Sf: 9
200. Yıl.

Sf: 10
1790 yılında serbest bırakılmasını sağlamasının ardından, Can Çekişen Ateistler ve Papazın Konuşması, Sodom’un 120 Günü’nü kaleme aldı. Justine / Erdemin Felaketleri yayınlandı.. 1792 ve 1793 yılları arasında Les Opuscules Philosophiques yayınlanacaktı.

Sf: 13
Kayıp Günlük
Marquis de Sade’ın günlüklerinden daha önce yayınlanmamış iki defter
(1807, 1808, 1814)

Sf: 19
Marquis de Sade’ın yalnızca kendisi için ve büyük bir ihtiyat göstererek yazdığı bu günlükte, dolayısıyla metni tam olarak anlayabilecek kişinin kendisi olduğu açıktır.

Sf: 27
Giriş katındaki odalar, yarım metre kadar toprak altında kalıyordu ve bu durum son derece nemli olmalarına neden oluyordu. Hemşireler buraya baş edemedikleri ya da cezalandırmak istedikleri hastaları yerleştiriyordu.
(…) Burada neredeyse herkes saman yığınları üzerinde yatıyordu ve çoğunun üzerine örtecek bir şeyi yoktu… Pislik neredeyse her yere yayılmıştı… Duvarlar kirliydi; yerler, yıllar içinde birikmiş çöplerle kaplanmıştı. İçeride hastalardan yayılan ve tuvaletlerden yükselen kokularla dolu iğrenç bir hava solunuyordu… En ufak bir hava hareketinde dayanılmaz bir koku yayılıyordu etrafa. Erkekler binası 1803 yılında, giriş katı ve birinci katta, tamamı güneye bakan odalar barındıran koridorlu bir yapı hâlinde genişletildi. Bu yapının arkasında, hastaların duşa sokulduğu, banyo denilen bir başka yapı bulunuyordu. Burada çok yüksek miktarda suyun oldukça yüksekte depolanması sayesinde tazyikle aşağı akıtılması sağlanıyor, bu su kütlesi [hastada] şiddetli bir sarsıntıya neden oluyor, soluğunu kesiyor ve sıklıkla öfkelendirmekten başka bir işe yaramıyordu(…)
Marquis bu binanın ikinci katında kalıyordu.
Eksiksiz bilgi vermemek adına, burada yaygın olarak sürpriz banyo uygulaması yapıldığını, bunun da daha sonra canavar Nazi işkencelerince mükemmelleştirilen, bir banyo işkencesinden daha başka bir şey olmadığını ekleyelim. Yargılarında oldukça ölçülü olan Esquirol bile bu uygulamayı ‘’banyo terörü’’ olarak adlandırıyordu.

Sf: 40
İhtiyar da genç sevgilisini fazlasıyla kıskanıyor ve balolara gitmesini, dışarı çıkmasını ve denize girmesini yasaklamakta tereddüt etmiyordu. İhtiyar şeytan, kızın her gelişinde, dikkatli bir pedagog gibi nezaketini koruyarak sessiz kalıyor, genç kıza okuma, yazma ve şan eğitiminin temellerini öğretiyordu.

Sf: 46
3)’’Kızım’’ adı altında, silinmiş ‘’sevgilim’’ sözcüğü okunabilmektedir. Sefil bir yalan söylenerek, Sensible, adıyla bilinen Madam Quesnet’nin, Charenton-Saint-Maurice Yurdu’nda, Marquis’nin gerçek kızı olarak tanıtıldığı bilinmektedir.

Sf: 88
17’sinde, bir mektup içinde Maniard’ın parasını gönderdim ona, o da bana kendisi kadar aptal ve kendisi kadar düz bir notla küstahça geri gönderdi.

Sf: 97
28’inde Mgl., seksen ikinci. ziyaretini ve elli sekizinci oda ziyaretini yaptı. Çok tatlıydı. Her zaman yanımda olabilmek için ev değiştirmek üzere girişimlerde bile bulundu. Tüm bunların benim düşündüğümden daha iyi gideceğine inandığını söyledi.

Sf: 98
6’sında Mgl., seksen üçüncü ziyaretini ve elli dokuzuncu oda ziyaretini yaptı. Ya Santeuil ile başladı ya da kahvaltı etti ve bana, ancak dokuz buçukta geldi. Yalnızca bir buçuk saat kaldı, yani saat on birde, her zamanki gibi memnun ayrıldı. Tüm endişelerimi dağıttı ve 12’sinde yeniden geleceğine söz verdi. Giderken Bakire Meryem’e çiçek bırakmaya gideceğini söyledi.

Sf: 100
Benimle yalnızca bir saat kadar kaldı. Bernard anlamsız bir soru için ikinci kez kapıya vurup bizi böldü ve bu da hiç hoşuna gitmedi.

Sf: 101
13’ünde, dokuz gündür yolda olan bir mektup aldım; bu mektup çok komikti; şakalarla doluydu.

Sf: 102
Ertesi gün, 20’sinde, toplamda seksen beşinci ziyaretini yaptı, yani toplamda seksen beşinci ziyaretini ve altmış birinci oda ziyaretini. İki saatten fazla kaldı, kahvaltı etti ve çok tatlı davrandı.

Sf: 103
Md. Paris’ten 21’inde döndü. Vaillant’ı görmüştü. Vaillant, kendisine aleyhime çok şey yazıldığını, bunlar arasından on beş günden beri kadınları baştan çıkarmakta olduğum iddiasının da yer aldığını, tüm bu söylentilere son vermek için, geleneklere uyduğuma ilişkin bir rapor almam gerektiğini söylemişti.

Sf: 105
2’sinde, Mgl., toplamda seksen sekizinci ve oda ziyareti olarak altmış dördüncü ziyaretini yaptı. Hasta olduğunu görmek zor değildi. Hastalık kokuyordu. P.’leri ve C.’yi kesmişti. Kapıya vurulunca rahatsız olduk. Bu ona iyi gelmedi. Kapıyı çalanlar gittikten sonra, az konuştu ve 9’u Cuma tekrar gelmeye söz verdi. Sadece bir buçuk saat kadar kaldı. İlk kez çikolata istedi.

Sf: 106
2’sinde, Dumoustier gizemli bir tur sırasında bana d uğradı ve alçak bir sesle, hastalarla herhangi bir iletişimde bulunmamamı, yoksa gezinti hakkımı kaybedeceğimi söyledi. Ben de ona, benim planımın da bu olduğunu ama tehdit istemediğim cevabını verdim.
17’sinde Mgl., toplamda seksen dokuzuncu ziyaretini yaptı. Kurallara uygun davranmazsam birbirimizi görmenin olanağı kalmayacağını söyledi. Aslında çok tatlıydı; ama ben memnun olmadım.

Sf: 107
Bana sadakatle itaat etme konusunda büyük vaatlerde bulundu. Hoşuma gitmeyebilecek ya da beni endişelendirebilecek kimseyle bir yere gitmeyeceğine söz verdi.

Sf: 111
Her şeye rağmen bir an Æ düşüncesi oluştu ve gelecek Pazar için söz verdi. Kendilerine verilenleri herkese ilan eden metresler ya da âşıklar hakkında güzel sözler etti ve bu konuda hiçbir zaman sırlarımızı açığa vurmadığı konusunda bana teminat verdi.
Kızının bana ne cevap verdiğini öğrenmek isteyince, evet dediğini söyledim. ‘’Bu durumda ben nasıl itiraz edebilirim?’’ dedi. Kızını mutlu görmeyi çok istediğini belirtti. Başkalarına, başka türlü hizmet edeceğine, yalnızca bana hizmet etmesini tercih edeceğini söyledi.

Sf: 112
Akşamları midesi için Eau de Cologne ile şeker alıyordu ve bu ona iyi gelmişti. Mucize olmuş gibi görünüyordu. Bana bir çift çorap vb. getirmişti.

Sf: 114
20’sinde, ayin anını seçmeye söz veren Mgl., öğle yemeği yiyerek onayladı ve söz verdiği gibi dokuzda geleceğine, saat onu çeyrek geçe geldi. Kendi kuralları vardı. Konuşma sırasında çok iyiydi; ama haz verme konusunda kaygısızdı. Hâkim durumda olmadan söz etti. Ne mutfakta ne de açıyla birlikte yemek istiyordu. Yazısını geliştirmeye çalışmaktan vazgeçmişti. Bu beni sinirlendirdi; ama okuması fena değildi.
On beş günden beri sağlığımın iyi olmadığını söyledim, yalan da değildi. Bu konuda hassas göründü. 27’si Pazar günü yeniden gelmeye söz verdi ve çikolata istedi. Bu aralar iki balo yapacağını söyledi. Baloların biri Ste Catherine’de ve diğeri St Nicolas’da yapılacaktı ama kendisi gitmeyecekti; çünkü beni öyle memnun edeceğini biliyordu; bu konuda ona teşekkür ettim.

Sf: 115
27’sinde, Mgl. doksan altıncı ziyaretine geldi. Ayrıntılarıyla anlattığım ağrılarım konusunda çok hassas göründü. Hiçbir baloya katılmamıştı ve hiçbirine gitmeyeceğine söz verdi. Gelecekten söz etti. Gelecek ayın 19’unda on sekiz yaşında olacağını söyledi. Küçük oyunlarımıza her zamanki gibi katıldı. Gelecek pazar ya da pazartesi geleceğine söz verdi. Onun için yaptıklarımdan dolayı bana teşekkür etti ve beni aldatmadığını, aldatmaya da niyeti olmadığını iyice gösterdi. Varennes, bu ziyaret sırasında, işe el koyması gereken Mösyö Roze’dan cevap getirdi. Mgl. iki saat kaldı ve buna çok memnun oldum.

Sf: 116
Bana göre 5 ya da 6 Mart olmalı; böylece, toplamda 14 yıl ve 11 yıl 5 ya da 6 gün oluşturur; Pêlagie’deki kapımın üzerine kurşun kalemle yazılmış rakamlar gibi.

Sf: 120
Ekselansları İç İşleri Bakanı’nın elinden, kırsal ekonomi dersinde birincilik ödülü aldım ve 1812 yılında da nisan ayında çiftçilik beratımı verdikten sonra beni, tüm diğer rakiplerimin çok üzerinde olduğumdan yarışma dışı tuttular.

Sf: 131
Aynı sakıncalar burası için de geçerlidir ve ayrıca, kurumun en sondaki en uç noktasına yerleştirilmiş olması nedeniyle, buraya gidip gelmek için, kadınların bu büyük avlunun bir bölümünü baştan sona geçmesi gerekmektedir. Her türlü olumsuz hava koşullarına açıktır. Yağmur ya da kar yağdığı, rüzgâr estiği zamanlarda bile, sıcak bir banyodan henüz çıkmış hastalar, bu uzun yolu koşarak aşmak zorunda kalmaktadır.

Sf: 133
Oysa Charenton’da akıl hastaları, cinsiyet ayrımı dışında sınıflandırma yapılmadan, karmakarışık yaşamaktadır. 1 numaralı binada cinsiyet ayrımı bile yoktur. Manikler melankoliklerle, zekâ geriliği olanlar epileptiklerle birlikte kalmakta, hastalığın akut dönemindekilerle nekahet dönemindekiler bir arada bulunmaktadır. Ne düzen ama! Tehlikeli olduğu söylenen, kontrol edilemeyen hücreye kapatılmakta, bazen dövülmektedir. Tecrit kolaydır ama ne işe yarar? Hastalığı gerilemekte olan, nekahet dönemine geçmiş olan hastalar, her an gözlerinin önünde yaşanan öfke patlamaları ya da şiddet sahnelerine şahit oldukça, tekrar bir mani krizine girmekte, bu tekrarlandıkça daha da tehlikeli olmaktadır.

Sf: 139
Bunlar, ya kendilerine verilen talimatlara göre hareket etmekte ya da hiç iş yapmamaktadır; çünkü onlarda tüm otoritelerini, daha ileride anlatacağım gibi kullanmakta olan cahil hastabakıcılara bırakmıştır.
Aydınlanmış insanların gözünde, bu kusurun yüksek manevi niteliklerle telafi edilebileceği gerçektir; ama bunun için itibarının lekesiz olması gereklidir ve zaten itibar da, iknadan değil, tüm bu erdemlerden doğar.

Sf: 140
Bu tür bir kaside yazarının yazdıklarını kabul eden, bu adam tarafından ona övgü olarak yazılmış, içinde onu tanrılarla karşılaştırmaya varacak kadar aşağılık yaltaklanma sözleri bulunan aşağılık bir piyesi tiyatrosunda herkesin karşısında oynatan bir müdür; daha ne diyeyim?

Sf: 144
Pansiyonerler altı ilâ bin iki yüz, hatta bin beş yüz frank ödemektedir. Bunun karşılığından çeşit çeşit gıda verildiği düşünülebilir. Fakat durum böyle değildir! Yeteneklerin kalitesi ve miktarı hemen hemen herkes için aynıdır ve dolayısıyla da yakınların en düşük ücretten fazlasını ödemeleri çılgınlıktır. Hastalarının daha iyi bir bakım almalarını istiyorsa, çok basit bir çözüm bulunmaktadır, o da hastabakıcılara rüşvet vermektir. Gıdaların dağıtılması konusunda karar veren hastabakıcılardır ve hastaların koşullarının daha iyi ya da daha kötü olmasını yalnızca onlar sağlayabilir. Genel rutinin özeti her koşulda şöyledir: Sabahları, çeyrek litre su ve hastanın iştahıyla orantılı miktarda ekmek, öğle yemeğinde çorba ve haşlama et, aynı miktarda su ve daha çok ödeme yapanlara, biraz yahni, akşam baklagiller verilmektedir. Haftada iki kez, küçük bir parça ızgara et ve yazları, zaman zaman salata çıkmaktadır. Böyle bir yemek rejimi hakkındaki düşüncelerimin çoğunu kendime saklayacağım. Yalnızca, bu kadar çok baklagil konulmasına bağlı gaz oluşumunun zararlı olduğunu ve sıkıştırma yerine rahatlatma sağlaması gereken bir hastalık için bu gıdaların çok zararlı olabileceğini belirteceğim.

Sf: 150
Çok satıda örnek arasında, işte size anlatmadan geçemediğim bir tanesi: Bundan iki yıl önce, bir başarı örneği sergilemenin yollarının arandığı bir zamanda, Trênis’e halk karşısında kraliçe menüeti dansını yaptırmak istemişlerdi. O dönemde, Paris’te fazlasıyla ünlü olan bu hastanın tedavisinin aslında mümkün olmadığı biliniyordu. Fakat en azından sakindi. Hatta akşamları mantık belirtileri bile gösteriyordu. Deliryum hali sabah başlayıp gün boyu devam ediyordu. Onu dans etmeye ikna etmek için, hâkimiyeti altında olduğu çılgın hevesleri kullandılar, ona Prens diye seslendiler, sırmalı giysiler giydirip, beline bir kılıç astılar. Gururu okşanan Trênis ondan istenen her şeyi yaptı ve inanılmaz alkışlarla karşılanan bir zarafet ve hafiflikle dans etti! Fakat sevinci kısa sürdü. Çevresini saran bu ışıltı topluluğun yalnızca onun için toplandığını sanmıştı! Kendisinin neden olduğu bu taşkınlıklar onun gözünde bu kişilerin ona karşı olan saygısının ve sevgisinin kanıtıydı. Sonrasında bu hayali kraliyet rolünden çıkması, bu sözde asaletin süslerini çıkarması ve daha önce olduğu o küçük hücreye dönmesi gerektiğinde, görülmemiş şiddette öfke krizlerine kapıldı. Kılıcını ve sırmalı giysilerini elinden almak için güç kullanmak zorunda kalındı. Bunun üzerine öfkesi daha da korkunç bir hâl aldı. Onu zapt etmek için güç kullanan hemşireler onun için uzun zaman Prenslerine dokunmaya cesaret eden isyankâr kullar olmaya devam etti ve yalnızca bu düşünce bile kendisini kaybetmesine neden oluyordu. Bu dönemden sonra saldırganlığı daha da arttı. Deliryum hâli daha sürekli bir hâl aldı ve en ufak bir iyileşme olasılığı kaldıysa bile, o da, neden olunan bu aşırı öfkeyle tamamen yok edildi.

Sf: 153
Hastaları oldukça ağır ve karın şişiren bakliyat yemekleriyle tıka basa doyurmak yerine, bu çıplak duvar kenarlarını ve geniş araziyi, onlara sağlıklı olduğu kadar da lezzetli meyveler yetiştirmelerine olanak verecek ağaçlarla donatmalarını sağlamak daha iyi olmaz mıydı? Onları, ekilip dikilmemiş, kuru bir arazi üzerine, güneşin altında yanmaya bırakmak yerine, gölgesinden faydalanabilecekleri ağaçlar dikilmesini sağlamak daha uygun olmaz mıydı?

Sf: 157
Başka koşullar altında da duş cezası uygulanmaktadır. Dibinden, haznenin içine dolan suyu aktarmakta kullanılan dikey bir borunun çıktığı, çok yüksek kapasiteli bir küvetin içine, yaklaşık sekiz ayak yüksekliğe konumlandırılmış bir koltuk hayal edin. Hastabakıcılar, cezalandırmak istedikleri hastayı bu koltuğun üzerine oturtmakta ve sımsıkı bağlamaktadır. Hastanın nefes alıp almadığına bakmadığı gibi, soğuk suyun hastaya zarar verip vermeyeceğiyle ilgilenmemektedir. Tüm bunlar onlar için fazla önemli değildir. Hastanın başının üzerindeki musluğu açtıklarında, bu yükseklikten haznenin içindeki sıvının hacmi nedeniyle tazyikle akan su, hastayı suya boğmakta ve beş ilâ altı dakika içinde serseme çevirmektedir. Bu sırada, cellâtları da cehaletlerinin ve barbarlıklarının akıllarına getirebildiği her türlü hakareti sayıp dökmektedir.

Sf: 158
Fakat işkencelerin en ürkütücüsü bu değil. Sürpriz banyo denilen çok daha iğrenç bir şey vardır. Bu cezayla ilgili bir fikir edinmek için, 5-6 ayak derinliğinde, 10-12 metre uzunluğunda ve 7-8 metre genişliğinde bir hazne hayal edilmelidir. Erkeklerin bölgesinde, kemerli, nemli bir koridordan geçerek banyolara inerken görülebilir. Dolayısıyla, bir hastaya bu cezayı uygulamak istediklerinde, iki hastabakıcı arasında ufak bir işaretleşmeyle hasta yakalanmakta, giysileri soyulmakta, gözleri bağlanmakta ve bu kubbenin altından sürüklenerek götürülmektedir. Bu ürkütücü hazırlıklardan sonra, haznenin kenarına oturtulmakta, saçlarından yakalanmakta ve aniden soğuk suyun içine batırılmaktadır. Bir süre suyun altında tutulurken, bu işkenceye her zaman hayal edilebilecek en barbarca, en körlemesine öfke eşlik etmektedir. Hastabakıcılar için yeterli süre geçtiğinde, hasta çıkarılmakta ve beş altı dakika kadar duşlu koltuğa yerleştirilmekte, böylece ilk ceza bitti derken, ikinci bir ceza başlatılmaktadır. Üstelik tüm bunlar, yalnızca izinsiz yapılmakla kalmamakta, doktorun son derece makul itirazlarını sürekli tekrarlamasına rağmen sürdürülmektedir. Bu zavallılardan biri, bu barbar işlem sırasında boğularak hayatını kaybetmiştir ve neredeyse herkes bu ceza sonrasında önce olduğundan daha hasta hâle gelmektedir.

Sf: 167
Burada, az önce şikâyet ettiğim bu suistimalin Charenton’da hangi noktaya taşındığını kanıtlayacak bir olayı aktarmadan edemeyeceğim.
Birinci dereceden idiot bir akıl hastası, bundan birkaç sene önce Charenton Yurdu’na yerleştirilmişti. Bu adam bekârdı ve oldukça büyük bir serveti vardı. Diğer taraftan, yurtta, aslında hiçbir zaman bir akıl hastalığı olmamış, özel muamele gören bir de genç kız vardı. Bu kızı söz konusu idiotla en azından fomaliteden evlendirme be böylece servetinin bir kısmının yönetimini ele geçirme planları yapıldı. Bu projenin gerçekleştirilmesinin önünde ne yazık ki engel vardı. İdiotun birinin cezai ehliyeti yoktu ve bunun sonucu olarak herhangi bir anlaşmaya atacağı imza geçersiz olacaktı. Fakat sağlam bir irade hiçbir engel tanımaz. Bu engeli aşma kararı alındı. Sabrın gücüyle idiot tanısıyla, sorgulandığı sırada oynayacağı küçük bir rol ve sorgularda her zaman sorulacak soruları verilecek makul cevaplar ezberletildi. Diğer yandan, hastalığın (idiot) iyileştiğini gösteren raporlar hazırlandı. Böylece, bu çifte oyunla kandırılan hâkimler, cezai ehliyet kısıtlamasını kaldırdı ve ilginin tüm medeni haklardan faydalanmasına olanak verdi. Hemen ardından evlilik sözleşmesi imzalanmakta gecikilmedi ve sözleşmenin ilk maddesi bu delikanlının tüm varlığını tamamen karısına bağlamasını öngörüyordu. Bu adamın tamamen iyileştiği, ihmal edilmeden herkese ilan edildi. Bununla birlikte damat, düğünün ertesi günü, hanımefendinin nasıl olduğunu soran birine, henüz onu görmesine izin verilmediği cevabını verdi ve on beş gün geçtikten sonra bile bu mert delikanlı, dinleyen olursa gebe kalmanın gerdek yatağının sıcaklığıyla gerçekleştiğini iddia etmeye devam ediyordu.

Sf: 171
Verdiğim bilgilere burada son veriyorum. Yalnızca gördüklerimi aktardım. Gerçekliği tüm açıklığıyla ama tarafsız ve kişisel herhangi bir gerekçe gözetmeden anlattım. Her şeyin ötesinde dileğim, bu yazıyı okumanın, bu kötülüğü durdurma gücüne sahip insanları harekete geçirmesi ve durdurmalarına katkıda bulunmasıdır. Birkaç ay içinde ya da bir yıl içinde, bu kadar önemli bir yurtta iyileşmeler olduğunu öğrenirsem, insanlığa büyük bir hizmette bulunduğuma inanacak ve yüreğimde ödülümü almış olacağım.
‘’Sade, zaten var olan sadizmi icat etmedi fakat büyük bir doktorun virüsü bulması gibi onu keşfetti. Sade, bizim anarşik ve kontrolsüz olan seksüel içgüdümüzü keşfetmemizi sağladı.’’ – Maurive Lever/New York Times
‘’Sade, şehvet oyunları için, özellikle dünyanın bir ucundaki şatoları ve tek başına duran evleri seçiyor. Böylece romanlarını ürkütücü bir eksene yerleştiriyor.’’ – Noelle Chatelet
‘’Beni bedensel günaha ilişkin dayanılmaz bir perhize mahkum ederek mükemmel bir iş yaptığınızı düşündünüz ama yanıldınız, beynimi coşturdunuz, bana can vermek zorunda kalacağım hayaletler yarattınız.’’
‘’Bataille, kendisini çırılçıplak gözler önüne sererek, önce kendini teşhir eder ve bütün edebiyatı yerle bir etmeyi hedefler aslında. O bir tür sözcüklerin soykırımcısıdır. Veya özetle şu da söylenebilir; O Tanrının ölümünün devam etmesidir.’’ – Jean-Paul Sartre

Doktrin: “İnsan başka hiçbir şeye şiddete alıştığı kadar çabuk alışmaz.” – Juli Zeh