturup birkaç saat geçirdiğin ve bir adamın zayıf, üzgün yüzü, bir başkasının çarpık ağzı, bir üçüncünün sıcak ve acıklı sesi dikkatini çektiği zaman duyduğun yumuşaklık ve insan sevgisi, bu gündelik acılara ve sıkıntılara karşı yüreğinin kabarması gerçek insan sevgisi değil, hoşuna giden bir gevşeme ve içe dönüklüktür. Böyle durumlarda parmağımızı bile oynatmayız başkaları için: Yaşam karşısındaki işe yaramazlığımızdan mutluluk duyarız sadece.

Sf: 164

3 Şubat

Her şeyin, her insanın yaklaşmasını bilene sunduğu o gizli ve sevgi dolu “iç benliğe” bağlı olduğunu ileri sürme saplantımın gerisinde ne olabilir? Hiçbir şey, çünkü bu sevgi bağını ben hiçbir zaman kuramadım.

Sf: 265

10 Şubat

“Yenilik bütünüyle sürprizdedir,” diyor Apollinaire.

Sf: 269 

4 Nisan

“(Otuzumuza kadar köle gibi çalışıp her meteliğimizi biriktirelim, ondan sonra hayatın tadını çıkarırız,” diyenlerin yanlışı. Böyleleri otuz yaşına gelince kendilerini hırsa kaptırmış ve ağır işe alışmış olacaklar, artık hiçbir şeyin tadını çıkaramayacaklardır. Başkaları da şöyle diyebilir: “Bu suçu arkada bırakıp hayatım boyunca mutlu olacağım.” Böyleleri sözünü etikleri suçu işleyecek, sonra da o suçu gizlemek için başka bir suç işlemeye her zaman hazır olacaklardır.) İnsan yaptığı şeyi nasılsa bir kere daha yapar, hatta çok eskiden yapmıştır bile (bkz. 26 Kasım 1937, II. paragraf ve 5 Ocak 1938). Hayatın tedirgin edici yanı kararlarımızın tekerleklerin altına yerleştirdiği tekerlek izidir.(İşin gerçek yanı da, daha bu kararı vermeden o doğrultuya yönelmemizdir.)

Bir karar, bir hareket başka bir durumda ne yapacağımızın şaşmaz belirtileridir.

Sf: 270

14 Nisan

Hiçbir kadın para için evlenmez: Bütün kadınlar, bir milyonerle  evlenmeden önce, ona âşık olacak kadar kurnazdırlar.

27 Nisan

“Ayrıca terzi kızlar, oda hizmetçileri, küçük satıcı kızlar beni pek çekmiyordu. Bana soylu kızlar gerekti… Gene de beni çeken şey, hiç de durumun ve sınıf düzeyinin boş gururu değildir; daha iyi korunmuş bir yüz rengi, çok daha güzel eller, daha gönül okşayıcı bir süs, tüm kişilik üzerindeki bir incelik ve yaraşırlık havası, insan içinde oturma, duygu ve düşünceleri açıklamada daha büyük bir zevk, daha değerli ve daha iyi dikilmiş bir giysi, daha sevimli bir kundura, kurdeleler, dantelalar, daha iyi düzeltilmiş saçlardır…”

Sf: 273

22 Mayıs

Hayat, sorunlarının ve umutlarının olanca ağırlığıyla karşımıza çıktığı zaman korkunç olduğuna göre, onunla kumar oynamak zorundayızdır. Başkasının oynadığı kumarda bizim de  bir el oynamamız yetmez; kendimizi bile kandıracak kadar iyi oynamalıyız bu oyunu.

O kadar güzel kadın giysileri var ki insan bunları parça parça etmek istiyor.

Sf: 274

27 Mayıs

Hayatın alaycı yasalarından biri de şudur: Sevilen kimse, veren değil, alan insandır. Sevilen kimse sevmez, çünkü seven, verir. Bu da anlaşılmayacak bir şey değildir; çünkü vermek almak kadar kolay unutulmayan bir zevktir; kendisine bir şey verdiğimiz insan bizim için gerekli, yani sevdiğimiz bir insan olur.

Vermek bir tutku, neredeyse bir kusurdur. Kendisine bir şeyler verebileceğimiz bir kimsemiz olması gerekir.

Sf: 276

13 Haziran

İnsan hayatını bir güne benzetecek olursak, yaşlılık en sıkıcı zamandır; çünkü tıpkı akşamüstü, günün bütün işi sona erdiğinde olduğu gibi, insan ne yapacağını bilemez.

Sf: 278

5 Temmuz

Başkalarına ait olan kadınlarla ne yapacağımı bilemiyorum.

Sf: 179

9 Ekim

Doğal içerik üzerine bir çeşitleme, elbette bir iç yoksulluğu gösterir; fakat üsluplaştırılmış işlenişin, ister istemez, en yalın anlam tanımlayıcılıktan tür değişikliğine doğru yönelen sürekli bir gelişme olması gerekir. Böyle olmazsa, sayfalar bir yazarın tek gerçek zevki olan yeni şeyler bulma duygusundan yoksun kalır.

Sf: 280

1941-1942 Kışı

İnsan hiçbir zaman büsbütün yalnız değildir dünyada. En kötü durumda, bir çocuğu, bir delikanlıyı ve zamanla olgun bir adamı, yani kendisinin eski bir halini bulur yanında.

Bir kadın evlendiği zaman bir başka erkeğe ait olur; bir başka erkeğe ait olduğu zaman da artık ona söyleyeceğin hiçbir şey yoktur.

Sf: 281

10 Şubat

Pineto yakınlarında, deniz kıyısında, geceleyin suların çekildiği saatlerde trenle giderken uzakta yakılan ateşleri seyretmek, sende dile getirmen gereken düşünceler uyandırsa, seni bir çocukluk anısı gibi duygulandırsa bile, gerçekte bunun senin için ne bir anı ne de durmadan kafanda beliren bir hayal olduğunu biliyorsun.

Sf: 284

23  Şubat

 “Bütün öteki edebiyatçılar gibi iş olsun, diye yazabileceğimi düşünüyorlardı, oysa ben her zaman yalnızca tutkuyla yazdım.”

Sf: 287

4 Mayıs

Tedirginliğinde ve yazı yazma çabanda sana yardımcı olan şey , her sayfada söylenmemiş bir şey olduğunu kesinlikle bilmendir.

Sf: 293

25 Ağustos

En büyük düşmanın, tarih öncesi mutlu çağa, Yeryüzü Cenneti’ne, altın çağa inanman; bir de aslolan her şeyin ilk düşünürlerce zaten söylenmiş olduğuna. Bu ikisi de aslında tek bir bütün oluşturuyor.

Sf: 294

31 Ağustos

İnsan çocukken dünyayı – gördüğü gibi- eşya ile ilk ilişkileri kurarak değil de, eşyanın işaretlerinin(kelimelerin, resimlerin, masalların) aracılığı ile tanır. Dünyada gördüğümüz bir şey bizde coşkun bir duygulanma anı yaratırsa, aynı şeyin bizi daha önce duygulandırmış olduğunu görürüz; duygulanmamızın nedeni ise, günün birinde, bizi duygulandıran şeyin onunla birleştirdiğimiz bir kelime, bir masal, bir hayal aracılığı ile değişmiş, her şeyden soyutlanmış bir biçimde bize görünmesidir. Elbette, o anda hayal bize uydurulmuş bir şey gibi değil, gerçeklik gibi, nesnel bilgi gibi görünmüştür.(Çocukluğun şiirsel olduğu düşüncesi olgunluğa özgü bu görüştür.)

4 Eylül

Daha başlangıçta bizi bile şaşırtacak bir eser yaratmak isteriz.

6 Eylül

“Bir gün gelir canımızı yakmış olan bir insana, o insanın budalalığına karşı yalnızca kayıtsızlık ve bıkkınlık duyarız. Bundan sonra bağışlarız onu.”

10 Eylül

Ancak içgüdümüze uyduğumuz, içimizden geldiği gibi, kendi ölçülerimize uyarak yaşadığımız zaman kendimizi haklı görür ve rahat ederiz. Peki ama içgüdüsü onu iki ayrı yöne çeken, durmadan kendisiyle boğuşmak zorunda kalan insan ne yapacak?

26 Eylül

Bir şeyi “ilk kez görmek” diye bir şey yoktur. Bir şeyi hatırlamamız, ona dikkat etmemiz hep ikinci kez olan bir şeydir.

Sf: 298

5 Kasım

“Bendeki eksiklik, bir bilgin yaşamı sürdürmenin yanı sıra, kusursuz bir insan yaşamı sürdürememek olmuştur.”

Sf: 299

1943

3 Şubat

“Kaderin amansız oluşu  değildir sorun; çünkü insan bir şeyi inatla isterse, onu elde eder. Korkunç olan, istediğimiz şeyi elde ettikten sonra ondan bıkmamızdır. O zaman suçu kaderde değil, kendi isteğimizde bulmalıyız.”

Sf: 300

9-10 Şubat

“Tıpkı havariler gibi Tanrı’nın da gücü yoktur, yalnızca yetkisi vardır: Tek yapabildiği gözdağı vermek,  buyurmak ya da olsa olsa beklemektir.”

Sf: 301

Kötülük var olduğu sürece özgürlük yoktur ve insanların bugüne kadar özgürlük adını verdikleri her şey bir yanılsamadan ve aldatmacadan ibarettir. Özgürlük iyilik ile kötülük arasında seçim yapmaz: Kötülüğü yok eder.”

Sf: 305

29 Nisan 

Yepyeni bir yere, kendine özgü görünümü, kendine özgü törenleri, evleri, yüzleri olan bir yere gittiğim zaman, eğer orada yaşamış olsaydım, şimdi çocukluk anılarım olacak birçok şey dikkatimi çekiyor. Dolaşırken başka insanların düşlerini bozuyormuşum duygusunu bana veren de budur.

Sf: 309

11 Eylül

(Bir yerde bir takım şeyler oluyor ve bu olaylar arada bir tekrarlanıyor diye bu olayları anlamlı saymak ve  o yeri özel bir yer olarak görmek hiç de gerçekçi bir tutum değildir.) 

Sf: 313

5 Ekim

İtalya ile İngiltere’nin büyük şairler yetiştirmiş olmalarının nedeni, bu ülkelerde dilin kesin bir biçim almasından önce şiir yazma işine girişilmiş olmasıydı. 

Sf: 323

5 Kasım

“…yazın yağmur yağdığında, bir kurbağanın doğması gibi…”

“….sonsuz mülkiyet; bizce bu, kulları, efendilerinin ücretli düşmanı kılar…”

Sf: 325

6 Kasım

Her şey yineleme, yeniden yol alma, geri dönüş. Aslına bakılırsa ilk kez bile “ikinci kez”dir.

11 Kasım

İnanılmaz şeyleri gerçekmiş gibi anlatmak – eskilerin yöntemi; gerçekleri inanılmaz şeylermiş gibi anlatmak- yenilerin yöntemi.

12 Kasım

Yüksek tepelerde yürümenin zevki. Orada gördüğün küçük ağaçlar, o tepelere özgü başka şeyler senin ufuk çizgindir! Orada yürürken o ufkun kıyısına gelebilir, ondan uzaklaşabilir, ona öbür yanından bakabilirsin. Orası senin için benzeri olmayan yerlerden biridir.

Sf: 328

1944

29 Ocak

Kuşkusuz, benim dine inanmam, her şeyi bir yana iterek bu inanca  bağlanmam, kendimi bir sevgi denizine atıp böyle bir olanağın  ilk belirtisiyle sevinç içinde kendimden geçmem böyle olurdu. Belki de her şey şu ürpertici düşünceye bağlıdır: “Ya doğruysa!” Ya gerçekten doğruysa…

Sf: 329

2 Şubat

Her bakımdan alışkanlıklarımızın kölesi olan yaratıklarız.

Sf: 332

13 Şubat

Hayatın zenginliği unuttuğumuz anılardadır.

28 Şubat

Hakkında yazı yazmadığımız şeyler, yazdıklarımızdan çok daha fazladır.

Sf: 334

24 Mart

Shakespeare’de bütün imgeli bölümlerin aynı ustalıkla parlaması, kişilerine zengin ve ortak bir insanlık kazandırıyor; bu da onların kişisel özelliklerinin açıkça ortaya çıkmasını kolaylaştırıyor. Tıpkı hayatta da herkesin birbirine benzediği halde, ayrı ayrı insanlar olması gibi. Fletcher’de ise, tersine, kişilerin çizilişi oldukça soyut.

Sf: 336

12 Nisan

Nasıl olur da Tanrı dua eden insanın sürekli olarak kendini aşağılamasını, ayinlerin ve törenlerin durmadan yinelenmesini ister? Sen, kendin, içgüdüsel olarak, sana karşı gönül borcunu belirten bir düşünceyi, iyilik yaptığın insanın buna kısa bir bakışla karşılık vermesini yeğ tutmaz, bütün o ağlamaklı şükran dualarından tiksinmez miydin? Gerçi sen tanrı değilsin, ama gene de…

Sf: 337

16 Nisan

Bir gürültüden, bir kokudan, hoş olmayan bir duygudan rahatsız olduğumu zaman, bu durum bizim için beklenmedik, sert ve can yakıcı bir şey olabilir. Ama bir yandan da, bunu yapanın öfkeyle üzerine yürüyebilmek için aynı suçu yeniden işlemesini isteriz.

Sf: 338

24 Nisan 

Zengin bir mitolojiye sahip olan uluslar, daha sonra felsefeye en çok düşkün olan uluslardır: Hintliler, Yunanlılar, Almanlar.

Sf: 341

26 Haziran

“Yakınlar arasında geçen” dört trajik eylem  hakkında:

a) Kurbanın kim olduğu bilinir ve kurban öldürülür.

b) Kurbanın kim olduğu bilinmez, yitirildikten sonra kim olduğu öğrenilir.

c) Kurbanın kim olduğu bilinmez ve kurban öldürülmeden önce tam vaktinde kim olduğu öğrenilir.

d) Kim olduğu bilinir, ama öldürmek mümkün olmaz. Aristoteles’e göre son durum en kötüsü.

Sf: 346

17 Temmuz

Tamamladığımız eser her zaman tasarladığımızdan başka bir şeydir.

Sf: 347

30 Temmuz

Aslında, müzik 17 Temmuz’da sözünü ettiğin doğanın yerine bir başka şeyin geçirilmesini kusursuz olarak gerçekleştirir; o derecede ki doğadaki hiçbir şey ona karşılık gelmez.

8 Ağustos

Evli bir adamın bile  cinsel hayatına bir çözüm bulamamış olması sevindirici, avutucu bir düşünce. Evlenen adam bu zevki artık namusuyla ve huzur içinde tadacağını umar, oysa çok geçmeden karısından bıkar; onu gördüğü zaman bir orospuyu görüyormuşçasına  boğuntuya kapılır. Krş. Tolstoy ve ***. Sonra da nasıl olsa onunla geçinemeyeceğini anlar Tabii daha önce her keresinde çocuk sahibi olmak ya da kendini tutmak ve doğum kontrolü uygulamak sorunuyla karşı karşıya gelmemişse. Her iki durumda da o güzelim özgürlüğü uçup gitmiş gibidir.

Sf: 351

3 Eylül

Sigara içmek kökleri doğaya, köy hayatına uzanan bir şeydir. Kuru bir otun böyle kokulu, canlı, bereketli bir duman bulutuna dönüşmesi anlamsız değildir. Başka zamanlarda bu kolayca bir simge haline gelirdi.

Sf: 353

8 Eylül

Güzel bir köylü kızı, güzel bir yosma, güzel bir anne, güzelliğin kendileri için yapay bir uğraş olmadığı bütün bu kadınlar, alay konusu olmaktan kesinlikle uzaktırlar.

10 Eylül

Bir boş inancı zihinde canlandırmak ona uymak, onu uygulamak değil, onu tanımaktır.

Sf: 354

1 Ekim

Bir dönem gelir, yaptığımız her şeyin sonunda bir anı olacağı gerçeğini düşünmek zorunda kalırız. Bu, olgunluktur. Olgunluğa erişmek için, insanın bir takım anıları olmuş olması gerekir.

Sf: 355

20 Ekim

Hem korkusuz olmak hem de haklı olmak: tarihin (ve hayatın) iki ayrı kutbu. Genellikle birbiriyle çelişen iki niteliktir bunlar.

Sf: 356

26 Kasım

Düşler gerçekliğin simgeleri’dir. Düşünde birinin senin kitaplarını haksız yere sattığını gördün, büyük bir sıkıntı ve tedirginlik duydun. Sıkıntının asıl nedeni kitaplarının bodrumda küflenmekte olmasıydı. Düşlerde yalan olmayan bir şey varsa, o da heyecan’dır.

2 Aralık

Tanrı’ya yaklaşmak için insanın acıyı özlediğini bir kez daha anlıyorum.

Sf: 362

5 Nisan

İnsanın aklı başka bir yerdeyken herhangi bir çevrede yaşamak güzel bir şeydir; aklımız kırlardayken şehirde, aklımız şehirdeyken köyde, aklımız denizdeyken başka bir yerde yaşamak.

Bir gerçeği ancak başka bir gerçeğin süzgecinden geçirdiğimiz zaman değerlendirebiliriz.

Sf: 363

25 Nisan

Sokaklarda dolaşmak ve olağanüstü şeylerle karşılaşmak, işte en büyük dürtü, özellikle senin için.

2 Temmuz

Cinsel tutku, kan ve alkol.

İnsan hayatının Dionysos’vari üç anı. Bunların birinden ya da öbüründen kurtulabilen hiç kimse yoktur.

Sf: 364

6 Eylül

Çocuk olmanın hiçbir güzel yanı yoktur: yaşlandığımız zaman, çocuk olduğumuz günleri hatırlamaktır güzel olan.

13 Ekim

İnsanlar hayvanları, hayvanlar başka oldukları, “insanlık dışı ” oldukları için tanrılaştırmışlardır; çünkü hayvanlarda bir kişilik bulamamışlar, onları belli bir hayvan olarak değil, herhangi bir hayvan olarak görmüşlerdir.

15 Ekim

Bir gün, bütün doğal şeyler -pınarlar, ormanlar, bağlar, kırlar- yeryüzünden kaybolsaydı, bunların yerini şehirler alsa ve bu doğal şeyler yalnız eskilerin söylemiş oldukları sözlerde hatırlansaydı, ne olurdu? Üzerimizde birtakım Yunan şiirlerinde rastladığımız tanrıların, perilerin, kutsal koruların yaptığı etkiyi yaparlardı: “Bir su kaynağı vardı,” gibi yalın bir söz, o zaman üzerimizde büyük bir etki yaratırdı.

Sf: 365

18 Kasım

Senin aşığınım, öyleyse senin düşmanınım.

22 Kasım

Bir şeyden, onu görmezden gelerek değil, ancak onu yaşayarak kurtulabiliriz.

23 Kasım

Bir dilenciyi şu sözlerle yanımızdan kovarız: İlerideki çiftlikte aradığını bulacaksın.

26 Kasım

Bir erkekle bir kadın arasında aşktan daha önemli ne olabilir? Bu, insanın bir başkasını kendisiyle bir tutabileceği anlamına gelir:

Onun her davranışını ve hareketini kendi davranışı ve hareketi gibi görmek, hayatın tadını çıkarmasından hayatın tadını kendimiz çıkarıyormuşuz gibi sevinmek, bizim başkalarıyla yaptığımız şeyleri o başkalarıyla yapıyor diye kendimizi bir şeyden yoksun kalmış hissetmemek, başka bir deyişle, öbür insanları da kendimizi sevdiğimiz kadar sevmek. Bu sevgiye iyilik deniyor. Ama ya o insan kaybolursa? Kendimizin kaybolan bir parçasını sevebilir miyiz? Bunun için kimsenin hiçbir zaman kaybolmadığına, ölüm diye bir şey olmadığına inanmamız gerekir.

O ölecek ve sen bir köpek gibi yalnız kalacaksın. Buna bir çare var mı?

Peki. Ama sen ölümü kendin için kabul ediyorsa, bir başkasının da kendisi için kabul etmesine nasıl karşı çıkabilirsin? Bu da iyiliktir. Hiçliğe varabilirsin, ama pişmanlığa ve nefrete değil. Şunu her zaman hatırla:

Sana hiç kimse bir şey borçlu değil. Kendinde neye hak görüyorsun? Doğduğunda hayat üzerinde herhangi bir  iddian var mıydı?

Sf: 366

27 Kasım

Bize öğrettiklerinin tam tersi. Gençken bir kadının acısını duyarız, olgunlaşınca, bütün kadınların.

Sf: 367

Yaptığın, düşündüğün her şeyin ters olduğunu, kendinin ters bir insan olduğunu düşünmenin korkunçluğu. Seni hiçbir şey kurtaramaz; çünkü neye karar verirsen ver, kendinin de,  dolayısıyla kararının da ters bir sonuçla karşılaşacağını biliyorsun.

28 Kasım

Bütün hayatını gece gündüz senin eline bırakmayı göze alamayan bir kadına nasıl güvenebilirsin?

2 Aralık

 Sana gelmek için bir başka adamı bırakıp kaçan kadın, bir başkası için de seni bırakıp kaçacaktır. Seni büyülemek için ne yapıyorsa, senin yerine bir başkasını büyülemek için de yapacaktır. Ama böyle şeylerin bir mit gibi olduğunu biliyorsun; ancak benzerleri olmadığı için değerlidirler. Öyleyse?

Sf: 368

9 Aralık 

Ama bütün deliler, bütün serseriler, bütün caniler bir zamanlar çocuktular, senin gibi oynamışlardı, gelecekte onları güzel bir şeyin beklediğine inanmışlardı. Daha hepimiz üç yaşındayken, yedi yaşındayken, başımıza daha hiçbir şey gelmemişken, her şey  sinirlerimizde ve kalplerimizde uyurken.

Sf: 369

1946

1 Ocak

Bu yıl da sona erdi. Tepeler, Torino, Roma. Dört kadın harcadın, bir kıtap yayımladın, bazı güzel şiirler yazdın, değişik ipliklerden bir örgü meydana getiren bir biçim buldun “Kirke ile konuşma”. Mutlu musun? Evet mutlusun. Güçlüsün, deha sahibisin, yapacak bir işin var. Yalnızsın.

Bu yıl iki kere intiharı aklından geçirdin. Herkes sana hayranlık duyuyor, seni övüyor, seni kutluyor. Öyleyse?

Hiçbir zaman mücadele etmek zorunda kalmadın. Bunu unutma. Hiçbir zaman mücadele etmeyeceksin de. Herhangi bir kimsenin gözünde bir değerin var mı?

Sf: 370

8 Şubat

Geçen yıl, bu günlerde, hayatın bir yıl boyunca karşına neler çıkaracağını bilmiyordun. Ama bunları karşına  çıkaran gerçekten hayat mıydı? Belki de Crea’ya yaptığın o hüzün dolu ve  içe dönük yürüyüş, o aylarda hayatının bir parçası olan bütün o kadınlardan, o tutkulardan ve olaylardan daha çok şey öğretmiştir sana.

Sf: 371

Her zaman bir kadına sahip olmayan bir insan, hiçbir zaman da olamayacak demektir.

Evinde seni bekleyen, seninle yatacak bir kadın olması, elbette, insanın bir şeyler söylemesini gerektiren bir şey gibi coşkunluk veren, insanın içini ısıtan, insanı yalnızlıktan kurtaran, yaşamasına yardım eden bir duygu.

Sen ise yalnızsın. Seninle konuşan bir kadın olması önemli değil, önemli olan vücutların birbirine sarılması. Neden, neden yoksunsun bundan?

“Bunu hiç tadamayacaksın.” Her şeyin bir bedeli var.

Böyle bir kadına sahip olan erkek de, bir başka kadın arar.*** Bu böyle sürüp gider.

Sen yalnız kalmak istedikçe, peşini bırakmazlar, ama elini uzattığın zaman da, yüzüne bile bakmazlar; bu da böyle sürüp gider.

13 Şubat

İnsanların seslerini yüzlerinden daha iyi hatırlıyorsun. Çünkü bir şey belirten, içten gelen bir yanı vardır sesin. Yüzü gördüğün zaman, sesi düşünmezsin; sesi duyduğun zaman, gözünde bir insan canlandırmaya çalışırsın, bir yüz görmeyi beklersin.

Sf: 372

16 Şubat

Nesneler ve insanlar bize verdikleri şeyler ölçüsünde değil, bize neye mal oluyorlarsa, o ölçüde bizimdirler, yani o ölçüde bizim için önem taşırlar. Bir kadını kendimize bağlı tutmak için hayatımızı ona adamamız değil, onu sömürmemiz gerekir.

Sf: 373

20 Şubat

Bana öyle geliyor ki, önemli bir gerçeği ancak  güç bir sorunun üzerine bütün dikkatimizle eğilerek ortaya çıkarabiliriz.

Sf: 374

24 Şubat

Bir aşk hikayesinin bittiğinin belirtisi yeniden eve gitmek, yalnız kalmak olmalı.

26 Şubat

Başkalarıyla -hatta karşına çıkan tek insanla- sanki her şey o an başlayacak ve biraz sonra bitecekmiş gibi  yaşamalısın.

1 Mart

Hep kendi kaprislerine uydu, rahatını düşündü -isteklerde bulundu, seni geri çevirdi, seni üzdü- ama sokulgandı, şimdi de çekip gitti. Ondan hiçbir şey esirgemedin, uykusuz kaldın, vaktini harcadın, -hep duyduğun o büyük eksiklik yüzünden- ölümü düşündün; kendini  suçlamaktan başka ne yapabilirsin şimdi?

Sf: 375

3 Mart

Birinden öç mü alacaksın? Onu bağışlamış gibi davran; bırak, hayat öç alsın ondan. Zamanın kendi kendine geçişi,  kurbanın bir şey yapmasını gerektirmeden, nasıl olsa korkunç acılar çektirir herkese.

4 Mart

Seni yüzüstü bırakan kadınlara karşı sen ne duyuyorsan, sevdiğin kadınlarda sana karşı aynı şeyi duyuyorlar.

Senin düşmanından başkalarının öç alması kadar tatlı bir öç alma duygusu yoktur. Üstelik bunun, sana iyi yürekli insan rolünü vermesi gibi bir yararı da vardır.

Sf: 376

14 Mart

İnsanlar acı çekmekten değil, onları egemenliği altına alan, onlara bu acıyı çektiren güçten yakınırlar.

29 Mart

Kendimi hiçbir zaman, şu son öğle sonları ve akşamları olduğu kadar bir köşeye kıstırılmış ve sıfırı tüketmiş hissetmemiştim.  İçimdeki boşluğu aydınlatacak bir hayat kıvılcımı hâlâ yok. Bu noktadan öteye gidemeyeceğimi, söyleyecek neyim varsa söyleyip bitirmiş olduğumu çok iyi biliyorum. En kötüsü, bir şeyler başarmış olmam, bu yüzden de her şeyden büsbütün vazgeçmeyi göze alamamam. Bu durumdan kurtulacağımı ve başka eserler vereceğimi de biliyorum. Ama çatlak ortada, açıkça görülüyor. Hell.

Sf: 377

3 Nisan

Biri esmer ve ateşli, öbürü sarışın ve soğuk. Şaşırtıcı bir çift meydana getiriyorlar. Kim olsa talihli sayar beni. Birinin vücudu güzel öbürünün de kafası çalışıyor, ama ikisinin de bir işe yaraması için bunun tersi olmalıydı. Esmer akıllı, sarışın da güzel olmalıydı. Oysa ikisinde de iş yok, böyle olması daha iyi.

8 Nisan

Sen sen isen, ben de benim -bu da, bununla ne yapacağımı bilmediğim anlamına gelir.

Sf: 378

17 Nisan

Psikanaliz duyduğun sıkıntıya, söz gelimi, kurbağalardan korkmuş olmanın yol açtığını buluyor, sonra da bunu iyileştireceğini umuyor. Amma palavra!

Açık konuşalım: Psikanalizin formüllerine karşı bir diyeceğim yok; iç hayatımızı epeyce zenginleştirmiştir bunlar. Benim kavgam bu formülleri kendi sersem sepet ilgisizliklerini gizlemek, küçük çocukların ırzına geçen cinsel sapıkların bunu geçmişlerinde tirbuşonla ilgili bir olay yüzünden yaptıklarını  söyleyerek açıklamak ve bağışlanabilir göstermek isteyen ahlaksızlara karşı. Hayır, beyler! Küçük çocukların ırzına geçmenin bağışlanacak hiçbir yanı yoktur.

Sf: 379

25 Nisan 

Her akşam işinden çıkıp lokale uğradıktan ve bütün  arkadaşların evlerine gittikten sonra yeniden yalnız olmanın o yoğun sevincini duyarsın. Her gün yeniden tattığın tek mutluluktur bu.

Sf: 380

4 Mayıs

Yazmak güzel bir şey; çünkü kendi kendine konuşmak ve bir kalabalığa konuşmak gibi iki zevki birleştiriyor.

Yazdıklarını hiç değiştirmeden, onları yeniden gözden geçirmeden, onlara son biçimini vermeden yazabilseydin, yazmaktan aldığın tat artar mıydı?

5 Mayıs

Böyle kadınların hayatı nasıl bir şeydir acaba? Biraz gezip tozma, biraz gülüp eğlenme, saçma sapan giyim kuşam ve dedikodu. Sanki senin hayatın  daha mı güzel?

23 Mayıs

Gerçekten olağanüstü bir kadınla tanıştım. – S.A.*

* Sibilla Aleramo (1876-1960). Pavese’nin edebiyat konusunda  bir süre yazıştığı bir kadın yazar.(Y.N.)

Sf: 382

18 Haziran

Gurur ve şehvetten meydana gelen bir tutku da başkalarını düşünme erdemini aramak gülünçtür.

19 Haziran

“Ben hep iş işten geçtikten sonra şiir yazmaya başlıyorum.

Ama bir şiirin herhangi bir şeyi değiştirdiği de görülmemiştir.”

Sf: 383

2 Temmuz

Sadece yalan söylemen, gerçekleri abartman, biraz süslemen yeter; sonucun şaşırtıcı olduğunu göreceksin. Bakacaksın ki kızcağız şaşkınlık içinde, ağına düşmeye hazır. Daha ne isteyebilirsin? Şehvet oyununda yalanlardan kaçmak diye bir şey yoktur.

Sf: 384

5 Temmuz

Bir kez özgürlüğe kuştular mı, özgürlüklerini ne yapacaklarını bilemiyorlar.

Sf: 386

18 Ağustos

Dersler verilmez, alınır.

9 Eylül

En kötüsünü düşün. Yanılmazsın.

Kadınlar düşman bir ırktır, Almanlar gibi.

Bizi sıkan insanlardan başka herkese acırız.

Sf: 388

26 Ekim

Kendimi iyice romana kaptırdım. Piv., bu sabah evlendi. Üşütmüşüm. İyi.

27 Ekim

Artık biliyorum ki, günlüğüme yazdığım bu satırlar buradaki belli bir buluştan ötürü değil, benim bilinç dışı yaşayışımı açıkladıkları için önemli. Söylediklerim doğru olmayabilir, ama bunları söylemiş olmam iç benliğimi ele veriyor.

5 Kasım

Aklın gözüyle görülen her simge alegoridir.

Sf: 390

16 Kasım

 Denediğimiz her şey -aşk, serüven, tehlike- nesnelleşir ve bize özgürlük kazandırır.

26 Kasım

Bir kadın meni kokuyorsa ve o benim menim değilse, bundan hoşlanmıyorum.

27 Aralık

Başkalarıyla olan bir kadın ya ciddidir ya da onlarla alay ediyordur. Ciddiyse, birlikte olduğu erkeğin kadınıdır. Buna kimse bir şey diyemez. Ciddi değilse, o zaman şırfıntının biridir, buna da kimse bir şey diyemez.

Sf: 393

5 Mart

Vakit, her zamanki gibi gece ve sen biraz sonra yatacağın, yok olacağın için seviniyorsun. Sonra sabah olacak ve yeniden şaşırtıcı şeylerle karşılaşacaksın.

Sf: 394

15 Mart

Buraya bir daha sözünü etmeyeceğim şeyleri yazıyorum; çalışırken rendeden yere dökülen yongalar bunlar.

Sf: 397

28 Mart

Küçük söyleşileri yazmak için sayısız çıkış noktası buluyorum, fakat bunları en uygun sunma yöntemlerinden yoksun olduğum için tıkanıp kalıyorum.

Sf: 400

2 Haziran

kalabalığa seni yaşatan şeyleri yetiştiren bir insan kaynağı olarak baktın mı, bunun sana huzur verdiğini, seni yüreklendirdiğini göreceksin.

Sf: 401

4 Haziran

Dostlarla, bir başka insanla birlikte olmanın sevinci ne kadar yoğun olursa olsun, daha sonra yalnız kalacağını bilmek daha büyük bir zevktir.

23 Haziran

Bir parti mitinginde dinsel bir törenin  bütün özelliklerini görebiliriz.

Sf: 403

21 Temmuz

Dinlenmeye hakkımız olsun, diye severiz işimiz olmasını.

Sf: 405

6 Ağustos

Tümüyle bilinç dışının ürünü olan, kendiliğinden ortaya çıkmış olan bir eser, ya esinden yoksundur ya da sadece bir şakadır.

10 Ağustos

Bir kuşağı uğraştıran sorunlar, bir sonraki kuşak için silinip tarihe karışır. Bunun nedeni bu sorunlara bir çözüm bulunmuş olması değil, genel ilgisizlik yüzünden unutulup gitmeleridir.

Sf: 408

11 Kasım

Beklediğin kişi gelmez, seni bir daha hiç aramaz, senden uzak durursa, onun bu korkusuzluğu senin onun yokluğuna üzülmene yol açmaktan başka bir işe yaramaz. Sen ki başkalarının senin yokluğunu hissetmelerinden bu kadar hoşlanıyorsun, hiç olmazsa, bunun ne kadar boş bir şey olduğunu anla.

21 Kasım

Birinin seni beklediğini, senden yaptıklarının ve düşündüklerinin hesabını sorabileceğini, senden bir kelime duymayı umarak gözleriyle seni izlediğini bilmek; bütün bunlar seni sıkıyor, utandırıyor, incitiyor.

İnanan insan, şehvet konusunda bile sağlıklıdır. Kendisini bekleyen birisi -Tanrısı – olduğunu bilir. Sen ise bekârsın – Tanrı’ya inanmıyorsun.

Sf: 410

28 Aralık

Büyük bir nefret duymayan insan ise, savaşmaz.

Küçük askerleri savaştırmak için, önce haklı gerekçeler sunarak onların düşmandan nefret etmesini sağlamak gerekir. ck

Sf: 411

1948

1 Ocak

Ama bugün, ne güzel bir gün! Sanki Torino değil burası, 1943-1944 kışından bile daha garp bir kış. Bu sabah trenden indiğin zaman , gezilecek görülecek, yaşanacak yeni bir şehir gibi göründü sana burası. Evlerinin, saraylarının üst katları ve arkada yükselen tepeleri güneş içinde bir kıyı şehri gibi.

Sf: 413

16 Ocak

Yunanlıların o ünlü doğallığı, gerçek anlamı ile konuşma diline dayanıyordu. İnsan doğal olmayan bir şekilde konuşamaz; buna aykırı olan bir şey bir oyuncuda, etten ve kemikten bir konuşucuda hemen sırıtır.

Sf: 414

19 Ocak

Hiçbir şey yitip gitmemiş. Bütün o güçlükler, sıkıntılar, tiksintiler bir zenginlik kazanıyor hatırlandıkları zaman Hayat bizim bildiğimizden daha büyük, daha dolu.

20 Ocak

Bugün, övgü ve alkışlarla karşılanmam. Yazmam için yalvarıyorlar, benden imza istiyorlar. Bunun böyle olacağını yirmi yaşındayken bilseydin! Senin için bir anlamı var mı şimdi bunların? Bir kez daha, Roma’daki 1946 kışı. Hüzünlüyüm, bir işe yaramaz hissediyorum kendimi- bir tanrı gibi.

25 Ocak

Torino’da, savaşın ezip yıprattığı insanların yaşadığı, dolaştığı sokaklar ve caddeler var. Mutlu, akıllı, bir zamanlar toplum içinde önemli yerleri olan senin pek tanımadığın insanlar. Bayağı kalabalık bir grup. Neye yaradı onların varlıkları?

Sf: 415

30 Ocak

Az görünen, açık seçik yıldızlarla dolu bir gece. Ağaçların dalları arasından değerli taşlar, yılın ilk tomurcukları gibi görünüyorlar.

4 Şubat

2. Pazartesi günü sigarayı bıraktım, öylesine oyun olsun diye. Zor görünmüyor.

Sf: 416

10 Şubat

Salı. Soğuk algınlığı- ateş. İki gün önce yeniden sigara içmeye başladım ve gene o korkunç, dayanılmaz rahatsızlığı duydum. Bırak şunu! Bırak! Tıpkı yirmi yaşındayken sigaradan boğulur gibi olup vazgeçmek zorunda kaldığım gibi. Bunun yerini tutacak bir şey bulabilecek miyim?

Sf: 419

23 Mart

Geriye şu nokta kalıyor: Zaman yok ise, nasıl oluyor da zamansal bir düzene göre yaratılmışız? Gerçeklik hep özdeş ve devinimsiz ise, nasıl oluyor da her zaman farklı ve devingeniz?

Sf: 422

15 Haziran”İsa’dan önce yaşamış bir pagan kurtuluşa kavuşabilir, yeter ki doğal iyiliğin peşinden gitmiş olsun.”

O zaman İsa’nın vahyi neye yarıyor?

a) Bu vahyi duyan ve ona göre davranan kişi onu duymayandan daha büyük sevap kazanıyorsa – o zaman  bu adaletsizliktir.

b)Bu vahyi duymayıp doğal olarak hayır işleyen aynı sevabı kazanıyorsa – o zaman gereksizdir.

Sf: 423

26 Haziran

Bir insan ne kadar zincirlere katlanamıyor ve özgürlük gereksinmesi duyuyorsa, o kadar alışkanlığın kölesidir.

Sf: 424

24 Temmuz

Sana kendince bir yaşama düzeni, kendi düşünceleri olduğunu söyleyen, seni ve başkalarını kendine göre yargılayabileceğini, sensiz yaşayabileceğini hissettiren bir kadın ne kadar aşağılık bir yaratıktır! Senin elinden de ona onun sana davrandığı gibi davranmaktan başka bir şey gelmez.

3 Ekim

Piemonte’nin tepelerini hiç gördün mü? Kahverengi, sarı, tozlu, bazen de “yeşil” bu tepeler… Görseydin, hoşuna giderdi./Sevgilerimle.

Sf: 425

8 Ekim

Yoldaş’ı rastgele açıp bazı bölümlerini yeniden okudum. Çıplak bir elektrik teline dokunuyormuşum gibi geldi bana. Cümlelerin akıcı düzeni yüzünden ortalamanın epeyce üstünde bir gerilimi var. Sürekli bir  engellenmeye karşı bir atılım. Soluk soluğa bir heyecan.

10 Ekim

Senin önemli, sağlam, ne istediğini bilen, başarılı bir insan olduğunu söylüyorlar; demek ki sırtlarını sana dayamak, senin gücüne kök salmak, bunu kendi yararlarına yöneltmek, kısacası seni yok etmek istiyorlar. Bilmiyorlar ki sen bu sağlamlığı yalnız bir amaç için elde ettin, bu da onlara yardım etme amacı değil.

Sf: 426

16 Ekim

Bencil bir insan olduğun için, herkes kendi çıkarı için çevrende dört dönüyor.

24 Ekim

Tam bir bilinmezlik içinde ölmeye hazır mısın? Nasılsa  bir gün olacak bu.

Ölümü herhangi bir olaymış gibi düşünmek; oysa olağanüstü bir şeydir ölüm.

Sf: 428

3 Aralık

İnsanın seçmek zorunda oluşunu -aynı zamanda iki şeye birden sahip olamayacağını- görmek en gerçek zevklerden biridir. Hayatın trajik niteliğinin bir belirtisi, bir değerin başka bir değerle bağdaşmadığının bir kanıtıdır bu. Sen bir şey elde etmek için nelerden vazgeçtin, bu kuralın herkes için geçerli olduğunu görmek hoşuna gidiyor.

Sf: 429

Bazı konularda işi pişkinliğe uran insanlar böylece kendilerini trajik durumlardan kurtardıklarını sandıkları için seni sinirlendiriyor. Aynı şey her karşılarına çıkan şeyden hoşlanan insanlar için de geçerli.

İnsan kendisinden nefret ettiği için başkalarından nefret eder.

5  Aralık

İnsan aramadığı şeyi bulur.

Sf: 436

28 Ocak

Bir yazar hiçbir zaman geçimini yazılarıyla sağlamak zorunda kalmamalı; çünkü o zaman ısmarlanan şeyleri yazmak zorunda kalır. Onun için seçme özgürlüğü diye bir şey kalmaz artık. Bir yazar her an, “Hayır, bunu yazmayacağım,” diyebilmelidir. Yani, başka  bir geçim kaynağı olmalıdır.

8 Şubat

Zaferin tadını çıkarabilmemiz için ölülerin dirilmesi, yaşlıların gençleşmesi, uzaktaki dostlarımızın dönmesi gerekir.  Biz bunun düşünü dar bir çevrede, bizim için bütün dünya sayılan bildik yüzler arasında kurmuştuk; şimdi büyüdüğümüze göre, yaptıklarımızın ve söylediklerimizin gene bu yüzlerde yansımasını isteriz. Oysa onlar yaşlanmış, ölmüş, kayıplara karışmışlardır. Bir daha dönmemecesine.  Bu durumda umutsuzca çevremize bakar, bizi yalnız bırakan, ama bizi seven, yaptıklarımıza hayranlık duyacak olan bu küçük dünyayı yeniden yaratmaya çalışırız. Ama böyle bir dünya yoktur artık.

Sf: 439

13 Mart

Yeniyetme: Şu anda elde edemediğim bir şeyi, istemekten vazgeçerim.

Sf: 440

5 Nisan

En eski tutkuların, çocukluk dönemindeki tutkuların dışında bütün tutkular silinip gider. Çocukluğun hırslı ve şehvetli düşleri bir türlü yatıştırılamaz, çünkü onları tatmin edebilecek olgunluk çağı fırsatı kaçmış, o taze duyarlıktan ve o duyguların ilk olarak ortaya çıktıkları çevreden uzaklaşmıştır.

Sf: 444

29 Nisan

Sana olumlu görünen bir niteliğin hiçbir sonuç vermeden ayaklarının altında yıkılıp gidebilir. Ne önemi var?

Sf: 451

24 Kasım

Niçin para harcamıyor, bir kadın alıp büyük bir otele gitmiyorum? Sırf böyle serüvenlerden sonra gelen sıkıntıyı çekmeyeyim diye. Hovardalık etmek bana göre değil- sıkıyor beni böyle şeyler. Bir yetişme sorunu. Ama her zaman alışkın olduğum şeyler de -alçak gönüllü olmak, temiz giyinmek, iyi bir insan olarak tanınmak da- yani dış görünüşle ilgili şeyler de beni pek ilgilendirmiyor. Daha köklü bir şey arıyorum ben; yarına güvenle bakmak gibi. Demek ki, dürüstlüğüm de öz çıkarıma dayanıyor. Yoksa bir anlamı olur muydu?

Sf: 452

Bu yüzden bitirmediğim hiçbir kitabımı başkasına ne okuyorum ne de anlatıyorum. 

D. kadın kahramanlarımın hep orospu olduğunu ve bunu şaşkınlıkla karşıladığını söyledi. Benim şaşkınlığım da bunun böyle olmasında. Daha önce hiç düşünmemiştim bunu.

Sf: 455

5 Aralık

“Aslında, düzüşmenin verdiği tat, yemek yemenin verdiği tattan daha çok değildir. Düzüşme konusunda olduğu gibi yemek yeme konusunda da yasaklar olsaydı, bütün bir ideoloji, şövalyelik töreleri olan bir yemek yeme tutkusu ortaya çıkardı. Sözünü ettikleri bu esriklik      -düzüşme anındaki görme , düş görme- bir muşmulayı, bağdan yeni koparılmış buğulu bir üzüm tanesini dişlemenin verdiği tattan daha üstün bir şey değildir. Bunsuz da edebilir insan.”

Sf: 459

29 Aralık

R.(Tepelerdeki şeytan ile ilgili olarak) senin yazdıklarında insanın bir delikanlılık havası bulduğunu, bunun da ürkütücü bir şey olduğunu söyledi. Her zaman dağılıp gidecekmiş gibi görünen bir malzemeyle çalışıyormuşum. Bunun ne anlama geldiğini pek anlayamadım. Tümüyle olumlu bir yorum mu bu?

                                                     30 Aralık – 6 Ocak

  Roma Yolculuğu

Sf: 460

1950

2 Ocak

Bir şey olduğunu, her şey olup bittikten sonra anlarız. 1945-1946 ‘da hayatının ne kadar dolu olduğunu şimdi anlıyorsun. O zamanlar yaşıyordun.

Sf: 462

4 Ocak

İnsan bir yaşantıyı özümleyip ona dışarıdan bakmayı başardı mı, o yaşantı çocuksu bir saflık kazanır.

Sf: 463

9 Ocak

İnsanlar kendilerini zorla kabul ettirerek anlatarak karşımıza çıkarlar.

Sf: 466

30 Ocak

Her bakımdan özgür bir karakter yaratmak imkansızdır.

Sf: 467

15 Şubat

Ne küçük şey hayatları, zevkleri, işleri şu kızların Böyle düşünüyordur ana babaları,  işleri bu. Dışarıdan bakınca, zengin birer giz gibi görünürlerdi sana. Şimdi baya ev süslerinden başka bir şey değiller.

Sf: 472

25 Mart

Bir kadının aşkından değil; aşk -herhangi bir aşk- bizi olanca çıplaklığımız, mutsuzluğumuz, incinebilirliğimiz, hiçliğimiz için de gösterdiği için de öldürür kendini insan.

28 Mart

Güzel. Yazmış. Şehirlerarası konuştum onunla. Hemen istemiyor beni. Olsun, iyi böyle olması. Çalış.

20 Nisan

Belki de şu anda uçağı Atlas Okyanusu’nun  üzerindedir. İki ay. Nasıl bekleyeceğim bu kadar? Neyi bekleyeceğim sonra? Herkes -Lalla, Nat., Doris vb.- bu işin yürümeyeceğini, bizim ayrı insanlar olduğumuzu, bundan bir şey çıkmayacağını söylüyor. “Ne istiyorsun?” Seni istiyorum, seni, ölünceye kadar. bu yeter mi?

Sf: 473

8 Mayıs

Acının düzenli vuruşları başladı. Her akşam hava kararırken yüreğim gece oluncaya kadar sıkılıyor.

10 Mayıs

Yavaş yavaş kendimi alıştırıyorum bu düşünceye; öyle ki, gelse bile burada değilmiş gibi olacak.” Seni hiç unutmayacağım,” diyor – insanın bırakıp gitmek istediği birine söylediği gibi.

 Peki ama bana yük olmaya başlayan, sıkan, istemediğim kadınlara karşı ben nasıl davranmıştım? Tıpkı böyle.

Sf: 474

16 Mayıs

Artık sabahı da kaplıyor acı.

Sf: 477

16 Ağustos

Çivi çiviyi söker. Ama bir çarmıh yapılır dört çividen.

Yapacağımı yaptım şu dünyada, elimden geldiğince. Çalıştım, şiir verdim insanlara, pek çoklarının acılarını paylaştım.

Sf: 478

17 Ağustos

Sıkılgan katillerdir intihar edenler. Sadizm yerine mazoşizm.

İki ay hapisten sonra tıraş olurken duyduğum haz – kendi başıma bir otel odasında, aynanın karşısında; dışarıda deniz vardı.

Sf: 479

18 Ağustos

Acı ne kadar ortaya çıkar ve kesinleşirse, yaşama içgüdüsü o kadar ağır basıyor ve intihar düşüncesi zayıflıyor.

Tiksiniyorum bütün bunlardan.

Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım.

Kapak Arkası:

XX. yüzyılın unutulmaz yazarı Cesare Pavese, yazdığı her satırla okurlarına kendi acı meyvesini, şiirini ve melankolisini armağan etmişti.

İntiharı düşünen bir insan için en kötü şey kendisini öldürmesi değil, bunu düşünüp yapmamasıdır. İntihar düşüncesine -bir alışkanlık haline gelen intihar düşüncesine -yol açan manevi çöküntü kadar aşağılık bir şey yoktur. Sorumluluk, vicdan, irade gelişigüzel yüzüp durur bu ölü denizde, sulara gömülse bile rastgele bir akıntıyla yeniden ortaya çıkar.

Asıl başarısız insan, büyük işleri gerçekleştiremeyen değil -bunu kim başarmıştır ki- bir yuva kurmak, bir dostluğu, bir kadınla mutlu bir ilişkiyi sürdürmek, ekmek parasını kazanmak gibi küçük şeylerde başarısızlık gösteren insandır. Başarısızlığın en acısı budur.

Oysa başarısız bir hayat değildi görünen. Ülkesinin en büyük edebiyat ödülü Strega’yı aldıktan birkaç hafta sonra bir otel odasında son verdi yaşamına Pavese… Belki de bu konudaki anahtar söz, “bir otel odasında”dır; yalnızlığı anlatırcasına… Belki satır aralarına gizlenen düş kırıklıklarındandır…

Yaşama Uğraşı yazarın direnişle, siyasi mücadeleyle, kırık aşklarla, gönül yorgunluğuyla, sırtından vurulmalarla, kızgınlıklarla geçen yaşamını, entelektüel birikimini anlattığı, paylaştığı günlüğü… Paylaşmak istemediklerini zaten otel odasında küller halinde bırakmıştı…

Doktrin: “Ağlamak anlamsız. İnsan doğar ve yalnız ölür.” – Cesare Pavese