Önsöz:
Sf: 14
‘Savaşma meselesinde, insanların acınacak bahaneleri de diz boyudur. Kendileri avlandıkları zaman bunun adı spor olur; gel gelelim avlamaya çalıştıkları hayvan onları öldürdüğünde, buna vahşet derler. İnsan öldürmenin adını da kendilerine göre belirleyenler vardır. Peter Üstünov’un söylediği gibi; ”Büyük ülkelerin terörüne savaş, küçük ülkelerin savaşına da terör denir” ve Albert Einstein’in, ”Dünyaya hâkim olan güç, ahmaklık, korkaklık ve açgözlülüktür” değerlendirmesi; insanlık tarihi ve geleceğini tanımlayan, kavga çıkarmak için her zaman bahane bulunacağını en kestirmeden anlatan sözlerdir.
Savaşlar bundan sonra da olanca hızıyla devam edecek, daha çok bölgesel sorunlar çıkacak, insanlar kendi haklarını daha fazla arayacak ve kaynaklarına sahip çıkma duyguları çok fazla yükselecek. Ama savaşlar artık batı modeli değil, Asya savaş tarzında yapılacak, demir değil, ruh ağırlıklı olacaktır.
Coğrafi alanların doğal yapısına veya şehirleşmenin yoğunluğuna uygun olarak, kır ve şehir gerillacılığı biri diğerine göre daha ağırlıklı olarak uygulanacaktır. Bitirilemeyen, uzun, yıkıcı ve kemirici savaşlar, geleceğin modelidir.
Önceden haber alan, hazır olur.
Sf: 24
İKİNCİ BÖLÜM
Kendi Güçleriyle Kör Olanlar
Bitmez Tükenmez Dert
“Tarih olayların yinelenmesinden ibarettir” sözü gerçektir;
Tarih içerisinde öyle devirler yaşandı ki,savaşlar; hastalıklar, depremler ve sellerden daha fazla insan nüfusunu azaltarak, insan soyunun geleceğini tehlikeye düşürdü.
Sf: 30
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Değişen Savaş Ne Demek?
İnsan Yerinde Dururken
Asya tipi savaş, yaratıcı bir savaş yönetimini ortaya çıkarmış; batının savaş sanatı ve ateş gücüne dayanan savaşma düzenini sona erdirme usullerini, insanın sabır ve iradesine dayamıştır. Bunu Mao Çin’de iç savaşta, Vietnamlılar önce Fransızlara, sonra Amerikalılara karşı kendi topraklarında General Vo Nugeyan Giapla, Çabuk ve dramatik bir tarzda uygulamışlardır. Sovyetler Afganistan’da sonu gelmez pusu ve baskınlarla bitap düşüp, işgal ettiği toprakları terk etmek zorunda kalmışlardır. Bugün de Irak’ta Asya tipi savaş devam etmektedir.
Asya tipi savaş, gayri nizami savaş, gerilla savaşı, tam bir savaş olup; düşünen, yaratan, hayal eden, yüksek sabır yetenekli, uzun savaşlardır. Zamanı yayma ve sabrın doruğu, hasım tarafı hayal kırıklığına uğratarak felç etme temel amaçtır. Batı modeli, ağır ateşle felç etme geçici bir etkidir. Ama 24 saat düşmana rahat vermemeye yönelik ”En iyi savaş taktiği düşmanı rahat bırakmamaktır” ilkesine hiçbir insanın sinir sistemi dayanamaz. Bunun için yüksek teknoloji gerekmez, en düşük silah teknolojisiyle bile bunu uygulamak mümkündür.
Sf: 36
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Her Şey Eskir
Askerler, savaşçılar makine değildir; o nedenle bir gün çok cesur olan bir kimse, koşullara bağlı olarak beklenmedik bir korkaklık sergileyebilir. Savaşta insan yönetmek, düşmanı altetmenin ilk koşuludur. Savaşta gerçek bir önder olmak, her şeyi yapabilme gücüne sahip tek kişi olmayı gerektirir.
İkinci Dünya Harbinde, yüz bin Rus askerinin Finlandiya üzerine yürümeye hazırlandığı kendisine söylenen bir köylü; ”Fakat hepsi nereye gömülecek?” diye içtenlikle sormuştur.
Sf: 39
Birliğinin başına yeni atanmış bir rütbeli, savaşın nedenlerini ve savaşın niçin yapıldığı konusunda askerlere topluca nutuk atarsa; tecrübeli askerle onu dinlemez, acemiler ise ilk tüfek patladığında hepsini unuturlar.
Sf: 40
Sadece geçmişte yapılan savaşları inceleyerek gelecekteki savaşlar düşünülemez öngörülemez. Öyle olsaydı, en iyi tarih profesörü en iyi savaş önderi olurdu.
Sf: 43
BEŞİNCİ BÖLÜM
İnsan Kurallara Sığmaz
İnsanı, yiğitlik göstererek hayatını tehlikeye atmaya sevk eden nedir? Ve bir savaş önderi birliklerinin dayanıklılığını ne surette artırabilir? Hiçbir insan ölmek istemez, ona ölümü göze aldıran sebep nedir? Acaba ganimet veya şan şeref ümidi mi? Yoksa disiplin mi? Ecdattan gelen gelenekler mi? Bir davaya bağlılık mı? Vatan sevgisi mi? Yoksa bir şahsiyete karşı, uğruna nefsini feda edecek derecede sevgi mi?
Bugün ganimetin bir anlamı yoktur. Şan ve şeref uluslara göre, hem vardır hem de yoktur. İltifat ve terfiler bir dereceye kadar rol oynayabilir, ölçü ve değerlendirmelerde itina ve basiret gösterilemediği taktirde faydadan çok zarar da getirebilir. O zaman geriye kalan şey, bir davaya bağlılıktır.
Sf: 44
İnsanların sevgisini kazanmak için bir şeylere çabalamamalıdır; uygun da değildir. Onun askerinden itimat ve saygı görmesi yeterlidir. Fazla övgü genellikle güvensizlik yaratır, insan doğasının tezahürü budur.
Önceden hazırlanmış metinler, mesajlar ve törende söylenen nutuklar, boş şeylerdir.
Şüphe götürmez bir gerçektir ki, iyi ve genç bir general, iyi bir yaşlı generali yener. İskender, Sezar, Annibal, Cengiz, Timur, Napolyon ve Atatürk; savaş alanındaki başarılarını 28-40 yaşları arasında elde etmişlerdir. Bu doğa yasasıdır.
Sf: 45
Napolyonun mareşallerinden, 34 yaşında bu rütbeye ulaşan cesaret ve kahramanlığı ile meşhur Lefevre’ye ait bir hikâye şöyledir: Mareşalin dostlarından biri hızla aldığı rütbe ve madalyalardan dolayı kendisini kıskanır ve çekemezmiş. Bir gün canı sıkılmış ve dostuna ”Peki, madem bunlara sahip olmak istiyorsun, gel bahçeye çıkalım, orada kırk adım mesafeden senin üzerine on el silah atayım, kurtulursan, bütün her şeyimi sana devretmeye hazırım. Dostu bu teklife razı olmamış; mareşal de ”Bundan sonra hatırında tut ki, ben bu kıskandığın şeyleri elde edinceye kadar üzerime, aynı mesafeden, birkaç yüz kere silah atılmıştır,” diye sözlerini bitirmiştir.
Sf: 46
Makyavel, Roma tarihinden aldığı derslerden şu sonucu çıkarır. ”Devletin temeli iyi bir askeri teşkilattır. İyi bir askeri teşkilatın olmadığı yerde iyi kanunlar olmaz. Savaş, ülkenin tümünün, savaş zamanında bütün kaynaklarının, gücünün, zekâsının ve cesaretinin sınandığı canlı bir varlıktır. Genelde öyle sanılmasına rağmen, para savaş için her şey demek değildir.
Sf: 47
Savaşta başarıyı sağlayan altın değil, askerlik yapan insandır… Altın sayesinde iyi savaşçılar bulmak imkânsızdır ama iyi savaşçılar sayesinde altın bulmak hiç de zor değildir.”
Mareşal Saxe: ”Savaş karanlıkla örtülü bir bilimdir. İnsanın emin adımlarla yürüyemediği bir bilim. Tüm bilimlere prensipler vardır fakat savaş biliminde yoktur. İnsan zekâsı böyle bir sisteme kurallar getirebilecek güçte değildir. Askerlerin eğitim ve disiplini büyük ölçüde bir zekâya dayanmadığı gibi, sadece doğru düşünmek de savaş kazanmak için yetmez. Bir general ancak bir düzineden fazla sefere katıldıktan ve onlarca çarpışmaya girdikten sonra, savaşın matematik bir hesap haline sokulmayan, binlerce moral ve fizik faktörün rol oynadığı anlar ve büyük bir dram olduğunu bilir.”
Sf: 48
Her devirde uluslar dünya hâkimiyetini ele geçirmek için de mücadele ettiler. Zengin ve geniş toprakları elinde tutan uluslar daha çok saldırıya uğradılar.
Şuna iyice kanaat getirdiler; beklenmedik olaylar beklenir olaylardır, her saat başı karar vermek gerekir, kişi veya kişiler şeytanla çelik çomak oynayabilecek zekâya sahip değilse, onun sivil veya asker olmasının hiç önemi yoktur. Kuzey Afrika sahrası, kendisine sahip olmaya gelen herkese; ”Afrikada insan kendini hareket ederek savunur”
Sf: 49
1000 askerin kolayca yapacağı bir hareket, 10.000 asker için zor bir görev, 50.000 asker için imkânsız bir iş haline gelir.
Sf: 51
ALTINCI BÖLÜM
Oduncuya Bile Güçten Önce Tecrübe Gerekir
Tecrübe ve değişim denilince; Büyük Frederik’in bir makalesi aklıma geliyor. Ordusunda kırk savaşa girip çıkmış olan iki yük hayvanı bulunduğunu, fakat bunların hâlâ yük hayvanı olarak kaldıkları yazıydı.”
Sf: 52
Düşmanı yenme fırsatını; yine düşmanın kendisi sağlar. Her şey zamanında ve isabetli karar verebilmeye bağlıdır.
Düşmanın tabiatını sezme, savaş sanatının en önde gelen yeteneğidir. İnsanlar ölüm yakın olunca hiçbir şeyden korkmazlar.
Hiç kimse kendisinden üstün olduğunu bildiği birisini tahkir etmeye ve rahatsız etmeye cesaret edemez.
Sf: 54
”Harp cahil için bir sanat, fakat uzman için bir ilimdir.”
Cengiz Han’ın söylediği gibi; ”Bana subay ve para getirin. Dünyanın her yerinde ordu kurar, savaşırım. Subaylar ordunun temelidir.”
Batı dünyasının bir numaralı stratejisti ve savaş önderi kabul edilen, Alexander, Hannibal ve Sezar’ın yaptığı savaşların toplamından daha fazla savaşan, metodları Baron Jomini tarafından uygulanmaya çalışılan ve kitap haline getirilen, Amerikan İç Savaşının generallerinin de savaşları bu kitaptan yaptıkları söylenen; strateji denilen sanatın, onun savaşlarından kaynaklandığı bilinen, Napolyon Bonaparte; ”Altmış iki savaşa katıldım, biri diğerine benzemiyordu” demiştir.
Sf: 55
Klasik ve geleneksel savaş sanatını öğrenmenin tek yolu, dünyaca ünlü savaş önderinin savaşlarını anlatan eserlerin tekrar tekrar okunmasıdır. Büyük bir savaş ustası olmaya çalışmanın yolu sadece budur. Tek sır da budur. İkinci tesbit ise; düşmanı şaşkına çeviren, beklenilmeyen hücumlardır. Tıpkı, ”İnsanı yere yıkan yumruk sertliğinden değil, nereden geldiği belli olmayan yumruktur” deyişinde olduğu gibi.
Sf: 57
YEDİNCİ BÖLÜM
Gündüzün Arkasında Karanlık Bir Gece Bekler
Savaşta yapılan iş, düşmana kendi istekleriniz için bir zor kullanma eylemidir.
Sf: 58
Bir çok insanı öldürmeden, yaralamadan düşmanı yenmek, silahlardan soyutlanma, Öldürmeyen fantastik silahlar, ölmesin geçici bir süre bayılsın şeklindeki, savaşın doğasına aykırı, hafif akıllı olduğu için her şeyi de hafif sananlara çekici gelen bu fikirler toptan yanlıştır. Savaş gibi insan yaşamının en cehennemi ve tehlikeli eyleminde iyilik yüzünden ortaya çıkacak olan hatalar ve bunların sonuçları, bir devletin, bir halkın her şeyini elinden alabilir. Savaştan nefret etmek başka, savaşın doğasını dikkate almamak başka şeydir ve çok tehlikelidir.
Bir ülkenin fiziki savaş gücünü yok etmek topraklarını ele geçirmekle iş bitmez, halkın savaşma azmi ve karşı koyma gücü ayakta olduğu sürece bir barış amacı her zaman boş bir gayret olarak ortada kalacaktır.
Sf: 59
Savaşa ve siyaseti idare eden insanlar ayrı ayrı olduğunda her konuda karşılıklı anlaşma olması gerekmektedir. Savaş tarihine bir parça meraklı olan herkes bilir ki, bu en katı rejimlerde bile tam olarak sağlanamamıştır.
Sf: 60
Alman panzer birlikleri mesafeyi, zamanı altüst ederek Fransa’nın derinliklerinde uçar gibi ilerlerken, zamanın Fransa Savaş Balkanı, Paris’in doğusundaki cephede savaşan generale, ”kanınızın son damlasına kadar siperlerinizi savunun, yerlerinizi terk etmeyin” diye bir telgraf gönderir. Halbuki cephe falan kalmamıştır, siper diye de bir şey yoktur, her taraf darma dağınıktır. Telgrafı alan general astlarının da bulunduğu bir köy evinin odasında; ”Şu koltuğunda oturmaktan kıçı nasırlaşmış adamın sözlerini duyunuz değil mi? Paramparça olmuş siperlerde kalın da daha çok ölün demek istiyor. ‘Kanınızın son damlasına kadar mevzilerinizi savunun sözü’ boş bir sözdür. Bu adam sanıyor ki insanın ölmesi için bütün vücudundaki kanın boşalması gerekiyor. Nereden bilsin bir miktar kan akmadan da insan ölüyor. Hem sonra ölelim ama mezbaya gider gibi niye ölelim. Savaştan haberi olmayan palavracı buraya gelsin de, kanının son damlasına kadar nasıl savaşılıyormuş bize göstersin.”
Sf: 62
SEKİZİNCİ BÖLÜM
Savaş İnsanlığın Yüküdür, Sevdikleriniz Size Geri Dönmeyecek
Işığa yıldırımdan zarar gelmez.
Sf: 63
Savaş kararı her hal ve şart altında, bizzat halkın kendisi tarafından alınmalıdır. Savaş bir yasama meselesi değildir.
Jeopolitikçilere göre; sadece büyük güçlerin büyüdüğü kabul edili; küçük devletler yok olmaya mahkûmdur. Devlet biyolojik yasalara bağlı olan bir organizmadır. Bunun anlamı şudur: Nüfusu artan, büyüyen bir millet genişlemelidir. Ayrıca büyük güçler de merkezkaça girip bir gün parçalanacaktır.
Sf: 67
Devlet topraklarının büyük oluşu, özgürlüğün ve bağımsızlığın daha kolay korunmasına yol açar, aksi halde toprakların küçüklüğü saldırıyı davet eder fikrine inanılmıştır.
Sf: 69
DOKUZUNCU BÖLÜM
Açgözlülük, Devletleri ve Toplumları Çıkarları Uğruna Zorbalığa Götürür
Doğal olarak savaştan başka bir şey olmayan bu dünyada; insan karekterinde toplanmış ikiyüzlülük başta olmak üzere, maddiyata olan düşkünlük, ele geçirme hırsı oldukça, sonsuz barış, silahların sınırlandırılması, insanların kardeşliği gibi kavram ve söylemler sahtekârlıktan öte bir şey değildir. Barış sadece bir idealdir. Bunun böyle olduğunu bir türlü algılayamadan insanoğlu uyku halini sürdürmeye devam eder. Bunun sakıncası nedir? Ne yapması gerektiğini tam olarak anlayamaz. Başına gelecek olanı yumruk yemeden önce anlayıp hazır olamaz.
Sf: 70
İlk kez Romalılar, savaşacak insanları, kışla ve Lejyon garnizonlarında sürekli beraber yaşam düzenine sokarak askerliği düzenli maaşlı, aylıklı hale getirdiler. Bunu yaparken şunu düşündüler. Pek az kimse doğuştan cesurdur ama iyi bir düzen ve disiplin pek çok kimseyi cesur hale getirebilir. İyi bir düzen askeri yiğitleştirir, bozuk düzen ise korkaklığa iter. Bİr ordu cesaretten daha fazla, iyi bir düzen ve disipline güvenmelidir.
Fransa’da 23 Ağustos 1793 konvensiyonunun ”Yurt Savunmasına” ilişkin bölümü önemini hâlâ kaybetmemiştir.
Madde1: ”Şu andan itibaren, düşmanlarımızın tümü cumhuriyet topraklarından çıkartılana kadar, Fransızların hepsi ordularda hizmet etmek üzere sürekli göreve alınmışlardır.
Genç erkekler savaşa gidecekler; evli erkekler silah yapacaklar ve savaş malzemeleri taşıyacaklar; kadınlar çadır ve giyecek yapacaklar ve hastanelerde hizmet edecekler; çocuklar eski ketenlerden pansuman bezi yapacaklar; yaşlı erkekler meydanlara getirilip, cumhuriyetin lehinde ve krallara karşı nefret dolu konuşmalar yaparak askerlerin cesaretini artıracaklardır.”
Sf: 71
Askerin morali muharebede kesin unsurdur. Ve en yüksek morale ise çarpışmalarda başarı elde edilince ulaşılır.
Sf: 72
Savaşta kötü hayat sürenler, liderinin de aynı şartlarda yaşadığını bilir ve görürse zorluklara daha fazla göğüs gerer. Liderini çatışmada görür, onunla konuşur, kendisine herhangi bir sebeple saygı gösterilirse çok mutlu olur. Kendisi ile gerçekten ilgilenildiği, kendisinin düşünüldüğünü bilmesi çatışmadaki insanın ruhunu güçlendirip, dayanıklığını arttırır.
Sf: 74
ONUNCU BÖLÜM
Savaşa Halkın Menfaati İçin Girilir; Siyasi, Ekonomik ve Sosyal Buhranlarla Çıkılır
Devlet çarklarının kişisel çıkar sağlama ve kendi rahatından başka şey düşünemeyenler tarafından çevrilmeye başlandığı dönemler, milletle yenilgiden yenilgiye, felaketten felakete, her türlü acı ve sıkıntılara, yokluklara uğrar.
Sf: 75
Güçlü bir ulusun bireyleri ak günlerde mutlu, kara günlerde dayanıklı, kanlı günlerde düşmanlarına ezici olabilmişlerdir.
Milletlerin tarihinin insanlık tarihindeki yeri güçlerinin derecesi ve topraklarının genişliği ile doğru orantılıdır. Görülen odur ki, bir kavmin ilerlemesi belli bir süre sonra durmaktadır.
Sf: 79
ON BİRİNCİ BÖLÜM
İnsanoğlu Olayları Tayin Edemez, Sadece Fikirlerle Yaşamı Yönlendirebilir. Doğanın Sırlarını Çözemez, Yaşam Tarzını da Belirleyemez.
Sf: 82
Başka bir ifadeyle; birincisi, bir bakışta olayları kavrama yeteneği, ikincisi de, kararlılıktır.
Sıkışık anlarda düşüncelerden çok duygular insanlara egemen olur.
Sf: 85
Doğası bakımından insanlara birbirinden olan farklılıkları itibariyle göz atıldığında ilk önce tarafsız denilen çok az heyecanlanan tiplerle karşılaşır. Bunlar tasasız kimselerdir.
İkincisi, çok heyecanlı, fakat duyguları hiçbir zaman belli bir sınırı aşmayan tiplerdir. Bunlar duygulu fakat sakin insanlardır.
Üçüncüsü, aşırı derecede hassas, barut gibi çok çabuk ve çok şiddetli patlayan fakat hiddetleri devamlı olmayan kimselerdir.
Sonuncusu ve dördüncüsü, küçük nedenlerle harekete geçmeyen, hiçbir zaman çabuk hareket etmeyen, aksine yavaş yavaş harekete geçen fakat duyguları çok güçlü ve uzun süre devam eden tiplerdir.
Mesele, bu farklı sinir sistemlerine sahip olan insanların savaşın faaliyetleri üzerine etkileri ile bunlardan beklenen manevi gücün büyüklüğü ortaya çıkarmaktır.
Tasasız insanlar kolay kolay dengelerini kaybetmezler, ama her türlü kuvvet gösterisinden yoksun olan bu durum, manevi bir güç olarak nitelenemez. Bu kimselerde çoğu kez eylemin nedeni, itici güç eksiktir ve bunun sonucu olarak da eylem yoktur; fakat bunlar, yaptıkları işi kolay kolay yüzlerine gözlerine bulaştırmazlar.
Sf: 86
İkinci sınıfa girenler küçük olaylardan kolayca heyecanlanırlar; fakat büyük olaylar karşısında çabucak bunalırlar, ezilirler. Bu tür insanlar, felakete uğramış birine yardım için çok çaba harcarlar ama bir ulusun felaketinde sadece üzüntü duyarlar; harekete geçmezler.
Savaşta bu insanlar faaliyetlerini de dengelerini de korurlar ama, büyük işler yapamazlar. Çünkü, büyük işler için itici güç olarak çok kuvvetli bir zekânın mevcut olması lazımdır. Çok kuvvetli, bağımsız bir zekâ ise bu tip insanlarda nadiren bulunur.
Öfkeli, çabuk parlayan tipler, günlük hayatta olduğu gibi savaşa da pek uygun değillerdir. Gerçi kuvvetli bir itici gücün sağladığı avantajlara sahiplerdir. Eğer bu insanların içindeki heyecan cesarete, şan ve şerefe yönelik olursa, savaşta çok işe yarar. Muharebelerde cesur bir karar, manevi gücün atılımı çok kez yeterlidir.
Duyguları çok hızlı gelişen bu insanların dengelerini koruyabilmesi diğer insanlara göre iki kat daha zordur. Fakat, çok heyecanlı kimselerin çok kuvvetli olamayacakları, çok heyecanlı oldukları zaman dengelerini koruyamayacaklarını söylemekte tecrübelere ters düşer. Bunlar, kural olarak daha asil bir karektere sahiptir, içlerindeki zıt kuvvetleri dengelemeyi öğrenmeleri halinde büyük bir ruh kuvvetine sahip olduklarını kolayca ispat edebilirler.
Sf: 87
Çok seyrek heyecanlanan ama heyecanlandığı zaman da derinden heyecanlanan insanlar vardır; bu tipler savaşın güçlükleri içinde büyük kitleleri harekete geçirmeye en uygun kimselerdir. Bunların duygularının etkisi, büyük kitlelerin hareketine benzer; yavaş harekete geçer, ama çok güçlüdür. Yalnız bu insanların dengelerini hiç bir zaman kaybetmediklerine ve kör bir tutkunun kurbanı olmayacaklarına inanmak, deneyimlere ters düşmek olur. Kendine güvenmenin verdiği asil gurur kaybedilir edilmez, ya da bu gurur yeterince kuvvetli olmadı zaman bu insanlar da dengelerini kaybeder ve kör tutkularının kurbanı olurlar.
Sf: 88
Genellikle insan tehlikenin ne olduğunu öğrenmeden önce onu korkutucu, ürkütücü olmaktan çok çekici bulur. Heyecan sarhoşluğu içersinde düşmana hücum ederken mermileri ve vurulup ölenleri kim sayar? Gözler bir an kapalı, bizim mi, başkalarının mı kurtulacağını bilmeden soğuk ölüme atılmak. Bütün bunları göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir zamanda bitecek işler değildir. Kurşunlar her yere düşmeye, roket, havan ve diğer ağır silah mermileri toprağa havalandırmaya, taş ve ağaçlardan kopan parçalar insanlara çarpmaya başladığında tehlikenin çekiciliği duygusunun yerini, ölümün gerçek yüzü alır. Artık insanlar huzursuz, vurulup düşenler ya sessiz ya da iniltiler içerisindedir. Herkesin önünde sanki kudurmuş dalgalar gibi birbiri ardına gelen bir sahne vardır. Cesur insanlar bile şaşkınlık içerisindedir.
Bu ilk izlenim karşısında anında karar verme yeteneğini kaybetmeyen biri, çok olağanüstü bir insandır.
Sf: 89
Savaşta her şey çok basittir; fakat en basit şey bile çok zordur.
Sf: 93
ON İKİNCİ BÖLÜM
Kitaptan Yüzme Öğrenip de Sudan Canlı Çıkana Rastlanılmamıştır.
Sf: 94
Bir halk, ordusunun yenilmesi ile değil, kendisi yenilgiyi kabul ettiği zaman yenilmiştir.
Savaş 1907 Lahey Sözleşmesi, 1947 Cenevre Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Anayasasıyla, uluslararası antlaşmalarda pozitif hukuk haline gelmiştir.
1. Yasal bir otorite (devlet) başlatmalı. 2. Açıkça ilan edilmeli. 3. Haklı niyeti olmalı. 4. kullanılan güç savaşın hedefine uygun olmalı (Aşırı güç kullanılmamalı). 5. Savaş son çare olmalı. 6. Makul bir barış şansı olmalı. En önemli iki temel kuralı; a. sivillere zarar verilmemesi b. aşırı güç kullanılmamasıdır.
Sf: 96
Bir savaş sadece kazanmak için değil, düşmanın örgütlü tüm birimlerinin yok edilmesi için yapılmalıdır. Ateşli bir şekilde harekete geçmek, tükenmeyen bir enerjiyle saldırıyı sürdürmek, dost ve düşmanda hayranlık uyandıracaktır.
Sf: 97
Ulus sağlıklı olduğu ve askerlik hizmeti bir külfet olarak değil de bir şeref olarak değerlendirildiği sürece hiçbir tehlike ve korku geçerli olamaz. Böyle olmayan halklar, uluslar kitabından silinecek, yerini kendinden iyi yani daha güçlü birine bırakacaktır. Zira uluslararası ilişkilerde, güç yüce hukuktur, hukukun korunması için de gücün kullanılmasına ihtiyaç duyulacaktır.
Sf: 99
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Savaş Halkların Rekabetidir
Gayri nizami savaşlar, iki ordunun karşı karşıya geçip cephe meydana getirdikleri klasik durumun dışında kalan bütün silahlı mücadele biçimlerinin genel adıdır.
Gerilla sözcüğünün yaygın olarak ilk kullanımı Napolyon’un İspanya’yı işgaline karşı yürütülen direniş sırasında olmuştur. İmparatorun tümenlerine karşı cephe tutamayan İspanyollar çetin bir yıpratma savaşına girmişler, garnizonları,ikmal yollarını ve karakolları vurmuşlar, karşı darbeleri çekilerek savuşturmuşlar, böylece işgali Fransa için aşırı pahalı ve felaketli bir teşebbüs haline sokmuşlardır.
Kısacası, gerilla, askeri açıdan zayıf olan gücün savaş yöntemidir.
Bunların kısa süre içinde halkın desteğini sağlaması, zihinleri kazanması önemlidir. Aksi halde haydut veya günümüzdeki moda deyimi ile terörist kategorisine düşme ihtimali büyüktür.
Sf: 101
Gerilla yalnız, başarıdan emin olduğu zaman savaşır. Kendi istediği yerde ve zamanda çarpışması esastır. Temel savaş yöntemi baskın ve pusudur.
Sf: 103
Klasik örneği en uygun olan da Vietnam’dır. Filipinler ve Malezya’da ise gerillalar halk savaşına geçmeden yenildiler. Bunun başlıca sebebi ise, İngilizlerin bu harekâtın başına getirdikleri generalin klasik tüm sistemleri bir tarafa atıp, kontrgerilla, temizleme harekâtı, psikolojik savaş, bul ve yok et sistemlerini doğru, etkili ve hızla kullanabilmesinden kaynaklanmıştır.
Gayri nizami savaşın üst biçimi halk savaşıdır. Halk savaşı uzun bir mücadeledir. Öyle ki, gerillaların politik gelişmeler kendini gösterinceye kadar savaşması esastır. Kısaca üç aşamaya ayrılması âdet olmuştur. Birinci aşama olan stratejik savunmada sabotaj, pusu ve benzeri eylemlerle güç gösterisi yapılır. Vur-kaç taktiklerini uzun geri çekilmeler izler. Düşman birçok yeri korumak zorunda kalarak güçlerini dağıtır. Kural olarak arazi tutulmaz ve düşmanın ilerlemesi önem taşımaz. Hedef, gerillanın varlığını sürdürebildiğini ispatlaması ve karşı tarafı yıpratmasıdır.Stratejik denge denilen ikinci aşama, gerillanın halk ordusu halinde toparlanmaya başlandığı, düşmanın ise elindeki olanakları sonuna kadar zorladığı halde gerillayı yok edemediği dönemdir. Bundan sonra düzenli birliklerin oluşturulup düşmanın kesin yenilgiye uğratılacağı stratejik saldırı aşaması gelir. Bu safhada artık gerilla ikincil öneme sahiptir. Gerillanın işi son safha için koşulları oluşturmaktır, bu safhanın uzunluğu ise tamamen koşullara bağlıdır.
Sf: 104
Bu savaşlardaki az sayıdaki asker, memur ve diğer eğitimli kesimin itici gücü oluşturduğu, hatta bunların çoğunun batı ülkelerindeki aydınlar olduğu görülmektedir.
Asya, Güneydoğu Asya ve Güneydoğu Asya adalarında yapılan ve yürütülen gayri nizami savaşlar arasında Vietnam, tipik ve klasik bir örnek olduğundan; neyin nasıl olup nasıl olmadığını anlayabilmek için bellekler de iyi tutmasına, hükümetlerin, yönetimlerin, asker ve sivillerin geleceğe doğru yürütülecek politikalar ve stratejiler yönünden öğrenmelerine ihtiyaçları vardır.
Vietnam gerilla savaşı 1945 yılında Japonların teslim olmasıyla başlamış, 1946’da Fransızlara karşı yürütülen gayri nizami harp 1954’de Fransızların, 1975’de ise Amerikalıların yenilgiyi kabul edip çekilmelerine kadar sürmüştür. Her iki aşamada da Vietnamlılar büyük kayıplar vermelerine rağman, karşılarındaki gücün savaşa devam etme azmini kırarak topraklarından çekilmelerini sağladılar.
Sf: 105
Fransızlara karşı gerilla savaşı önce takım ve bölük düzeyindeki hareketli gerilla teşkilleriyle yürütülmüş, giderek daha büyük birlikler kurularak sonuçta Fransızlarla eşit güce ulaşılmıştır. Uzun süren gerilla döneminde Fransızlar ülkenin her tarafını birden tutma hatasını tekrarlamışlar ve esnek taktiklerle, hızla güç kaydırıp yoğunlaşabilen gerillalar karşısında çıkmaza düşmüşlerdir. Japonların teslimiyle ülkenin büyük bölümünü kurtaran ve kısa bir süre için de olsa bağımsızlığı yaşayan Vietnamlıların, Fransızlara imparatorluklarını yeniden kurma şansı vermeyecekleri açıktı. Fransız komutanı Leclerc her bölgenin yollarını ve hâkim noktalarını tutarak gerillaları bölge bölge temizlemeyi düşünüyordu.
Fakat gerillaların yollara ihtiyacı olmadığı gibi, hâkim noktalarda hiçbir yere hâkim değildi. Ülke bu tür polis yöntemleriyle taranamayacak kadar büyüktü. Kaldı ki bu tür yöntemlerde her gerillaya karşı en az 10 asker hesaplanmıştı ki, bazı durumlarda minimum rakam 20’yi de bulmaktaydı. Zaten gerillaların kentleri korumak gibi bir amaçları da yoktu. Halkın desteğini kazanmak için savaşıyorlardı. Böylece General Leclerc’in planları boşa çıktı ama yine de 8 yıllık savaşta 172.000 Fransıza karşı 500.000’e yakın kayıp verdiler.
Sf: 106
Asker olmayan ve askeri bir eğitim de almamış olan Nugayen Giap, kuzeyin lideri Ho Şhe Minh’in yakın arkadaşı olup, hukuk ve tarih öğrenimi görmüştür. Vietnam savaşlarında ortaya koyduğu örgütlenme, strateji ve taktik belirleme, gayri nizami harp tekniklerinde yenilik ve yaratıcılığı ile bu savaşın askeri lideridir.
Sf: 107
Giap bu zaferi stratejik anlamda ve insiyatifi hep ellerinde tutmasıyla açıklamıştır. Kurtarılmış bölgeleri korumak için stratejik savunmaya geçmek hatasını yapmamışlar, güçlerini düşmanın nispeten zayıf olduğu yerlerde başarılı saldırılar için yoğunlaştırmışlardır. Böylece Fransızlar saldırı yerine savunmada kalarak, inisiyatiflerini yitirmişlerdir.
Taktik planda ise yöntemleri; sürekli aldatma, sahte saldırılarla düşmanı meşgul etme, inisiyatifli olmak, zayıf noktaya hücum, ne zaman saldırıp ne zaman saklanacağını iyi tayin etmek, sık sık görünmez olup beklenmedik yerlerde ortaya çıkmak, aptalca ve inatla savaşmamak, düşmanın karşılık veremeyeceği ve kuşatamayacağı yerlere saldırmak, başarı ihtimali kesin olmayınca savaşmamak ve sık sık taktik değiştirmek.
Sf: 109
Amerika’nın kayıpları ise sadece ölü sayısı itibariyle 50.000’i aşmış, 1969’a kadar 2226 savaş uçağı ve 1889 helikopteri düşmüştü. Amerikalılar o kadar sıkıştılar ki, dünyanın dört bucağındaki üstlerinden ve bazı hallerde müttefiklerinden ödünç uçak almak zorunda kaldılar. 1975’e kadar uçak ve helikopter kayıpları daha da arttı. Sonuçta, ne yapılırsa yapılsın hiçbir şeyin Vietkong’un yükselen hâkimiyetine mani olamayacağı anlaşıldı. Vietkong zaferi elde etti. ABD de bu toprakları terk etti. Pahalı zafer Vietnam2ı harap etti, ABD’yi ise madden ve manen sarstı.
Sf: 111
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Dünya Herkese Yetecek Büyüklüktedir, Başkalarının Yerini Kapmaya Çalışmak Niye?
Gelecek ancak geçmişi incelemek şartıyla anlaşılabilir. Devlet yakın zamanlı bir icattır. 16. yüzyıl boyunca savaşlar, kendi çıkarları için çalışan hem resmi hem de gayri resmi soyguncular dışında prenslikler, cumhuriyetler, şehirler, şehir müttefikleri, dini ittifaklar ve bağımsız asilzadeler tarafından çıkarılmıştır.
Devletlerin oluşum gerekçesi, yöneten (hükümet) ordu ve halktan oluşan üç parçanın birleştirilmesine dayanır. Fakat, uygulama boyunca halkın reddi ile hükümet ve ordunun yetkisi gibi tanımlanmaya kalkışınca savaşa sebep oldu.
Sf: 112
Gelecekte savaş ordular tarafından değil, bir gün terörist, gerilla, direnişçi, çete, haydut ve soyguncu adı verilen fakat kendilerini tanımlamak için daha uygun isimler bulacak gruplar tarafından yürütülecektir. Oluşumlar, kurumsal kavramlardan çok karizmatik yetenekler üzerine oturtulan, meslekten öte, idealizm ve fanatizmle harekete geçirilen, ideolojik tabanlı olacaktır.
Sf: 115
1956’da Fransızlar tüm FLN liderlerini taşıyan bir Fas yolcu uçağını ele geçirdiler. Bunun savaş sözleşmelerine öyle aykırı olduğuna inanıldı ki hareketin yapılması için verilen emirlerin imha edilmesi istendi. O günden bu güne benzer olaylar oldukça yaygınlaştı. Lübnan, Afganistan ve Latin Amerika gibi ülkelerde muhalefet liderlerinin de suikasta kurban gitmeleri ya da kaçırılmaları normal bir savaş yöntemiyleymiş gibi sürdürüldü. 1981’de İsrailliler, Fransızların uygulaması FKÖ liderlerine karşı uygulamayı denediler. Bir Suriye uçağını zorla yere indirdiler, fakat aradıkları kişileri bulamadılar. Amerikalılar 1986’da İsrail Lübnan’da faaliyet gösteren İran yanlısı Hizbullah örgütünün üç liderini kaçırdı. Bu da şunu göstermekte ve ispatlamaktadır ki teröristlerle belli bir süre mücadele edenler sonunda kendileri de bir terörist olmaktadır.
Sf: 116
Gerilla savaşları her zaman başarı ile sonuçlanmasa bile, dünden bugünlere, klasik stratejinin gerilla savaşlarıyla hiçbir alakası olmadığını gösteren dersler binlerce kez yaşandı. Mao, gerillalarında ”nüfus denizi” içinde yüzen balıklar olarak bahsederdi. Fakat bu deniz, birbirinden ayrı mıntıkalarda, çökmüş kara tabanlarına birikmiş sayısız su birikintilerinden meydana gelmektedir.
Sf: 117
Amerikalılar Vietnam’da askeri okullarında öğretilen şekliyle stratejinin, ”cepheleri olmayan bir savaşı” başarılı bir şekilde yürütmek bir yana, anlamak için bile yetersiz olduklarını keşfettiler.
Toplumun kuralsız savaş tehlikesine karşı günlük savunulma yükü hızla çoğalacak.
Dost düşman karışık, her şeyin iç içe geçtiği, sivil halkın her yerde olduğu, kuvvetlerin aşırı ölçüde dağıldığı cephesiz ve kuralsız savaşta, örnekler göstermiştir ki, çıkarılacak bir ders varsa, o da bu silahların işe yaramadığıdır.
Sf: 120
ON BEŞİNCİ BÖLÜM
Nefret, Üst Üste Bindirilmiş Öfkelerden Oluşur
Kendi kültürlerinden taban oluşturmak kaydıyla, insanları her zaman hayatından kolaylıkla vazgeçirebilecek iki yüksek motivasyon aygıtını kullanacaklardır. Bunun biri milliyet diğeri ise inançları olan dindir. Her ikisi ortaklaşa veya ayrı ayrı; her biri, ideolojilerinin tabanını oluşturacaktır. Bunlar da eski taşlardır. Modernlik savaşma stratejileri ve taktiklerine ait olacaktır. Devletler, bürokratik yapılar olduğundan ve kalıplarla kuşatıldığından karşısındakilerin hız ve esnekliğine ayak uydurmada, ön almada zorlanacaklar, mevcut statülerini korumada çok ter dökeceklerdir… Çünkü karşılarında insanları bulacakları her şeyin silahlara değil dayanıklılık ve cesarete bağlı olduğunu göreceklerdir.
‘Kahraman kişi, halka umut, mutluluk veren kişidir. Strateji; fikir ve binlerce tüfekle silahlanmış umuttur.’ Harekette ülkenin fiziki, ekonomik ve sosyal koşullarının tahlili esastır. Devrimin somut koşulları, emperyalizm ve büyük sermaye şirketlerinin sürekli varlığı nedeniyle her daim var olacaktır. Doğrudan doğruya halka seslenilecektir. Mücadele stratejisi şartlara göre şehirlerde ve kırsalda, sonunda birleştirilmiş şekilde ikisinde birden yürütülecektir. ‘Gerilla satırı’ ‘düşmanın kalbine’ indirilecektir. Stratejinin gizli kapaklı yanı yoktur, şehirler ve kırsal bölgelerde sabotajlar, bombalamalar, küçük grup eylemleri, sivil itaatsizlik ve kitle hareketleri organize edilecektir.
Sf: 122
Lüzumsuz toplantılarla vakit öldürmek yerine, belirli ve günlük eylemleri uygulayacak bir teşkildir.
Başarının koşulu, hareket ve hareketlilik ile onun ayrılmaz parçası sürat ve yine sürattir. Gerici basına, yani ülkedeki gazetelerin aşağı yukarı büyük kısmına göre direnişçiler ve gerillalar ‘haydut’ , ‘terörist’ , ‘katil’ ve ‘gangster’ vb.’dir. Milyonlarca insanı açlığa, kölece çalışmaya, doğal ihtiyaçlarını bile karşılamayacak yevmiyeye mahkûm edenler, insanları kötü yollara düşürenler, gıdasızlığın doğurduğu hastalıklardan ölen çocukların sorumluluğunu taşıyan, onlara göre, namuslu kişiler, şerefli insanlardır.
Sf: 123
Temel reformlar hiçbir zaman barışçıl yollarla gerçekleştirilemez. Emperyalistler işbirlikçi ordularıyla ittifak ederek yeryüzünde en ufak bir halk hareketi belirtisi gördüğünde, derhal askeri hükümet darbesi yaptırmakla tereddüt etmez. Gerekirse, birçok örnekle olduğu gibi, en zalimce saldırılara başvurmaktan kaçınmaz.
Sf: 124
Başlangıçta karşı çıkış ve ortaya koyacağımız eylemler için tarihin değişmeyen yanılgısıyla, ‘ne idüğü belirsiz bir grubun işi’ diye tanımlayacaklardır. İlk eylemler düşmanı hayrette bırakır. Basit sokak zorbalarının giriştiği vurgunlar sanar. Yanlış izlerden giderek senelerini yitirir. Hatasını anladığında artık çok geçtir. Savaş çoktan başlamıştır.
Yanlışlıklar ve terslikler, aynı zamanda, edindiğimiz tecrübelerin kaynağıdır. Önceden kestirilemeyecek yanlışlıklar, başımıza geldiği zaman, ileride aynı türden yanlışlıklara düşmememizi sağlayacak tecrübeyi kazandırmaktadır.
Bİr gecede savaşçı yetiştirilemez. Bu iş zaman ister. Bu yüzdendir ki emperyalizme karşı savaşımızın niteliğinin süratle değişmesi ve mücadelemizin kısa zamanda gelişmesi mümkün olmayabilir.
Sf: 125
ON ALTINCI BÖLÜM
Kır Gerillası Anatomisi…
Koskoca Yılanı Karıncalar Yok Eder.
Sf: 127
Gerilla savaşında, ”Ne toprak kazanmak sevinmek için, ne de toprak kaybetmek üzülmek için bir sebeptir” ilkesi akılda tutulmalıdır.
Sf: 128
Savaşa açık bir bölgede girilecekse, haberleşmenin zor ve ulaşım imkânlarının yetersiz, toplum hayatının kısır olduğu dağınık nüfuslu bölgeler avantaj sağladığı için öncelikle seçilecektir.
Sf: 129
Gerilla birliğindekilerin seçiminde; ana örgütünün üyelerinin sağlam, amaca bağlı, sabırlı, cesur ve zeki kişilerden oluşmasına özen gösterilir. Bunun yanı sıra, seçilenlerin de bu birliğe katılmayı istemeleri gerekir. Bu kişilerin gerilla eylemleri sırasında yürüttükleri bağımsız hareketlerin, eyleme uygun bir biçimde yapılıp yapılmadığını ölçmek için genellikle hiçbir yol yoktur ve çoğu zaman bunlar, sorumlu liderin bilgisinin de ötesinde eyleme girebilirdi. Bunun içindir ki, gerilla birliklerinin seçiminin ve eğitiminin temeli, ”kişinin kendi görevini inanarak yürütmesi” esasına dayandırılmıştır.
Sf: 130
Gerilla sayısının fazla olması halinde birliğinin hareketi tıkanacak, yiyecek bulmak ve gizlenmek çok zorlaşacaktır. Bu sorunlar yüzünden planlarını yürütemezler, cephane tüketimini karşılayamazlar, göreve gidişte ve dönüşte sıkıntıya düşerler.
Sf: 132
Dengesiz unsur ve kişilerin konuşmaları kaydedilir, gizlice gözetlenir, kimlere daha yakın oldukları tespit edilir. Kötü giden eylemler, yenilen darbelerden sonra gözetleme ve takip işleri daha bir özenle yapılır. Değerlendirmeler haftalıktır. Olumsuzluğu tespit edilen şahıslara yol mu gösterilecek, politik seminer ve konferans mı alınacak, yoksa ceza mı uygulanacak karar verilir.
Sf: 134
Eğer karşı taraf mevzilerini sağlama almışsa veya kuvvetli bir stratejik noktayı savunuyorsa, başarı için özel garantiler olmadıkça saldırıya geçmezler.
Gerilla savaşında kaybedilen insanları ve cephaneyi yenilemek zor olduğundan, yüzde yüz kazanmaya inanmadan çatışmaya girmezler. Çok sayıda adamdan ve cephaneden olurlarsa, bu onlar için bozgun sayılır.
Gerillalar sarıldığı veya ablukaya alındığı zaman kendi iç haberleşmesini de keserek, gecenin karanlığı ya da şafağın ilk ışıklarıyla gözlerine kestirdikleri zayıf bir noktadan baskın şeklinde saldırı ile çemberin dışına çıkmaya çalışacaklardır.
Sf: 135
Beklenmedik yerlerden ortaya çıkmak, karşı taraf güçlü durumdaysa daireler çizme metoduyla uzaklaşmak, Bütün araziye yayılarak gözlere ve kulaklara işkence etmek, ya da her yandan gece gündüz, gelişigüzel ateş ederek, moral bozup panik yaratmak, Sonra da beklenmedik bir sırada bütün güçleriyle saldırıya geçmek, kır gerillalarının klasikleri arasındadır.
Kır gerillasının felsefesi şudur; Bir ordu ne kadar dayanıklı olursa olsun, kafasına ve vücuduna büyük etkiler yapıldığında, gevşemeye, yorulmaya, ve yıpranmaya başlar. Bu iş uzun sürecektir, biz düşmanın ruhu gevşeyinceye ve vücudu yoruluncaya kadar sabırla mücadeleyi sürdüreceğiz.”
İlk kural, gizlice ve dikkatle hazırlanmak, hızla ve birdenbire saldırmaktır. Sert rüzgâr, bardaktan boşalırcasına yağan yağmur, sis, gece karanlığı ve gücü tükenmiş bir düşmana saldırmayı kolaylaştıran koşullar, gerilla saldırıları için uygun bir ortam yaratırlar.
Sf: 136
Bir gerilla birliğinin yabana atılmaz gücü, yalnızca adamlarının sayısına değil, aynı zamanda, düşmanın moralini sarsmak ve içinde sonsuz korku yaratmak için ani saldırılarda bulunmasına, pusu kurmasına, ”doğuda gürültü çıkar, batıdan saldır” ilkesine uymasına, gelişi güzel gösteriler yapmasına, kendi gücü hakkında söylentiler yaymasını da dayanır. Bunların yanı sıra, ”Düşman ilerlerse, biz çekiliriz; düşman çekilirse biz ilerleriz; düşman durursa, yıpratırız” şeklinde med-cezir ilkesi ile kamufle edilmiş saldırılara da önem verir.
Sf: 137
Önce düşmanın ana gücünün yardıma yetişmesi için en çok zorluk çekeceği bölgelere saldırılır, daha sonra da kendi ana gücünü başka bir yere, özellikle de düşmanın yalnız başına kalmış zayıf güçleri ile yürüyüş halinde birliklerine yollanır.
Bir gerilla grubu vadiler, ormanlar, dar patikalar gibi azami gizlilik imkânı veren yerlerden geçerek hasmının bulunduğu mevkilere iyice yaklaşır ve düşmanın kendisini emniyette sandığı, tedbirlerinin zayıf olduğu durumları değerlendirir.Gerilla, daha sonra bir kedinin avının üzerine atılan çevikliği ile hasmına darbeyi indirip hiç bir iz bırakmadan gözden kaybolur. Böylece düşman ilerlese de, geri çekilsede, saldırsa da, savunmaya geçse de, ne yaparsa yapsın, hiçbir şekilde kendini güvende hissetmeyecektir.
Sf: 138
Bazen planı safha safha anlatır ki, diğerleri her safhayı ancak zamanı gelince öğrenebilsinler.
Planlar ve eylemler, kılavuzlar ve yerli halkla tartışılmaz. Hele bir yere saldırılmak üzereyken bu tip konuşmalar tamamen yasaklanır.
Sf: 139
Asıl planlar konusunda düşmanı aldatmak için örtülü, sahte, göstermelik bilgiler halkı kullanarak açık propaganda halinde ortaya yayılır. Gerillalar, kendilerine sempati duyan köylüler ve güvenilir kişilerle sürekli irtibat halinde bulunarak uygun ortam ve havayı koklarlar.
Sf: 140
Baskının yapılacağı zamanın seçilmesine gelince; bunun için en uygun zaman gecedir, çünkü gece karanlığında baskın başarılı olmasa bile düşmanı paniğe uğratır. Dİğer yandan gece baskınları, ancak arazi çok iyi biliniyor, karşı tarafın düzeni iyi anlaşılmış ve son derece iyi kılavuzlar varsa yapılabilir. Durum böyle değilse baskınlar gece yerine şafakta yapılacaktır.
Sf: 141
Her kademedeki gerilla komutanları kendilerinin davaya olan kararlılıklarını göstermek ve saldırının mutlaka başarıyla sonuçlandırmasıyla ilgili olarak, çarpışmalar sırasında öldükleri veya yaralanarak bir şey yapamaz hale geldiklerinde -durum ters yönde gelişmesin diye- yerlerine geçecek olan kişileri yola çıkmadan önce seçer ve gruba bildirirler.
Sf: 142
Bir gerilla birliği hareket halindeyken düşmanla her an karşılaşmaya hazır durumdadır. Komutanı derhal durumu görmek ve hızla karar verebilmek için gözcülerin hemen arkasında yürür.
Sf: 143
Eğer yapılan baskınlar sırasında belli bir yönden takviye gelmesinden korkuluyor ise, bu kuvvetlerin ilerlemesini önlemek için, gelecekleri yola baskından önce tehlikeyi hızla bildirmek ve gelenleri geciktirmek için, küçük bir kuvvet gönderilir. Bir baskın sırasında, hücumun yoğun olacağı noktanın seçimi ve kuvvetlerin bölgeye dağılımı, (genellikle gücün üçte ikisi saldırının ana hedefine, üçte biri de diğer noktalara yöneltilir), düşman kuvvetlerinin yayılmasını ve bunları birer birer ezecek biçimde olmalıdır.
Sf: 144
Görev grupları hücumun yapılacağı yere çok yaklaştığında, güçlerini daha küçük parçalara böler ve bundan sonra ayrı, fakat birbiri ile koordineli olarak çarpışırlar. Parçalara bölünme saldırının yapılacağı noktaya gelince yapılır. Aksi halde yolu kaybetme, erken parçalanma, karşı tarafın baskının halinde küçük bir unsurun tek başına kalması gibi tehlikelerle karşılaşabilir. Ayrıca çeşitli bağımsız kollar ve gruplar arazide birbirinden ne kadar çok ayrılırsa, bunların aynı anda, hep birlikte saldırıya geçmeleri de o kadar zorlaşacaktır.
Sf: 145
Ajan raporlarının en can alıcı noktaların başında, halkın gerillaya ve düşmana karşı duygu ve düşüncelerinin ne olduğu gelir. Buna çok dikkat edilir. Halk etkin bir şekilde gerillaya yardım ediyor mu? Ediyorsa yüzdesi nedir? Halkın olumlu tutumu nasıl eyleme geçirilebilir?
Stratejik bakımdan önemli yerlerde, halktan güvenilir kişiler ya da halk arasından gerilla birliklerine sempati duyan kişiler ajan olarak kullanılabilir. Karşı tarafın öldürdüğü birinin ailesi veya başka akrabaları ile düşmandan nefret edenler arasından bu kişileri seçebilir. Bunlara diğerlerine oranla iyi bir ücret de vererek, bir casusluk ağı ile bu ağın nöbet sistemini meydana getirebilir.
Sf: 147
Dağ veya kır gerillalarının alışılmış tek taktiği pusudur. Pusu, başarılı sonuçlar elde etmek için pratik bir yöntem ve taktik olmasının yanında son derece de kolaydır. Saklanılan yerden birden çıkarak geçmekte olan düşmana ani bir darbe vurulursa bunun adı ”pusu”dur.
Gerilla iki tip pusu kurar.
Düşmanı üzerine, kendine çekerek pusuya düşürmek: Bu tip pusu, deyim uygunsa, gerilla grubunun yere uzanarak ve kollarını iki yana açarak düşmanı iyice sokulmaya ayarttığı zaman olur. Önce, ana gücüyle yolun iki yanında veya bir yanındaki gizlenme yerinde pusuya yatar ve küçük bir kuvvetle hasma saldırır. Bu küçük unsur, sanki bozguna uğramış gibi yapıp düşmanı gerilla hatlarının derinliklerine doğru çeker. Sonra da gerilla ana kuvveti bir veya iki kanattan hızla çıkıp hasmına baskın yapar.
Bekleme pusuları: Bunlarda düşmanı kendine çekerek yapılan pusulara çok benzer ama burada küçük bir kuvvetin yapmacık bir yenilgiye uğraması şartı yoktur. Bunun yerine, belli bir yükseklikte düşmanın hareketlerini gözlemek için belli bir gözetme yeri seçilir ve düşmanın ana gücü uygun bölge ve noktaya ulaştığı zaman hızla ortaya çıkar ve baskın yaparlar.
Sf: 149
Pusuda sessizlik esastır. Konuşmak, gecede olsa pusu yerinde dolaşmak, kabul edilebilir hareketler değildir. Uzun süre pusuda kalmak da planı açığa çıkarabilir. Üstelik bekleyen adamları gevşetir ve dikkatini dağıtır. Mekanizmanın iyi kurulması şarttır.
Küçük bir gerilla birliği, kendisine duyulan sempatiden ötürü, sürekli bir gizleme yeri bulmakta sıkıntı çekmez.
Sf: 150
Seçilen gizlenme yeri kesinlikle gizli tutulur. En yakın akrabalar bile bu konuda hiç bir şey bilmezler. Gizlenme yerinin açığa çıktığı anlaşılırsa derhal terk edilir, düşmanın gelmesi, saldırması bile beklenemez.
Gizlenme yerindeki depolar farklı bir çok noktada açılır ve yerlerini sadece birkaç kişi bilir. Hareket halinde uzun süre köyler arasında kalan gerilla birlikler, güvenlik açısından her gece başka bir köyde kalır. Yer değiştirme mutlaka hava karardıktan sonra yapılır.
Halk arasında gerillaları destekleyen ne kadar çok kişi olursa, bir gerilla birliğinin gizlenme yeri bulması da o kadar kolaylaşır. Çünkü böylece halk arasında bir haberleşme ağı kurulacak, her bir gerilla grubu üyesi de evlerden birinde saklanabilecektir.
Eğer bir gerilla birliği tetikte ise, istihbarat ağı olağanüstü bir verimlilikte örgütlenmişse ve bölge halkı düşmanın bütün hareketlerini düzenli bir biçimde bildirecek kadar sempati duyuyorsa, gerillaya ani baskınlar yapmak son derece zordur. Diğer yandan koşullar ne olursa olsun, gerilla bunlar benim lehime diyerek dikkatli davranmaktan vazgeçmez.
Bunun tersi de mümkündür. Halk gerillaya kızgındır, ondan nefret eder. Bu hal gerilla için en sıkıntılı durumdur. Her an baskına uğrama ihtimali vardır. O taktirde de gerilla grupları özel ön tedbirler almaya kalkışacaklar, bunun için yıldırma metotları kullanarak, halkı ikaz etmek, karşı tarafa yardımdan alıkoymak çabalayacaklardır.
Sf: 151
Gerilla eğitiminin iki temek alanı vardır. Bunlar politik ve askeri eğitimdir. Birinin diğerinden üstünlüğü yoktur. Gerillanın varoluş amacı olan hareket edildiği taktirde de politik eğitimin öncelik aldığı ortadadır. En üst bakışla bir değerlendirme yapıldığında görülecektir ki, politik hedef ve gaye yoksa, zaten gerilla örgütleri de yoktur.
Gerillanın askeri eğitiminin bütün yönleri düşman ordusuyla ilgilidir. Amacı, askerliğin her dalında düşmanınkinden daha üstün bir ustalığa ulaşmaktır. Özel dikkat isteyen konular; dağılma, toplanma, nişancılık, manevralar, istihkâm çalışmaları, mayınlar ve patlayıcılar, silahlarda nişancılık, baskın ve pusu teknikleri, casusluk, sabotajlar, kundaklama ve suikastler, güvenlik tedbirleri, keşif ve bağlantı kurma olarak özetlenebilir.
Teorik eğitim hemen hemen hiç yok gibidir. Çalışmalar doğrudan uygulama ve pratiğe dönük, kalıpları kabul etmeyen, daha önceki eylemlerde çıkarılan ders ve tedbirlere dayanır. Kalıplara bağlı eğitimin, askeri disiplini sağladığı yönündeki görüşü tamamen yanlış kabul ederek, yok edilmesi istenir. Herkesi eleştiri yapacak cesarette ve bunun mutlaka lazım olduğu konusunda yetiştirmeye gayret eder. Her eylem, durum ve olay sonrasında da doğrular, yanlışlar, eksikler, zayıf yanlar, verilen emirler dahil, faaliyete katılanlar tarafından sıra ile eleştirilerek, geleceğe ait ders çıkarılmaya çalışılır.
Sf: 153
ON YEDİNCİ BÖLÜM
Şehir Gerillası Anatomisi…
Şeytan Adamlar, Hayalet Düşman
Sf: 154
Düşman kabul ettiği kuvvetlerin modern silahları, hava ve kara ulaşım araçları vardır ve bunlar serbestçe, her yere gidip çıkabilirler. Şehir gerillalarının emrinde bu kaynaklar yoktur ve varlığını gizli kapaklı sürdürmek zorundadır. Bu nedenle bir kaç sahte kimlik kullanmak, şehir gerillalarının doğal yöntemlerinden biridir.
Sf: 155
Hatadan kaçma endişesiyle hiçbir şey yapmama yerine, hareket etmek ve yanlışa düşmek daha iyidir. İnisiyatifsiz şehir gerilla savaşı olamaz.
İyi bir yürüyüşçü olmak; yorgunluğu, açlığı, yağmur, kar ve sıcağa dayanıklılık; gizlenmeyi bilmek ve ihtiyatlı olmak; kimliğini gizleyebilmek; tehlikeler karşısında korkusuna hâkim olmak; gece, gündüz temkinli olmak; acelecilikten kaçınmak; son derece sabırlı olmak; en kötü şartlar altında bile sükûnet ve soğukkanlılığını kaybetmemek, geride en küçük bir iz bırakmamak; hiçbir koşulda cesaretini kaybetmemek.
Sf: 157
Uzun yürüyüşler yapmak, kamp kurmak, ormanda yaşamaya alışmak, dağa tırmanmak, kürek çekmek, dalış yapmak, kurbağa adam eğitimi, zıpkın kullanmak, kuş ve balık avlama becerilerine sahip olmaları da fiziki hazırlıkların bir parçası olarak yürütülür.
Araç kullanmak, uçak ve helikopter pilotluğu, motorlu ya da yelkenli deniz aracını idare etmeyi, makinelerden, radyo ve televizyondan, elektrikten anlamayı öğrenmek, elektronik teknikler hakkında zorunlu bilgilere sahip olacak şekilde eğitilirler.
Topografik bilgi sahibi olmak, bulunan yeni aletlerden ya da başka imkânlardan yararlanarak tayin edebilmek, mesafeleri hesaplayabilmek, harita ve planlar yapabilmek, çizelgeler çıkarabilmek, pusula,kronometre ve ölçü aletlerinden anlamak da önemli özelliklerdir.
Sf: 158
Kimyadan, renk karışımlarından, mühür kazınmasından anlamak, kaligrafi tekniğine, yazı kopya etme gibi hünerlere sahip olmak, şehir gerillalarının, teknik hazırlığının gerekli olarak yürütülen işlerdendir. Bir gerilla, daha sonra yok etmeyi planladığı fiziki bir nokta veya kesimde yaşayan toplulukla bir süre kalabilmek için bir süre sahte belgelere de ihtiyaç duyacaktır.
Tıbbi yardıma ihtiyaç duyulan yerlerde bir gerilla, doktorluk edebilecek, hiç değilse ilaçtan, hemşirelikten, farmakolojiden, reçeteden, temek cerrahiden ve ilk yardımdan anlayacak kadar tıp bilgisine sahiptir.
Şehir gerillasının teknik hazırlığının başında ise hiç şüphesiz, bireysel silahlar olan tabanca ve makineli tabancaları, suikast tüfeklerinin iyi bir nişancı düzeyinde kullanılmalarının öğretilmesi gelmektedir. Patlayıcıların her çeşidi, yangın ve sis bombaları ile diğerlerinin kullanılması da ilk ağızda öğrenilecekler arasındadır.
Silahların bakım ve onarımı, molotof kokteyller, el bombaları, mayınlar, çeşitli tahrip aletlerinin kullanımı; lastik tekerlekli araçların, köprüler, tren yolları, metro sistemleri, her tür boru hatlarının kundaklanması ve tahribi gerillanın teknik hazırlık safhasında eğitim aldığı konulardır.
Şehir gerillaları için hazırlıkların en üst düzeyi ise, teknik eğitim merkezidir. Buraya ancak ilk denemelerini başarıyla geçirmiş olanlar gidebilir. Onlar da, eylemlerde ‘ateşle imtihan’ vermiş olanlar, yani birkaç kez çarpışmaya girenlerdir.
Sf: 160
Teknik, insanların herhangi bir eylemi sonuca götürebilmek için kullandıkları metodların bütünüdür.
Şehir gerillası ateş gücü ve kaynakları zayıf olduğundan, savunma tarzı hareketlerin kendilerine ölüm getireceğini bilir. Bu nedenle sadece saldırgan bir teknik uygular, zorda kalırsa derhal geri çekilir ve kaybolur.
Sf: 161
Şehir gerillalarının avantajları şunlardır:
Düşmanı sürekli baskınlarla karşı karşıya bırakıp şaşkına döndürmek.
Düşmana nazaran daha büyük bir hareketliliğe ve sürate sahip olmak.
Her şeyin içinde yaşadığı için daha çok bilgiye sahip olan halktan, mükemmel istihbarat sağlamak.
”Durumu devamlı kontrol edebilmesi,” mensuplarının cesaret ve kararlılığı ile ölümü hiçe saymaları; buna karşılık hasmın sürekli tereddüt ve şaşkınlık içinde bocalar.
Baskın dört ana öğeden ibarettir.
Saldıracağı düşmanın durumuna, gerek istihbarat gerekse gözlemler olarak çok iyi bilir. Karşı taraf saldırıyı kimlerin yapacağını bilmediği gibi önceden de haber alamaz.
Gerilla, hedefindeki gücü bilir, fakat kendi gücü gizlilik içersindedir.
Sf: 162
Gerilla, baskında kuvvetlerini hesaplı bir şekilde kullanabilir, karşı taraf ise aynı şeyi yapamaz, olayların seyrine kapılır.
Hücumun yerini, saatini, ne kadar süreceğini ve neyi amaçladığını kesinlikle bilerek hareket eder, hasmı ise önceden bütün bunlardan habersizdir.
Şehir gerillalarının en iyi müttefiki eylem alanıdır, çünkü orayı avcunun içinden iyi bilir. Çıkmaz sokaklar, metruk yerler, gizli geçitler, dar yollar, boğazlar, tamirattaki yollar, polis kontrol noktaları, askeri bölgeler, trafiğe kapatılmış caddeler, tünel giriş ve çıkışları, hızla kapatılabilecek istikametler, köprüler, polis kontrolündeki köşeler, trafik lambaları, işaretler… Bütün bunlar, herhangi bir hataya düşmemek için adamakıllı incelenir ve bilinir.
Gerillanın geçtiği yerleri çok iyi tanıması, nerede ve nasıl gizleneceğini bilmesi, düşmanını bu alanda şaşkına döndürebilir.
Bulvarları, caddeleri, geçitleri, giriş ve çıkışları, şehir meydanlarının bütün köşelerini, politikaları, yeraltı pasajlarını, kanalları, parkları, inşaat halindeki binaları iyi tanıyan gerilla, baskında karşı tarafı perişan edebilir, fırsat bulduğu an aniden kuracağı tuzağa da düşürebilir. İyi tanıdığı alanı koşarak, bisiklet, motosiklet, otomobil, pikap, kamyon ve hatta sıradan bir kişiymiş gibi halk otobüsü veya taksi ile de terk edebilir. Kapana kıstırılması çok zordur. Az mevcutlu küçük gruplar halindeyseler, eylemden sonra, daha önce tesbit edilmiş bir yerde kolaylıkla toplanabilirler.
Sf: 164
Buluşmalara geç gelenler, kişileri birbirine karıştıranlar, unutkan olanlar, bir işin basit bir kısmını dahi yapamayanlar, kararsızlığı sabit olanlar, ileride topyekûn başarısızlığa uğramamak için, derhal şehir gerillasından uzaklaştırılırlar.
Sf: 165
Üst üste gelen, takibi mümkün olmayan bitmez tükenmez eylemlere girişerek, karışıklıkları sistemli bir şekilde artırmak, böylelikle gerillaya kırsaldaki baskıyı azaltmak için mevcut idarenin güvenlik güçlerini şehirlerde tutmaya mecbur kalacak bir duruma düşürmek.
Sf: 166
Örgütlendiği coğrafyada hedef aldığı kurum, kesim ve insanların alıştıkları konfor ve rahatlığı terke mecbur etmek, bunların kendilerini sürekli alarmda ve sinirleri gergin halde tutmak, her an başlarına gelebilecek bir felaketi bekler hale sokarak, günlük yaşamlarını zehir etmek. Böylece onları zihinsel, ruhsal ve bedensel olarak verimsiz hale düşürmek.
Sf: 168
Pusular, hasmı korku ve güvensizlik içinde perişan eder, sinir sistemi diye bir şey bırakmaz.
Emperyalizmin ajanları, işbirlikçi ajanlar, işkence uzmanları, vatanseverlere karşı cinayet işlemekle sorumlu kişiler, ispiyoncular ve provakatörler, gerillaları ele verenler, düşmanlarına bilgi toplayanlar, şehir gerillalarının eline düşerlerse mutlaka öldürülürler.
Bu tip öldürmeler gizli eylemler olduğundan bu işlemlere az sayıda gerilla katılır. Genellikle, çok gizli ve soğuk kanlı çalışan, sabırlı ve kimliği mechul suikastçilere bu tip görevler verilecektir.
Sabotajların amacı, yok etmektir. Çok az adam, bazen bir kişi, bu işlemleri gerçekleştirebilir. İyi bir sabotaj; inceleme, planlama ve hatasız bir uygulamayı gerektirir. Sabotajların en belirgin biçimleri dinamitleme, yangın çıkarma ve mayın döşemedir. Biraz kum, bir damla yakıt, kötü bir yağlama, gevşek bırakılmış bir vida, kısa devre, bir odun veya demir parçası, onarılmaz felaketlere neden olabilir.
Sf: 169
Hiçbir zaman bütün vatandaşların birleştirilemeyeceği bilindiği için, şu slogan yaygınlaştırılacaktır: ”Direniş yararına bir şey yapmak istemeyen, direnişe karşı da bir şey yapmasın.”
Bu amaçla, hasıma taraf olan ve hizmet edenler arasında, uydurma, çelişkili haberler yayarak, şaşkınlık, kuşku ve kararsızlık tohumları ekilerek ulaşılacaktır. Psikolojik savaşta düşman zafiyete sürüklenir, büyük bir hataya düşerek haberleşme araçlarına sansür koyar. Bu sansür de kendisine karşı işler, çünkü halkın bütün katmanları bunu hemen anlar ve saklanılmak istenilen bilgi ve olayı kendi hayal güçleriyle matematiksel olarak büyütüp katlayarak daha vahim bir hale getirir. Gerillanın da isteği zaten budur.
Sf: 170
Sinir savaşı aracı şunlardır:
Telefon ya da mektupla asılsız ihbarlar yapmak; saatli bomba yerleştirildiğine, önemli bir kişinin kaçırılacağına, suikast yapılacağına dair uydurma bilgiler vererek güvenlik güçlerini seferber hali getirip yormak, zaman kaybederek, olur olmaz her şeyden kuşkulanmaya mecbur etmek.
Asılsız saldırı planlarını polise ulaştırmak.
Aslı olmayan dedikodularla ortamı devamlı bulanık tutmak.
Bazı yönetici ve onların işbirlikçilerinin her zaman bulunabilinecek yolsuzluk, suistimal, şahsi kötülük ve hatalarını istismar ederek, bizzat kendilerinin sansür ettikleri haber araçlarında bu konularda açıklamalar yapmaya zorlamak.
Şehir gerillası, güvenlik ilkelerini yerine getirse de yine bazı hatalar yapacaktır. Mükemmel, kusursuz bir gerilla bir idealdir. Esas olan hataların asgari düzeyde seyretmesidir. Yedi hata görülür.
Tecrübesizlik. Düşmanı aptal yerine koymak, yeteneklerini küçümseme, yapılacakları basit bulma ve buna bağlı olarak feci sonuçlar doğuracak izler bırakma. Aynı tecrübesizlik gerillayı hasımlarını olduğundan büyük görmeye de götürebilir, güvenini, kararlılığını, cesaretini yitirebilir, yılgınlığa uğrayabilir.
Sf: 171
Boşboğazlık. Yaptığı silahlı eylemleri dört bir tarafa yaymak.
Şehir savaşının büyümesi. Şehirlerdeki gerilla eylemlerinin başarısından sarhoş olanlar, kır gerillasının eyleme geçmesini düşünmeme gafletine düşerler. Şehir gerillasını nihai güç olarak ele alır ve tüm örgüt gücünün burada yoğunlaşması gerektiğine inanmaya başlarlar. Kır gerillası ortaya çıkmadıkça, düşman, şehirde her zaman gerillaya ağır darbeler indirebilir.
Ölçüsüz eylem. Yol, köprü, sanayi tesisi v.b. yapıları gelecekteki lojistik gereksinmeler dikkate alınmadan ölçüsüz saldırılarda tahrip etmek.
Sabırsızlık ve sinirlenme, büyük kayıplara sebep olabilecek aşırı acelecilik.
Hasmın en saldırgan ve hırslı olduğu anda gereksiz yere onun üzerine gitmek.
Planlama olmaksızın, hazırlıksız eyleme girişmek.
Direniş ve hareket, insan, para ve silahı gerektiren toplumsal bir olaydır. Bu imkânlar dünyanın her bir köşesinde veya ülkelerinde mevcuttur. Esas olan insanın istekli olup olmaması ile harekete geçip geçmemesine bağlıdır. Her şey; kuvvetli bir politik bilinç ve iyi bir teknik hazırlığına bağlıdır.
Şehir gerillası, mükemmel bir gerillacı yetiştirme okuludur. Şoför, haberci, suikastçi, soruşturmacı, propagandist veya sabotajcı, kadın veya erkek, aynı tehlikelere karşı savaşmaya, beraber acı çekmeye, göğüs germeye hazırsalar, bu savaşın sonunu kimse getiremez.
Sf: 173
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM
Şamil ve Kafkas Dağ Gerillaları…
Saldırırsak Ölürüz, Saldırmazsak Bu Utancı Ömür Boyu İçimizde Taşırız.
Sf: 207
ON DOKUZUNCU BÖLÜM
Antep Halk Savaşı
Vatan İnsanın Evidir, Evimi Savunurum
Ölüm Zamanını Tanrı Belirler, Sen Hazır Ol, Bir Şey Olmaz
Bölgedeki Fransız kuvvetleri komutanı 11 Şubat 1920’de aşağıdaki mektubu aldı:
”Maraş muharebelerinden ders almadınız. Generaliniz Geret, Türklerle Ermeniler
arasına nifak tohumları saçmaya, Ermenileri bizim üzerimize kışkırtmaya devam ediyor.
11 Şubat’ta dört Amerikalının öldürülmesine de sebep, onun beceriksizliğidir. Antep-Kilis yolunun emniyeti sizin yapabileceğiniz iş mi?
Yolun güvenliği bana aittir ve Fransızlardan başka herkes, hiç bir tehlikeye maruz kalmadan seyahat edebilir.”
Şahin Bey
Kilis Kuvay-ı Milliye Komutanı
Sf: 217
23 Nisan Cuma günü bütün halk camileri doldurmuş namaz kılarken, Boyacı, Hacı Nasır ve Musullu Camileri düşman tarafından topçu ateşine tutuldu ve aralıksız bombalandı. Halktan bir tek kişi dahi namazını bozmayarak, hiçbir şey yokmuş gibi ibadetine devam etti. Bu hal büyük bir tevekkülün göstergesinin yanında, herkesin bir canlı olarak ölüm içgüdüsünden de kurtulmuş durumda olduklarını açıklıyordu.
Sf: 224
Fransızlar bir ultimatom vererek şehrin 24 saat içerinde teslim olmasını, aksi halde ”doğacak vahşet ve katliamlardan dolayı kendilerinin hiç bir sorumluluk kabul etmeyeceklerini” bildirdiler.
Sf: 225
Fransızlar, cevabı hemen aldılar:
”Antepliler sizden af dilemeyi alçaklık sayarlar. Kendi siperleri altında kalarak ölmeyi şeref bilir, bundan da zevk alırlar. Sizin bayrağınızın uğursuz gölgesi altına girecek bir tek Antepli yoktur. Antep halkı ya ölmeyi yahut vatanını kurtarmayı kendisine kanun kabul etmiş bir halk kitlesidir.
Antep’te bir canlı fert oldukça ve taş taş üstünde bir duvar bulundukça, siz bu kente giremeyeceksiniz.”
Sf: 226
Fransızların teslim olun ultimatomlarına bir de Ermenilerin notaları eklendi. Cevap gene: ”Biz kefeni boynumuza taktık. Ölünceye kadar savaşacağız” oldu. Teslim anlamına gelen ve Fransızlar tarafından kale burcuna, ”beyaz bayrak çekin” isteğine; kalenin tepesine bulunabilen en büyük ayyıldızlı bayrak çekilince, bunu gören düşman çıldırmış gibi derhal bütün topçu bataryalarını kaleye çevirerek yüzlerce mermiyi Türk bayrağının bulunduğu yere atmaya başladı. Vuramadıkları gibi şarapnel dumanlarının arasında süzülerek dalganan bayrağın ihtişamı, şehir savunucuları tarafından ilahi bir işaret olarak algılandı. Aynı anda bütün semtlerde sanki anlaşmışlar gibi herkes silahını havaya kaldırarak ”savaş, savaş isteriz” diye haykırmaya başladı.
Devlet memurları ile, gene halkın ileri gelenlerinden bazıları Özdemir Bey ve Kuvay-ı Milliye temsilcilerine gelerek: ”İnsaf edin şehrin hali mezbahaya döndü. Bu işin sonu yok. Gökten, buraya kuvvet mi gelecek, teslim olalım. Her şeyin sınırı olduğu gibi kahramanlığında sınırı ve bir derecesi var. Sizin eliniz varmıyorsa, bırakın teslim bayrağını biz çekelim” diye bağırıp çağırmaya başladılar. Bu insanlar azarlandı ve ”madem canınız her şeyden kıymetli” denilerek, şehrin dışına atıldılar.
Sf: 227
Antep, düşmandan ne kadar baskı görürse dayanıklılığı da o kadar artıyordu. Kadınlar ve çocuklar da artık bizzat silahla mücadeleye katılıyor, on bir-on iki yaşlarındaki fedailer, kuşatma çemberinden bir gedik bularak, gece cephane bulmak için civar köylere gidiyorlardı. Bunlardan bir kısmı vuruldu, bazıları sakat kaldı.
Sf: 228
Yürümeye ayaklarının dermanı olmadığı için, ancak at üstünde durabilen yetmiş yaşını geçmesine rağmen şehri terketmeyenler de vardı. Dayı Bey (Dayı Ahmet Ağa) bunlardan biriydi. Antep savaşına fiilen silahıyla katıldı. Silahını ve üç sıra kuşandığı fişekliğini gece gündüz belinden indirmedi. Kendisine bu kadar ağır yükü niçin taşıyorsun? denildiği zaman: ”Gençler görsün de gayrete gelsinler diye böyle dolaşıyorum” cevabını veriyordu.
Sf: 230
YİRMİNCİ BÖLÜM
Apenin Dağları’nda Kurt Uluması
Seher Vaktinin Uykusu Ağır Olur
Fırtına Kuşları ve Yılan Yiyiciler Bunu Bilir
Salona girdiğinde sakin ve soğukkanlı görünen Hitler, konuştukça, konunun vurguları arttıkça, hiddetlendi. ”Bugün kral tarafından Mussolini görevden alınmış ve bilinmeyen bir yere hapsedilmiştir. Dostum Mussolini ihanete uğramış ve İtalya’da ne yapacağı belli olmayan bir iktidar dizginleri ele geçirmiştir.” Hitler’in ses tonu gittikçe yükseliyor ve sertleşiyordu.
”İtalyan kralı ve onun hain uşağı Mareşal Badoglio bu ihaneti birlikte tertipledi.” Buna şüphesi yoktu. ”Şimdi de bu çete, er veya geç düşmanların safına geçmek için can atıyor. Kuşkusuz Mussolini’yi de ilk fırsatta İngiliz ve Amerikalılara teslim edeceklerdir.”
Sf: 232
Rus askerleri ve halkının gözlerini kırpmadan ölüme atlamaları, Rus özel birliklerinin ayaklarının kırılmalarını hiçe sayarak paraşütsüz uçaklardan yumuşak karların üzerine taş gibi düşmelerine aldırış etmemeleri, Rusların inanılmaz mesafelere yürümeleri, ıslak ve paçavradan farksız elbiseler içersinde uyumaları, dara düşünce ağaç köklerinden yiyecek sağlamaları, bataklık ve mermi çukurlarından su ihtiyaçlarını karşılamaları; Skorzeny’e, azmin ve iradenin ne büyük kudret olduğunu herkesten farklı bir şekilde anlattı, gösterdi. Zamanın ve mesafenin ne olup olmadığını, aralarındaki ilgiyi sezdi. Bir hayvan içgüdüsü ile yokluğa karşı nasıl çareler bulunduğunu gördü; kendisi de bütün bunları deneye deneye öğrendi.
Sf: 238
Tam bu sırada yeni İtalyan Başkanı Mareşal Badoglino, İngiliz ve Amerikalılarla Sicilya’da gizlice ”silah bırakma” anlaşması imzaladı. Bu anlaşmanın en önemli maddesi de ”Mussolini’nin sağ sağlim teslimi” idi. Almanların bu gizli anlaşmadan haberleri olmadı, ancak yeni İtalyan hükümetinden şüphelendikleriiçin, başkentRoma ve İtalyanın kritik bölgelerinde gerekli tedbirleri almaya başladılar. Roma şehri, etrafındaki tepelere yerleştirilen Alman birliklerle kuşatıldı. İki tarafın da sinirleri son haddine kadar gerilmiş halde, ilk hareketin kimden geleceğini bekelemeye başladılar.
Skorzeny kendini uçurumun kenarından dönmüş kabul ediyordu. Yüksek komutanlık kendisini büyük dikkatinden dolayı tebrik etmesine rağmen, gene de kendini suçlu hissediyordu. Bu duygularla avını daha da hırslı aramaya koyuldu. Gizli istihbarat şefi amiral Canaris’in ajanları, bütün Gestapo ve Skorzeny dahil, harıl harıl aranmasına rağmen Mussolini bir türlü bulunamıyordu. Adam sanki buhar olup uçmuştu.
Sf: 242
Skorzeny planörlerle hücum planını Alman hava indirme kuvvetleri komutanı general Student’e açıkladı. Student planı tebessümle karşıladı ama Skorzeny’in azmini, taşıdığı yetki ve sorumluluğu çok iyi bildiğinden, planörler konusunda uzaman iki hava indirme subayını çağırttırdı. Gelen subaylar fotoğrafları incelediler; ”inilmesi planlanan yerin gülünç denecek kadar küçük olduğunu, böyle hafif bir hava ortamında bu daracık yere inmenin mümkün olamayacağını, inilmeye kalkışıldığı taktirde indirilmesi planlanan 100 kişiden ancak 20’sinin sağ kalabileceğini, bunların da 250 muhafızla korunan bu kale gibi otele taarruz edemeyeceklerini, bu işten beklemenin hayal olduğunu” söylediler. Skorzeny’nin itirazları bu subayları yumuşatmaya yetmeyince, hiddetlendi; ”Evet baylar, sizin bundan daha iyi bir planınız varsa onu konuşalım. Aksi halde benim sizlere söyleyecek başka bir sözüm yok” deyip görüşmeyi kesti.
Sf: 243
General Student, Hitler tarafından kişisel olarak verilmiş bu görevin, yine bizzat Hitler tarafından geri alınmadıkça, bu işin başka çıkar yolu olmadığını iyi bilen biri olmasıyla birlikte, sonuçlarının neler doğuracağını da dikkatten uzak tutmayacak kadar zekiydi. Derhal, hiç vakit kaybedilmeden hazırlıklara başlanması emrini verdi.
Sf: 245
”İnsanlar plan yapar, Tanrı gülermiş” Skorzeny’nin durumu bu sözle eşdeşmişti. Ama Skorzeny harekât sırasında ortaya çıkacak aksilikler karşısında paniğe kapılıp çözülecek, boyun bükecek yumuşaklıkta biri değildi. Zaten kendi planörünü çeken uçağın pilotu da bunu bildiği için, sanki talimat almış gibi uçağının rotasını Gran Saso’ya doğrultmuştu. Grand Sasso uzaktan hafif sisler ve beyaz tül gibi bulutlar arasında hayal meyal seçilebiliyordu.
Sf: 250
Bir ara kesik kesik de olsa telsizle irtibat sağlandı ama çok zaman geçmişti ve paraşüt hücumuyla havaalanı ele geçirmek, karadan oraya ulaşmak gibi planların artık geçerliliği yoktu. Skorzeny en tehlikeli çareye başvurdu ve hava indirme birlikleri komutanı General Student’in, leylek tipi iki kişilik hafif keşif uçağının otele gönderilmesini istedi. Mussolini bu uçakla Roma’ya götürülecekti. Fakat bu uçak dahi otelin önündeki küçük alana nasıl inecek ve nasıl kalkacaktı. Uçak geldi ve zar zor, meyilli kötü yere pilotun marifetleri sayesinde indi. Pilot, Mussolini ile beraber Skorzeny’ninin geleceğini duyunca nefesi kısıldı, boğazı düğümlendi. Alanın şimdi, bu kadar dar, taşlık ve meyilli olduğunu görünce Mussolini’den başka bir ağırlıkla bu yükseklikte, bu kısa mesafeden havalanabileceğini sanmak, delilikten de öte intihar demekti.
Sf: 251
Sonunda pilot, yüzbaşı Skorzeny gibi bir adama bunları söylemenin bir anlamı olmayacağını anladı, pes etti. ”Sorumluluk bütünüyle sizin… tabiî sağ çıkılırsa. bu tehlikenin kararı size aittir ve bizi dinleyen herkes şahittir.” diyerek; ”binin” diye sözünü bitirdi. bu söz üzerine o ana kadar hiç konuşmalarına karişmadan onları dinleyen Mussolini, yine hiç itiraz etmeden çevik bir hareketle pilotun gerisinde kendine gösterilen yere geçip oturdu. Skorzeny de Mussolini’nin arkasına sanki birkaç kat bükülerek zorla yerleşti.
Pilot motoru çalıştırmaya hazırlanırken, 20 kadar komando, uçağı gövdesinden ve kuyruğundan tutarak ileri fırlamasına mani olmaya çalıştılar. Motor azemi dönüşe ulaşınca, pilotun işaretiyle uçağa asılmayı bıraktılar. Uçak, küçük taşlara, tümseklere vurarak ileri fırladı, inişili yokuşlu kısımlarda sağa sola yatarak denge sağlamaya çalışırken ansızın büyük bir çukura çarparak sol tekerleği koptu ve kopan tekerlek yıldırım gibi bir hızla yaklaştıkları vadiden boşluğa doğru fırladı.
Bu olaydan sonra uçak nasıl olup da devrilip takla atmamıştı, akıl alacak şey değildi. Skorzeny uçmakta olduklarını hissedince rahatladı. Mussolini’den hiç ses çıkmamıştı, sanki nefes dahi almıyordu. Küçük uçak tek tekerleği eksik halde çok büyük bir tehlike yaratmadan Roma’ya indi. Alanda heyecan içinde bekleyen bir diplomatlar ve generaller kalabalığı onları karşıladı. İndikleri alan uzun süre güvenilecek bir yer değildi ve etrafta çarpışmalar oluyordu. Burada geçecek her zaman tehlikelerle doluydu.
Sf: 252
Skorzeny hemen, Mussolini’nin alanda bulunan küçük bir askeri uçağa binmesine yardım etti ve az sonra da Alp dağları üzerinden sağnak yağmurlu bir havada kezeye, Almanya’ya doğru uçmaya başladılar.
Uçak Avusturya üzerinde iken, Viyana radyosu müzik yayınını keserek, olayı bütün dünyaya kısa aralıklarla tekrar tekrar duyurdu. Washington’dan Londra’ya Berlin’den Tokyo’ya kadar bütün başkentler ayağa kalktı. Bu tip olaylar ancak rüyalarda ve masallarda olabilirdi. Gerçek hayatta böyle bir şey olabilir miydi?
Skorzeny ve yetiştirdiği ekipler savaşın sonuna kadar her yerde herkesin korkulu rüyası oldu. Müttefiklerin başkomutanı General Eienshower kendi etrafında alınan koruma tedbirlerinden bunaldı. Neredeyse tuvalete bile refaketle gitmesi istenir hale geldi.
”Kurt adamların şefi”. ”insan yiyen kaplan”, ”keskin zekâ”, ”olağanüstü adam”. ”kurt uluması”, ”görünmez şeytan” lakapları dost ve düşmanlarının Skorzeny’ye taktığı lakaplardır.
Sf: 253
”Führer, Dönitz ve Student’i Mussolini’nin kurtarılması işini konuşmak üzere alıkoydu. İnşallah bu iş bana verilmez. Ben bundan bir sonuç alınacağını sanmıyorum.”
Mareşal Rommel’in Anılarından
”Tarihin her devrinde herkesin kaçıp kurtuluşu hakkında dramatik, romantik ve bazen de hayali öykülere rastlanabilir. Fakat benim Gran Sasso’dan kaçırılmam, bunların en cüretlisi ve en romantiği, aynı zamanda usul ve stil itibariyle en modern olanıdır.”
Benito Mussolini
”Bir yılın Öyküsü” Adlı Anılarından
Sf: 255
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM
Ernesto Che Guevara ve Ölüm Ormanları
”Ölüm Doğumdan Daha Zor Değildir, Benim İçin Ağlama”
1955 yılının Ağustos’unda Meksika’nın güney bölgelerindeki kasabaların birinde, gece yarısına doğru, yaşları 30 civarında üç kişi, sokağın aydınlık olan yerlerinden geçmemeye çalışarak saptıkları mahallede, küçük bahçeli tek katlı bir evin kapısını olabildiğince sessiz bir şekilde çaldılar. Evde hiçbir ışık yanmadan açılan kapının aralığından, üçü de bir hamlede içeriye girdiler.
Küçük bir hole bağlı salonun ortasında duran orta yaşlı, keskin bakışlı, esmer adam, karşısında duran ve heyecanları her hallerinden anlaşılan üç gence, soruyu doğrudan yöneltti:
Sf: 256
-Beni göremek istemenizdeki amaç nedir?
Gençlerin en uzun boylusu ve biraz daha önde duranı:
-Efendim biz, Küba’da ki diktatör Batista yönetiminden halkımızı kurtarmak istiyoruz. Bize yardım edin. Sizden istediğimiz, bizleri eğitmenizdir. Bize gayri nizami savaş taktik ve tekniklerini öğretiniz. Batista’nın sahip olduğu siyasi ve askeri güçle nasıl baş edebiliriz, bu konularda bizleri yetiştirmenizi istiyoruz. Eğer bunu yapmayı kabul ederseniz, bizler ve halkımız size sonsuza kadar minnettar olacak, şükran duyacağız.
Cevap gecikmedi:
-Bana 15 gün içersinde 30 adam ve malzemeler için yeterli parayı getirin. Getireceğiniz adamların fiziksel durumundan ziyade, idealist ve sizin davanıza inanmış olmalarına dikkat edin. Eğitiminizin de dört aydan önce bitmeyeceğini bilin…
İstenenler, verilen süreden daha kısa zamanda geldi. Para çok fazla olduğu gibi, adamların sayısı da çoktu. 30 kişi yerine 81 kişi getirilmişti.
Gerilla eğitimi istenen kişi, eski İspanyol albayı Alberto Bayo idi. Dünya gerillalarını ona üstad ve usta anlamında ”general” diye hitap ederlerdi. Zeki, kurnaz, hayat gücü sonsuz, kalıp tanımayan, insanların düşlerinde bile göremeyecekleri işleri düşünebilen yetenekte biriydi. Gerilla savaşını yüzbaşı iken katıldığı ve iki sene boyunca mücade ettiği Kuzey Afrika’daki İspanyol sahrasındaki bedevilerden öğrenmişti. Bu insanlar, buluş ve yaratıcılıklarıyla, sürekli değişik tekniklerle İspanyollara kök söktürüyorlardı. Yüzbaşı Bayo onlarca savaş tekniğini bedevilerden öğrendi. Öğrendiklerini geliştirerek, hem Afrika’da hem de daha sonraki görevlerinde kullandı. Aşırı ve aykırı fikirleri hep üstleri tarafından yadırgandı. Bir ara istifa etti, tekrar geri döndü, ordudan uzaklaştırıldı sonra yeniden çağrıldı. Sonunda İspanya’dan da ordudan da bir daha dönmemek üzere ayrıldı.
Sf: 257
Üç genç kendisini bulduğunda Alberto Bayo, farklı bir isim ve kimlik altında, Meksika’daki kasabada bir okulda öğretmenlik yapıyordu. Gelen gençlerden biri, Fidel Castro bir diğeri ise Ernesto Che Guevara idi.
Sf: 263
8 Ekim saat 13.00’de pusuya düşürüldüler. Kaçabilen bir kaç kişi dışında Che dahil hepsi öldürüldü.
Bolivya deneyi, gayri nizami harbin siyasete uzanan yoldaki dinamasu olan gerilla gücünün başlangıçta, henüz çekirdek safhasında iken ne kadar hassas, ne kadar zayıf, dağınık ve hatta yorgun olduğunun, dolayısıyla da henüz kuluçka halindeyken ne kadar kolay baş edilebileceğinden de tarihsel kanıtıdır. Liderin ise Alberto Bayo gibi bir ustanın öğrencisi olan, Kübo ve Konga tecrübelerini yaşamış, halen dünyanın birçok bölgesinde ismi hit ve efsane olarak yaşamaya devam eden; ”Rekabet özgürlüğü mü yoksa, özgür tavuklar arasında özgür bir tilki mi?… Her gerçek insan, başkasının yanağına vurulan bir tokadı kendi yanağında da hissetmelidir… Ben bir yurtseverim. Ne zaman gerekse, hiç kimseden hiçbir şey istemeden, hiçbir şey talep etmeden, kimseyi kullanmadan, herhangi bir Latin Amerikan ülkesinin özgürlüğü için hayatımı veririm…” sözlerinin sahibi, Ernesto Che Guevara almasına rağmen…
Sf: 265
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM
Psikolojik Savaş
”Pek Çok Hastalık, Yalnız Sakat Bir Zİhinden Kaynaklanır. Bu Dünya Her Zaman Bir Savaş Alanı Olacak.”
Psikolojik savaş, silahlı bir harekâta girişmeden, farklı araç ve yöntemlerle, bir ülkenin, rejimine, topraklarına ve kaynaklarına, ulusal kültürünün meydana getirdiği bütünlüğe karşı, bizzat o ülkenin mensuplarını kullanarak yürütülen bir saldırı ve savaş türüdür.
Sf: 266
Bir düşman saldırısı ve faaliyetinin savaş sayılması için mutlaka kanlı çatışmalar ortaya çıkması kanaatini taşıyan vatandaş tavırları da, psikolojik savaşın rahat ve kolaylıkla yürütülmesine uygun koşullar sağlar. Oysa psikolojik savaş, ”kansız bir savaştır.”
Sf: 268
Psikolojik savaş; ”Fikirlerdeki değişmelerin şeylerdeki değişmelere, şeylerdeki değişmelerde fikirlerdeki değişmelere yol açar” diyalektik metodunu kullanır.
Sf: 269
Psikolojik savaş, eski çağların savaş Tanrısı Mars ile ilgili efsanelerden hareketle, ”silah zoruyla her şeyin çözümlenebileceği” inancını güçlendirme çalışır. Mars kompleksine sürüklenenler de, sınırlardaki savunmayla ilgili askeri tedbirleri yeterli bularak, psikolojik savaşın yarattığı sabırlı tehlikeyi küçümserler.
Sf: 271
Propaganda ve Ahlak: İnsanlar, bireyler halinde, kendinden başka hiçbir şeyin kıymeti olmadığını ve toplumun yasalara ve geleneklere sağladığı ahlaki değerlere saldırır. Bunda amaç ayrıştırma ve yalnızlaştırmadır.
Sf: 272
Halk ve kitleler üzerinde büyük etkisi olan sözlü propaganda, sözcüklerin ve kelimelerin her türlü anlamı yaratacak şekilde şekilde kullanılmasına imkân sağlar. Ses tonu, telaffuz şekli, alaycı tavırlar ile kamuoyunun yanıltılmasına çalışılır.
Sözlü propagandanın süreklilik bakımdan etkisi sınırlıdır. Konuşma bittikten sonra etkisi azalmaya başlar. Bunun sebebi insanların unutkanlığıdır. O nedenle, psikolojik savaş propagandasını yürütenler, sözlü propagandayı yoğun ve devamlı olarak tekrarlamak yolunu seçerler.
Sf: 273
Halk arasından dolaşan, bir belgeye dayanmayan, ama bazı önemli dökümanlara dayandığı ileri sürülen, doğruluğu ise hiçbir zaman belli olmayan şayia, rivayet ve söylentiler kısa ömürlü olmakla beraber, bunların bazısı bilinç üstüne çıkarak köklü inançlar haline gelir.
Sf: 274
Yönetimlere ve eylemlere ortam sağlayabilen söylentiler, meşru düzeni ve kişileri itibarsız hale getirir. Bu nedenle yoğun olarak başvurulan bir yöntemdir.
Psikolojik savaş ideolojisi tarafından hazırlanan söylentiler, bu ideolojinin propaganda ve tahrikçileri vasıtasıyla kitle içinde yayılır. Söylentinin, ilk yayıldığı biçimden sapmaması için, her yerde aynı biçimde yayılır, tekrarlanır. Bazen söylentilere, psikolojik savaş merkezine hizmet eden, roman, hikâye, fıkra, makale, piyes ve yorum gibi yayınlarda da yer verilir.
Sf: 275
Yazılı propagandanın sözlü propagandaya göre, kalıcılık ve süreklilik özelliği vardır. Kitaplar, dergiler, broşürler, gazeteler ve bültenler yazılı propaganda alanında kullanılır.
Sf: 279
Dozaj Yasası:
Propaganda da fikir, söz, yazı, şekil ve sembollerle meydana getirilerek kompozisyonların belli miktar ve oranda tayin edilmesidir. Bu düzenlemelerde bulunabilecek, aşırı istinatlar ve mantıksızlıklar dozajı bozar ve propagandanın etkisini düşürür. Bu nedenle, insanların anlayamayacağı bir dozaj kullanılır.
Sf: 282
Kitlenin diğer özellikleri de şunlardır:
Toplumda hafıza zayıftır ve çocuk psikolojisi içinde yöneltilmeye muhtaç durumdadır, bilinçaltı ile hareket eden kitle aynı zamanda duygusaldır, kolay inanır. Kitlede dinamizm mevcut olduğundan hemen tahrik edilebilir, kitle taklitçidir. Kitle aşırıdır ve abartıya yatkındır, kitle dogmatizme meyillidir, ”kitle anlayışlı ve yumuşak huylu kişiyi zayıf, heyecanlı ve cüretli kişiyi ise kuvvetli olarak görür.” Kitle ve kalabalık aynı şeylerdir. Her kitle bir kalabalıktır ama her kalabalık bir kitle değildir. Kitle olabilmek için, ortak duyguya, ortak bir psikolojiye ihtiyaç vardır.
Bireyin günlük yaşantısındaki tepkileri genellikle dört temel içgüdüye dayanır. Bunlar, ölüme karşı, tehlikeye karşı, açlığa karşı merhamet ve kızgınlık şeklindedir. Psikolojik savaş bunlardan açlığa karşı olanı öne çıkartır, çünkü beslenme olmaksızın canlının yaşamı diye bir şey de olamaz.
Kişi, yaşadığı hayatta yetişemediği ve kavuşamadığını özler, bunları vaad edenleri destekleme eğilimi gösterir.
Sf: 285
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Barış Sonsuz Bir Rüyadır.
İnsanlar yeryüzünü kendi malları sanırlar. Yeryüzü insanların malı değildir, insan yeryüzünün malıdır.
Sf: 286
Bedeni dış dünyadan gelen, kişiliği başkaları tarafından verilen insan, bu yüzden, başkalarının hakkında düşündüklerinden korkar. Bunu nedeni, kontrolün tümüyle onların elinde olmasındandır.
Özgürseniz, gerçek eylemler yaparsınız ve artık hiç kimse sizin ne yapacağınızı kestiremez. Alışkanlıklar ise matematikseldir; kendilerini tekrarlar.
İnsanlar, dumandan kaçarken ateşe tutulacak kadar aymazlık gösterebilirler, zorbalıkla gerçeği yok etmeye kalkışırlar, başka bir ülkenin haklarını gaspa girişerek, nehirde timsahla oynamaya niyetli görünürler. Bir türlü kendi ruhunu ve bedenini tam öğrenemez.
Sf: 287
İnsanı özgürlüğe kavuşturacak en güçlü silah onun iradesidir. Karar vermek zorundadır; ya başı dik yaşayacak, ya da boyun eğecek.
Tagore’nin deyimiyle:
”Ey özgürlük! Üzülerek söylüyorum ki, bu insanlar seni hak etmiyor.”
Sf: 288
Pascal da özetliyor:
”Dünyaya gelince nedenini bilemedim, yaşarkende nasıl yaşanacağını bilemedim, şimdi ölüme gidiyorum, yine nedenini bilmiyorum.”
Arnold Toynbee’nin aşağıdaki tanım ve anlatımında olduğu gibi, bir fasit daire çevresinde döner durur:
”Dünyanın uygarlık tarihi, şu aşamalardan geçer: Kölelikten imana, imandan cesarete, cesaretten özgürlüğe, özgürlükten bolluğa, bolluktan bencilliğe, bencillikten itaate, itaatten umursamazlığa, umursamazlıktan özgürlüğün kaybolmasına kadar devam eder.
Sf: 289
Yirmi büyük uygarlığın on dokuzu iç tehditlerden dolayı yok olmuştur.
Görüldüğü gibi medeniyetler, kölelikten başlar ve kölelikte biter. Bu süre iki yüzyıl kadar sürer ve tekerrür eder.”
Birçok küçük darbe ve tehdit, tesir yönünden, büyük vuruşlardan daha iyi sonuç verir. Bu küçük darbelerin birbirini sıkça izlemesi, darbeleri yiyeni psikolojik olarak yıkar, güven duygularını yok eder, yıllara yayıldığı zaman da, hem sabrını hem de ekonomisini tüketir.
Gayri nizami savaşı yürütenler, daima dinamik daima hızlıdır. Hayal gücü ve yaratıcı zekâ, ateşlilik ve aklın saldırganlığını, sokak kedisinin kurnazlığını kullanmak zorundadırlar. Kalıplara sığmazlar, çünkü kalıplar hangi taraf olursa olsun, muharebede onların ölüm sebebi olacaktır. Üstün bir ustalık isteyen bu savaş modeli, aklın ve ruhun özel yeteneklerine muhtaçtır.
Sf: 290
Bu tip ve tarz mücadeleler halen dünyanın birçok bölgesinde yapılmasının yanında, gelecekte; bugünkülerden, hem sayıca fazla, hem de çok şiddetli olarak cereyan edecektir.
Devlet ve ulus olarak bu tür çatışmaları tam anlamayanlar, halkı organize edemeyeceklerinden bununla başa çıkamayacaklardır. Çünkü karşı taraf gönüllü olarak veya zorlamayla halkın bir kısmının desteğini alabiliyorsa bunlar askeri yollarla hiçbir şekilde mağlup edilemez.
Dünyadan güneşi kaldırmak ne anlama geliyorsa, sürekli barış da aynı manaya gelir. Barış bir idealdir ve insanların böyle hallere ihtiyacı vardır.
Doktrin: “Kabak karpuza şükrederek bir millet yaşayamaz.” – Osman Pamukoğlu
Related posts
Kategoriler
- ★ sinek ilacı (29)
- ★★ kötü (99)
- ★★★ güzel (111)
- ★★★★ önerilen (77)
- ★★★★★ şaheser (26)
- didaktik (26)
- eylencelik (23)
- film (1)
- hayat kanunları (19)
- hikaye (148)
- kitap (155)
- kokucuk dosyası (50)
- korona günlükleri (4)
- Parfüm (383)
- röportaj (3)
- tefrika (19)