Küfür herkese yakışmıyor; kiminin dilinde cila, kiminin dilinde deve dikeni oluyor.

Kumar oynarken bir süre sonra para mefhumu kayboluyor. Değeri ne kadar çok olursa olsun, oynayana renkli bir nesne gibi geliyor.

Dükkanı, tarlayı, traktörü satanlar gazino çarklarında kıyma oldular.

Tam çözmeye yanaşıyor, şimdi koparacağım derken nakit bittiği için hep taca çıkıyor.

Ertuğrul Baba bu kez kumarı büyük oynuyor.; danayı kesmeye niyetli.

Önce garsonun adını öğreneceksin, sonra da bahşişi peşin vereceksin ki masada hizmet hızlı ve güzel olsun.

Dublaj Piri Nur Subaşı soruyor:
– Bugün ne var menüde?
– Hocam Guguk Kuşu Filmi var ve sizin rolünüz de Jack Nicholson.
– Yaaa öyle mi?.. O ya*şak Jack 50 milyon dolar almış, kafası kadar s*çmış. Şimdi ben onu 150 liraya kurtaracaaamm öyle mi? Ulan kadere bak!

Erzurum’da soğuk havayı ciğerlerine çekince ustura yutmuş gibi olursun.

Nur Bey yüzme bilmiyor ve sudan nefret ediyor. Akşama kadar kumsalın köşesinde şezlonga uzanıp soğuk bira yudumlayarak Cumhuriyet Gazetesini okuyor. Arada çok sıcaklanırsa duşa girip serinliyor.

Nur Bey takside arkaya oturuyor. Önde oturup Ayvalık’a kadar şoförün anılarını dinlemeye hiç niyeti yok.

Cüneyt Gökçer Hocam o denli profesyoneldi ki, Shakespeare’den Kral Lear oynarken, uzun teksti unutsa dahi, “Mağaralarına ateşler yağdıracağım, ocağına yıldırımlar düşüreceğim, peşime tilkiler gibi taktığın o iğrenç asalaklara dumanlar üfleyeceğim.” gibi Shakespeare’in başka tragedyalarından harika bir replik yapıştırarak gümbür gümbür oynardı.

Başrejisör Asuman (erkek) Korad:
Türkçe’de “olanak” kelimesinden nefret ederdi. Ona göre “imkan” daha sevimliydi;
ayrıca, “fahişe” kelimesi yerine “orospu” kelimesini tercih ederdi.
Hem fahişe para için, orospu ise zevk için yatan kişi demekti.

Soğuktan nefret eder, termometre ile ölçtüğünde sahnenin ısısı onu tatmin etmezse oyunu bırakır, çeker giderdi.

*

Semih Sergen Hocam hiç kinci değildi. On dakika önce sağlam fırça atar, on dakika sonra gönül alırdı. ona hiç kızamazdık,
“Ben Semih Sergen’im, tarzım bu. Beni böyle kabul edin, yoksa gidin, kimseye müdanam yok.” derdi.

yalan söyleme, doğru konuş ki daha evvel ne söylemiştim, diye kafan yorulmasın, derdi.

çok disiplinliydi hocamız. gelemeyeceği dersi üç ay önceden söyler, not aldırırdı.

Süha Tuna harika bir aktör olmasına rağmen başarısız bir hikaye anlatıcısıydı. Çok uzun yollara girer, gereksiz detayları hatırlamaya çalışır, anlatacağı hikayeyi, onu hiç bilmeyen adamlara bile sorar dururdu.

Tamamen besin olarak alkolden oluşan likit bir yaşam.

Damada, “evlenme” diyen muzip kayınpeder kaşlarını yukarı kaldırarak uzaktan selektör yaptı.

Pehlivanın boyu 1.90, eller mengene gibi. Bir sıksa, beynine kısa bir süre kan gitmez, az daha sıksa bilinç kaybı yaşarsın. Bu adam bana bir el ense çekse ya ölürüm ya da bir hafta boz bulanık s*çarım.

“G*t kispetten çıkınca uçkur dokuz yerden çözülür.”

“G*tün kısmeti açılınca s*k Bağdat’tan gelirmiş.”

Şu anda uygun bir zamanda iğnesini sokmak için fırsat kolluyor.

Sergio Buzkess

Boke Donakis

Kamyoncunun kornası huzur s*ken cinstendi…

takdis: hürmet gösterme, kutsama

nazır: bir yere doğru bakan (hazır ve nazır)

barometre: basınçölçer, atmosfer basıncını ölçen cihaz

nev-i (türü, cinsi) şahsına (kişiliğine) münhasır (mahsus, özgü): cinsi kişiliğine özgü
bunlardan fabrikası bir tane üretir, ikinci bir örneği yoktur…
belki şöyle denebilir:
alameti farika: ayırıcı niteliği olan, farklı, marjinal, sıra dışı

rezonans: yankılaşım

süfli: aşağılık, kılıksız, hırpani

mefhum: kavram

siftinmek: oyalanmak

gürbüz: sağlam, iri, kuvvetli

tradegya: trajedi, facia, ağlatı

diksiyon: ses, söz ve vurguların, anlam ve heyecan duraklarını kurallarına uygun olarak söyleme biçimi

fonetik: ses bilimi, tüm sesleri ayrıntılarına has seçen, sesçil

müdana: minnet, gönül borcu

biyonik: canlıların özelliklerini mekanik aletlere aktarmak

amenna: doğru, diyecek yok, inandık

konservatif: muhafazakar, tutucu

zinhar: asla, kesinlikle

prolog: ön deyiş

nekahat dönemi: hastalık sonrası sağlıklı hale geçme dönemi

mavra: gevezelik

kispet: deri, aşırı sıkı, güreş pantolonu

çelebi: görgülü, terbiyeli, olgun kimse

muhalefet şerhi: karşı olma yazısı

tenor: en tiz erkek sesi

forte: güçlü bir biçimde (çalmak-müzik aleti)

Doktrin: “Ünlü olmak alzheimera yakalanmaya benzer. Herkes sizi tanır, fakat siz kimseyi tanımazsınız.” – Paul Newman