Birinci Bölüm
Doğa ve İnsan
Sf: 12
İnsan, ölümü düşündüğü zaman da, kendinden başka bir şey düşünemez hale gelir. Yatar kalkar, kendini düşünmeye başlar ve böylece bir nevi ruhsal felce uğrar. Bilinci açık, özgür bir birey ise, ölümün bilincine vardıktan sonra, onunla ilgilenmemeyi öğrenir. Artık kendini düşüneceği yerde, bunun bütün canlılar için kaçınılmaz bir son, “büyük eşitleyen” olduğunu anlayarak zihninden ölüm düşüncesini atar.

Sf: 13
SEN OLMASAN, DÜNYA BİR ŞEY KAYBETMEZ.

Sf: 14
Açgözlülük, her şeyi ele geçirmek ve sahip olduğunu elinde tutmak, çoğaltmak isteği, insanı korkuya götürür. Sahip olduğu şeylerin sayısı arttıkça, kaybetmekten korktuğu şeylerin sayısı da artacaktır. Kaybetmekten korkan insan daha çoğuna sahip olmak ister ki, sahip olduğu bazı şeyler kaybolursa, hiç olmazsa geriye elindekiler kalsın.
Sf: 15
Korkusuzluk, sen korkulacak hiçbir şey olmadığını fark ettiğinde kendiliğinden gelecektir.
Sf: 16
İnsanların büyük bir bölümü, bütün zamanını başkalarının durumuna imrenerek ya da kendi durumundan yakınarak geçiriyor.
     
Servetini paylaşmak isteyen kimse bulunmaz ama yaşamını paylaşıp, dağıtarak çarçur eden insanlar sayılamayacak kadar çoktur.
Sf: 18
İnsanın ekmekten sonra ihtiyacı şereftir.
Sf: 23
İki şey sonsuzdur: “evren” ve “insanın ahmaklığı”
Sf: 25
Zayıf insan kendisinde var olan düşünceye değil, kendi aklına gelmeyen düşünceye hayrandır. En az anladığı şeylere daha çok inanır, kolayca anladığı fikirlerin doğruluğundan şüphe eder.
Sf: 27
Erkeklerin dişisinden korkmaları; yasalarla kadınların özgürlük ve toplum yaşamından yoksun bırakılmasına sebep olmuştur. Kas gücü, kültürel çarpıklık ve yasalar sayesinde doğanın verdiği haklar, kıskançlıkla ve nankörce alınmıştır. Sonuçta ne oldu? Kadınlar, asırlar içerisinde daha kurnazca duygular ve yöntemler geliştirerek rekabeti sürdürürler. Doğada antitezi olamayan tez yoktur. Hiçbir canlı evrensel düzene kafa tutamaz.
Sf: 29
Başarılarınız, yaptığınız kötü hareketlerden daha çok düşman kazandırır.
     
Sıradan insanın hiç düşmanı olmaz…
Sf: 30
Kişi yenileceği endişesine kapılmadan önce yenilmez. Yenileceğinden korkan daima yenilir.
     
Karınca kendinden yirmi dört kat büyük ve ağır yaprağı taşımak için belki yüz kere dener, siz seyretmekten yorulursunuz belki ama o istemek ve denemekten yorulmaz.
Sf: 33
Hem yumuşak huylu hem de yiğit olmak; doğada böyle bir canlı yoktur.
Sf: 35
İnsan kendisini ancak okuyarak eğitebilir. Okul ve meslek kitapları okuma olarak sayılmamalıdır. Değersiz ve yavan kitaplar da okunmamalıdır. Mesele zamanla, insanın ömrü ile ilgili olduğu için lüzumsuz olanlar okunmamalıdır. Değerli kitapların sayısı, insanın yeryüzündeki misafirlik süresini yüzlere katlasanız bile, hepsine sıra gelmez. Doğa ve insan bilimleri, edebiyat ve felsefe eserleri okunmadan, dünya klasiklerinin büyük bir kısmı elden geçmeden hayat, “haydan gelmiş huya gider” misali sona erer…
     
Tek gerçek şu andır. Düne yapılabilecek bir şey yoktur, o artık gerçek değildir. Yarın ise sadece düştür.
Sf: 39
“En doğru, en yüksek fikir, bir cahil veya ahmağın elinde, gülünç ve değersiz bir hale gelebilir.”
Sf: 40
“Seni çiğneyenleri çiçekle karşıla.”
     
“Biz manda mıyız ki, mandacılar bizi yönetsin! Kimse demiri muma çeviremez.”
     
İkinci Bölüm
Halk ve Demokrasi

Sf: 45
Özgürlüğün demokratik koşullarda kendiliğinden tutunacağı ya da bir anayasaya konacak hükümlerle yerine getirileceğini veya bir olacağını sanmak ve düşünmek yanıltıcıdır. Nasıl hokkabaz ağız kalabalığı ve yaptığı şeylerle göz boyayıp, kimsenin olup biteni fark etmemesini sağlarsa, bunlarda insanların dikkatini olup bitenden başka yerlere çeker.

Sf: 46
Kültürden yoksun tüketim, toplumları konuşma üslubundan kılık kıyafete, müzik ve diğer konularda hızla değer kaybına uğrayarak mücadele yeteneklerini yitirirler, yönetemezler ve dik duramazlar. Haksızlıklar karşısında eğilir, haklarıyla birlikte şereflerini de kaybederler.
     
Karnı tok adamdan da hiç bir zaman büyük bir mücadeleci olmaz. Otuz yaşını doldurmamış bir genç, yürürlükte düzeni biraz öğrenir öğrenmez siyasi bir mücadeleye atılmamışsa, değersiz biridir. Aldırmazlık, tepkisizlik, nemelazımcılık tam bir tembellik ve yaratılış kusurudur.
Sf: 47
Emperyalistlerin ve misyonerlerin oluşturduğu tehlike her zaman olacaktır. Bir toplumda asalaklar ve yurtseverler vardır. Her çağda ve her ülkede olduğu gibi asalakların sesi daha fazla çıkmaktadır. 17. yüzyıl Avrupa diplomasisi şudur: “Fethedemediğin yerleri ve insanları parayla satın al.”
Sf: 48
Düzeysiz programlar, saptan samandan konuşmalar, moda, alışveriş düşkünlüğü, cinayetler, intiharlar, dedikodular artar, güvensizlik doruğa çıkar, insanların birbirlerine tahammülleri ve hoşgörüleri yok olur.
Sf: 49
İnsan doğasından belli başlı üç savaşma güdüsü vardır: Üstünlük yarışı, kuşkulanma ve övünme. Birincisi kazanç, ikincisi güvenlik, üçüncü de şan ve şeref uğruna savaşmaya zorlar insanları…
Sf: 51
Korkaklık yerine cesareti tercih eden milletler çok daha az kan kaybederler.
Sf: 53
Hiçbir coğrafyada hiçbir toplumun tamamının katılımıyla yapılan hiçbir siyasal hareket veya devrim yapılabilmiş değildir. Hareketin çapı ne kadar büyük olursa olsun, katılanların en yüksek oranı %30’dur. %70 her zaman bekler, sular durulunca da kazananın yanında yer alır.

Sf: 54
“O taraf çoğunlukta” savunması geçersizdir. Çoğunluk daha iyiyi tercih eder ve sözü hiçtir.
Sf: 55
Demokraside hükümet işlerini din işlerinden kesin biçimde ayırmak ve bunlar arasındaki doğru bağları belirlemek için gerekli olan her şey çok önemlidir. Bu yapılmazsa din işleri ile hükümetin işleri arasında ortaya çıkan ya da çıkıyormuş gibi görünen çelişkileri sona erdirmek mümkün olmaz.
Sf: 56
Sonuç olarak tiran: Halkın güveni, gücü, kafası olmamasını ister. Her şeye rağmen tiranlıklar çok ender üzün ömürlü olurlar.
Sf: 59
Dünyanın sahip olduğu en değerli servet, özgür ve akıllı insanlardır, çünkü demokrasi dahil her şeyin teminatı onlardır.
Üçüncü Bölüm
Lider ve Yokluğu

Sf: 63
Her şeyin barış ve sükunet içinde olduğu, toplumsal dengelerin yerinde ve uyum içinde bulunduğu dönemlerde liderin varlığı ve yokluğu fark edilmez. Toplumsal huzur ve dengeler bozulduğunda, küçük dereler ırmağa dönüşmeye başladığında herkesin gözü bir lider aramaya başlar.
Sf: 66
Durum belirsiz ise ve de şüphe içinde bulunuyorsa hemen saldırır. Öğüt vermez, emir verir. Tehlikenin üstüne giderek, ondan çekinmeyerek, tehlikeyi tehlike olmaktan çıkarır. Önce zihinde galip gelir. Durağanlığı sevmez, esnektir, hareket etmeyenin düşeceğini bilir. 
     
Tüm ilerlemelerin sağduyusuz kişilere dayandığını, çünkü onlar da dünyaya uysalardı, hiçbir varlık gösteremeyeceklerini çok önceden fark etmiştir. Emir yerine tavsiyeler verenin kaybedeceğini bilir…
     
Benim görüşüme göre, inanıyorum ki, tahmin ediyorum, sanıyorum sözlerini kullanmaz. Tarihin esaslı bir öğrencisidir, tereddüt ve bahane kabul etmez. Bütün büyük kişiliğe sahip herkeste görülen kusur ise, çabuk kızma huyudur. Lider, hayatta sadakatten daha değerli çok az şey olduğuna inanır, cesaret ve sadakati bir insanın en üst erdem ve niteliği kabul eder.
Sf: 67
Liderlikte üç yasak vardır: Yapılacak çok şey olduğunda korkmaz. Yapılacak hiçbir şey kalmadığı zamanda aceleci olmaz. Doğru ve yanlış üzerine düşüncelerini herkese açıklamaz. 
     
Lider; cesur, canlı ve sabırsızdır. Çok hızlı karar verir. İnsanların enerjilerini serbest bırakır. Kolayca alevlenebilen bir kişiliğe sahiptir. İnsanlara istemedikleri şeyleri yaptırır. Bağımsız bir kişiliktir. Sisli yollarda yolu şaşırmaz. Tehlikeyi sever. İnsanlarda savaşma ve kazanma istediği yaratır. Sıradanlığa tahammül edemez. Zaman zaman da gücü ve saldırganlığı öne çıkar. Hoşgörü denilen şey katlanmaktır. Liderin ise pek katlandığı söylenemez.

Sf: 70
Özgürlük ve cesaret, liderin çok önemsediği temel vasıflardır. Bu nedenle doğal lider, hedefinin tarifini yaptıktan sonra insanları tam ve özgür serbesti için bırakır.
Sf: 71
Zeki Çalışkanlar: Yükü taşıyan esas insanlardır. Doğuştan gelen özellikleri itibariyle denetim ve gözetim bile istemezler. Kurumun hamallarıdır. 
     
Zeki Tembeller: Zeka gücü ile yükselmenin yolunu bulurlar. Keyiflerine düşkün ve fiziksel çabaları düşüktür. Bu tiplere genellikle üst yönetimlerde rastlanır. 
     
Aptallar: Çok zararlı oldukları söylenemez. Adım adım iş yaptıklarından, her şeyi sormaya kalkmalarından, ne denirse sadece onu yapacaklarından büyük sıkıntı yaşatmazlar. Bunlardan her kurumda bol miktarda mevcuttur. 
     
Çalışkan Aptallar: En tehlikeli tiplerdir. Ne zaman neyi yapacaklarını kestirmek mümkün değildir. Çalışkan aynı zamanda aptal olanı durdurmanın, önünü kesmenin bir yolunu kimse bulamaz. Derhal kurumdan uzaklaştırılmaları en kestirme çaresidir.
     
Boş zihnin tüm önerilere açıktır, tıpkı dağın tüm sesleri yankıladığı gibi. Sürekli dırdır eden ve çok konuşan insanlar nadiren doğruyu söyler. Tıpkı ucuz atlar gibi, ucuz at da sürat yapmaz, yalnızca kişner. Konuşmasının içinde çok laf az fikir bulunan insanlar her zaman hırsızdır. Hırsızların en tehlikelisidir, çünkü çaldığı, onu dinleyenlerinin ömürlerinin saatleridir.
     
Yeryüzü var olduğundan bu yana binlerce canlı türü bile değişim koşullarına uyum sağlayamadığından yok olmuştur.
Sf: 72
Toplumların ve devletlerin gücü, tarih boyunca çıkarabildikleri liderler kadardır. 
     
İnsanlar iyinin ve kötünün, cesaretin ve korkaklığın tohumlarını içlerinde taşırlar.
     
Kanatları yolununca kartal bile artık kartal değildir ve lider asla bir boğaya boynuzlarından saldırmaz. Baskın esastır; hasmı yere yıkacak olan yumruk, sertliğinden ziyade nereden geldiği görülmeyen yumruktur.
Sf: 73
İnsanların onuruna seslenince, onlar harekete geçerler; bu tanıma ve beğenilme duygusudur.
     
Hareket, yaşamın en büyük hedefi ve en çarpıcı özelliğidir. İnsan bedeni de hareket esasına göre tasarlanmıştır. Beden ve zihin et ve tırnak gibidir; zihin gevşeyince beden, beden gevşeyince de zihin gevşer. Ve tüm hastalık ve rahatsızlıkların gerçek ve doğal sebebi de bu iki gücün gevşekliğinden kaynaklanır.
Sf: 75
İyi kitaplar okumayan insanın okumuş olması ile cahil kalması arasında hiçbir fark yoktur.
Sf: 76
Bir insan bir başka insana herhangi bir şey öğretmez. Öğrenme isteği duyan kişi öğrenir.
    
Hiç kimse bir yengece doğru yürümesini öğretemez.
    
Hiçbir taklidin şaheser olma şansı yoktur.
Sf: 77
Kim ne kadar eğitim almış olursa olsun, öğretilenlerden hiçbiri onu, asla öngörülemeyen olay ve koşullara hazırlayamaz.
Sf: 78
Hiçbir iş, başında bulunan adamın seviyesinden yukarı çıkamaz.
Dördüncü Bölüm
Tarih ve Savaş

Sf: 81
Birey, halk, toplum ve millet olarak beslenmek ve barınmak amacıyla kazanç elde etme tutkusu, taş, bakır ve demirden kesici dürtücü aletlerden başlayarak roket, füze ve savaş uçaklarına kadar uzanan, öldüren, kitlesel yok eden silahlara başvurması güvenlik sağlamakla açıklansa da, gene altında elindekileri başkalarına kaptırmama ile başkalarına ait olanı ele geçirme hırsından ve içgüdüsünden kaynaklanır.
Sf: 82
İnsanoğlunun beş bin yıllık yazılı bir tarihi vardır. Bu zamanın sadece 236 yılın barış içinde geçirmiş olduğunu gördükten sonra fazla lafa ihtiyaç yoktur. Barış olsun ister görünür, kısa sürelerde samimi olabilir ama kendi doğasına yapabileceği çok bir şey olmadığından yağmur, rüzgar ve dalgalar nasıl doğa olaylarıysa; yok edilemez, kaldırılamaz ve sınırlandırılamazsa insan tabiatı da aynıdır. Bu tabiata bağlı olarak insanlığın geçmişi üç tarih dokümanında toplanmıştır. Bunlar; Siyasi tarih, harp tarihi ve devrimler, ihtilaller, ayaklanmalar tarihidir. Bu üçüncüsü için siyasi tarihin bir parçası denilebileceği gibi, eylemlerin araçlarına bakıldığında harp tarihinin de bir parçası olduğu söylenebilir. 
     
Bugünkü anladığımız manada siyasi partilerin ilk ortaya çıkış 1726’dır. Bu tarihin anlattığı ise, sadece partilerin neden ortaya çıktığı, sahip oldukları doktrinler, örgütlenme tarzları, seçimlere hazırlanma yöntemleri, üyelik usulleri, elde ettikleri başarıları, doğuş ve kayboluş nedenleridir. Ama bu tarihin siyasi tarihle ilgisi yoktur, sadece partileşme sürecini, onların hikayesini anlatır.
     
Siyaset bir güçler meselesidir ve insanın yeryüzünde göründüğü ilk zamanlardan itibaren vardır; ilkel topluluklar, avcı ve toplayıcı topluluklar, aşiret, kabile devirlerinden, şehir devletlerine, devletlere, imparatorluk dönemlerinde bütün varlığıyla devam edegelmektedir. Sonunda da beş bin yıllık yazılı tarih karşımıza savaş tarihi olarak çıkmaktadır. 
    
Bir coğrafyayı işgal ederek orada yaşayan toplulukları egemenlik altına almak, yeraltı ve yerüstü zenginliklerine el koymak, onları tebaasına alıp yönetmek ancak iki güçle mümkündür; bu da ordunun ve hazinenin kuvvetli olmasıyla. Bu ikisi olmadan hiçbir coğrafya ve halk ne ele geçirilir ne de elde tutulabilir. Ordu ve hazine kuvvetli olmadan uzun süre hiçbir millet ve devlet, bırakın başkalarının kaynaklarına niyetlenmeyi kendi kaynaklarını ve siyasi egemenliğini de koruyamayıp dağılıp gidecektir. Bu, dün böyleydi, bugün böyle, yarın da böyle olacaktır.

Sf: 85
Geçmiş olup bitmiştir ve tarih insanların ondan çıkarttıkları bir şeydir.
Sf: 86
Stratejide tek bir saatin kaybettirdiği şeyi, bin yıl geri getiremez.
Savaş kısa sürede başarıya ulaştırılmadı ise kaybedilmiştir.
Savaşın en iyi yönetimi düşmanı rahat bırakmamaktır.
Sf: 89
“Bin dostun olsa birinden geçemezsin  
Bir düşmanın da olsa her yerde karşına çıkar.”

Sf: 90
Tarih boyunca insan türünün hayatta kalabilmesinin başlıca nedeni, insanın saldırgan davranışlarda bulunabilme yeteneğidir. Gerek tabiatla, gerek tabii afetlerle olan mücadelesinde ve yırtıcı hayvanlara karşı yaptığı savaşlarda, gerekse kendi türünden ama farklı bir gruptan olan yabancı toplumlarla olan çekişmelerinde ve sürtüşmelerinde insanoğlunun kendini koruyabilmesi ve yeryüzündeki varlığını sürdürebilmesi güçlü bir şekilde savaşma yeteneğine sahip olması ile mümkün olabilmiştir.
Sf: 92
Her toplumda “her şeye sahip olan” zenginler, “bazı şeylerden yoksun olan” orta sınıf ve “her şeyden yoksun olan” fakirler bulunur. Uçların birbirinden uzaklaşması ve orta sınıfın erimesi eninde sonunda çatışmayı ve saldırganlığı da beraberinde getirecektir. 
     
İnsanda altı temel duygu mevcuttur: Mutluluk, üzüntü, öfke, korku, şaşkınlık ve tiksinme. Bunların aynı anda yaşandığı tek yer savaş alanıdır. Dayanılması ve ruhen bir çöküş yaşanmaması çok zordur.
Sf: 93
Askeri kültürde tarih boyunca cezalar ağır, ödüller ise parasal değil, simgesel ve duygusal olmuştur. Ordu toplumun aynasıdır. Bir devlet ve ulus için savaş görmemiş, savaşa kendini hazırlamamış, koltuğa bağlı generallerden daha etkili bir bir şey yoktur.
Sf: 95
Teknoloji sadece güç katan araçtır. Savaşın doğası, zeki adamlar ve çamurlu botlardır.
Sf: 96
Savaş teknikleri her zaman her yerde evrensel olarak değişmeyen, baskın ve pusudur.
     
Terör ve terörizmin kökeni MS 68 yılına kadar dayanır. O tarihten itibaren bu zamana kadar da sayısı ve şiddetinin derecesi artarak süregelmiştir ve yerel boyutlardan küresel boyutlara taşınmıştır. Dünyanın terör çağı yaşadığını ve giderek de bir savaş türü ve mücadele yöntemi olacağını kestirmek, yüksek bir bilgi ve yeteneği geliştirmez. İstikrarsız, güvensiz, ekonomik dengeleri bozuk, bunalım bir dünya, salt terör örgütlerinin değil, devletlerin de stratejik mücadele alanı durumundadır.
Sf: 97
Zorba, acımasız ve istismarcıdır, kuralsızdır, soygun, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapar, başka güçlerin taşeronudur.
Sf: 108
Devlet neyin nesi? Devletin hangi kademesi olursa olsun, insan olmayan bir kısmı var mı?
Sf: 109
Savaşa hazır olmayan bir devletin ve milletin, siyasi, ekonomik ve askeri güç halinde yaşamaya çalışması, kabak karpuza şükrederek günü gün etmekten başka bir işe yaramaz.
     
Siz savaşla ilgilenmeyebilirsiniz, savaş sizinle ilgilenir. “Savaş olacak mı olamayacak mı?” diye sormaya kalkanlar yüzerken etrafında dolaşan köpekbalıklarını tekmeyle kovalamaya kalkan biçarelerdir.
     
Savaş kaçınılmaz olduğunda, hızla başlatılıp bitirilmelidir. Uzayan savaşın galibi olmaz. Kayıplar ve acılar olması gerekenden çok daha fazla olur. Ülkeyi ekonomik ve mali yönden çökertir. Üstelik zayıf olanı kuvvetli ile aynı dengeye getirir. Toplumun geleceği olan genç kuşağı eritir. Halkın gururunu kırarak demoralize olmasına sebep olur ve her alanda cesaretini baltalar.

Doktrin: “Ülken için bir mücadeleye girmediysen, öldüğünde de hiç yaşamamış olacaksın.” – Osman Pamukoğlu