Başarı nedir?
1. Başarmak eylemi.
2. Üstesinden gelinen iş.
Başarı sizce ne? İmrendiğiniz kişiler mi başarılı? Ekranlarda popüler olanlar mı? Kıskandığımız kişilere mi özeniriz? Kimse köprü altında yatanlara özenmez. Bir kağıt toplayıcısını hiç kıskandınız mı? Demek onları başarısız addediyoruz. Öyleyse başarı nedir?
Zenginlerin zengin olduktan sonraki yaşantıları bize çekici gelir. Sosyal medyada mutlu fotoğraflar içinde renkli dünyalar… Sizce, kişi mutluluğu mu paylaşıyor? İnsanlar ne zamandan beri mutluluklarını yabancılara gösterir oldu? İnternetten önce, siz hiç, aldığı harika haber sonrası mutluluğunu paylaşmak için pencereden dışarı bağıran birini gördünüz mü? Böyle birisine kötü olasılıkla deli derler, iyi olasılıkla güler geçerlerdi. Ama şimdi, yüzlerce kişi, onun mutluluğuna tanık olmak zorunda!.. Evlerinin perdeleri hala kapalı olan birisine, dayısına göstermeye çekindiği açık fotoğrafını binlerce kişiye açma cesaretini veren sihir nedir? Nerede hata yaptık? Yoksa bizi kandırdılar mı? Satılan mal biziz, bu doğru… Instagram kullanırken para ödemiyorsanız…
Ürün sizsiniz!
Kıymetli bir profesörün 1.000 takipçisi varsa, kıçını güzel açan bir hanım kızımızın 1 Milyon takipçisi olsun… Bu durum profesörümüzü başarısız yapar mı? Takipçi sayısı neyin göstergesidir? Elbette gereksiz kalabalıkların… Hanım kızımızın sayfasına alacağı reklamlardaki kokuşmuş kremleri vücutlarına sürecek ahmakların… O kremi sürecekler ki, hayranı oldukları kıza dönüşsünler. Televizyonlardaki ünlülerden olsunlar. Tv yıldızı olsunlar. Zengin olsunlar. Ama olamayacaklar… Yavaş yavaş bunu öğreniyorlar… Her akşam renkli rüyalar görüp, her sabah karanlık odalarda uyandılar…
*
Gelelim Ajdar’a…
Biliyorsunuz bir dönem, Youtube’da çok popüler oldu ve şarkıları milyonlarca tıklandı. Promosyon döneminde televizyon programlarına çağrıldı ve iyi paralar kazandı. Ve biz de onu başarılı sayacağız öyle mi? Peki başarı nedir? Başarı, popüler olmak mıdır? Bu durumda tüm popülerleri başarılı, tanınmayanları da başarısız sayalım gitsin!
Popülerlikle başarıyı karıştırmayın. Fikret Kızılok çok başarılıydı, oysa hiç popüler değildi. Yaşar Kemal, dünyanın en iyi hikayelerini yazdı. Attila İlhan, harika şiirler yazdı. Ama yolda hep, kendini kaybetmiş gibi yürürdü. Sait Faik Abasıyanık öykülerini şimdi kimse yazabiliyor mu? Ama öldüğünde cenazesi bile tanınmadı. Balıkçının biri öldü sandılar. Bu adamların hiçbirisi yaşarken popüler değildi… Öldükten sonra belki… Ama çok başarılıydılar ve hep başarılı kalacaklar. Onlar klasik müzik gibidirler; asla modaları geçmez…
Popüler: Halk tarafından tanınan, bilinen ve sevilen. Ajdar çok mu popülerdi? Evet. Bu bir başarı mı? Hayır. Bin kere de sorsanız, hayır! Başarılı olamadı ki… Başarılı olanların popülerliğe ihtiyaçları yoktur!
Bazı videolar fenomen (olay) olur. O videoyu beğenmekle ilgili sorun şudur:
Eğer video popüler olmasaydı, yine de beğenir miydiniz? Yoksa onu izleyen milyonlardan mı etkilendiniz? Sürü psikolojisi olmadığına emin misin?..Her zengin kişi başarılı değildir. Her başarılı kişi de zengin değil! Aslında çoğu başarılı insan, hedeflerinin başına zengin olmayı koymaz bile…
Tıp Fakültesinde her yıl bir sınıftan 50 kişi mezun olur.
49’u SGK’da doktor olur, bir tanesi Mehmet Öz olur.
Bu kader değil, seninle ilgili bir şeydir.
Eksikliklerimize, mazeret diyerek onlardan kaçabiliriz, ya da onları alt ederek kaderi yeniden çizeriz.
“İşleri çok iyi giden bir mobilya şirketi, piyano yapmayı kafaya koyuyor… Neden olmasın? Bir Steinway piyano aldılar; ki dünyanın en iyilerindendir… Parçalarına ayırdılar. Bu parçaları ya kendileri taklit ettiler ya da satın aldılar. Ve tıpkı bir Steinway gibi birleştirdiler. Çalınca, piyanodan yalnızca gürültü çıktığını gördüler. Panikle, paralarını geri almak için Steinway piyanoyu topladılar ve gördüler ki, artık bundan da sadece gürültü çıkıyordu.”
Firmanın gözden kaçırdığı neydi? Keresteci kafasıyla piyano yapabilecekleri yanılgısına düştüler. “Know-how” dediğimiz; yani bir şeyi yapabilme bilgisi… O şirketin geçmişi, onda saklı olan görünmez ruh… Onlarda yoktu…
Başarı hikayeleri yanıltıcıdır:
Başarı hikayeleri başarısızlıkları görmemizi engelliyor.
2. Dünya Savaşı’nda, bir askeri havaalanında görevlisiniz. İşiniz, çarpışmadan dönen uçakları onarmak ve savaş alanına göndermek.
Pilot kabininin arkasına onlarca kurşun isabet etmiş. Elinizdeki kısıtlı malzemeyle tamir etmeye başlıyorsunuz. Birçok uçağın aynı bu noktadan yara aldığını hatırlıyorsunuz. Bir rapor hazırlayarak, sürekli hasar alan noktayı sağlamlaştırmalarını öneriyorsunuz.
Abraham Wald, savaşta Amerikan ordusunda görevli veri uzmanı ve stratejist. Önerinizi fabrika tam hayata geçirecekken Wald raporu yırtıp atıyor. Sizce neden?..
Her yer başarı hikayeleriyle dolu. Milyarlık girişimler, efsanevi Ceo’lar, Oscar alan oyuncular, transferi olay yaratan futbolcular. Çok satan kişisel gelişim kitapları. Onları evinde değil, insanların en çok gözüne sokacağı yerlerde okumaya çalışan ezikler. Burası ya kalabalık bir cafe ya da bir kumsal oluyor nedense…
7 Adımda Nasıl Başarılı Oldum?
1. Hayata dört elle sarılın ve sevdiklerinize daha çok vakit ayırın.
2. Her sabah 1 saat erken kalkın, her akşam 1 saat geç yatın. Bu size ayda 60 saat kazandırır. Sen aynı boş insan olduktan sonra neye yarayacaksa bu 60 saat!
3. Sabahları terleme aşortmanlarıyla uzun yürüyüşler yapın.
4. Bir kolunuzu kesseler, olsun bende bir tane daha var deyin. 🙂
5. Ekmeyi kurutup yiyin. Eşki yoğurdun suyunu için. Her gün bir diş sarımsak yutun.
6. Kuru cacığa nane ekip yiyin, üstüne bi sürahi yeşil çay için.
7. Saatinizi 5 dk ileri alın. Böylece hiçbir randevuya gecikmezsiniz. Haftada bir randevunuz olsa, 20 yılda 86 saat erken giderek keriz gibi beklemiş olursunuz. Saat kulesi önü ve kırmızı karanfil de cabası.
Bunları bırakın! Başarının kesin bir formülü olsaydı, başarısız kimse kalmazdı.
Bir kuşu izleyerek uçamazsınız!
Başarılı iş insanlarının 10 özelliği gibi listeler her yerde…
10 Adımda Zengin Ol
12 Adımda Sosyal Medya Fenomeni Ol
24 Adımda Liderlik Nasıl Yapılır?
31 Adımda İnsanları Kölen Yap, kıbleye doğru dönder 🙂
Bunlar bize pompalanan gereksiz şeyler. Boşa konuşan, beyhude kafa karıştıran bir sürü bilgi kirliliği… Başarısızları kimse üniversite seminerlerine davet etmez. Evet ama, başarılı insanların başından geçenleri değil, karakterlerini tanımamız lazım. Kimse seminerde samimi olarak kendini anlatmıyor…
İyi arabaya binince iyi şoför olunmadığı gibi, seminer seminer gezerek de başarılı olunmaz. Seminer dinlemek, sadece duyduğunuz şeyleri kendinize uyarlamaktan ibarettir. Fakat konuşmacı yeteneklerinin ne kadarını size aktardı? Siz ne kadarını anladınız? Onu dinlerken, bir kafanızda yarattığınız dünya var, bir de aslında olan. İkisi de bambaşka…
Bu bir yanılsama! Renkli yemek kitaplarına iştahla bakıp parlak hayaller kurmaya, sonra onlarla hiç ilgisi olmayan berbat yemekler yapmaya benzer…
Devam edelim…
Abraham Wald bunu fark ediyor. Bu uçak, bir başarı hikayesi. Savaşmış ve geri dönmüş. Bu uçak, hasar alsa da düşmemiş ki… İşin daha da önemli tarafı, vurulduğunda uçakların düşmesine neden olan kritik hasar noktasını görmeniz mümkün değil. Çünkü düşen uçakları kimse incelemiyor!
Düşen uçaklar gibi batan girişimleri, ortalama Ceo’ları, basılamayan kitapları, istedikleri çıkışı yakalayamayan oyuncuları ve zamansız sakatlanıp kariyerlerini sonlandıran sporcuları görmüyoruz.
National Geographic – Başarısız Avlar’a göz atmanızı öneririm. Bodoslama, tekme tokat avlar içeren, mutlaka küçük avını elde eden yırtıcı belgesellerinin aksine, hayvanın başarısının hatalarından doğduğunu bize anlatan müthiş bir eser. O ekranda, avını yakalamadan önce defalarca başarısızlığa düşen, yılmayıp başarı olasılığını artırmak için başarısızlık olasılığını da artıran, sonunda amacına ulaşan o yetenekli hayvanları izlersiniz. Başarısı, hatalarından doğdu. Başarılı olanlar hatalarından ders alanlardır.
*
Hayat olasılıktır. 24 yaşında iki insanı örnek alalım:
1. Çok yakışıklı (doğal torpil) ve uzun boylu.
Öz geçmişi kurs sertifikaları ve referanslarla dolu.
İngilizce biliyor.
2. Pek yakışıklı sayılmaz ve orta boylu.
Öz geçmişinde yalnızca bitirdiği okul yazılı.
İngilizce bilmiyor.
Aslında ikisi de aynı oranda başarılı olabilir:
1. Numara, öz güveni yüksek ve dışa dönük birisi olduğu için sadece 10 iş yerine başvurur. Çalışmayı pek sevmez ve kibirlidir. 2 görüşmeye çağrılır ve bir iş yeri onu kabul eder. Orada işe başlar.
2. Numara, öz güvensiz ve içe kapanık olmasına karşın mütevazıdır. Çalışmayı çok sever ve iş ayırmaz. 100 iş yerine başvurur. 18 görüşmeye çağrılır. İki yerden iş teklifi alır ve birini seçer. Seçimi kendisi yapar.
Başarı matematiktir. Olasılıkları artırmalısınız. Dışarıda olduğunuz sürece hayat hep risktir. Sürekli hatalarınız olacaktır. Çalışmayıp boş oturan birisi hataya nadir düşer. Fakat hayatı tümden bir hatadır. Hiç hata yapmayan kişi, hiçbir şey yapmayandır. Tüm hataların en büyüğü de budur.
Fakat şunu unutmamak gerekir:
Kendini geliştirmek için samimi bir çabaya girmeyen birisi, salt ihtimallere yüklenerek başarıya koşamaz. Para ve hırs tüm problemleri çözmez. Piyango çekilişlerinde biletlerin tamamını alan biri, elbette büyük kayba uğrar.Burayı dikkatle okuyun, en büyük sorun şu:
Başarı hikayelerini dinlediğiniz kişiler zaten başarılı olduklarından, sizin başarısız olmanıza anlam veremeyebilir. Seminerde ‘Ben neden başarısızım’ diye sorduğunuz kişi, kendi açısından basit olan şeyi, neden yapamadığınızı anlayamaz. Çünkü o başarısızlık nedir bilmez. İyi sürdüğü bisikletten nasıl düşüleceğini sormanız gibidir. Başarısız insanları dinleyin, neyi nasıl yapmamanız gerektiğini öğrenin…
*
Bir insanın zekasını, kendi zeka düzeyiniz kadar anlarsınız. Başarılı insandan, zekanız kadar şey öğrenirsiniz. İlkokul’da sınıfımızda bir öğrenci vardı. Yazısı berbat, notları kırıktı. Ders boyunca sürekli camdan dışarıyı seyrederdi. Fakat gerçek bir dehaydı. Tahtaya bile bakmadan güçlü hafıza ve işlem gerektiren problemleri hızlı şekilde çözebilirdi. Zekası bende büyük hayranlık uyandırıyordu.
Dahi Nedir?
Dahi veya deha, üstün zekanın bir üst kademesi. Ressam, yazar, şair (Posta Gastesi Şayirleri Değil) ve üstün meslek grupları hep bunlardan çıkar. Zekada en üst sınır kabul edilir.
Seminere izleyici olarak bir dahi katılsa, çok şey öğrenir ve hatta sıkılır. Normal zekada (91-110) biri katılsa her şeyi anlar. Bir budala katılsa çok az şey anlar. Mental retarde katılsa hiçbir şey anlamaz. Sinemada izleyiciler aynı filmi izliyor, herkesin hissettiği ve anladığı bambaşka filmler.
Aptal birinin çektiği filmi anlamak zordur. Herkesin filmi kolayca anlayacağına inanır. Oysa zeki bir yönetmen filmi, en aptal kişinin bile anlayacağı şekilde çekebilir. Çünkü bunu öngörecek zekaya sahiptir. Aptal kişinin zeka seviyesini bilir ve filmi o noktaya indirgeyerek anlaşılır kılar. Aptallar, akıllılardan az şey öğrenirler; ama akıllılar, aptallardan çok şey öğrenir.
Çok bilgili fakat anlatma kabiliyeti ve isteği bulunmayan birisi, az bilgili olan, ama anlatma tutkunu birinden daha iyi değildir. Motoru güçlü bir araba, tekerlekleri sökük olduğu sürece bir yere gidemez. Çok hızlı koşan birisi, koşu bandındaysa yerinde sayar…
*
Başarılı insanın yetenekleri iki şeye bağlıdır:
1. Genetik miras.
2. Sonradan edinilen.
1. İdolünüzün genetik mirasını almanız imkansız. Çünkü farklı soydan geldiniz.
2. Sonradan edindiği deneyimlere öykünebilirsiniz; ancak, tecrübeleri edinirkenki hayata bakışını bilemezsiniz. Yani bir sanatçının resmine bakarsınız, fakat onu çizerkenki tutkusunu çalamazsınız. Müzisyen size tüm notaları çalabilir, fakat onları yaratan duyguyu veremez. O herkesin içinde farklı şekillerde anlam bulur.
Beethoven’ın Für Elise’sini dinlersiniz. Fakat dehanın eserle arasındaki aşkı yaşayamazsınız. Gözleri olmayan birine acırsınız, fakat onun dünyayı nasıl imgelediğini çözemezsiniz. Köpeğinize insansı duygularla yaklaşırsınız, ama onun hangi dürtülerle bağlandığını bilmezsiniz. Köpeklerin siyah-beyaz gördüğünü bilirsiniz, ama sizden farklıdırlar. Hissettikleri renk tonlarını tespit edemezsiniz…
Kısaca… Birisini rol model almakla iş bitmiyor. Onun bakış açısına da sahip olmamız gerekiyor.
*
İyi bir boksörüsünüz. Ringe çıktınız ve beşinci saniyede rakibin hatasını affetmediniz. Nakavt!.. Kazandığınız için herkes çok sevinçli. Çok iyi bir maç çıkardınız.
Ben aynı fikirde değilim. O maçta hiçbir şey öğrenmediniz. Çekişmeli geçseydi her saniyesinde deneyim kazanacaktınız. Bu boksör gardını iyi alamadığı için alt ettiniz. Ondan daha kötü, fakat gardı güçlü bir boksör sizi sonraki maçta devirir.
Düşmanlarımız bize zaaflarımızı gösterip açıklarımızı kapatmayı öğretir. Hulusi Kentmen sizi mutlu eder, Erol Taş size korunmayı öğretir. Nasıl ki vücut, kuvvet için mikroplara ihtiyaç duyarsa, insan da karakterinin güçlenmesi için kötü insanlara gereksinir. Lökosit, mikroplarla güçlenir. Antivirüs, virüslerle gelişir. Yetenek, sorunlara muhtaçtır.
*
Birbirine çok karıştırılan iki konu da kurnazlık ve zeka. İzin verirseniz buna da değinelim.
Kurnaz biri zeki birini alt edebilir, ama sadece ondan kurnaz olduğu konularda… Zeki kişi, diğer konulardaki başarılarıyla uzun vadede arayı kapatır. Hiç yapamasa bile, başına gelen felaketten zekasıyla ders çıkarıp aynı tuzağa bir daha düşmez.
Belki bir dolandırıcının IQ’su sizden yüksek olabilir, ancak bu onu başarılı yapmaz. Başarı başka bir şeydir.
İnsan bir bütündür. Elbette iyi özellikleri kadar kötüleri de vardır. İyi özelliklerini geliştirir, kötü özelliklerini perdelersin. Başarı böyle gelir. Bazı özelliklerse insana doğarken kodlanır.
İki şekilde başarılı olursunuz:
1. Doğuştan yeteneğiniz olan konuya yönelerek.
2. Herhangi bir konuda yetenek sahibi olana dek çalışarak.Peki ben başarılı olur muyum?
Bu çok muğlak ve safça bir soru…
Şu fıkra ile yanıtlayalım:
Adamın birisi adres sormuş.
– Şu adresteki otele gitmek istiyorum.
– Şu yoldan 4 km kadar yürürsen oraya varırsın.
– Akşam otelde olmam lazım. Peki ben oraya ne zaman varırım?
– Şöyle biraz yürü bakalım…
Adam yürümüş yürümüş ve uzaktan bağırmış. Evet ne zamana varırım?
– Yarım saatte varırsın.
– Peki bunu daha önce neden söylemedin?
– Yürüme hızını görmeden, ne kadar zamanda gideceğini nasıl bileyim?
*
Peki Neden Bazılarımız Daha Başarısız?
Faturalarını ödeyemeyen, müflis birinin tüm borcunu ödeyin, bir sene sonra yine başa döner. Onu bu duruma iten parasızlık değil, sorumsuzluktur.
Kimi insanlar hayatlarını sorumsuzluk içinde yaşarlar. Bu hatalarını söyleseniz de anlamazlar. Nasıl ki iç organlarınızı her gün farkında olmadan taşırsınız, onlar da zayıf özelliklerini yanlarında gezdirirler. Herkes kendi çizgilerini dünyanın sınırları kabul eder. Kurbağanın gökyüzünü, düştüğü kuyunu ağzından ibaret sanması gibi…
Sorumsuz insanlar disiplinli insanlara göre daha mesuttur. Kaybedecekleri az, sorumlulukları kıt, mutlulukları çoktur. Fakat bir şeyin sahibi olamazlar. Borç, bunların lanetidir.
Bütün olanlardan başkalarını sorumlu tuttuğunda, her hatana bir bahane bulduğunu fark ettiğinde kaybetmeye başlıyorsun demektir adamım… Sen bir loser’sın…
Disiplinli insanlar hayatlarında başarıdan başarıya koşarlar, ne yazık ki mutsuzluk ve uykusuzluk da bu insanların lanetidir.Doktrin: “Şu dünyada pek çok yetenek, birazcık cesaret eksikliğinden dolayı kaybolup gidiyor. Her geçen gün, utangaçlıklarından dolayı ilk çabayı gösteremeyen pek çok silik insanı mezara gönderir; oysa bir kez ilk adımı atmaya yüreklendirilebilselerdi, muhtemelen çok ötelere ulaşmış olacaklardı.” – Sydney Smith
Related posts
3 Comments
Bir Cevap Yazın Cevabı iptal et
Kategoriler
- ★ sinek ilacı (29)
- ★★ kötü (99)
- ★★★ güzel (111)
- ★★★★ önerilen (76)
- ★★★★★ şaheser (25)
- didaktik (26)
- eylencelik (23)
- hayat kanunları (18)
- hikaye (148)
- kitap (155)
- kokucuk dosyası (50)
- korona günlükleri (4)
- Parfüm (381)
- röportaj (3)
- tefrika (19)
Çok güzel ve keyifli bir yazı olmul diyerek, ben de bir şey eklemek istiyorum…. Sen ne anlatırsan anlat, anlattıkların karşındakinin anlayabildiği kadardır….
Bir seyin imkânsiz olduguna inanirsanız, aklınız beyniniz bunun neden imkânsiz oldugunu size ispatlamak üzere çalısmaya baslar.
Ama bir seyi yapabileceginize inandıgınızda, gerçekten inandıgınızda, aklınız yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardim etmek için çalısmaya baslar.”
Dr. David J. Schwartz
Bir amaca tam inanmanın o amacın başarılmasında büyük etkisi vardır. Eğitim elmanın yarısı ise diğer yarısı da inanmaktır. Bu yazımda sizlere Pire Kavanoz Hikayesi nden bahsedecegim. Pire ısırıgı yüzünden kaşınmayan yoktur sanırım. Bu kaşıntıyı gidermek için de ya kolonya ya da limon sürmüşüzdür kaşınan yerimize. Bu hayvanları öyle kolay yakalamak da mümkün değildir. Bilim adamlarını pirelerin böyle çok farklı yükseklikte zıplaması harekete geçirir. Deney amaçlı birkaçını toplayıp 30 cm yükseklikteki bir cam kavanozun içine koyarlar. Ağzını da cam bir kapakla kapatırlar.
Kavanozun zemini ısıtılır. Isıdan rahatsız olan pireler hoplayarak kaçmaya çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düserler. Düştükleri zemin sıcak oldugu için tekrar zıplarlar, başlarını cam kapağa vurarak yine cam zemine düşerler. Pireler camın ne oldugunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engelledigini anlamakta zorluk çekerler. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı ögrenirler. Artik hepsinin 30 cm zıpladıgı görülünce deneyin ikinci asamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Kavanoz içindeki tüm pireler esit yükseklikte, 30 cm zıplarlar! Üzerlerinde artık cam kapak engeli yoktur, daha yüksege zıplama olanakları vardir ama buna hiç cesaret edemezler.
Harikaydi gercekten, bu kadar konsantre, hayatin sırrı gibiydi. Kaleminize sağlık efenim