Önsöz

Sf: 8
İnsan nasıl ansızın konuşma kabiliyetini yitirecek kadar sinirlenir?Sf: 11
Halkın yanlış algısına karşın, psikiyatrik müdahalelerle psikozun, depresyonun ve kaygının belirtilerinin azaltıldığı ve sıkça da yok edildiği ortaya konmuş durumda. Ancak pek çok insanın yardıma erişimi yok ve tedaviyle iyileşebilecek olanlar da genelde uzman aramaya girişmiyor.

Sf: 25
Sexi bakış
Beden dili birden baştançıkarıcı genç kızdan, incinmiş küçük kıza dönüştü.

Sf: 28
Erken çocukluk döneminde aileden birinin ölümü, travmatik bir boşanma ya da sevilen bir kediyi yitirme şeklinde olabilirdi bu kayıp. Onun teorisine göre bu tür çocukluk deneyimleri hastaları hayatlarının ilerleyen döneminde ayrılıklara ve kaybetmeye karşı fazlasıyla kırılgan hale getiriyordu. Lochton çocukluk kayıplarının, kaygıdan depresyona, saplantıdan takıntıya, çoğu psikiyatrik semptomu açıkladığına inanıyordu.

Sf: 31
Çok garip, sex yaparken bu erkekler beni gerçekten seviyormuş gibi geliyor…
Her zaman ne hissettiğimi bilmek istiyorsun, gözlerinde o bakışı görüyorum.
Çocuklukta karşılanmayan duygusal ihtiyaçlarını telafi edebilmek için cinselliğini dışa vuruyor.

Sf: 34
Bana hastalar konuşurken, ilgi ve anlayışını belli etmek için göz teması kurmam ve hastanın konuşmasını bölmeden dinlemem öğretilmişti.
O sehpanın etrafını dolaşırken, benim kalbim gümbür gümbür atmaya başlamıştı. Kapıya doğru gerilemeye başladım. Yakalayacak mıydı beni? Sarılacak mıydı? Deli gibi davranıyordu. Seansın kontrolünü tamamen yitirmiştim.

Sf: 35
Acaba bu acemi psikiyatristlerin hayatında bir geçiş töreni miydi, yoksa ben devasa bir taktik hatası mı yapmıştım?
“Bunu sana ödeteceğim, Small. Asla unutmam ben.”

Kafa üstü duran çıplak kız

Sf: 39
“Altı numaralı odanın berbat bir şey olduğunu düşünüyor olabilirsin ama inan bana… Gerçekten de öyle ” dedi Mike alaycı bir gülümsemeyle.
Sf: 41
Judy 12 yıldır acil servis hemşireliği yapıyordu ve benim gibi yüzlerce çaylak asistan doktorun 6 No’lu oda ile mücadele edişine tanıklık etmişti. 30’lu yaşlarında, boşanmış ve çok hoş bir kadındı. Genel hoşluğun ve alaycılığın mükemmel bir dengesine sahipti. Ondan ayrılan insan tam bir ahmaktı.
Polisler onu North End’de kendi kendine anlamsızca konuşurken bulup getirmiş. Aklımda olsun da oralarda anlamsızca konuşmayayım bundan sonra.”
Paneli açtım ve 19-20 yaşlarında minyon bir kızın çırılçıplak kafa üstü durduğunu gördüm. Gördüğüm manzarayı idrak etmem bir dakika sürdü. Güleyim mi, kaçayım mı bilemedim. Paneli kapamadan önce kızın aslında gayet iyi dengede durduğunu fark ettim. Arkamı dönüp gördüklerimi anlamaya çalışarak, koridordaki sedyelere ve hastalara bakmaya başladım.
Sf: 42
Birkaç derin nefes alıp sakinleştim ve bazen hastaya kontrolün karşısındaki görevlide olduğunu göstermenin, abartılı bir sahne yaşamasını engellediğini hatırladım. Judy sonunda bir önlükle ve yanında iki güvenlik görevlisiyle geldi; Joe ve Carl. İkisi de asistan doktorlarla dalga geçmeye, bizi zorda bırakmaya bayılan Boston’lu adamlardı. Hastalar kontrolden çıkarsa onların yanımızda olması bize kendimizi güvende hissettiriyordu.
Sf: 43
“Sedyenin üstüne bir hastane önlüğü koyacağız. İstersen kendin giyersin, istersen hemşire yardım eder.” Ne yapacağı kestirilemeyen psikotik hastalara seçenekler sunmanın kimi zaman onları halüsinasyonlarından ve sanrılarından kopardığını, genel olarak onları daha mantıklı olmaya yönlendirdiğini öğrenmiştim.
Her ne kadar o sırada amacım hastanın odadan fırlayıp gitmesini önlemekteyse de geri dönüp baktığımda bir yandan da bilinçaltında kendime bir kaçış imkanı sağladığımı fark ediyorum.
Sf: 44
Ancak psikoz gibi zihinsel semptomların son kertede fiziksel bir nedeni vardır. Aslında pek çok tıbbi aciliyet kendini ilk etapta sadece zihinsel rahatsızlık belirtileriyle gösterir; hezeyan, akıl karışıklığı, depresyon, kaygı, psikoz veya panik atak.
Sf: 48
Bu hastalık senin yaşında başladığında genelde kalıtsal olarak aktarılmış oluyor ” dedim.
Sf: 50
Bir yandan fırsatım varken çekilmek istiyordum çünkü Katie’nin diğer sorunları için psikiyatrik açıdan bir kahraman olabileceğimden emin değildim. Hem kahve odasında anlatacak güzel bir hikâyem de vardı artık. Ama bir yandan biliyordum ki daha iyi bir psikiyatr olabilmek için kalıp bu zorlukla yüzleşmeliydim.
Sözlerim gözyaşı selini iyice coşturdu. Katie’ye bir mendil uzatıp bir süre ağlamasını bekledim.
Sf: 52
Günün geri kalanında nöbetle geçen her gecenin ertesi yakama yapışan kronik yorgunlukla mücadele ettim.
Ona gerçek anlamda yardım edebilecek kadar tecrübeli olduğumdan emin değildim.
Sf: 53
“Evet, ama babamla evlenip hamile kalınca bırakmış. Şimdi pastanede çalışıyor. Hiç mutlu değil.”
Sf: 55
Katie’nin annesiyle ilişkisiydi, benimde aklıma bir fikir geldi. “Seanslarımızdan birine annen de katılsın ister misin?”
Onun benden çok ihtiyacı var terapiye. Ben size haber veririm.”
Sf: 58
“Ellen, benim tek söylediğim şu ki sen Katie’yi ne kadar zorlarsan, o da o kadar aksi yönde gidiyor.
ardından ben annenin konuşmasına izin vermek yerine sorusunun ne olduğunu tahmin etmiş ve ona neler hissettiğini söylemiştim. Neden bana öğretildiği gibi sadece oturup dinlememiştim ki?
Elimi tut lütfen
Sf: 63
Diğer bir deyişle, depresyondaki veya öfkeli bir insanla vakit geçiriyorsak o insanın zihinsel durumu “empatik olarak bulaşıcıydı” ve biz kendimizi üzgün veya sinirli hissetmeye başlıyorduk. Dolayısıyla terapist hastalarına verdiği duygusal tepkileri belirleyebildiğinde, hastanın tanısı hakkında ipuçları edinebilir. Bu strateji, özellikle de hastalar bilinçli ya da bilinçsiz, gerçek duygusal deneyimlerini maskelemeye ya da saklamaya çalıştıklarında yararlı olur.
Sf: 66
o anda fark ettim ki seans için herhangi bir strateji hazırlamamıştım. Aklıma söyleyecek hiçbir şey gelmeyince onlara Celtics takımı şampiyonluğa koşar mı sizce, gibi bir soru sormayı düşündüm.
Sf: 67
Daha konuya girmeden beni savunma pozisyonuna koymuştu.
Sf: 69
Bazen “sınırda kişilik bozukluğu” olan insanlar kaçmaya çalıştıkları duygusal acının yerini alması için fiziksel acı deneyimlemek adına kendilerini incitirler.
Sf: 71
“Sol elini ya da kolunu ihmal etme veya saklama eğilimi var mı?” Hayrete düşmüştüm. Nereden bilmişti bunu?
Sf: 74
Kenny’nin hisleri, vücudunun normal boyutu gözüne yanlış göründüğü için kendisini açlığa mahkum eden anoreksikleri andırıyordu.
Bayılan kız öğrenciler
Sf: 87
Bu uzun boylu, azametli adam, elimi sıkarken neredeyse kırıyordu. Beni odasına buyur etti ve masasının karşısındaki koltuğa oturttu. Bir an kendimi ilkokulda müdür odasına çağrılmış gibi hissettim
Sf: 90
“Yardımcı olabilir misiniz doktor? Bu hastayı ameliyat odasına çıkarmam lazım ama personel eksiğimiz var.”
Üstümde hala beyaz gömleğim olduğunu fark ederek paniğe kapıldım. Ne kadar personel eksiği vardı acaba? Üstüme ameliyat gömleği çekip bu adamı ameliyat etmem mi gerekecekti?
Sf: 98
Kabul ederseniz siz ve okulunuz, başka pek çok okula büyük yardımda bulunmuş olacaksınız.” Bir araştırma çalışması yapacağımız fikrini olabildiğince yumuşatmaya ve Saxon’un hem yardımseverlik duygusuna hem de egosuna hitap etmeye çalışmıştım. İşe de yaradı.
Sf: 99
Ergenlik çağındaki erkekler duygularını içlerinde tutmaya ve diş sıkmaya eğilimlidir; tıpkı babalarının da davranacağını düşündükleri gibi.
Sf: 100
Gerald bana bu defa okulla uğraşmayı bırakıp doğrudan sağlık müdürlüğüne gitmemi söyledi. Sağlık görevlilerinin doğruyu ortaya çıkarmak gibi bir zorunluluğu vardı. Oysa okul sistemi genelde hata yapmamakla ve izlerini kapatmakla daha çok ilgileniyordu. Klerman’ın bu önerisi bana öyle bariz göründü ki keşke bu konuşmayı iki sene önce yapsaydım diye düşündüm.

Bebek aşkı

Sf: 103
Onun gruptaki insanlarla ilgili duyguları konusundaki açıkyürekliliğine hayrandım. Birinden hoşlanmadığı zaman o kişiden bunu hiç saklamazdı. Varlıklı bir aileden geliyordu ama bu konuda sevimsiz davranmazdı. Zekiydi ve kimi zaman kontrolden çıkan rekabetçi bir yanı vardı. Ayrıca çapkınlığıyla da ünlüydü.
“Mike Calhoun’un ne kadar moron olduğuna inanmıyorum” dedi. “Geçmişine dair anlattığı hikâye öyle uydurmaydı ki kendi bile inanmadı.”Sf: 105
Siz istediğinize inanın. Benim başka hastaları görmem gerekiyor. Size Dr. Small ile konuşmanızı öneriyorum.” Sonra da odadan fırlayıp gitti. 
Pam’in hastaya olumlu tutumu da buraya kadardı demek.

Sf: 107
“Seni psikiyatri polisine mi ihbar etsem acaba?”

Sf: 108
Hamilelik bazı kadınlara ise üreme veya bir erkeği elde tutma gücü gibi bir güç verir.

Sf: 110
O zamanlar ben evin bebeğiydim ve çok özel muamele görürdüm. Herkes beni çok sevimli ve olgun bulurdu.

Sf: 111
Akıl sağlığı profesyonellerinin çoğu kısmen kendi kişisel çatışmalarına çözüm bulmak için bu alana ilgi duyarlar.

Sf: 113
kendisi üstün durumdayken rekabetçi takılmalar iyiydi hoştu ama üstünlüğü kaybedince arkasına bakmadan kaçıyordu.
Anne ayrıca evlenmeme konusundaki tavrının da Gordon’un kendisiyle evlenmek istemeyebileceği korkusu karşısında geliştirilmiş bir savunma olduğunu anladı.

Sf: 117
Onun adına çok sevinmiş ama kendi adıma biraz utanmıştım. Doğrusu Anne’in haklı olabileceği fikrine yeterince şans vermemiştim.

Sf: 126
Sessizliğin tedavisi
Öfkesi teslimiyete dönüşmüştü.

Sf: 128
Bipolar bozukluğu olan kişiler hipomanik ve manik episodlar sırasında sık sık sıradışı yaratıcılık patlamaları sergiler. Vincent van Gogh, Paul Gaugin, Jackson Pollock, Mark Twain, Ernest Hemingway, William Faulkner, Ludwig van Beethoven, Robert Schumann ve Brian Wilson de dahil, en ünlü ressam, yazar ve müzisyenlerimizden bazılarında bu hastalığın olması şaşırtıcı değildir.

Sf: 132
Toplantımız için ofisinde beklerken onun nam salmış, anlaşılmaz yazılarla dolu kara tahtasına bakarak yazdıklarını deşifre etmeye çalıştım. Yazılanlar ya deha ya da delilik ürünüydü ki adamın cazibesi de zaten oradan geliyordu.

Sf: 140
Küçülen penis
Kapıda dururken vücut dili bana acele içinde olduğunu ve bu işi hemen bitirip gitmek istediğini söylüyordu.

Sf: 145
Freud sexi birincil sosyal aktivitemiz olarak görürdü ve onu basit bir cinsel birleşmenin çok daha ötesi olarak tanımlardı. Cinsellik gücün bir sembolü olabilir ve güçlü insanlar -milyarderler, politikacılar, ünlüler- fiziksel olarak çekici olmasalar bile, genelde sexi diye algılanırlar.

Sf: 148
Çoğu zaman sadece obsesif, öfkeli, zeki bir avukat gibi görünüyordu; tıpkı tanıdığım pek çok avukat gibi.

Sf: 150
Depresyon olabilirdi, stres olabilirdi ya da başka pek çok şey olabilirdi ama davranışları altta yatan bir psikoza işaret ediyordu ve çoğu psikotik insan gibi o da açılıp kafasının içinde olup bitenleri bana anlatamayacak kadar savunmacıydı.
Psikoz gerçeklikle ilişkiyi yitirme şeklinde tanımlanır. Psikotik insanlar halüsinasyon görebilir, yani gerçekte olmayan sesleri duyabilir, görüntüleri görebilirler. Ayrıca kuruntuları, yani hatalı birtakım sabit inanışları vardır ki bunlar, düşünce izleyen Marslılar gibi paranoyak inanışlardan tutun da ünlü bir rock yıldızı, hatta İsa oldukları gibi görkemli fikirlere kadar değişiklik gösterebilen çeşitli kılıklarda ortaya çıkabilir. 
İnsanı pek çok şey psikotik yapabilir. Psikiyatrist genelde öncelikle tıbbi hastalık ihtimallerini gözden geçirir sonra akut mani, psikotik depresyon ya da şizofreni gibi çeşitli psikiyatrik rahatsızlıkları değerlendirir. Hastanın kuruntularının yapısı, bu hastalıklardan hangisi olduğunu ayırt etmede işe yarayabilir. Depresyonlu hastalarda genelde somatik kuruntular görülür. Yani hasta vücudunun bir şekilde hastalıklı, anormal ya da değiştirilmiş olduğuna inanır. Kimi zaman korkunç bir suç işlemiş ve ağır biçimde cezalandırılması gerekiyormuş gibi abartılı pişmanlık duyguları yaşar. Buna kıyasla psikotik şizofrenler daha tuhaf deneyimler yaşarlar ve düşüncelerinin radyodan yayınlandığına inanabilirler. Bazen kafalarında iki ya da daha çok kişi arasında geçen konuşmaları duyarlar.

Sf: 151
Hafta boyunca Steve’den haber alamayınca ilaç tedavisinin ya iyi gittiğini ya da ilacı hiç almadığını düşündüm. Bir sonraki randevuda hangisi olduğunu öğrenecektim.

Sf: 154-155
İçimden ona aynanın arka tarafını çevirip büyüten kısmıyla bakmasını söylemek geldi. Bu sevimsiz espri aklıma geldiği anda anladım ki düşündüğüm şey aslında kendi düştüğüm tuhaf durumun yarattığı kaygının bir ifadesiydi. Freud mizahın kaygıyı ve bastırılmış dürtüleri azaltmaya yarayan etkili bir savunma mekanizması olduğuna inanırdı. Kahkaha bu rahatsızlık verici duyguları bir anlamda keyifli duygulara dönüştürür. Tıp ortamında kara mizah yaygındır ve bu, hekimlerin insana ağır gelen trajedi ve hastalıklarla başetmesine yardımcı olur.

Sf: 156
Her ne kadar çoğu şizofreni hastası işini ve ilişkisini sürdüremeyecek kadar düzensiz olsa da istisnalar da vardı. Bir şizofreni hastası çok zekiyse üstün bilişsel yetileri psikotik düşüncelerini kontrol etmesine yardımcı olur ve bu kişiler (en azından çoğu zaman) görünürde normal bir hayat sürdürürler. 

Sf: 159
Delicesine endişeli
Canım sıkılmıştı çünkü Gigi hâlâ bir hafta önceki mesajıma karşılık beni aramamıştı. Görüşmek istiyordum onunla. Çekiciydi, komikti, akıllıydı, en önemlisi de, benimle ilgileniyormuş gibiydi.
Kardeşim partiyi veren arkadaşını aramış, arkadaşı Gigi’yi partiye getiren kendi arkadaşını aramış, o da Gigi’yi arayarak numarasını verip veremeyeceğini sormuştu. Bir buluşma ayarlamak için bir sürü saçma sapan telefon konuşması yapılmıştı.
Reidel’in değerlendirmesinde çocukta uykusuzluk ve anksiyete çıkmıştı ve Reidel bu gencin semptomlarının otoriter, müdahaleci anneyle de ilişkili olduğunu düşünüyordu.
Rahatsızlık verici bir sessizlikten sonra Reidel, “E, sen nasılsın Gary?” dedi.

Sf: 160
Diğer bir deyişle hasta hayatının önceki dönemlerinde başkalarına -genelde anne babasına- hissettiği duyguları terapiste nasıl aktardığını öğrenir. İdeal durumda terapi bittiğinde hasta hayatına devam eder. Ne var ki aktarım duyguları güçlüdür ve bazen yaşam boyu varlığını sürdürebilir. Analizden sonra insan eski terapistine rastlarsa bu, tedavi sırasında tesadüfen ortaya çıkan yüzleşmeler kadar rahatsızlık verici olabilir.

Sf: 164
“Ama Michael’da yoktu böyle bir şey. Işığa duyarlılık, baş ağrısı… Her ikisi de tümör kaynaklı beyin ödeminin göstergesi olabilir. Hatta belli mi olur, belki gliyoblastom görme sinirini etkiliyordur.” 
Vay canına, bu kadın tıp jargonuna sahiden hâkimdi ve gösterişini yapmayı da seviyordu.

Sf: 170
Munchausen sendromu olabilirdi. Bu kişiler dikkat çekmek için hastalıklar uydururlar. Carol’da ayrıca klasik histrionik kişilik, yani uzun süreli yapıda kronik dikkat çekme ve duygusal uyarılabilirlik de vardı.
“Evet. Bu çocuklar öğrendikleri hastalıkları takıntı haline getiriyorlar ve bence Michael’a olan da böyle bir şey. O zaten her zaman etkiye karşı duyarlı ve açık biri olmuştur.” 
Tıp öğrencisi hastalığı diye de bilinen medical studentitis’in doktorların neredeyse yüzde 60’ını, eğitimlerinin bir noktasında etkilediği düşünülür. Bu hipokondrinin bir çeşididir.

Sf: 175
Fark ettim ki Michael tıp öğrencisi hastalığı tanısını yutmayınca Carol konuyu kendi ağrılarına çevirmişti.

Sf: 180
Rahatsızlıkları nüksetse bile hiç değilse her gece ev ziyareti yapabilecek biri vardı.

Sf: 184
Gözleri tamamen kapalı
Gerçeklere odaklanarak duygu yüklü bir durumu sadece ilginç bir problem olarak ele alabilir, duygularımızdan uzak kalabiliriz.

Sf: 193
Saplantılı, kontrolcü bireyler çoğunlukla öfkeyi doğrudan ifade etmekten kaçınır çünkü bunun tehlikeli olduğunu ve taşkınlığa dönüşebileceğini hissederler. Jason da babasıyla tartışması kızıştığında böyle hissetmiş olabilirdi. En sonunda babasıyla yüzleşip içinde biriktirdiği öfkeyi boşaltınca babasına fiziksel zarar vermenin eşiğine gelmişti ki bu da kabul edilebilir bir şey değildi; en azından bilinçdışı bir düzeyde. Kendisine engel olabilmek için zihni Jason’u kör olduğuna inandırmıştı. Bu sayede yumruk atıp babasını incitemeyecekti.

Sf: 200
Jason psikoterapiye ve antidepresanlara birkaç yıl daha devam etti ve ilerleme gösterdi ama kökleri derinlere inen pek çok obsesif kompulsif yanı varlığını sürdürdü.

Sf: 202
Beyin sisi
İki gerçeklik de eşit derecede sahici geliyorsa insan hangisine inanacağını nereden bilir?
Greg karşımda bacak bacak üstüne attığında, timsah derisinden ayakkabıları gözüme çarptı; muhtemelen benim aylık ev taksitimden pahalıydı. Acaba az para mı alıyordum bu adamdan?

Sf: 203
beynim ağır çekimde düşünmeye başlıyor sanki. Hani gece yoğun siste araba sürersiniz ya? İşte öyle bir his.”

Sf: 206
Potansiyel bir bağışçıya çek defterini -şimdilik- kaldırmasını söylemek beni kahretse de
Benim işimde mesele ne yaptığın değil, son zamanlarda ne yaptığındır.”

Sf: 209
Zaman zaman ofisinin dinlendiğinden şüphelenen Larry’nin konsültasyonları ve gözetim seanslarını Batı Los Angeles Veterans Affairs Tıp Merkezi Kampüsü’ndeki yürüyüşlerde yapmak gibi bir alışkanlığı vardı.

Sf: 210
Ama bazen vaka sıradışı veya komplike olduğunda ben kendime senin bana güvendiğin kadar güvenemiyorum.”

Sf: 211
Acaba şüphecilik ve paranoid düşünce hangi noktada bizi gerçek tehlikelerden korumaktan çıkarak, hayatlarımızı ele geçirmeye, işlevselliğimizi yitirmemize neden oluyordu?

Sf: 213
Örneğin, anksiyetesi olan insanlar uykuya dalmakta zorluk çekerken, depresyonu olanlar geceleri uyanır ve yeniden uyumakta zorlanırlar.

Sf: 213-214
Ayrıca bir limuzinle stüdyoya gidip film yıldızlarıyla bir arada olma fikrinin cazip geldiğini de itiraf etmeliyim.

Sf: 214
VIP’ler -rock yıldızları, politikacılar veya diğer nüfuzlu insanlar- tıbbi yardım almaya kalktıklarında her zaman en iyi yardımla karşılaşmazlar. Hatta aldıkları yardım genelde standart altıdır. Önemli hastalar hekimlerini idare etmeye çalışabilirler, bazı doktorlar da hastaya karşı çıkamayacak kadar şöhretli insan hayranı olabilir. VIP’lerin gereğinden fazla ilaç yazan, eksik tanı koyan, hatta hastalarının sosyal hayatına kapılan doktorları olmuştur.

Sf: 217
İş stresinden, zorlantılı su içme diye de bilinen polidipsiye dönüştü. Nispeten ender rastlanan bu rahatsızlık su intoksikasyonuna ya da zehirlenmesine yol açabilir. Hastanın sindirdiği suyun miktarı böbreklerin atabileceği miktarı aşar.

Sf: 219
Acaba tıbbi bir neden araştırmam gerekirken, kişiler arası ilişkilerde akla gelmedik bir tetikleyiciyle, işle ilgili bir stresle fazlaca mı ilgilenmiştim?
Kariyerimin başlangıç dönemlerinde olsa Greg’deki polidipsiyi keşfetmemin bu kadar uzun sürmesinden dolayı kendime muhtemelen epey yüklenirdim. Ancak yıllar içinde elde ettiğim tecrübe bana artık bir perspektif kazandırmıştı. Greg gibi vakaların karmaşık olduğunu biliyordum.

Sf: 221
En basit olasılıklar asla göz ardı edilmemeli doçentliği almamda işime yaramıştı. Bu tavsiye aynı zamanda hastamın su içme sorununu tespit etmeme de yardımcı olmuştu.

Rüyalardaki düğün

Sf: 223
Elbette ki tam vaktinde gelen yeni hastamı haber verdi.
Sf: 224
Bruce gibi espri anlayışı olan hastalarla çalışmak her zamanki gibi hoşuma gidiyordu ama bunun ne kadarı Bruce’un benimle görüşmekten doğan kaygısıyla ilgiliydi, merak ettim.
Sf: 227
Freud Rüyaların Yorumu adlı kitabında bir rüyanın esas içeriğinin gizli anlamını ortaya koyabileceğini ileri sürer. Tüm rüyaların arzuların bir tatmini olduğuna inanır.
Sf: 228
“Bruce, bu düğün senin de düğünün.” 
“Biliyorum ama kadınlar şu düğün meselesinin ayrıntılarına bizden daha meraklılar.”
Sf: 230
Benim üç dolarlık park parasını ödememek için park ettiğim, restoranın dört buçuk sokak aşağısındaki mükemmel park yerine doğru yürümeye başladık.

Gigi’nin okuduğu çok sayıdaki çocuk yetiştirme kitabından da bildiğimiz üzere çocuklar incindikleri zaman veya bir kriz anında psikolojik travmayı minimuma indirmenin sırrı, serinkanlılığı ve birliği korumaktı.

Sf: 232
“Müşterileri ona bayılırdı. Çekici, nazik bir insandı ama eve geldiğinde akşam yemeğinde bir-iki içki içer, televizyon seyreder sonra da uyuyakalırdı.”
Sf: 235
Babasından dayak yedikten hemen sonra Disney filmini izlemiş olması, Pinokyo’yu bilinçsizce bu travmatik olayla ilişkilendirmesine yol açmıştı.

Filmin konusu da Bruce’a rüyalarında musallat olan kişisel çatışmalarla büyük ölçüde örtüşüyordu çünkü Pinokyo da babasının ilgi göstereceği “gerçek bir oğula” dönüşmek istiyordu.

Bizler hayatta çoğu zaman korkumuzu yenmek ve korkunun altında yatan çatışmaları çözümlemek için en korktuğumuz şeylerin peşine düşeriz.

Sf: 236
Christina’nın neşesi bulaşıcıydı ve ben onun hipomanik mi yoksa sadece inanılmaz derecede canlı bir kişilik mi olduğunu kestiremiyordum.
Sf: 239
Bruce’un estetik cerrah olma tercihi de kendi hayatında kusursuzluk yaratma yönünde bir girişim olabilirdi. Freud olsa buna “yüceltme” derdi; yani bilinçdışı kusurluluk duygusunu yapıcı bir şeye yönlendirmenin bir yolu.
Sf: 240
Hobiden çok saplantı gibi görünmüştü. Ama poker veya golf olsun, beyzbol kartından ayakkabıya kadar çeşitli eşyaları biriktirmek olsun, hangimizde saplantının kıyısında gezinen meşgaleler yoktur ki? Bazen bu tutkularımızı benimser, hatta kendimizi onlarla tanımlarız, bazen de utanır, onları gizli tutarız.
Sf: 246

Işıklar sönerken
Çocuklar küçükken ne vaktim vardı ne de param. Ama şimdi
Sf: 247
Orta yaşlı erkekler kimi zaman evlilik dışı ilişki yaşayabiliyorlardı ki bu da yatı ve Susan’ın rahatsızlığını gayet iyi açıklayabilirdi. Ray karısını seviyor ve iyiliğini düşünüyor gibi görünüyordu ama bazen konuşmaları kulağa ezberden ve samimiyetsiz geliyordu. Belki sadece iletişim tarzı böyleydi.
Sf: 249
Günün devamında, bendeki karşı aktarım tepkisinin Ray ile Susan arasında olanlar hakkındaki izlenimimi çarpıtıyor olabileceğimi düşündüm. Freud bu terimi terapistin psikoterapi sürecinde hastaya verdiği duygusal tepkiye karşılık kullanmıştı. Etkin bir terapist empati kapasitesine sahiptir ve karşı aktarım duyguları yaşar ama bu duyguların terapiye etki etmesine izin vermez. Aslında bu tür tepkilere ve onların doğurduğu çarpıtmalara ilişkin perspektifini koruyan terapistler için karşı aktarım, hastanın duygusal dünyasını araştırma açısından önemli bir fırsat sunar. Karşı aktarım terapiste, hastanın davranışlarının başkalarını nasıl etkilediğini ve hastanın nasıl işlevsiz ilişki kalıpları yaratabileceğini anlamakta yardımcı olur.
Sf: 250
Hastayla öyle özdeşleşirsiniz ki sorunlarına karşı körleşirsiniz.
Sf: 252
Susan ne zaman kaygılansa ve ilişkiyle ilgili endişelerini dile getirse Ray önce savunmaya geçiyor, sonra yola gelerek karısını yatıştırıyor, arayı buluyordu. Zaman zaman gözüme karısıyla gerçekten ilgilenen tipik bir aile erkeği gibi, zaman zaman da fazlaca kibar ve her şeye cevabı hazır biri gibi görünüyordu.

Sf: 254

Komşumdan Ray’in sadakatsizliğiyle ilgili şüphelerimi destekleyen harici bir bilgi almıştım. Tahminimce Ray bunun üzerini örtme konusunda profesyoneldi.

Sf: 255

Serinkanlılığımı korumaya ve neler olduğunu anlamaya çalıştım ama kadının hararetli hali ve öfkesi düşünmemi engelliyordu.

Sf: 256

Ne yazık ki yapamıyorum o dediğinizi çünkü Ray yine yatıyla açıldı, cep telefonu da denizde çekmiyor.”

Sf: 257

Susan onu yapmalı, Susan bunu yapmalı… Ama kendisi altın kalpli bir azizdi ve teknesinde yalnız kalmaya hakkı vardı. Ray’in birkaç seanslığına gözüme perde çekmesi belki olabilecek bir şeydi ama Susan gibi eğitimli bir psikoloğu da yıllarca üçkâğıda getirmişti. Bu işte öyle ustaydı ki onun yatına binmeyi bile hayal etmiştim.
Ray’in bunca zaman insanları neden kandırdığını biliyordum. Örnek bir sosyopattı o. Sosyopatlar, ya da psikiyatristlerin deyişiyle “antisosyal kişilikler” şahsi kazanç uğruna yaşamboyu aldatmaca sergilerler. Pişmanlık ve empatiden yoksundurlar ve başkalarını incitme ve kötü davranmayı rasyonelleştirmede sihirbaz gibidirler. İnsanlar genelde sosyopatların hırsız, cani veya katil gibi alışılmış suçlular olduğunu düşünür. Oysa zeki sosyopatlar bazen hiç yakalanmazlar ve büyük şirketlerin, milyar dolarlık saadet zincirlerinin başına geçerler.

Sf: 258

Bir işte dikiş tutturamayan, uzun vadeli ilişki sürdüremeyen ve sonunda çoğunlukla kendini hapiste bulanlar, genelde yeterince organize olmayı bilmeyen sosyopatlardır.

Ray istediğini elde edebilmek için mağdurlarının duygusal ihtiyaçlarını fark etme ve tatmin etmede çok becerikliydi.

Kimi zaman da alışveriş sepetinde unutulan derginin parasını geri dönüp verme zahmetine girmeme şeklinde ortaya çıkabilir.

Ancak erkeklerin yüzde 6’sını, kadınlarınsa yüzde 1’ini etkileyen ileri sosyopatinin nedeni bilinmiyor. Bu rahatsızlık çocuklukta başlar. Yangın çıkaran ya da hayvanlara işkence eden çocuklar sosyopattır. Bu durum yetişkinlikte de kronik yalancılık ve aldatma şeklinde devam eder ve ömürboyu sürer. Antisosyal kişilik bozukluğunun şiddetine bağlı olarak semptomların bazıları ilaçlarla, psikoterapiyle veya her ikisiyle tedavi edilebilir. Ancak sosyopatinin derecesi ileriyse tedavisi yoktur.

Sf: 260

Asıl şuna bayılacaksınız; işimle çok meşgul olduğum ve ona yeterince ilgi göstermediğim için her şey benim hatammış!”

Ray’in aldatmacasının boyutlarını kavrama konusundaki başarısızlığımın, mutlu bir aile erkeği olarak onunla gereğinden fazla özdeşleşmemle bir ilgisi olabilirdi.

San Diego’daki Francesca Wagner ile bağlantısını kesmedi. Doğrusu şaşırmadım çünkü aynı insan tarafından mağdur edilenlerin arasında bağ oluşması sıkça görülen bir durumdur.

Bitimsiz alışveriş

Sf: 264
Ardından tam terapide ilerleme kaydettiğimizi düşündüğüm bir sırada “iyileştiğini” söyleyerek tedaviyi bırakmıştı.

Semptomların ardına gizlenen acı verici hisler ve anılarla yüzleşmek kolay değildir. Bu rahatsızlık verici duygulardan kaçınabilmek için hastanın zihni kimi zaman onu iyileştiği ve artık terapiste ihtiyaç duymadığı yönünde kandırır. Hasta böylece asıl sorunu deşen terapisti aradan çıkararak, kendisini gerçekte rahatsız eden şeyi bastırmaya ya da unutmaya devam eder.

Sf: 264
Vakti gelmeden önce gidenlerin genelde tedaviyi sürdürecek duygusal güçten yoksun, kronik hastalar olduğunu biliyordum.

Sf: 265

Gülümsedi. “Merhaba Dr. Small. Sizi gördüğüme sevindim. Saçınıza düşen aklar yakışmış. Havalı olmuşsunuz.”Sf: 265
Halbuki ben çok tutumluyum. Sadece indirimlerden alışveriş yapıyorum. Dün Saks’da her şeyde yüzde 40 indirim vardı, Saks First kartını kullanırsan, onunda üzerinden yüzde 15… Ki ben de kullandım tabii. Aptal mıyım, tabii ki kullanırım. Neredeyse beş dolara muhteşem, siyah bir Dolce elbise aldım… Tamam, beş değil, 900 dolara…

Sf: 266
Acaba 10 yıl önceki yeme sorununun yerini yeni bir saplantı, yani alışveriş mi almıştı?

Sf: 267

İnsan davranışına ilişkin genel ilkelerden birine göre olumsuz bir şeyi kendimizden çok, başkalarında görmemiz kolaydır. Bu zihinsel süreç kimi zaman terapistlere tedavi sürecinde yol gösterir. Çoğu zaman başkalarında bizi en çok rahatsız eden özellikler, kendi sahip olduğumuz özelliklerdir. Bu özellikleri başkasında görmek bizi kızdırabilir ama onları kendimizde görmeyi asla kabul edemeyiz. Richard’ın Brenda’ya ilişkin şikâyetleri onun kendine ait sorunlarını da yansıtıyor olabilirdi ama Brenda’nın Richard’la ilgili yakınmaları bizi Brenda’nın şu anki sorunlarının ardında yatan çatışmalara da götürebilirdi.

“Tam bebek yani. Üstelik işimi de kıskanıyor! Sürekli ofisimi arayıp ‘özledim seni’ falan gibi aptalca şeyler söylüyor ama ben biliyorum ki aslında bir şekilde kendini işime dahil etmeye çalışıyor.”

Sf: 270
Çocuklar ürün daha iyi olmasa bile marka ayırt etmenin ve yüksek fiyatın, daha yüksek statüyü temsil ettiğini öğreniyorlardı. Tabii aynı şey erkekler için de geçerliydi. Bana Armani takım elbise giyip Ferrari sürmek istemeyen tek bir erkek gösterin. Güzel modellerin gıptayla bakılan eşyaları kullandığı ya da giydiği reklamlara sürekli maruz kalıyoruz. Çocukların bile o eşyaları istemesine şaşmamalı.
Sf: 271
Aşıktım ona. Bana prensesmişim gibi davranıyordu. Hiç eleştirmiyordu. Şimdi eleştirilerinin ardı arkası kesilmiyor.”
“Bu arada, kaşmir şalımı nasıl buldunuz? Evden erken çıkmışım, bari alışveriş merkezine uğrayayım dedim. Harika değil mi?”

Ne zaman bir şeyler keşfetmenin eşiğine gelsek Brenda konuyu değiştiriyordu.

Sf: 272

“Nasıl olsun… İyi hissediyorum kendimi. Güçlü hissediyorum… Enerji doluyorum. Kontrol bende oluyor, etrafımdaki herkes nefesini tutarak kararımı bekliyor. Ayrıca her an gözümün içine bakan koca bir reklam ajansının sorumluluğundan da kurtuluyorum. Bazen sırf o satış elemanları üzerinde kontrol sahibi olmanın yarattığı başdöndürücü duyguyu yaşamak için sevmediğim şeyleri aldığım bile oluyor. Eğer gerçekten sevmişsem, o zaman daha da iyi oluyor. Ona dokunduğumda, baktığımda, üzerime giydiğimde heyecandan ürperiyorum. Avlanan ve avlayan heyecanı var bunda. Sex gibi, ama daha iyi; en azından bazı zamanlarda.” Konuşurken transa geçmiş gibiydi. Yüzünde uzaklara dalıp gitmiş gibi bir ifade vardı. İlk içkisini tarif eden bir alkoliği anımsattı bana.

Sf: 275

Beyindeki alkol veya uyuşturucu bağımlılığını güçlendiren sinir yolları aynı zamanda yemek, sex, alışveriş ve kumar da dahil, hemen her tür zevk kaynağını odak alan saplantılı davranışları denetler.

Sf: 276

Dopamin, mesajları beynin zevk merkezlerine taşıyarak, bağımlıların haz veren eylemleri durmadan tekrarlamalarına neden olur; kişi artık ilk baştaki zevki yaşamıyor ve eylemin yarattığı olumsuz sonuçların farkına varıyor olsa bile…

Üstelik bir bağımlılık hakimiyeti ele geçirirken, beynin karar alma ve muhakemeden sorumlu ön lobu giderek hakimiyeti kaybeder.

Sf: 278
İşte hastamın etrafındaki insanları idare etme yöntemlerinden birini daha öğrenmiştim. 

Sf: 282

Aile bağları
Şoförlük yaşının neden genç insan beyninin tam anlamıyla gelişkin ön loba kavuştuğu 25’e yükseltilmediğini anlamıyordum. Araba kullanmayı öğreterek geçirdiğim altı ay içinde Rachel fena bir şoför olmamıştı ama benim de saçlarım ağarmıştı.

Sf: 283

“Eh, o kadar başarılı olmak için insanda biraz saplantı olması gerekir herhalde.

Sf: 284

“Her sabah dört buçukta kalkar, 10 kilometre koşardı” dedi Carolyn. “Yatak odası duvarının dibine yan yana dizili kırk çift koşu ayakkabısı vardı, her ayakkabının tabanına da satın aldığı tarihi yazmıştı. Böylece hepsini sırayla giyerdi ve daha uzun süre dayanmalarını sağlardı.”
“Kulağa biraz saplantılı geliyor gerçekten” dedim.
Sf: 286
Mülkün tek varisi akıl hastanesinde olursa mali kontrol onlara geçerdi. Bu öykü Hitchcock öyküsü gibi ilerlemeye başlamıştı. Az sonra Janet Leigh sırtına saplanmış bıçakla içeri girse şaşırmayacaktım.

Sf: 287

Annesinin ölümü kullanımı başlatmış olabilirdi, ardından babayı kaybetmek de onu, kendini uyuşturmadan dayanamayacağı bir ruh haline sokmuş olabilirdi.

Sf: 290

Yapmacık entelektüel bir havası vardı.

Sf: 294

Dünyanın parasına sahip olsa mutluluğu ve sevgiyi satın alamıyor insan.”

Sf: 295

İnsanların psikiyatrik rahatsızlıkları hakkında böyle utanç hissetmeleri beni oldum olası hayrete düşürmüştür. İnsanlar ayakları kırılıp yardıma ihtiyaç duyduklarında utanmazlar ama psikiyatrik tanı ve tedavi alanında kaydedilen muazzam gelişmelere rağmen pek çok kişi hâlâ akıl hastalığının kişisel bir zayıflık, utanılacak bir şey olduğuna inanır.

Bu tavrın sonuçları son derece yıkıcı olabilir. Hastalar kendilerinden şüphe ettikleri ve utandıkları için toplumdan uzaklaşırlar. Tedaviye yanıt verebilecek pek çok kişi hiçbir sorun yokmuş gibi davranarak yardımı reddeder.

Sf: 296

“Hank, bu duyguları yaşayan tek insan sen değilsin” dedim. “Ancak insanın psikiyatrik bir hastalığı olması zayıf iradeli olduğunu göstermez. Seninki gibi rahatsızlıkların, tıpkı tıbbi hastalıklarda olduğu gibi önemli bir fiziksel yönü vardır.

Sf: 297

Pek çok akıl hastalığının aileden kalıtımsal olarak geçtiği bilinir.

Sf: 300

Bense Hank’le takılmaya öyle alışmıştım ki neredeyse “Sağ ol Ahmed, çıkabilirsin” diyecektim.
Sf: 302
Küçükken onlar da kanepede kim babaya yakın oturacak diye kavga ederlerdi. Anne babanın dikkatini çekme, kalan son patates cipsini yeme ya da arabada ön koltuğu kapma, insanın hücrelerine işlenmiş bir şeydi adeta.

Sf: 304

Sahtekar psikiyatrist
Şahsi ilişkin olan biriyle psikoterapiye giremezsin.” “Palavra ya! Niyeymiş? Freud dedi diye mi?

Sf: 305

Çoktan bahçeye çıkmış olan çocukların seslerini duydum. Etrafta olmaları çok güzeldi.

Sf: 307

Larry’nin randevusundan hemen önce e-postalarımı temizliyordum. Bu iş hayatımda sonu gelmez bir angaryaya dönüşmüştü.

Sf: 312

Yavaşladım ve durdum. “Endorfin sarhoşu olmaya çalışıyordum herhalde.”

Sf: 314

Tamam, yüksek bir IQ’um var, orduda ölçtüklerinde 183 çıkmıştı. Ama test edersen çoğu başarılı sahtekârın zaten üstün zekâlı olduğunu görürsün.”

Sf: 315

Beynin biyokimyası bozulduğu zaman insan sadece olumsuzu görür ve düşünme şekli de çarpıklaşır.

Yetersizlik duygusu, özellikle araştırma ve pratikte aşina olmadığım alanlara girdiğim zamanlarda geri dönüyordu ama sonuçta herkesin dönem dönem bu hislere kapıldığını düşünüyordum.

Sf: 316

Bu kibirli, hafif alaycı ses, tahtaya sürtülmüş tırnak sesi hissi uyandırdı bende.

Sf: 317

Tony de sık sık normal insan rolünü oynamakta zorlanıyormuş gibi görünürdü.

Sf: 319

“Kendini tedavi eden doktorun hastası ahmak olur”.

Sf: 323

Larry bunu böyle aniden kelimelere dökünce olay gerçeklik kazandı.

Sf: 325

Hatta Larry öyle zekiydi ki bunama süreci yaklaştığı halde bu gerçeği benden önce fark etmişti.

Sf: 326

Sonsöz
Genç bir psikiyatrist olarak, kimi zaman kendimi hiç farkına varmadan doğru tanıyı koymuş ve tedaviyi uygulamış olarak buluyordum.

Sf: 327

Psikiyatriste gitmekten yarar görebilecek pek çok insan, korku ve inkâr yüzünden bunu       yapmaz. Okulda ve üniversitede çeşitli konuları araştırarak yıllarımızı geçirdiğimiz halde kendimizi araştırarak birkaç saat geçirme fikri çoğumuza garip gelir.

Sf: 329

Freud terapistin hasta açısından “nüfuz edilemez” nitelikte olması gerektiğini düşünürdü-

Sf: 333

Freud seksi birincil sosyal aktivitemiz olarak görürdü.

Doktrin: “Psikanaliz, Freud’un fark ettiği gibi, edebiyatın bilmediği hiçbir şeyi bilemez.” – Adam Philips