Sf: 17
Ahali geriden kopup gelen atları sever…
Sf: 19
Eski günler geri gelmişti. 7. bölüme gelindiğinde 10-0 gerideydik.
Her şey bu kadar hasta iken annenin çilek kompostosu.
Sf: 21
“KPFK” dedi fırçalanan, “Douglas Aircraft, Sears Roebuck ve Thrifty Drugs’dan daha çok adam atıyorlar. bir yanlış sözcük, küstahça bir cümle ve kapıdasın. KPFK’da yeri sağlam tek kişi Elliot Mintz’dir -o da çocuk akordeonu gibidir; neresinden sıkarsan sık aynı sesi verir.”
“şimdi dene,” dedi elinde fırça olan.
“neyi deneyeyim?”
“sertleşinceye kadar kamışımı sıvazla.”
iri bir tane bıraktım.
“tanrım!” dedi elinde fırça olan, ama fırça elinde değildi artık. lavaboya fırlatmıştı.
“ne oldu?” diye sordu öteki.
“seninkinin başı çekiç gibiymiş!”
“bir kaza geçirdim de. o yüzden.”
“keşke ben de öyle bir kaza geçirseydim.”
bir tane daha bıraktım.
“hadi.”
“ne hadi?”
“iyice arkaya yaslanıp bacaklarının arasına yerleştir.”
“böyle mi?”
“evet.”
“şimdi ne yapacağım?”
“göbeğini aşağı indir. ileri geri sürt. bacaklarını iyice bitiştir. evet, böyle! kadına ihtiyaç
duymayacaksın artık!”
“Harry, yerini tutmaz! kafa mı buluyorsun benimle?”
“zamanla kapatırsın! göreceksin!”
kıçımı sildim, sifonu çektim ve dışarı çıktım.
Buzdolabına gidip bir kutu bira aldım. iki kutu bira aldım, ikisini de açıp birincisine başladım. Kuzey Hollywood civarında bir yerde olduğumu tahmin ediyordum. başına kırmızı bir kask geçirmiş, sakalı iki metre uzunluğunda birinin karşısına oturdum. iki gündür son derece parlak ve enerjikti ama aldığı hapların etkisi geçmiş, mazotu bitmişti. uyku safhasına gelmemişti henüz ama, hüzünlü ve boş safhadaydı. birilerinin bir cigaralık sarmasını ümit ediyordu belki.
Sf: 26
Meksika sadece baskı altında olduğu için kötü bir yer değil, Meksika zaten kötü bir yer.
Sf: 28
Her ağızlarını açtıklarında mutlaka elmaslar saçan değerli entelektüellerden çok sıkıldım.
Sf: 30
Benim onda dokuzum ölü, ama yaşayan onda birimi silah gibi kullanırım.
Sf: 32
Azgın dişilerin arasına atılmış gözü dönmüş otuzbirci bir köpek gibi seviyordum onları.
Sf: 33
Başında bere, ayağında sandalet ve hastalıklı bir sakalı vardı. telefonda konuşuyordu.
“lütfen, seni görmem gerek aşkım! yoksa bileklerimi keserim…!”
Bağcıklarını bile kesmez bu.
Son derece rahat, başlarında bere, ne gerekiyorsa…
Sf: 35
Çocukluğumun kahramanlarından Lou Gehrig bu stadyumda beyzbol oynardı ve şimdi ben önünde öleceğim: gayet uygun.
Sf: 40
Bu bizi eşit kılar, onu üstün değil.
Adamın biri yatakta düzüşürken ölse hepimiz düzüşmekten vaz mı geçeceğiz?
Sf: 41
Mizahın en kötüsü abartıya dayalı olanıdır. duygusal babalık taslamanın da öyle.
Evde annenin yüreği kan ağlarken bitli ve çıplak bir oğlana çiçek uzatmak.
Sf: 42
Bize homoseksüel ya da presçi olmamızın nedeninin annemizin topal olması ya da üç yaşındayken babamızın sarhoş olup ağzımıza sıçmasıdır diyen bütün o kıçı kırık.
Sf: 43
Psikiyatrlar. gerçek dışında her şeyi söyleyebilirler.
Santa Fe’de bir dostumla konuşuyor, hayır, içiyordum ve hayli tanınmış bir psikiyatr olan dostumun kulağına eğilip sordum:
“Jean, gerçeği söyle bana, ben deli miyim? hadi güzelim, gerçeği, katlanabilirim.”
İçkisini bitirdi, boş bardağı sehpanın üstüne koydu ve, “önce ücretimi ödemen gerekir.” dedi.
İşte o zaman en azından birimizin deli olduğunu anladım.
Sf: 45
“Biliyorsun ne demek istediğimi: aldatılmış, kazıklanmış. hafif bok lekeli şortun yerdedir ve o ayaklarını sürüyerek banyoya gider, muzaffer. sen de orada sarkık etinle tavana bakar, gecenin karanlığında onun boş gevezeliğini dinleyeceğini bilerek ne anlama geldiğini düşünürsün… benim de bir kızım var. hımm, baksana, Viktoryen ya da i.ne filan mıyım, ne dersin?”
“Yok, moruk. ne demek istediğini biliyorum. aklıma geldi, bir keresinde bir hatunun evindeydim, fazla tanımadığım biriydi, arkadaşlarımdan biri beni oraya yollamıştı. bir şişe viski ile gidip eline bir onluk tutuşturdum. fena değildi, ruhani bağ yok hiç olmazsa diye düşünmüştüm, ağır değil. kendimi hayli özgür hissederek üstünden indim, tavana baktım, gerindim ve banyo faslını bekledim. ama elini şiltenin altına sokup silinmem için bir bez parçası uzattı bana. yüreğim paralandı. lanet bez kaskatıydı. ama profesyoneli oynadım. yumuşak bir yerini buldum ve silindim. sonra da o kullandı bezi. toparlandığım gibi çıktım…
Sf: 47
“Kodese düşmüş biri ile sokakta yanından geçen sıradan adam arasındaki fark nedir?”
“Kodesteki adam denemiş bir Kaybeden’dir.”
“Sen kazandın.”
Sf: 52
“Gece arabamı iskeleden aşağı ittim. tek bir şeye pişmanım.”
“Neye?”
“Lanet şey aşağı yuvarlanırken içinde olmadığıma.”
Sf: 55
Yeni hükümetinizi kurduğunuzda bir bakarsınız ki yeni hükümetiniz eski Baba’nızdır yine, yüzüne yeni bir maske geçirmiştir sadece…
Sf: 58
İçki yasağı yüzünden alkolik olanların sayısı anneannemin siğillerinden fazladır. sadece yasak şeyleri yapmak ister insan. kim her akşam karısı ile yatmak ister ki? ya da haftada bir?
Sf: 61
Hangi yöntemi denerseniz deneyin sihirli kutunun yerini tutamaz.
Sf: 68
Bunlara tahammül edemiyorum artık. öylece oturup frengili bir kancığın içeri girmesini ümit ederek saatlerin geçmesini bekleyen yalnızlar ordusu. insan ırkı için utanç verici bir durum.
Sf: 71
Yine de kadının üstünde bir şeyler olmalıydı yoksa soyacak bir şey kalmıyordu, çıplak ten çıplak tendi sonuçta.
Sf: 78
Çalışmıyordum. para bitmiş, kira gelip çatmıştı, bir yerde üçüncü sınıf bir iş bulabilirdim ama bu da ölmenin bir başka biçimiydi…
Sf: 82
Bol bol düzüşen insanlar başkaları düzüşemediğinde bunu gülünç bulurlar.
Sf: 83
Bazen delilik o denli gerçektir ki delilik olmaktan çıkar…
Sf: 84
“Frenk de özünde iyidir ama,” dedim, “onu fazla kötüleme, ne demek istediğimi anlıyor musun?”
Profesyonelce bir yaklaşımdır bu. her zaman anlayışlı görünmeye çalış, olmadığın zaman bile.
İlk posta gibisi yoktur, kim ne derse desin.
Sf: 86
Çıktı yatak odasından. Bırakırdım gitsinler; bırakırlardı gideyim.
Sf: 106
Her erkek doyumsuz kadını yola getirebileceğine inanır ama bu inanç insanı mezara götürür -erkeği tabii ki.
Sf: 113
Kamu bir yazardan ya da yazılarından ihtiyacı olanı alır, gerisini boş verir. ama genellikle aldığı en az ihtiyaç duyduğudur, boş verdiği ise en çok.
Sf: 114
Fahişe, a*cığın değerini düşürür.
Sf: 117
Gencim, güçlüyüm, önüme her çıkanı devirebileceğimi düşünüyorum. Hatta belasını arayan biri var mı diye etrafıma bakınıyorum.
Sf: 119
İki paralık kadın ruhunun meyilli makineli tüfek ateşi:
Sf: 120
Harikulade bir plandı, benim gibi basit beyinli birinin böyle bir planı düşünebilmesi için bir ömür düşünmesi gerekir.
Sf: 127
Hırsızı asıl heyecanlandıran çaldığı nesnenin değerinden çok çalma eyleminin kendisidir.
Sf: 145
Bir dostumun bir keresinde bana dediği gibi, “sana hiçbir şey vadedilmedi, sözleşmen yok,”
Sf: 146
Kumar oynamazsan asla kazanamazsın.
Harikulade düşünceler ve harikulade kadınlar kalıcı değildirler.
Hemen herkes dahi doğar geri zekalı gömülür.
Cesur insanın hayal gücü kısıtlıdır. korkaklık kötü beslenmenin bir sonucudur.
Cinsel ilişki şarkı söylerken ölümün kıçına tekmeyi bakmaktır.
Sf: 147
Dostlarının nerede olduklarını bilmek istersen kodese gir.
Sf: 151
Artık direksiyonunda olmadığı bir arabada öldü.
Sf: 153
Stirkoff, anladığım kadarı ile adalet ve eşitlik gibi konuları irdeleyen yazılar yazıyorsun; coşku ve kurtuluş hakkı üzerine de. doğru mu bu, Stirkoff?
“Evet, efendim.”
“Dünyada geniş anlamda adalet sağlanabilir mi sence?”
“Hiç sanmam efendim.”
“Öyleyse bu boktan yazıları neden yazıyorsun? kendini kötü mü hissediyorsun?”
Sf: 154
Sevgi başka nedir ki?
İyi bir şeye değer verecek kadar sağduyulu olmaktır. kan bağı gerekmez. kırmızı bir deniz topu ya da üzerine tereyağı sürülmüş kızarmış ekmek de sevilebilir.
Sf: 155
“Nedir senin korkak tanımın?”
“Bir aslanla silahsız dövüşmeden önce tereddüt eden kimse.”
“Peki cesur kime denir?”
“Aslanın ne olduğunu bilmeyene.”
“Herkes bilir aslanın ne olduğunu.”
“Herkes aslanın ne olduğunu bildiğini sanır, efendim.”
Sf: 156
Beni yönetebilirsiniz. ama yapacağınız şeyler yapılabilir şeyler olmaktan öteye gitmeyecektir.
Sf: 158
Arada bir doğa, tanrı, birileri değişiklik olsun diye böyle mükemmel bir vücut yaratır. çoğu kadına baktığınızda bir kusur görürsünüz, bacakları çok kısa ya da çok uzundur, ya da kolları, boynu kalın ya da ince. kalçaları düşük ya da yüksek. ve en önemlisi -kıç. kıçında mutlaka bir tuhaflık vardır. fazla iri, fazla düz, fazla yuvarlak, yeterince yuvarlak değil. ya da ayrı bir parça gibi durur, son anda eklenmiş gibi.
Kıç, cinselliğin ruhunun aynasıdır.
Sf: 161
TANRI DİŞİ İSE SEN TANRISIN.
Sf: 163
Kocası bir arabanın altında küfrederek yağlı ingiliz anahtarı çevirirken birbirimize sarıldık.
Her zaman Miriam’ın girdiği banyoya girişini görmek tuhaftı.
Sf: 164
“ÇALIŞMAKTAN korkmuyor!”
Sf: 166
İnsanların nasıl bu kadar kolay öfkelendiklerini, sonra da öfkelerini aynı kolaylıkla unutup nasıl neşelendiklerini anlayamıyordum.
Her şeyden bıkmışlığımı korkusuzluk sanıyorlardı. hiçbir şeyden şikayet etmemem ruhsal cesaretimi gösteriyordu.
Sf: 169
Hep benden yana olmak istediği duygusuna kapılırdım, ama bir zamanlar memelerini emmiş olmamdan kaynaklanan asılsız bir duyguydu.
Sf: 173
Şizofreni başlamıştı. gayet sessiz ve müşfikken aniden şapşal, geveze, can sıkıcı, düşüncesiz, hatta kötü biri oluyordu.
Sf: 175
Hiçbir erkeğin bedeline katlanamayacağı kadınlar vardır. ama birinin bıraktığı yerden devam edecek bir keriz vardır mutlaka. o yüzden onu o motel odasında terk ettiğim için vicdan azabı duymadım…
Doktrin: “Ne kadar çok iyi kitapla tanışırsan birlikte olmaktan zevk aldığın kişilerin sayısı o denli azalacaktır.” – Ludwig Andreas Feuerbach
Related posts
Kategoriler
- ★ sinek ilacı (29)
- ★★ kötü (99)
- ★★★ güzel (111)
- ★★★★ önerilen (77)
- ★★★★★ şaheser (26)
- didaktik (29)
- english (8)
- eylencelik (23)
- film (1)
- hayat kanunları (19)
- hikaye (149)
- kitap (156)
- kokucuk dosyası (50)
- korona günlükleri (4)
- Parfüm (383)
- röportaj (3)
- tefrika (19)