Sf: 21
İlk Günler
İlk gün geldiğiniz mekânı tanıyın. Haklılığınızı ya da masumiyetinizi gardiyanlara boş yere saatlerce anlatmayın. Mahkûmun kötüsü derdini ya mübaşire ya gardiyana anlatandır. Onu mahkemede yapacaksınız. Gardiyanlar psikolog değil, unutmayın. Yargıç da değiller. Sizi onlar kurtaramazlar.

Sf: 25
Yemek artıklarının tuvalete atılmasını isteyenler ile çöp torbasına konulmasını isteyenler oylamasında dinen günah ve geleneklerimize ayıp olması nedeniyle çöp torbasına konulmasına karar verdik. Ancak anladık ki bu öyle geçiştirilecek bir konu değil. İnanılmaz koku yapıyor: Çürük kokusu, önlemenin ya da mücadelenin yöntemlerini anlatacağım ama en önemlisi çöpü sık sık yenilemektir. Örneğin sabah nöbetçisinin ilk işi 08.30’da havalandırma kapısı açıldığında akşamın çöpünü dışarı çıkarmaktır. Akşam 16.00’da çöpler mutlaka toplayanlara verilmelidir. Çöp torbası ağzı sıkı sıkı bağlanıp sık sık değiştirilmelidir. Çöp kovası kapağı haftada bir çamaşır suyu ve deterjanla yıkanmalıdır.
Tuvalet temizliğinde hastalık derecesinde titiz olanları vardır. Onların itinalı çalışmalarına mani olmayın; bırakın temizlesinler. Hatta “aman sen olmasan hastalıktan kırılırız” deyin ki, temizlik damarları hep alarm düzeyinde kalsın. Bu herkes için iyidir.

Sf: 27
İçmelik, yemeklik-çaylık, temizlik, yıkanmalık olmak üzere dört temel işlev için önemlidir. İçme suyunuzu olanaklarınız varsa kantinden kapalı satılanlardan alın. Onları pet şişelerde çok bekletmeden sıkça yenileyerek kullanın. Bekledikçe tadının bozulduğunu, plastik kokusu sindiğini siz de keşfedeceksiniz. Paranız yok ve musluk suyunu kullanacaksınız! Aman dikkat! Suyu mutlaka kaynatın, dinlendirin, öyle için. Kaynatma olanağınız yok; sirke katın, az dinlendirin, tortusu altta birikince üst kısmını alın öyle için. Sirke yoksa az tentürdiyot katın, dinlendirin öyle için. Hiçbir şey bulamadınız; dinlendirin öyle için. Onu da yapamadınız, için gitsin. Mezarlıkta su sizden korksun, siz ondan değil. Emin olun, inanın; gücünüz, bağışıklık sisteminiz sizi koruyacaktır.
Çünkü “Çay” cezaevi ve hapislik kavramının ayrılmaz bütünüdür. İçseniz de içmeseniz de çaya hürmeti öğrenirsiniz.

Sf: 31
Bulaşık
Mutlaka sıcak su kullanın. Mutlaka kurulayın ve mutlaka bulaşık eldiveni kullanın. Kullanmazsanız bir süre sonra derinizin döküldüğünü, ellerinizin egzama olduğunu göreceksiniz. Bulaşık ya gönüllü temizlikçiye ya da nöbetleşe yıkayacak kişiye teslim edilmelidir. Ben 23 Eylül 2008’den sonra başlayan hapisliğimde hep gönüllü bulaşıkçı oldum. Kafa dağıtmaya ve bulaşıkları temizlerken bazı düşünce ve duygularınızı da temizlemeye iyi gelen bir uğraş. Ben depresyona ve iç sıkıntısına da iyi geldiğine inanıyorum. Benim gibi gönüllü bulaşıkçı, temizlikçilerden olan Birol Başaran bulaşığa kendini öyle kaptırdı ki, şarkılı türkülü bir hal alırdı bulaşık saati. Birol, bir de kuruladığı bulaşıkları masaya “bunları ben yıkadım” edasıyla dizer, kurutur, sonra toparlardı.

Sf: 33
Çamaşır Saati
Hapiste çamaşır yıkamak bir sanattır. Herkesin bir yöntemi vardır. Sonunda iki yönteme gelinip karar kılınır;
– Topukmatik
–  Petmatik

Sf: 34
Bir arkadaş her banyo ve çamaşırdan sonra havluyu atar, erkeklik organım kameraya sallardı. Müdür, “Ayıp oluyor. Memura hakaret, lütfen yapmayın” demek zorunda kaldı. Siz ne yaparsınız bilmiyorum. Ben kameraların yasa dışılıkları ve özel alanları kaydettikleri için her yere şikâyet ettim. Sonuç: Kameralar kayıtta! Gülümseyin

Sf: 35
Spor
23 Eylül 2008 tarihinde göz altına alındım. 94 kiloydum, 28 Eylül tarihinde tutuklandım. 84 kiloya düşmüştüm. Nezarette yarım litre su bir öğün yemek o da çeyrek ekmek arası peynir, zeytin, bir de uykusuzluk, 10 kilo kaybettirmişti. Beşiktaş adliyesinden çıkarken yorgun ve o kadar zayıf halimin fotoğraflarıyla besleme basın çok eğlendi. Beş gün boyunca tıraş olmama izin verilmemişti. Elbise, iç çamaşırı değiştirmediler. Uyutmadılar. Nezaretin ışığı gözüme vurdu durdu. Mahkemede tutuklandık. Çıkışta fotoğraflar çektirildi. Ertesi gün; “Miting meydanlarının canavarı 5 günde bitti” diye yazdılar. Hakikaten 10 kilo vermek inanılmazdı.
İlk iş spora başladım: İlk karar günde 10 bin adım. Yani 13 adım uzunluğunda 6 adım enindeki havalandırmada, orta tempoda iki buçuk saat yürüyorum. Birol Başaran ve Hasan Atilla Uğur eşlik ediyorlar. Kız kardeşim Nuran’dan bele takılan bir adım sayar istedim. Revir olur verdi, taktık belimize. Günde 10 bin adım atıyoruz. İki buçuk saatte tamamlanacak. Sonra klasik kültürfizik hareketleri.

Sf: 39
Hapiste size yemek olarak verilecekler şunlar:
Kahvaltı: Bal esansıyla kokutulmuş şekerleme. Tereyağı esansıyla kokutulmuş yağ. Reçel esansıyla kokutulmuş şekerli şey! Krem peynir, peynir esansıyla kokutulmuş yağ. Çay sallama. Çay şekeri. Bunların hiçbirini çay ve çay şekeri dışında yemeyin. Üzerinde yazılanı okuyun, anlarsınız. Yiyen çürür! Beyaz peynir ayda bir ve zeytin 15 günde bir verilecektir, onları yiyin. Zeytine sıkı bir yıkama işlemi uygulayın. Beyaz peyniri sıcak sudan geçirip yıkayın. Zeytine sıvı yağ ve limon katın. Biber veya kekikle de tatlandırabilirsiniz.
Öğlen ve akşam yemeği olarak dönüşümlü: Bulgur ve pirinç pilavı. Mercimek, ezogelin çorba. Kuru fasulye, bakla, nohut. Makarnanın her çeşidi. Karnabahar, lahana, ıspanak, bamya, taze fasulye, patates, patlıcan, pırasa. (Çoğu konservedir, yanılmayın.)
Ayda iki kez hindi veya tavuk, iki kez et haşlama. Kışın iki kez mevsim balığı, palamut veya uskumru. Kesinlikle yiyin.

Sf: 45
Plastik çatal, kaşık, melamin tabak, gazete kâğıdı masa örtüsü, serçe parmağımızdan küçük bıçak, yemek masası bu. Üzerine emek ve özlem katıp dönüştürdüğünüz ya da yaptığınız ne koyarsanız koyun 15 dakika sonra çürüyor. Evinizde o masa günlerce dayanır oysa. Çünkü hapis sofrasının tadı, tuzu, malzemesi eksiktir. Ona özgürlük ve sevgi denir.

Sf: 47
Ziyaret Günü
Ziyaretler “açık” “kapalı” görüş olarak adlandırılır. Açık görüşe aileniz ve adlarını bildirdiğiniz üç kişi katılır. Kapalı görüşe bunlar düzenli olarak Örneğin Silivri’de her çarşamba gelebilirler. Ayrıca savcılıktan izin alanlar da her zaman kapalı görüşe gelirler.
Açık görüş ayda bir kere ilk kapalı görüş haftası yapılır. Açık görüşte sarılır, koklaşırsınız. Dokunursunuz! Dokunurlar!
Kapalı görüşte, rezalet bir cam vardır aranızda. Kalın, soğuk pis. Sesinizi kayıt altına alan bir telefondan konuşursunuz. Lafımızı beğenmezlerse, “yasak” diye, Canlı dinleme yapanlar ve kayıt altına alanlar görüşmeyi telefonu siz konuşurken keserek, sonlandırırlar! Söz ağzımızda kalır. Yarım kalır: İçinizde patlar tahrip gücü yüksek bir bomba gibi. Görüş bitti faslı da böyledir. Telefon kesilir. Ses biter. Anlarsınız ki kursağınızda  da o sevda sözü; tamamlanmayan, yarım kalan hevestir: Seni Se…
Ortam o kadar vahşidir ki, herkes uysallaşır.

Sf: 51
Telefon Hakkı
Paranız varsa, kart aldıysanız, telefon hakkından yararlanırsınız. Haftada 10 dakika telefonla ailenizle görüşebilirsiniz. Görüşmeniz baştan sona kaydedilecektir. Aynı anda canlı dinlenecektir. Konuşurken, suç veya yasak olan kelimeler kullanırsanız, dinlemeyi yapanlar hemen keserler, görüşmeniz biter. 
Ve tıpkı kapalı görüşteki gibi, son sözünüz hep ağzınızda kalır. Seni se…
Kelime bitmez. Kontör bitmiştir. Telefon kartınızla kontör olsa da, 10 dakika dolunca telefon otomatik olarak kapanır. Hapiste konuşma hakkı da sınırlıdır. İyi kullanın. “Seni seviyorum”u önden doya doya söyleyin ki sonra içinize dert olmasın.

Sf: 53
Üç kişi de kalsanız yalnızlığı, kendinize kalmayın sevin. İnanın lükstür hapisteki için. Yeni cezaevlerinde yalnızlık Allaha mahsus. Kameralar her yerinizi gözler. Ses almıyoruz derler, yalan, isterlerse kayıt başlar. Yani sizi devlet yalnız bırakmaz. Hep gözü üstünüzdedir. Yalnızlık cezaevinin lüksüdür o yüzden. Zor elde edilir. Zaten idare bu durumu keşfederse merak etmeyin derhal müdahil olacaktır. Sizi asla yalnız bırakmazlar. Oysa en ok yalnızlık, kendi kendinizle kalma halidir ihtiyacınız olan. Dedim ya, bırakmazlar.

Sf: 55
Gardiyan
-Neden bize gardiyan diyorsunuz?
-Çünkü bu İtalyanca kelime, koruyan anlamında. İnfaz memuru ise…
-Ama gardiyan toplumda sevilmiyor.
-İnfaz memuru seviliyor mu? Bence gardiyanı sevimlileştirin, üstelik gardiyan iyi marka.
– Siz gene de gardiyan demeyin.
4 numaralı cezaevi yönetimiyle aramızda geçen bu konuşmadan sonra da ben gardiyan demeye devam ettim.

Sf: 57
İnsan İnsanın kurdu Cezaevi Araçları – Adliye Nezaretleri
Hapiste insandan korunmanız gereken yerlerin başında nakil araçları, adliye nezaretleri ve cezaevi koridorları gelir.
Diyelim ki, savcı ifadeye çağırdı ya da başka bir davadan mahkemeye çıkacaksınız. Sizi bir cezaevi aracına bindirirler. Muhatabınız artık jandarmadır. Takdiriyle kelepçe vurulur. İçeride hiç tanımadığınız, katiller, uyuşturucu kaçakçıları, kapkaççılar ve diğerleriyle çıkarsınız yola. Başımdan geçen bir olay: Araçta, bir kapkaç çetesiyle beraber, Şişli Adliyesi’ne gidiyoruz. Ben güvenlik nedeniyle araçta tek kişilik bölüme kilitlendim. Onlar yaşları 9-25 arası 16 kişi büyük bölümdeler. Beni binerken gördüler.
Yolda seslenmeler başladı:
-Tuncay Ağabey… Af var mı?
-Var ama ne zaman bilmiyorum.
-Ağabey, bize biraz para yatırsana!
-Olmaz. Bak sonra Ergenekon’a katarlar.
-Haaa…
Sustular. Jandarma, kulaklarını çekti. Beni de uyardı: Bunlara yanıt vermeyin. Kendi aralarında, soyduklarını, kimlerin bulunduğunu konuşup mahkemede ne diyeceklerinde anlaştılar.
Hayretle dinledim. Şişli Adliyesi’nde önce onlar indirildi, sonra içerde beni de aynı nezarete attılar. Başımda iki jandarma var. Sivil polisler var. Etraf gergin. Hepsi gözünü bana dikti. Bakıyoruz- Ürkekler. Selâmlaştık tek tek. Konuşmuyorlar. “Allah kurtarsın” diyorlar. Ben de onlara aynı dilekte bulunuyorum. Onların da benim de elim kelepçeli.

Sf: 61
Okumak
Hapis,özgürlük ve barışınızı elinizden almaktır.
Hapis neyle anlatılır?
“Tespih”, “Çay”, “Kitap”, “Volta”.
Tespih, sabrın, inancın sembolü.
Çay, muhabbetin, dayanışmanın, hatırın!
Kitap, yaşamın.
Volta, hayalin, düşüncenin: Sevdanın.
Sabahattin Ali; “Mahpus yata yata biter” demiş Sinop Cezaevinde.
Silivri’de ben “okuya okuya” diyorum: Okuya okuya, yaza yaza. 34 ayda iki binden çok kitap okumuşum. Az. Kitaplar olmasa, herhalde yaşamak çok zor olurdu. Şiir olmasa nasıl durulur acılara karşı ayakta.
Cezaevinde en çok şiir kitapları okunur. Türkiye’de değil sadece, dünyada böyle. Dünya cezaevlerinde en çok okunan üçüncü şair Nazım Hikmet. Bizde birincidir.

Sf: 63
Yazmak
Bol bol yazın. Not tutun. Yorum yapın. Kitap yazın. Yazdıkça acınız hafifler. Yaralarınız kabuk bağlar. Mahpus yaza yaza geçer.
Mektup yazın. kimi zaman mektup gelmez. O zaman gece oturun kendinize mektup yazın. Ertesi gün açıp okuyun. İster yırtın, ister biriktirin. Hayallerinizi, fantezilerinizi, düşüncelerinizi, neyi istiyorsanız yazın. Yazdıkça sorunların küçüldüğünü, sizin büyüdüğünüzü göreceksiniz. En olmadık şeylerin, kendinizden bile sakladığınız olayların yazıla yazıla sorun olmaktan çıkışına tanık olacaksınız. Üstünü örttüğünüz kendinizle, mektuplar yoluyla yüzleşin.
Korkmayın. Korkunuzu yazarak aşarsınız. Anlatın. Karşınızda kimse yoksa, kendinize anlatın. Göreceksiniz, iyi gelecektir. Sevinci anlatın. Heyecanı anlatın. Anlattıkça yaşam enerjisi toplarsınız. Yazmaktan korkmayın. Yazmak konuşmak gibidir. İletişimin, anlaşmanın en güçlü yoludur.

Sf: 65
Ortak Alanlarda Yaşam
Hapiste en değerli şeylerden biri de ölçüdür. Ölçüyü kaçırmayın, kaçıranlara izin vermeyin. ölçüsüzlük felaketiniz olur, bilin. Cömert olun. Açık olun. Kitaplarınızı paylaşın. Güzel mektupları, şiirleri, şiirlerinizi, müzik yeteneğinizi, resim yeteneğinizi, bilginizi paylaşın. Mert, dikkatli, temiz, sevecen, güler yüzlü olun. Cezaevinde umut ve mutluluk üreten insanlar sevilir. Somurtan, kasvet saçanlar değil. Fıkra anlatın. Oyunlara katılın. Ortak alanlarda çok zaman geçirin. Dert dinleyin. Moral verin. Unutmayın siz moral vermez ve ilgilenmezseniz size moral vermez, ilgilenmezler. Derdinizi dinlemezler.
Asla çatışmayın. Fiziki bir müdahaleden kesinlikle kaçının. O işlerin hapiste kazancı olmaz. Jilet, falçata, şiş yarası almayın: Bunlar en yaygın silahlar. Ortak alanlarda saygılı ve sevgili davranın. Buyrukçu, kibirli, saygısız olduğunuz mu canınıza okunur: Kaybedersiniz. Fiziki müdahalecilerle yolları ayırın.
Yemek, içecek, kırtasiye, kitap giyecek saklamayın. Yoklukla, kıtlıkla, azlıkla eşitlendiniz, unutmayın.

Sf: 66
Hapiste “geyik”, boş boş ve magazinsel konuşmalar zamana karşı en iyi ilaçtır: Yapın.
Baktınız dayanamıyorsunuz, ortak alanı terk edin. Kavga çıkar. Hapiste barış olmaz. Barış dışarıda bırakılandır. Kavga çıktı mı bir daha huzur olmaz. Kavgalı koğuştan ayrılın. Hem de hemen!

Sf: 67
Gürültü yapmayın! Islık çalmayın! Hele voltada sakın öyle dolaşmayın. Tırnaklarınızı ortak alanlarda kesmeyin! Döktüğünüzü toplayın. İkramsız yemeyin. Rahatsız etmeyin. Çağrılmayınca yaklaşmayın.
Özür dilemesini bilin. Kibar olun. İnsanları terslemeyin. Ürkütmeyin. Dini ve milli günlere özen gösterin. Din ve vicdan özgürlüğüne sakın karışmayın. İnsanları inanç ve gelenek bağlılığından dolayı aşağılamayın, kırmayın. Kutsallara sakın ilişmeyin. Saygılı olun.
Unutmayın; kimse cezaevinde ebedi kalmaz. Sabır ve kendinizi “Taş Mektepte” yetiştirerek, eksiklerinizi gidererek bu süreci aşın.
Ortak alanların ortak noktalardan oluştuğunu unutmayın.
Fakir fukarayı “meydancı” yani ortalığı temizleyen, toplayan, hizmetçi gibi kullanmayın. Onlarla dayanışın. İnsan yüceltin. Meydancı kullanımı yaygındır. Siz sakın bunu yapmayın. Bu ilk başta bize teklif edildiğinde “Asla” diyerek karşı durduk. Bu en doğru duruştur. Sakın yanılmayın.

Sf: 69
Berber
En şanslı anlardan biridir “Berber” vakti. Cezaevi dedikodusu alırsınız. Ne olmuş, bitmiş, ne olacak, öğrenirsiniz. Kim ne demiş, ne yapmış, yönetim ne düşünüyor, hepsi berberde öğrenilir ve sizin ne düşündüğünüz, nasıl biri olduğunuz, ne konuştuğunuz da berberden yayılır.
Berberler koğuşlarına gelirler. Silivri’de uyuşturucu kaçakçılığından tutuklu olan berberler ile karşılıksız çek veya banka borcu olan berberler geldi tıraşa. Hemen hepsi feleğin çemberinden geçmişlerdi. İçlerinde ikisi açık açık siyaset konuşurdu. Şerif Kürt’tü PKK sayesinde cezaevinden çıkacağına inanıyordu. Af yakın diyordu, dört yıl yattı. Yargıtay kararını bozdu. Bu arada başka cezaevindeydi. Sonra tekrar karar, onama derken, 6 ay daha yatmasına karar verilmiş. Yattığı gün eksik çıkmış. Şerif bavulu toplayıp evdekilerle helalleşip soluğu Silivri 4 No’lu cezaevinin kapısında almış bir sabah. Altı ay daha yatacağım, burada yatarım başka bir cezaevinde yatmam diye. Olmadı tabii. Savcılık başka bir cezaevine yollamış. Bunu da onun yerine gelen berber anlattı. Şerif, bütün kafaları aynı tıraş ederdi. Cezaevinde yanları kısacık, ortası kabarık, ense tepeye kadar kısacık tıraşlı birini gördünüz mü onun Şerif eli mahsulü olduğunu hemen anlarsınız. Ama Şerif dünya tatlısı. Dobralığı müthiş: “Ağabey, PKK affı çıkarttırır. Yakında af var. Yahu nasıl gazetecisin af haberini de ben getiriyorum.” Şerif, affı kimi zaman meclise indirir, kimi zaman başbakanın imzasına çıkarır ama af ile yaşardı. Hoşsohbetliği ve konuşmayı sevmesi nedeniyle onunla geçirdiğimiz 10-15 dakika, cezaevi haber bülteni izlemek gibi gelirdi bize. Şerif bir gün Birol Başaran ile benim ak saçlarıma taktı:
– Bir losyon var bütün beyaz saçları kendi normal saç rengine çeviriyor. Eczaneden alıyoruz yani ilaç gibi. Uyduruk değil. Almanlar yapmış.
– Nasıl yani, beyaz saç losyonu sürünce kendi rengine mi dönüyor?
– Vallahi öyle. Bütün cezaevine uyguluyorum. İnanılmaz. Size de yapayım.
Şerif bu ürünü ballandıra ballandıra anlatıyordu. Ben “olmaz” deyince Birol’u ikna etti. Birol’a ilk uygulamayı yaptı: ” 15 dakika sonra yıka ağabeycim” deyip gitti. Ama Birol 4 saat sonra yıkadı saçlarını. Tablo inanılmazdı! Birol şirinler gibi mavi bir saç kavuşmuştu. Şerif, bunu uzun süre yanlış yıkamaya bağladı. Bir ara cezaevindeki beyaz saçlıların yarısı başlarını eflatuni veya mavi bir renkle dolaştılar. “Mavi veya tonları iyi olur” diyorsanız, paranız da bolsa ne diyeyim; güle güle, güldüre güldüre kullanın. Değilse, uzak durun.

Sf: 74
Yaşar Ağabey (Yaşar Kemal) anlatmıştı. Paris’te Nazım Hikmet, vasiyetini söylemiş ona:
“Yaşar, ben ölürsem ve bizimkiler iktidara gelirse üç vasiyetim var:
1- Bursa Cezaevi Müdürü İzzet Rıza Akçal’a bizim çocuklar iktidara gelince dokunmasınlar. O, beni cezaevinden otele çıkardı. Tedavimi yaptırdı. Yoksa ölürdüm. Onun sayesinde yaşıyorum.
2- Eşlerimi ve çocuğumu muhannete muhtaç bırakmasınlar.
3- Bizim bayrağımız çok güzel. Dünyanın en güzel bayrağı, ona orak çekiç falan katmasınlar. Böyle kalsın.

Sf: 75
Doktorun dediğini yapın. Diş sağlığınıza çok dikkat edin. o gitti mi sağlık gider.

Sf: 77
Hastalıklar
1. Mantarlar
2. İshal – Kabızlık (Yaz ayları karavana yayar ishali)
3. Depresyon ve bağlı psikosomatik cilt rahatsızlıkları
4. Enfeksiyonlar
5. Psikolojik rahatsızlıklar. İntihar çok yaygındır.
6. Tansiyon – Şeker – Diyabet
7. Böbrek yetmezlikleri

8. Kalp rahatsızlıkları. En çok ölüm nedeni kalp krizi
9. Dolaşım rahatsızlıkları, damar sorunları
10. Diş hastalıkları. Aman tedavi sırasında mikrop kapmayın
11. Göz hastalıkları
12. Duyma sorunu
13. Prostat sorunları
14. Karaciğer rahatsızlıkları
15. Mide hastalıkları
16. Kas zayıflığına bağlı doku sorunları. Eklem rahatsızlıkları
17. Vitamin eksikliğine bağlı hastalıklar
18 Kemik erimesi, kalsiyum eksikliği
19. Boyun ve bel fıtığı
20. Ağrı sorunu, romatizmal hastalıklar
21. Kanser
Bu hastalıklar belirli bir sıra ile hapisteki adamı karşılıyor. İlk girişte ya kabız olursunuz ya ishal. İshal daha sonra salgınlar halinde de görülüyor. Kabızlık; stres, hareketsizlik ve tek tip beslenme nedeniyle ciddi bir sorun olarak karşınıza çıkıyor. Mantar ise su ve çamaşır dahil her yolla size  ulaşıyor. Nemli kalmamak, vücut temizliğine önem vermek ve ilaç kullanmak şart.

Sf: 79
Domates, sarımsak, soğan mutlaka kaynar suda haşlanıp yenmelidir. Yararı çok daha büyük olur. Maydanoz yiyin. Suyunuzu kaynatıp için. Gözlerinize, ılık çay yapraklarından bir bez arasında haftada 10 dakika koyarak iyilik yapın. Çok faydasını görürsünüz.
Yaralandığınızda, yaranızı temiz bir bezle sarın. Yaranızı temiz tutun. Çamaşır kovanız ve leğeniniz size özel olsun. Soğuktan korunun, güneşi iyi değerlendirin. Mutlaka güneşlenin.
Kışın F/12 koğuşunda, masaya sandalye koyup güneşi yakalayıp güneşlendiğimiz çok olmuştur. aman güneşten alacağınız vitaminleri kaçırmayın. Sık sık temiz hava alın. Yaz-kış temiz hava için havalandırmaya çıkın, derin derin oksijen soluyun.
Karpuz zamanı: koğuş veya tek başınıza “karpuz diyeti” yapın. Her öğün yarım kilo olmak üzere üç gün üç öğün sadece karpuz yiyin ve su için. Üç günden fazla yapmayın. Bu üç günde karpuz bütün sisteminizi arındıracaktır. Şeker hastaları aman dikkat! Doktorlarına sormadan bunu uygulamasınlar.
Sofradan yeşili eksik etmemeye çalışın.
İyi hissedecekseniz ibadet edin. Kuran iyi gelecektir. Cezavinde tanrıyı ya keşfeden ya da kaybedersiniz. Pisikolojinize en iyi gelecek kitap Alexandre Dumas’ın Monte Kristo Kontu olacaktır. Sık sık okuyun. Ayrıca Hemingway’in İhtiyar Adam ve Deniz romanını da tavsiye ederim.
Unutmayın, Konfüçyüs’ün dediği gibi; “İnsan düşebilir. Başarılı insan her düşüşten sonra kalkıp mücadeleye devam edebilendir.” Siz mücadeleye devam edin.

Sf: 81
Oyunlar
Oyunlar cezaevinde çok değerli, zamanı bunlarla geçirmek de değerli.
Oyunlar bölümüne; bir yasak gelişin ve yakalanışın öyküsüyle başlamak istiyorum. Bunu Zorbalığın Pençesinde kitabımdan alıntılayacağım:
Emcet Olcaytu, bu dava nedeniyle tanıştığım ve bundan çok mutluluk duyduğum bir insan. Hayatını sosyal hukuk adamlığına adamış, munis yaradışılı, hayata hep güzel bakan, kararlı, ısrarcı, inatçı, akılcı, bilimsel düşünceyi savunun bir yurtsever. 60 yaşına aldırmadan mücadeleyi 18 yaşındaki dirayetiyle sürdürüyor.
Konuşta bizden ayrılıp bir çalışma yapıyor. Hücresinden çıkıyor. “tüh” diyor, “olmadı.”
Adil, takılıyor; “Emcet ağabey olmadı bak, “vaka tüh’ demem gerekiyordu.”
Hep beraber gülüyoruz. Dilimizi, hem eski hem yeni kelimelerle ve çokça hukuk terimleriyle süsleyerek, zengileştirerek kullanıyor. ama genellikle kelimelere “vaka” demeden başlamıyor.
Bize sürpriz hazırlıyor. ama adı üstünde, sürpriz. Söylemiyor.
Emcet ağabey yaşça hepimizden büyük. “Sen yapma” dememize rağmen, bulaşık yıkama sırasına girmek istiyor, her ortak işte var. Herkese hukuki yardımda bulunuyor herkesin derdiyle ilgileniyor.
Sürprizini bize açıklaması bir haftayı buldu. Sonunda hücresine davet edildik. O da ne? İnanılmaz! Emcet ağabey bir tavla yapmış. Bu Silivri mezarlığında gerçekten büyük sürpriz.
Çünkü en yasak şeylerin başında tavla geliyor.
Emcet ağabey, hüre dolabının üst rafını tavla altlığı olarak kullanmış. Dolabın askılık odunu tavlanın orta ayrımı olarak kesmiş. Bunları kolay iş saymayın. Orta odun keser sapı kalındığında. Bıçak olarak da sapı plastik, ucu dört santim (diğer kısmı kesik veriliyor idarece) olan, biraz batırınca kırılan meyve bıçağını kullanarak yapmış bunu. Hem de beş günde. Tavlanın pulları yerine plastik su şişelerinin kapaklarını koymuş. Alt çizgiler keçeli kalemle boyama.
Tavlanın en zor kısmı ise zarlar. İki gün boyunca iki kalıptan fazla sabun harcayarak iki zar yapmış. Aba biri daha ilk atışta parçalandı. Oturdu bir günde yenisini yaptı.
Tavla, koğuşu bir sevindirdi ki anlatamam.
Turnuvalar başladı.
Baskında ele geçmesin diye her bir parça, oyundan sonra ayrı bir yere saklandı.
Emcet ağabey, iki ay sonra koğuştan başka bir koğuşa gitti. Tavlayı da bize bıraktı. Tavla bir süre sonra vazgeçilmez tutkumuz oldu.
Bu sevinç kısa sürdü. Bir ay sonra ilk aramada bulundu ve alında.
Emcet ağabey yoktu. Yenisini yapamadık.

Sf: 83
Bir de “Telefon ister misin?”, “Hap ister misin?” “Dışarıdan bir isteğin var mı?” oyunları var. Tavsiyem, asla bunlara katılmayın; “Hayır” deyin. o oyunların sonu hep önceden ayarlıdır. Siz siz olun bu oyunlara gelmeyin, boş yere paranızdan, itibarınızdan olmayın. Bir de bunlardan yiyeceğiniz ceza var ki, inanın değemez.
Kimden nasıl gelirse gelsin bu teklifleri reddedin. Mutlaka yakalanırsınız!
Oyunun böylesinden uzak durun.

Sf: 85
Televizyon
 Hapiste her koğuşta bir adet olmak üzere televizyon bulundurulur, Televizyonda 25 adet de kanal var. Bunların hangi kanallar olacağına Adalet Bakanlığı karar veriyor.
Peki ama kim ne izleyecek?
Dizi var ama maç da var!
Dizi saatleri çakışıyor ne olacak?
Haberler hangi kanaldan izlenecek?
Magazin programları, haber programlarıyla çakışırsa ne olacak? Televizyon kaçta açılacak, kaçta kapatılacak?
Evde sorun olan bu konular mahpusta, hapislikler için kavga nedeni olur.

Sf: 87
Hücre Koğuşta Yaşam
Koğuşta her birinde üç kişi kalacak hücreler var. Buralarda her kişi için birer dolap ve yatak var. Yorgan unutun. Battaniyeye nevresim geçireceksin olup bitecek. Tavsiyem size verilen yün cezaevi battaniyelerini kışlık yorgan, kantinde satılan sıradan battaniyeleri yazlık olarak kullanın.

Sf: 88
Hapiste ışıkları kapatmak yasaktır. Kapatırsanız, dış mandaldan açarlar. Kameraların çekim yapmasını engellemek yasaktır. Mektuplarınızı önce idare okuyacak, sonra siz. Mektuplarınızın içinde beğenilmeyen yerler idare tarafından karalanacak.

Sf: 91
Avukatlarınız, her saat gelebilir, hafta sonu dahil. Öğlen arası dahil görüş yapabilirsiniz. Ama gardiyanlar ve idare öğlen yemeği, akşam servisini bahane edip keserler. Eğer işiniz acil ise haklarınızı kullanın. Ama karşı tarafı da fazla zorlamayın, sonra acısını başka şeyden çıkarırlar.
Hapiste bilgisayar kullanımı dert. Başımdan geçen olaylar sonrasında bilgisayardan elle yazmaya geçtim…
Yüzlerce dilekçe, şikâyet ve bizi yargılayan 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurudan sonra, ilk kararı 13. Ağır Ceza verdi:
“Ergenekon tutuklularına bilgisayar kullandırın!”
Bu karar üzerine, cezaevi yönetimi Ankara ile de konuşarak aylar sonra iddianamesi bile CD ile teslim edilen ve delil klasörleri CD’de olan davaya hazırlanmamız için bilgisayar kullanmamıza izin verdi.
Cezaevinde bilgisayar odaları yapıldı. Buralara üçer bilgisayar konuldu. Her koğuş belli saatlerde ve günlerde oraya gidip davaya çalışacak.
Yazdıklarımızı adımıza kaydedip, “silmeyin, oynamayın” notu düşüp çıkıyoruz. Diğer sanıklar bunları açmıyor. Herkes kendi adına kaydettiği dosyada çalışıyor. Başımızda iki gardiyan bulunuyor.
Ben de Adnan Akfırat ve iki tutuklu ile aynı bilgisayarı kullanıyorum. Kalem bellek ve CD yasak.
Savunmam olarak bir ay çalışıp iki bin sayfa oluşturdum: İddialar ve yanıtlarım.
Ben, Birol Başaran (Bilgisayar Mühendisi) Hasan Atilla Uğur, Adil Serdar Saçan birlikte çıkıyoruz bilgisayara. Bazı tutuklular bilgisayar kullanamıyor. Onların durumu hepten rezalet.
Bilgisayar odasına girdik. Bilgisayarı açtım ve şok yaşadım. Bilgisayarda hiçbir şey yok. Ne benim ne de diğer tutukluların dosyası var. Hepsi yok olmuş.

Sf: 92
Telaşla gardiyana, “Yazılarım yok, dosya görünmüyor,” dedim.
“Tuncay Bey biz onları sildik,” dedi. “Nasıl sildin, kopyasını aldın mı? ” “Hayır! ” “Neden sildin? ” “Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürü teftişe gelecekmiş. Silinmesi emredildi. Bütün bilgisayarları sildik. Temizledik,” dedi.
Savunmalarımız “pislikti”, silinmesi gerekiyordu silindiler, ortalık temizlendi.
Büyük kavga çıktı doğal olarak. Ama ne fayda. Zaten idareye bırakıyorduk yazdıklarımızı. Belki de kopyasını alıp Savcı Zekeriya Öz’e gönderiyorlardı. Buna bile tahammül edememiş, savunmalarımızı silmişlerdi.
Yapacak bir şey yoktu. Oturup yeniden yazmaya başladık.
İki ay sonra gene silindi. Savunmam için yazdığım üç bin sayfa silinmişti.
-Neden silindi?
-Tuncay Bey, bir program koyduk. Bilgisayar kapandığında hepsini siliyor.
-Nasıl? Neden yedeklemediniz? Nasıl haber vermezsiniz?
-Ben bilemem buna Bana söyleneni yapıyorum. O kadar.
O günden sonra bilgisayara çıkmadım. Verilen kavgalarla, seri numaraları idareye bildirilen ve kalem bellekler devreye girdi. Ama arkadaşlar sık sık kesilen elektrik yüzünden silinenleri yeniden yazmak zorunda kaldılar.
Ben savunmamı ve kitaplarımın tamamını elle yazdım.

Sf: 94
T.C.
ADALET BAKANLIĞI
Silivri 1 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Hükümlü ve Tutuklu Rehberi
ÖNSÖZ
Bir dünya hayatı yaşıyoruz, iyiliklerin ve kötülüklerin iç içe olduğu bir dünya hayatı. İyilikleri yapan insanlar, kötülükleri işleyenler de onlar. Çünkü insan, mükemmel değildir, hata da yapabilir. Dünyada yüzde yüz iyi insan olmadığı gibi, yüzde yüz kötü insan da yoktur. Dışarıda yaşayanlara mükemmel insan denilemeyeceği gibi, ceza infaz kurumlarında olanlara da kötü demek yanlıştır. Çünkü; ceza infaz kurumlarına girmek, bir an için iradeye hâkim olamama, öfkeye, hırsa mağlup olma neticesinde meydana gelmektedir. Ne olursa olsun, insan hangi sebepten kurumda bulunursa bulunsun ümitsiz olmamalıdır. Buradaki günler de geçicidir. Dışarıda seni yepyeni bir hayat bekliyor, önemli olan burada geçecek olan zamanın kullanmak, bir meslek öğrenme imkânı varsa onu değerlendirmektir. Sana sabır diliyoruz. Bir şikâyetin olduğu takdirde bu rehberde yer alan bütün şikâyet yollarını kullanabilirsin. Geçmiş olsun diyor kurum ve tahliye sonrası yaşamında sağlıklı ve başarılı olmanı gönülden diliyoruz.

Sf: 99
11. İYİ HALLİ OLMANIN SAĞLADIĞI HAKLAR
Hükümlüysen; ceza infaz kurumunun düzen ve güvenliği amacıyla konulmuş kurallara içtenlikle uyduğun, haklarını iyi niyetle kullanarak yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirdiğin, uygulanan iyileştirme programlarına göre de toplumla bütünleşmeye hazır olduğun idare ve gözlem kurulunca tespit edildiğinde hakkında iyi hâl kararı verilebilir, hakkında iyi hâl kararı alınırsa; ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde koşullu olarak salıverilebilir, açık ceza infaz kurumlarına ayrılabilir, izin haklarını kullanabilir, iş yurtlarında ve kurum içi hizmetlerinde çalışabilir, ziyaretçi görüşlerinden ve telefon görüşmelerinden yararlanabilirsin.

Sf: 104
İdarenin her yasağını mutlaka mahkemeye taşıyın. Yasakları kabul etmeyin. Unutmayın, bugünkü haklarınızın tamamı bu haklar uğruna canını veren sizden önceki hapistekilerin kazanımıdır. Siz de sonrakiler için mücadele edin. Örneğin telefon hakkınızın süresini uzatmak için mücadele edin. Haftada 10 dakika! Neden 30 dakika değil?
Açık görüş süresinin uzatılmasını sağlamak için mücadele edin. Ayda sadece 60 dakika! Neden 90 dakika değil?

Sf: 109
Olmazsa Olmazlar
Kimsenin umutsuzluğa kapılmasına yol açmayın. “Af var mı?” diye soranlara, “yok” demek yasaktır. “Varmış” deyin. Kimsenin mutluluğuna mani olmayın. Kimsenin sevincine engel olmayın. Hapiste umut, mutluluk ve sevinç olmazsa yaşanılmaz. Bunlar olmazsa olmaz gıdalardır. Umut verin. Cezaevinde olmak için sebep aramayın. Sebep hemen bulursunuz. Yaşamak asildir. Usanmayın. Yaşamak sevincine tutunun, hem de sıkı sıkı. Mutluluk aşılayın. Her şeyi iyiye yorun. Siz zaten bardağın boş tarafını oluşturuyorsunuz. Sevinci paylaşın, büyütün.
Buzdolabınız olsun, olmuşken büyük boy olsun. Televizyonunuz olsun, olmuşken büyük ekran olsun. Semaveriniz olsun, olmuşken en büyük kazanlısı olsun. Bir de su ısıtıcısı olsun. Kantinde satılıyorsa mutlaka saç kurutma makinesi alın. Kışın da kurutmada kullanın. Radyosuz kalmayın. Kulaklığınızı alın. Duvar saati alın, ortaya asın. Zamandan ve kavgadan korkmayın; olağandırlar.
Saatli maarif takvimini bulundurun. Duvar takvimini, törenle her gece yırtın. Günü unutmayın. Hapiste günler önemlidir. Geçen sizin ömrünüzdür, atlamayın.
F/12 koğuşunda Atilla Uğur ve Mustafa Balbay törenle takvim yaprağını saat 24.00’te koparırlardı. Ben de “gene bizden gitti” diye sitem ederdim. Tecritte günü yakalamanın geleceği yakalamak olduğunu anladım. Onlar haklıymış. Geleceği alkışla karşılamak lazım. Hem de her gece.
Dini bayramlara evinizde gibi hazırlanın. Şekerinizi çikolatanızı hazır edin. Yan koğuşlara atın. Bayramlaşın. Gardiyanlarla, idareyle kucaklaşın. Onlara ikramda bulunun. Milli bayramları atlamayın. Dışarıdaki sevince kendinizi ortak kılın. En adi din sömürüsü cezaevinde yapılır. Üstelik teşvik görür. Siz bu şeytanlara uyup günaha girmeyin. Kavgalar her an her yerde olur. Dikkat edin o arada şişlenmeyin! Jiletlenmeyin! Öldürülmeyin! Yaralanmayın! Kavgaları ayırmak için çatışmalara dalmayın. Belki de bunu istemişlerdir.

Sf: 111
En Önemli Olmazsa Olmazı: Avukat
Mutlaka avukatınız olsun. Olmazsa, yandığınızın resmidir. Avukatsız hapislik zulmün katmerlisidir.
Avukat çölde vahadır.
Hapislik avukatsız olmaz. Avukatçılık oynamaya kalkmayın. Avukatınız olmadan bu hukuk döneminde yok edilirsiniz.
Avukat hapiste dosttur. Yoldaştır.
Yaşam bağıdır.
Umuttur.
Umutsuz kalmayın.
Hani hastanede doktorsuzluk neyse, hapiste avukatsızlık da odur.
Avukat olmadan, hukukunuz yok demektir.
Hapiste hukuksuz kalmayın.
O hışımla dışarıdan getirtip okuyacağınız yasalar ve hukuk anlatan kitaplar sadece cehaletinizi giderir. Avukat ise bilim insanıdır Ulemadandır. Bilimi uzmanına bırakın. Avukatınız mutlaka olsun. Bu haktan yararlanın. Tutamıyorsanız baronun görevlendireceği avukatı isteyin. Avukatsız hapislik olmaz.
Bu arada, uğradığınız her haksızlığı dışarıyla paylaşın. Özellikle Barolara bildirin: Yazın!
Yani hukuk biliminden ve kuramlarından güç alın. Avukatsız kalmayın.

Sf: 113
Volta Atmak
Türk cezaevlerinin olmazsa olmazı volta atmaktır. Volta iki türlü atılır. Türk usulünün kesin kuralları, “raconu” vardır. Yanlış yapana “doğrusu” öğretilir.
Türk usulünde, havalandırma boydan boya kaç adımsa kat edilir sonra dönülür tekrar yürünür. Volta adabında ileri gitmek, geri kalmak, öne çıkmak, yavaşlamak, hızlanmak, dönüş hatası yapmak yasaktır. Volta atanın ya da atanların önüne çıkılmaz! Durulmaz! önlerinden ya da önünden geçilmez!
Bunlar çatışma sebebidir. “Racona”, kurda aykırı davranmaktır. Ben seni, sizi tanımıyorum, yeni kurallar koyacağım, ona uyulacak demektir. Ya da biliniyorum, öğretin anlamına gelir. Her ikisi de acılı süreçleri içinde barındırır.
Volta atmanın adabında dönüşler çok önemlidir. Dönüşte volta cinsel kimlik işareti sayılır. İki kişi volta atarken dönüş noktasında hep yüz yüze dönerler. Biri arkasını döndü mü o ayıp sayılır. Hep dönerse, dönmüş, “dönme” olarak kabul edilir.
Üç kişi volta atıyorsa dönüşlerde kural ortadaki bir sağdakinin, bir soldakinin yüzüne döner. Dört kişi volta atıyorsa ortadaki kişiler hep dışa döner. Yanlış anlaşılabilir, aman ha! Dönüşte hata yapmayın.
Bir de Rus usulü var. benim tercihim bu usul. Havalandırmanın etrafından durmadan dönüyorsun. Böylece hızın kesilmiyor. Eklemlere beton zeminin dur kalk zoru binmiyor. Kesintisiz yol alıyorsun. Birol Başaran, bir volta atma zamanında, niye dönüp duruyorsunuz sorusuna, fıkralı bir yanıt verdi:
Köylü, su değirmenine eşeği bağlamış. Eşek hiç durmadan dönüyormuş. Bir şehirli “Yahu demiş; bu eşek hiç sağa sola neden kaçmıyor? Neden durmuyor? Köylü; yanıtı yapıştırmış: “Sendeki ak onda ne gezer beyim!”
Rus usulü dönerken, Türk usulü volta atan arkadaşlara da mani olmuyor, hep onların dışından dönüyorsunuz.
Volta atmak, cezaevinin ve hapistekinin en önemli işlerindendir. Racona uyun. Kimseyi rahatsız etmeyin. Kurala saygı gösterin.Volta atarken akacak kan varsa, o damarda durmaz zaten.

Sf: 115
Aman her , lafı duymayın, her lafa yanıt vermeyin. Boş yere kederlenmeyin. Her iş olacağına varır. Su akar yolunu bulur. Siz voltanızı atmaya devam edin.
Meraklılarına Voltanın İtalyancadan dilimize geçtiğini, İtalyanca aslının (Vo’lta) olduğunu, isim olduğunu ve sözlük anlamının “Argo: Sürekli aşağı yukarı gidip gelmek, yürümek, dolaşmak” olduğunu söyleyelim.
Bir de “voltasını almak” var. O da, “açmak, savuşmak, çekilmek, gitmek” anlamında. Yani; volta atarken, raconu bozanlar ya voltalarını alırlar ya da yeni raconu yazarlar.
Tutuklu cezaevlerinde volta konusunda esneklik olur. Ama hükümlü hapishanelerinde, voltada kurala uymayan bahçeye çıkamaz. Ya öğrenir ya öğrenir!
Hükümlü cezaevinde Rus usulü volta atılmaz. Rus usulü volta, tek kişilik, hücre ve tecrit havalandırmasında atılır. Racon Türk usulüdür.

Sf: 117
Tespih
Türklerin sanat eseri haline getirdiği tespih cezaevlerinde, stres başta derde devadır, arkadaştır, parmaklarda dolaşmaz sadece. Duaların iletim aracı da olur, aşkınıza seslenme aracı da. Tespih çekilir, sallanmaz. Sallanan tespih hoş karşılanmaz. Sallanan tespih hakaret olarak algılanır. Cezaevi denildi mi akla gelen iki üç sembolden biridir tespih.
Tespihler öyle bir doğal ileticilerdir ki; şaşırırsınız. Yoksa niye binlerce yıldır insanlar ellerinden düşürmesin tespihi? Bir deneyin isterseniz.
Cezaevinde aslında yok yoktur. Uyuşturucu bulunur, hap bulunur, telefon, silah!
Ne yoktur sorusuna yanıt: Özgürlük ve barış…

Sf: 119
Çay ve Semaver
Hapishanenin sembollerinden biri “Çay” dır. Onun kardeşi ve olmazsa olmazı da “Semaver”. İkisinin ilişkisi “yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan” tartışmasını andırsa da, ben az çay seven biri olarak sadece açık, ılık ve şekersiz olanı tercih ediyorum.
Çay muhabbeti olmadan, hapislik olmaz. Hapiste kural çay taze olacak. İçseniz de, içmeseniz de “Çay taze mi?” sorusunu duydunuz mu, hemen yanıt verin. Suskunluk varsa bayattır, hemen yenisini koyun. Bir kere çay jargonuna alışın. Çayı tazelemek yeniden yapmaktır. Demlemek, altındaki suyun buharıyla ısınan çay yapraklarının üzerine sıcak su koymaktadır. Çay boşaltmak, biten çayın yapraklarını atmaktır.
Ben çay sevmem. Günde bir bardak içerim ya da içmem. Ilık olacak, açık olacak. Bunda babamı kanser eden etkenlerden olması önemlidir. Babam rahmetli mide ve yemek borusu kanserinden yaşamını yitirdi. Tam bir çay tüketicisiydi. Kırk bardaktan çok içerdi; hem de kaynar. Ağzında kaplama vardı sanki. Üstelik sırf dem olacak, kopkoyu. Bunlar sigara ile birleşince felakete davetiye olduğu acı bir biçimde öğrendik ailece
O yüzden çay sevmiyorum. Ama hapiste arkadaşlara hazırlamayı sevdim. Sabahları erken kalktığım için önceleri iyilik olsun diye hazırlıyordum. Ama anladım ki iyilik değil. Niye mi? Çünkü:
1. Yanlış hazırlıyordum.
2. Karışımı bilmiyor tadı bozuyordum.
3. Erken hazırladığım için çay semaverde bayatlıyordu, daha hiç içilmeden.
Sf: 120
Öğrettiler:
1. Çayı önce ılık suyla yıkayacaksınız, şöyle azca tozu gitsin,
2. Çayı; bir ölçek tomurcuk olandan bir ölçek kamelyadan karıştırıp tadının kıvamını ayarlayacaksınız.
3. Hafif hafif ısıtacaksınız. Su ısınırken, çay da üstte ısınacak.
4. Cam çaydanlıkta lezzetli çay olmaz. Ya seramik ya metal çaydanlık olacak.
5.Su iyice kaynayınca, çayın üzerine yavaş yavaş dökeceksiniz, çayı tam ıslatmadan, tam doldurmadan bırakacaksınız.
6. Altına su çekip yeniden kaynarken deme bırakacaksınız.
7. 5 dakika sonra kaynayan sudan, üste alıp su ile boğacaksınız.
8. 10 dakika kaynayan suda, çay kaynayacak.
9. 10 dakika sonra suyun ısısını düşürün artık, azar azar kaynasın.
10. 10 dakika içinde çay servise hazırdır.
 Yani toplam 35 dakikada hazırlanan çay oldu demektir. İçine hiçbir şey katmayacaksınız. Çayı, ince belli, geniş ağızlı cam bardakta içeceksiniz. Şeker ister atın, istet atmadan için, isterseniz bir parça kesme şekerle kıtlama yapın öyle için. Yani şekeri ağzınızda tutun, siz çayı yutarken o tat versin. 35 dakikada hazırlanan çay 30 dakika içinde tüketilmelidir. Sonra bayatlar.
Hapiste biri size “Çay taze mi dediğinde o, “Çay yapalım da içelim” demektir. O üşenmiştir veya sıranın sizde olduğunu anımsatıyordur. Kalkın çay yapın. Çay saati aynı zamanda muhabbet saatidir.
Hapiste en güzel zamanlar, çay saatine denk gelir. Bizim İbrahim Özcan, eski hapisçi olarak, bina öğretilen çay demleme yöntemini, iki noktada eleştirdi; eski racon şöyleymiş:
1.“Tomurcuk çay, hapis adamını bozar. Çaya katma.” (O sert çayı seviyor)
2.”Hazırlık süresini uzatmayın. 5 dakika yeter.”

Sf: 121
Onun tarifi şöyle:
“1980’li yıllarda çay ocakları vardı. Koğuşlarda ve kısımlarda çay demlikle yapılır satılırdı. Kuru çay koğuşlara verilmezdi. Voltalarda çaycılar dağıtırdı. 5’likten 3’lük yani 5’lik çaydan 3 bardak çay çıkar. Çay demden oluşur. Suyu yoktur. 10’luktan 5’lik; yani 10 liralık çaydan 5 bardak çay çıkar. Fişekler, yani ölçekler vardı. Fiyatına göre fişeklik doldurulurdu.
Çay yeni hapishanelerde koğuşlara verilince âdet bozuldu. Herkes kendi yapıyor! Şimdi su hemen kaynıyor, sonra demlenmesini uzatmamalı, acır. En çok 15 dakikada hazırlanır, 15 dakikada da biter. Yoksa bayatlar. Eskiden çaydan idare çok para kazanırdı. Çay tekeli idarenindi. Ne savaşlar verilirdi. Mafyası vardı.”
Dedim ya eski ile yeni cezaevi çok farklı. Şimdikilerde çay keyfi yeni raconuyla demleniyor. Haberiniz ola! 
Çay taze mi?
Afiyet olsun

Sf: 125
Cezaevinde Lümpenlik
Lümpen Almanca bir sıfattır. Toplumsal sınıf bilinci olmayan, içinde bulunduğu toplumun kültürüne yabancı düşen, sözde bilgili tutum ve davranışlarıyla itici olan demektir. Serseri halinde olmak demektir.
Cezaevinde en korkuncu bu tür insanlardır. Onlardan uzak olmak, onlarlaşmamak önemlidir.
Cezaevinde kimliğinize, davanıza, özünüze, benliğinize, işinize, üretiminize sahip çıkacaksınız. Hapisliğin kurallarına, ortamın iş bölümüne ve cezaevindeki paylaşıma katılacaksınız. En önemlisi bunlara katkı sunacak ve yol gösterici olacaksınız.

Sf: 127
Cezaevinde Sera
Cezaevinde, taze soğan, sarımsak serada yetişir. Nasıl mı?
Yeni cezaevlerinde toprak yasak. O yüzden her yer beton. Betonu delip çıkan yeşile hürmet büyüktür, koparılmaz. Yeni cezaevlerinde yosun bağlıyor beton ve tel, demir sabaha karşı şıpır şıpır ağlıyor. Yosunun çiçek açtığını ben Silivri’de gördüm. Yosunun duvarları kapladığını, küfün mantar halini Silivri’de gördüm.
Soğanı ve sarımsağı önce kendi halinde yeşersin diye bırakıyorduk. Ama o yeşermeden az bir süre sonra çürüyor. Atmak zorunda kalıyorsunuz.
Sonra hapisliğimin üçüncü yılına gelirken seracılığı öğrendim. Çok geç kalmıştım. Ama yakaladım. Nasıl mı?
Duruşma salonunda fesleğen verdiler. Öyle çok severim ki; ama onu içeri sokmak yasak. Çiçek yasak. Fesleğeni yüreğimin üstüne gömlek cebime Üç dal halinde koydum. XRay’de görünmedi. Elle aramada da fark edilmedi. Onu getirip suya koydum. Orada gördüler ama seslenmediler. Birkaç gün sonra aspirin attım suya, fesleğen yeşerdi, canlandı. Ama biliyorum ki dayanamaz daha fazla. Oysa ben açık görüşte bizimkilere göstereceğim. Hava atacağım. Cezaevinde toprak yasak. Anlattım ya, o yüzden semizotu topraksız geliyor.
Eski cezaevici İbrahim Özcan yetişti imdadıma.
-Senin cezaevi toprağın yok mu? dedi.
-Yok, dedim, şaşkın şaşkın ağzım açık bakarak.
-Peki, sen taze soğan ve sarımsak yemiyor musun?
-Nereden bulup yiyeceğim? Yok! Ben fesleğeni canlı tutacak toprak bulamıyorum.
Anlattı:

Sf: 128
“Cezaevinin toprağı çaydır. Eski çayı al, bir pet şişeyi yarısından kes, 5 litrelik daha iyi olur. Altından delik aç. Çayı ona doldur. Sonra ona fesleğen ek, soğan ek, sarımsak ek, ne bulursan ek. İki günde bir sula. Senin de bir seran olsun.”
Dediğini fesleğene yaptım. Yaşattım. Açık görüşte emin yürek ve emin ellere teslim ettim.
Sera şimdi faaliyette. Taze taze yiyorum soğanı, sarımsağı. Çürütmeden. Hem de yeşile hasret kalmadan.
İyi de o çay ne kadar idare eder demeyin. Onun da çaresi var, okumaya devam edin. Çaya gübre takviyesi yapmak şart.
Ne gübresi mi?
Kuş.Yani güverciler!
Önce kuşları pencere önlerine ve havalandırmaya alıştıracaksınız. Ekmek koyun, gelirler. Onlar cıvıl cıvıl beslenirken siz onların çok güçlü bir gübre olan pisliğini toplayıp çaydan yaptığınız toprağın üzerine koyacaksınız. Dikkat fazla koymayın bitkiler ölüyor. Cezaevi varsa, her şeyin de bir çaresi var.

Sf: 129
Cezaevinde Hayvanlar
Cezaevinde, hayvanlarla iç içesiniz. Hele Silivri gibi tarım arazisine yapılmışsa hayvanlarla beraber yaşıyorsunuz cezaevinde. Kendimce tekerleme yaptım.
Örümcekle dost olun.
Karıncaya dalaşmayın.
Serçeyi doyurun.
Arıdan uzak durun.
Sinekle mücadele edin.
Fareyi beslemeyin.
Güveye elbise yedirmeyin.
Sivrisineğe kanınızı emdirmeyin.
Hücrede gözümü açtığımda benim boz bereli silahşör örümceklerim odayı iki uçtan taramaya çoktan başlıyorlar, önlerine çıkan bütün sinekleri avlıyorlar.
Pencere önünde siyah; kabadayı örümceklerim var. Benim silahşörler onlardan kaçıyor. Kabadayılar pencere demirleri ile hücrenin köşelerine ağ örüyorlar. Onlar sivrisinek, karasinek, böcek avcısı. Yakalayınca boz benekli silahşörleri de yutuyorlar.
Bir de kırmızı örümcekler var. Toplu iğne başı kadarlar. Panik içinde 50 santim 50 santim bütün aile ava çıkıyor, ilerliyor, karınlarını doyuruyorlar. O kadar hızlı hareket ediyorlar ki şaşarsınız. Kırmızı örümcekleri ilk burada görüyorum. Örümcekleri çok seviyorum. Onlar gerçekten dostlar. Sağ olsunlar. Hem yardımcı oluyorlar, hem koruyorlar. Zaman zaman konuşurlar da. Örneğin kızınca kafa da tutarlar. Boz benekli dikilir arka ayakları üzerine, kızgın kızgın bakar bana. Elimde büyüteç ben de onlara: “Dostuz” diyorum kulaklarına “Merhaba, benden zarar gelmez.” Ölene dek dostum örümceklerle. Tecritte onlar vardı bir tek.

Sf: 130
Karıncaya sakın dalaşmayın. Bırakın o kendi işine baksın. O müthiş bir canlı. Şeftali aldım kantinden. Dolaba koymayı unutmuşum. Bu emekçi dostlar hücrede iki kilo şeftaliyi bir gecede nedereyse yarısını kesip doğrayıp yuvalarına taşımışlar. Sabah görünce, hayran kaldım işçiliklerine. Her şeftalide yol yol çalışmalar. Binlercesi. Ben de onlara  armağan ettim şeftalileri. İnanın iki günde bitirdiler işlerini. Saygım sonsuz. 
Hapiste onları inceledim daha yakından. Bunlar küçük siyah olanlar. Birde biraz daha büyük ve kahverengi olanları var. Kırmızı olanları daha büyük. Kırmızıların kanatları da çıktı. Onlar birbirleriyle kapışıyorlar ölümüne. Başka böcekleri de avlıyorlar. ama küçük karıncaları görünce hemen kaçıyorlar. Küçükler bunları yakalayıp avlıyorlar.
 Karınca imparatorluğuna ve yurttaşlarına saygım sonsuz. Ne yapsam beceremedim. Her yerde ve canları ne zaman isterse var oluyorlar. Ben onlara teslim oldum. Bana dokunmuyorlar. Saygım var.
Benim havalandırma, ölü böcekler mezbahası gibi. Uçarken düşenler, rüzgârın attıkları, kendi gelenler, kelebekler gibi renk renk.
Geçen biri kurtulsun diye, öyle çok istedim ki. Kanatlarında mucize renkleri olan, lacivert bir kelebekti. Tam duvarı aştı dedim; teli, demiri, kamerayı, bizim serçe daldı peşine yakaladı, o güzelim gökkuşağını. “Hayat” dedim, şimdi enerji serçede.
 Serçeler uzunca zamandır, üç yıl öncesinden dost bana. Onları tanıyınca, şaşakaldım hayatlarına. Aynı yuvaya geliyorlar. Sürekli çiftleşip yavru yapıyorlar ve hep cıvıl cıvıllar. Çok güzeller. Çok iyi avcılar. Koğuşlardan güve kelebeklerini toplayıp yerler. Koğuşların içi dışı fark etmez. Yavrularına inanılmaz düşkündürler. Ama yavruları da inanılmaz. Gözümün önünde, yumurtadan çıkan yavru, çıkmakta gecikeni sırtından attı aşağı. Tek kaldı. Böylece bütün besini o aldı. Serçe yavruları havalandırmada kalırlar bir süre. Çünkü inince uçamazlar. Anne babalarının gözetiminde bir gün sonra giderler.
Bu yavrulara su ve ekmek vermek nafile. Annesi ya da babası gagasından vermezse yemezler ve içmezler. Erkek serçeler çapkın, dişiler fettan olur. Ama erkek serçe dişisinin kontrolündedir, duyurulur. Serçeler anlatmakla bitmez hapiste. Ama onların cıvıltısından rahatsız olup kovalayana da denk geldim. Sonunda serçeleri tercih ettim.
Arılardan uzak durun. Sokarlar. Havalandırmada uçamayan bir arı gördüm. Ona şekerli su verince uçtu bir keresinde. Öyle sevindim ki, hele ayaklarına depoladığı çiçek tozlarıyla yükselmesi, sanki ben de onunla uçtum göklere.
Sineklerle mücadele edin. Çöpleri atın. Fareleri beslemeyin. Güveye elbiseleri, sivrisineğe kanınızı yedirmeyin. Baykuş geliyor her gece, fare kaçıyor böylece.
Hayvanlarla dost olun ki, insanları da dost tutabilin. Eski cezaevlerinde kedi varmış. Ne güzel olurdu benim Kurabiye de yanımda olsaydı. Şimdi o beni ben onu özleyerek geçiriyoruz günleri. O hapis ben hapis. Cezaevlerinde kafeste kuş beslemek serbest. Tıpkı hapiste insan beslemek gibi. Yok, benim yüreğim o işi sevmedi. Ben serçe besledim havalandırmada.

Sf: 133
Pratik Bilgiler
Hapiste pratik bilgiler çok önemlidir. Bu noktada sizlere çok değerli şeyler aktaracağım. En önemlisinden başlayayım:
 Battaniyeye nevresim geçirdiniz. Çatal iğne ile de sabitlediniz. Çarşafı serip yattınız. Sabaha çarşaf ve nevresimi geçirdiğiniz battaniye, ayakucunda size bakıyor olacaktır. Nasıl sabitleyeceksiniz? Çarşafa yatağın dört ucundan düğüm atın öyle serin. Düğümleri yatak uçlarının altına getirin bir daha kaymaz. Nevresime battaniye ile birlikte tela yapacaksınız. Yani dikiş ipliği ve iğnesini alıp dört parmak mesafe ile birbirine iri dikişler atıp boydan boya dört kenarından dikeceksiniz. İkinci bir nevresimi de üstüne geçirin. Hem tüylenmeden ve tozlanmadan battaniye sizi rahatsız etmez, hem sık sık nevresim temizler, rahat edersiniz. Böylece battaniye yorgan hissi de veriyor.
Rutubetle mücadele çok önemli. Duvarları ya battaniye ile kaplayın; kantinden aldığınız olacak, diğerine izin vermez idare, devlet malı duvara çakılmaz diye. Millet malına her muamele serbest nasıl olsa. Kantinden aldığınız battaniyeye de izin vermezlerse seccade alın. Çivi yok, ne yapacaksınız? Diş macunu ile duvara seccadeleri yapıştırın. Öyle sağlam yapışır ki, kuruyunca şaşarsınız.
Sakın örümcek ağlarını yok etmeyin. Sinekler ve böceklerin istilasına uğrarsınız. Örümceğe dokunmayın. Ama fesleğen yetiştirip onu severken kokusunu ortama salarsanız sinekler gelmez. Canınız turşu çekti ne olacak? Kolayı var. Su, tuz, sarımsak, limon ve neyin turşusunu kurmak istiyorsanız onları 5 litrelik pet şişelere yıkayıp doldurun. Domates, salatalık, havuç ne bulursanız. Sonra o şişeleri havaIandırmada güneş alan bir köşede bekletin. Eğer olursa sirke de katarsanız iyi olur. Olmazsa da merak etmeyin gene iyi olur. On gün güneşte dursun, sonra açın afiyetle turşunuzu yiyin.
Ekmek hamurundan heykeller de yapabilirsiniz. Sağlam da olur Hani tecritte falan yalnız kalınca bir deneyin. Belki içinizde saklı bir yetenek ortaya çıkar. Su ve hamur. Gerisi size kalmış.
Ateşiniz yükseldiğinde ilaç da yoksa, elma sirkesi yetişir imdada. Eklemlere ve başınıza sirkeli su ile kompres yapın Ateşini düşer.
Gazete okuyacaksınız. Hem bilgi sahibi olacaksınız hem de kızacaksınız, hem güzel resimleri duvara asacaksınız hem de kâğıdını kullanacaksınız. Gazete kâğıdı kokuyu hapseder! Çöp torbasının altına ve yağlı yemeklerin arasına bol bol koyun. Gazete kâğıdını ıslatın ve havalandırmadaki logarın üzerini kapatın. Islatmazsanız olmaz. Hem kokuyu tutar hem oradan geçerek sivrisinekleri engeller.
Gazete kâğıdı aynı zamanda yemek masasının masa örtüsüdür. Magazin bölümlerini severseniz iştah açıcı etkisi vardır. Diyet yapanlar üçüncü ve birinci sayfaları serebilir. Gazeteleri iç içe geçirin ve banyoların eteğine yükselti yapın. Böylece banyodan gelen su koğuşa, hücreye geçmez. Bir de unutmadan söyleyeyim; o havalandırma logarına koyduğunuz gazeteyi yağmurda kaldırın. Yoksa yağmur suyu koğuşu basar.
Ayrıca gazete cam temizliğinde, ayna silmede birebirdir. Deneyin, farkı göreceksiniz. bulaşık sonrası üzerinde tabak, çanak, çatal, bıçak, kurutulacak unutmayın. Katlayın, yağmurda pencere ve dış kapıların önüne koyun suyu emer. Sonra atarsınız.
 Hapisten kaçmanın cezası 6 aydır. Yakalanır, 6 ay daha yatarsınız. Ama hücre veya koğuşta devlet malına zarar, hele yakma işi 6 yıldan başlar, o yüzden gazeteyi tutuşturucu işlerden uzak tutun.
Pet şişeler cennetliktir. Onlar sizin seranız, su deponuz, kabınız kacağınızdır. aman iyi değerlendirin. Atölye de onlardan çiçek yapanları gördüm.
Radyonuz mutlaka olacak. radyoya kulaklığınızı takın, ortamdan kaçın. Ruhunuzu yollayın, canınız nerede isterse orada gezin. Gürültüden kurtulun. radyonun anteni yetmez Ona yeni takviye anten yapın. Kaşık, çatal, metal ne varsa, bakır ne bulursanız, sopaya takın, anteni uzatın. Alüminyum folyo, ne geçerse elinize, kendinize anten yapın. Püf noktası, yukarıda dikey aradığınız pek çok yayının aslında yatay veya dikey olduğunu anlamanızdır. Kolay gelsin.

Sf: 135
Su ısıtacaksınız, ısıtıcı lazım. Bozun bir ısıtıcıyı. Alın içinden gerekli parçaları. Koyun bir kovayı fişin altına, takın, sürekli sıcak suyunuz olsun. Her aramada yakalattık. Saklamak daha büyük hüner. O da sizin yaratıcılığınıza düşer. Olmadı, kettle ve semaverde ısıtın, kovaya doldurun yıkanın.
İşçi koğuşlarıyla hep iyi geçinin. Yemeği onlar dağıtır, çöpü onlar toplar, gazeteyi onlar verir. Yani onlarsız olmaz. Onları hoş karşılayın. Sevin ki onlar da sizi sevsinler. Bu öğüdümü dikkate alın. Cezaevinin püf noktası burasıdır.
Yazlık uygulamalarınızı ayrı yapacaksınız, kışlık uygulamalarınızı ayrı. Cezaevinde iki mevsim arasında uçurum vardır. Her ikisine de iyi hazırlanın. Yaz için vantilatör, kış için ısıtıcı kavgası verin. Kazanan o mevsimi de kazanır.
Daha demeyin. Hepsini söylemek olmaz. Cezaevinde işin püf noktası çokça yaşanarak öğrenilir.
Bir de es geçmemeniz gerekenler var:
-Havalandırmaya masayı atıp mutlaka kahvaltı yapın.
-Havalandırmada akşam yemeği yiyin.
-Havalandırmada çiftetelli oynayın.
-Havalandırmada, avaz avaz küfredin.
-Havalandırmada voleybol filesini gerdirip ayak voleybolu oynayın. Bakalım ne kadar futbolcusunuz. El yasak, kafa serbest, topu yere iki kez sektiren kaybeder.
-Havalandırmada bir gece olsun ayı ve yıldızları seyretmek için kapıyı ne yapıp edip geç kapattırın. Aya ve yıldıza methiye dizin.
-Havalandırmada mutlaka çekirge besleyin. Marul yaprağını verin, suyunu verin, uçuşunu seyredin.
-Havalandırmada serçe yavrularının ilk uçuşuna kılavuz olun.
-Havalandırmada yağmur altında ıslanın.
-Havalandırmada mutlaka şiir yazın, yazdığınız şiiri bağıra bağıra okuyun.
-Cezaevinde sarhoş olmadım demeyin. Olun.
-Yumuşak odaya düşmeyin. Ama bu yeni cezaevlerinin en gizli yerini bilin. Eskiler, “dip kapalı” diyormuş.

Sf: 142
O gün açlık grevine başladım. Beş günde toplam on iki kilo verdim. İnanılmazdı. Çünkü kurallara uymadım. Açlık grevini ölüm orucu gibi yaptım. Açlık grevinde almam gereken şekerli sıvıları ve vitaminleri almadım. Beş gün sadece su içtim.
Az kalsın ölüyordum. Beşinci günden sonra yemem, içmem, durumum hemen düzelmedi. Çok sıkıntı çektim. Onun için tavsiyem bu tür eylemlerde öfkelenmeyin. Sakin ve kararlı olun. Ama kurala uyun.
Niyetiniz açlık greviyse, açlık grevi yapın. Ölüm orucuna yatmak gibi yaparsanız sonra çok sıkıntı çekersiniz. Vücut bir makine değil. Unutmayın onu iyi koruyun.
Açlık grevinde şunları yapın:
Durumu idareye bildirin. Size doktor kontrolü sağlanmak zorunda.
Açlık grevi boyunca zorunlu almanız gereken gıdaları, su ve vitaminleri mutlaka alın.
Sürekli kontrol altında olun.
Kafanıza göre  açlık grevi yapmayın.
Bireysel değil topluca yapılınca daha iyi ve güçlü etkileri oluyor.
Denendi test edildi, size aktarılıyor.
Etkili ve ses getirici bir eylem.
Ölüm orucu konusunda karar, yetki, yetki, sorumluluk sizindir. Ben o konuyu bilmiyorum. Düşünmedim.

Sf: 143
Tecritteki Adama
Hapisteki adama her şey baskınla yapılır. Sizi bir cezaevinden alıp bit başkasına yollayacaklar, baskınla yaparlar; “Haydi hemen gidiyorsun!”
Eşyarın, düzenin, üstün başın, kitabın, kalemin, defterin doldurulur bir torbaya, kırıla döküle çıkarırlar yola. Sakın üzülme. Bu vatandaşından korkan, nefret eden yönetimin intikam biçimidir. Bizi koğuştan almakla kalmadılar, birde tecrite kapattılar.
Gerekçe: Ankara öyle istiyor.
Tecrit; cezaevinde suç işleyip hapsedilenlerin konulduğu yer: Hücre.
İlk konulduğumda; “İti bağlasan durmaz” dedim. Rezalet kelimesinin anlamım yaşayarak öğreniyorsunuz.
Fazlaca anlatmak can sıkar. Tam üç ayda, her ay en az iki hafta çalışmayla tecrit hücresi kalınır oldu. Duvarları küf kaplıydı. Tam dört kez kanalizasyon suyunun içine uyandım. Bok içinde kaldım. Dondum. Yalnızlık değil ama tek başınalık neymiş anladım. Bir zaman sonra gölgeniz sizi ürkütüyor. Biri var hücrede sanıyorsunuz. Demek ki yirmi altıncı gündesiniz.
Ellerinizi açtınız mı duvarlara değiyor. Boyuna üç adım. Enine bir adım. Masa, sandalye, tuvalet, banyo hepsi dokuz metrekarede.
İnsan sesi arıyorsunuz. Üst katta kalan Ali Özoğlu, İbrahim Özcan, Serdar Öztürk’ün sesini derinden duyuyorum. Ama anlayamıyorum.
Otuz sekizinci güne geldiğinizde gölgenizi keşfedeceksiniz. Kırkıncı gün, onunla, yani gölgenizle konuşacaksınız. Kapınızın günde üç kez açılmasına alışın. Kapıda mazgal yok. Kapıdan gardiyanla görüşebiliyorsunuz.

Sf: 144
Gölgemle konuşa konuşa devam ederken yüzüncü gün, havalandırmaya üst kat camı düştü. Çıktı ve Ali Özoğlu, İbrahim Özcan, Serdar Öztürk’ün sesini duydum. Konuştuk. İnsan sesini öyle özlemiştim ki; gözyaşlarımı tutamadım
Bu satırları yüz elli beşinci tecrit günümde tekrar yazdım. Kendi başımayım. Gölgemle arkadaşım. Kendime mektup yazmaya, sabah onları okumaya devam ediyorum. Ruhum, benden azade. O hep dışarıda. Ben özgürlüğümün ve barışımın kavgasındayım! Her gün spor yapıyorum, yazıyorum, okuyorum, yaşamak sevinci üretiyorum.
Tecritte cezaevi iç iletişimi önemli. Yağmur ve kanalizasyon logarlarının başına geçin, kiminle konuşacaksanız adını bağırın. Sonra başlayın konuşmaya.
Olmadı yazın mektubu, sarın soğana, patatese, çakmağa, atın koğuşa; kime istiyorsanız dolana dolana gider mutlaka, ondan da dolana dolana yanıt gelir size.
Sigara, çay, şeker de bu yolla koğuştan koğuşa ulaştırılır. Aman iç iletişime dikkat. Cezaevinde kim kimdir, nerededir, gelmiş mi gitmiş mi anında öğrenilir.
Dış iletişimde önemli araçlardan biri televizyonlara SMS hatlarıdır. Alt yazıda aileler, dostlar mesajlarını iletirler, müzik kanalları amaca çok uygundur. Hele ziyaret sonrası ailelerin sağ salim ulaştıkları haberi buralardan alınır.

Sf: 146
Adını unut! Tecritteki o adamın senden önce söylediği o şiiri anımsa!
Aynı duygularla çık güneşe, daya sırtını duvara, oku bağıra bağıra:

Sf: 147
“bugün pazar
bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak,
bu kadar mavi,
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara
bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben…
Bahtiyarım…”
Tecritteki Adamın Mektupları
Nâzım Hikmet
1938 Ankara Cezaevi
Daha ne diyeyim a benim canım. Mahpusun yazılamaz 10 kuralı kaldı geriye. O, 10 kuralı diyemem. Sırdır! Yaşayan bilir!
Sırrı çözen; hapisten zaten çıkmış demektir.
Tuncay Özkan
10 Temmuz 2011
Silivri Esir Kampı
B/3 Tecrit Hücresi

Doktrin: “Nefret geçer, diktatörler ölür. Halktan aldıkları iktidar halka geri döner…İnsanlar ölür, özgürlük ölmez.” – Charlie Chaplin