YAĞMA YOK!
Şu güne kadar virüsten 3.200 kişi öldü.
Bugün 22.000 kişi açlıktan ölüyor; kimsenin umurunda değil!
Ama bu virüs sınıf tanımadı:
Papa
Kanada Başbakanı’nın eşi
Angela Merkel
İran Cumhurbaşkanı’nın yardımcısı
Tom Hanks
Sinyor Terim
O zaman korktunuz değil mi? Sıra size gelince korktunuz.
Şımarık bir futbolcu, ada satın aldı ve oraya kaçtı. Niye kaçıyorsun?
22.000 kişi açlıktan ölürken neredeydin? Sıra size geldi değil mi?
Çünkü, paranın ne kadar önemsiz olduğunu anladınız.
Hayvanları istismar ettik.
Sirkler açtık. Onları hayvanat bahçelerine hapsettik.
Sokaklarda ayı eğlendirdik.
Zavallı hayvanları suçsuz yere hapishaneye attık:
“Hadi kalkın eğlendirin insanları” diye.
Avcılığın çok önceden yasaklanması gerekirdi.
Avustralya’da 500 milyon canlı cayır cayır cehennem azabı çekerken sesiniz çıkmadı. Şimdi de sıra hayvanlarda, bizden intikam alıyorlar.
Kuş gribi, domuz gribi, bunun da Pangolin denen ve Çin’de yaşayan pullu bir karıncayiyenden başladığı söyleniyor. Doğrudur, onu da yediler çünkü.
Çin… yıllardır hayvanları öldürüp kürklerini aldı, şımarık zengin kadınlara sattı.
Her türlü yasağa karşı kürk ticaretini devam ettirdi. Onun için belki de Çin’den başladı. Yağma yok! Sıra bize de geldi.
Bugüne kadar hep tükettik;
Yeni arabalar.
Yeni arsalar.
Yeni yatlar.
Niye alıyorsun? Hangisini götürebiliyorsun? Bak, Trump dahil herkes suyla sabuna, kolonyaya kaldı. Paranız sizi kurtarıyor mu? Çünkü virüs sınıf farkı dinlemiyor. Papasından başbakanına kadar, vergi kaçıran profesyonel futbolculara kadar hepsi tehlikede.
Birleşik Arap Emiri, dişleri ağrıdığında özel uçakla Londra’ya gitti.
Suudi Arabistan Kralı, 5 tane özel jetiyle Tayland’a tatile gitti.
Müslümanlıkta israf var mı?
96 parçalı yemek takımları aldınız evinize. 96 tane misafir gelir mi, ne aptalca iş bu? Reklamlarla kandırıldınız, sonra bir yerlere kaldırdınız.
8.000 dolara AVM’lerden çanta alanlar var, etiketini bile sökmüyorlar ki, fiyatı görünsün. Niye ağlıyorsunuz?
Bir adam çıktı; kulağının arkasından tuz atıp, altına batırıp biftek kızarttı.
O zavallı hayvanın etine yüzlerce dolar verip yediniz.
Yağma var mı? Sıra size geldi.
Hadi çıksın konuşsun bakalım…
Nerde bu bifteklere uçan tekme atan şahıs?
22.000 kişi bugün açlıktan ölüyor, kimsede ses yok!
3.000 kişi öldü diye kıyametler kopuyor, herkes evlere kapandı.
Korkuyorsunuz değil mi? Çünkü sıra size geldi!
Zavallı boğalar can çekişirken, “OLEYY” diye bağırdınız.
Manzara için ağaçlar kesildi. Şimdi ihtiyacımız var mıymış ormanlara?
Tarihte Timur, bir ziyaretinde, Ankara’nın ormanlarına fillerini sakladı.
Yıldırım Bayezid göremedi ve mağlup oldu.
Ne oldu bu ormanlara, kim kesti?
Oscar törenlerindeki şımarık ve züppe kadınlar, binlerce dolara kıyafetler yaptırdılar; kırmızı halıda yürüdüler. Alkışladınız… Şimdi sinemalar, tiyatrolar iptal oluyor.
Elinizde şampanyalarla entel takıldınız, konuştunuz ama hiçbir şey yapmadınız.
Serpme kahvaltı; bir felaket! %90’ı çöpe gidiyor.
Yıllardır söylüyoruz “Yazıktır, günahtır,” diye.
Bir tek ekmeği bulamayan insanlarla alay edercesine… hepsini çöpe atıyorsunuz.
Yağma yok! Sıra size geldi.
İftar masalarına ne demeli!
Lüks otellerde yapıyorlar, %70’i de oruç tutmuyor. Birbirlerine numara yapıyorlar.
Hepsi çöpe gidiyor.
Zenginleri ağırlayıp şov yapıyorsunuz.
Halbuki iftar, fakirlere verilir.
Havai fişekler attınız, hem de yasak olmasına rağmen.
Dakikası 1000$! Hayvanlar korktu, öldü, insanlar yerlerinden fırladı.
Yağma yok! Artık sıra sizde.
Trump dahil artık hepimiz bir korku içerisindeyiz.
Ama artık sıra bize geldi.
Şimdi biz kafesteyiz, onlar dışarda…
Prof. Dr. Orhan Kural
%80 – %20 kuralını bilenler vardır.
Dışarıda geçirdiğiniz zamanın %80’inde, dolabınızın %20’sini giyersiniz.
Bunu duyunca şu fark ediliyor:
Ne yani, şimdi ben bunca şeyi boş yere mi aldım?
Gardıroplarımızı ölene dek yetecek giysilerle doldurdular.
Evet… Toplumu oniamania hastası yaptılar.
Belki de Oscar Wilde haklıydı:
“Moda öylesine çirkindir ki, onu 6 ayda bir değiştirirler.”
Güzel olsa, tarihi eserler gibi evrensel olması gerekmez miydi?
Pop şarkılar gibi yoz olmasaydı, klasik müzik kadar evrensel olması beklenmez miydi?
Belki Ece Ayhan abimizi dinlemeliydik:
“Ne olurdu yani, bir sene de insanlık moda olsa!”
*
Ben 14 yaşındayken, babamın Örnekköy varoşlarında açtığı bakkala yardım ediyordum.
Küçük, basık, izbe bir sinekli bakkal.
Zalim Emeller cinayetinde adı geçen bakkal da orasıdır.
Müşteri ne istese getirtiyoruz. Tüp istediler koyduk.
Patates, soğan istediler, manav reyonu açtık.
Birkaç ay sonra, 50 metre yakınımıza minik bir manav dükkanı açıldı.
Küçük mahallede iki esnaf olmuştuk.
Uzaktan görüyordum.
Genç ve yakışıklı bir abi, her gün tezgah düzeltiyordu.
Sahibiydi.
Babam çağırdı:
“Oğlum, git o manavı çağır, gelsin!”
Bir koşu gidip getirdim.
Manav heyecanla ve korku içinde babama koştu.
Aslan babam… Onu mahallemizde istemiyorduk.
Bizim satışımızı baltalıyordu. Çocuğu dövüp kasalarını devirmemize ramak kalmıştı.
Bizden izin almadan manav açıp ekmeğimize ortak olmak ha!
Sonra bir şey oldu… Ne olduğunu bilmediğim bir şey.
“Sen buraya manav açtın delikanlı! Artık bize manavlık düşmez.
Ben bakkal ürünleri satabilirim. Oysa sen başka şeyler satamazsın.
Sana söz! Elimdeki mallar bitince kaldıracağım.”
Keşke çocuğun şaşkın yüz ifadesini buraya aktarabilseydim.
“Olur mu abi,” dedi. “Benim hiç sizden öyle bir istediğim olm…”
Babam eliyle havayı kesti. Kaşları sempatikçe titriyordu:
“Senin başka umarın yok, benimse var. Ben bir bakkalım oğlum, manav değilim.
Seni desteklememiz gerek. Hatta artık ben de senden alışveriş yapacağım.”
Boğazım düğümlendi, gözlerim doldu. Çenem titremeye başladı.
Sanki güneş yeryüzüne inmişti de, aramızda dolaşıyordu.
Dünya bir anlığına ışıklara bürünmüştü.
Çocuk babamın elini öpmeye çalıştı. Ama sadece sıkabildi.
Karantinadan sonra, şimdi bakkalların, küçük esnafın kıymetini anlamaya başladık.
Cafer’e sepet sarkıtılan Bizimkiler Dizisi’ne geri dönüş mü yaşanıyor.
Back to Bizimkiler…
Bir tişört için 3 ton su gerekli.
Kot pantolon üretirken 70 ton su harcanıyor.
Nerede yanlış yapıyoruz? Bu kadar alışverişe ihtiyacımız var mı?
Başta ben olmak üzere, hepimize ödevler düşüyor.
Belki de Jonas Salk haklıydı:
“Böcekler yok olsa, dünyada hayat 50 yılda biter.
İnsanlar yok olsa, 50 yıl sonra yaşam yeniden başlar.”
Eskiden, kendimiz için gezer ve eğlenirdik.
Neden şimdi hava atmak bu kadar önemli oldu?
Yahu, yalnızca başkalarına göstermek için tatile çıkılır mı be?
Cinsel saikle çekilmiş, bir b*ka benzemeyen, tek açıdan yamuk yumuk bakan,
saçma sapan fotoğraflar.
Be sersem! Sen 3 boyutlu canlı bir organizmasın.
Tek açıdan oluşan cansız bir fotoğrafla senden ne anlayayım?
Yanıma geldiğinde de, o en iyi olduğun açıdan,
yandan bakarak, dudak büzerek, gamze kasarak mı benle konuşacaksın?
Peki burunlarını ve dudaklarını yaptıran embesillere ne demeli!
Ama sorsan;
“Sağlık için ayol, sağlıh. Doktorum didi. Yabdırmazsam nefes alamaz ve ölürmüşüm…”
Şimdi de hastanedekiler nefes alamıyor zaten, doğru.
Demek hepsinin burnunda et var.
Ne zamandan beri sağlıklarını bunca düşünür oldular?
Şeker-şerbet asitli suları, enerji içeceklerini içerken, bu sağlık nerdeydi acaba?
Ne oldu şimdi? Nerde bu İnstagram soytarıları?
*
Bir yandan sokaktaki halk zaten ibretlik.
Mikrofon tutuyorlar bir amcaya:
“Amcacım, 65 yaşına sokağa çıkma yasağı geldi.”
Diyor ki:
“Yok kızım, ben 74 yaşındayım.”
*
Bir yandan antibakteriyel uzatılan insanlar, muz görmüş maymunlar gibi şaşakalıyorlar.
Hayatında görmemiş ki… Sabunu bile yeni tanıyanlar var.
Meslek liselerinde gençlerin 1 numaralı dostu Hacı Şakir sabunları bile borsada yükselişte.
Bu arada meslek lisesindeyken tüm sınıfa test yapmışlardı.
Ben, üstün zekalı çocuk çıkmıştım.
Sonra sınıfta kaldım.
Biz de bu temizlik sınavından sınıfta kaldık sanırım.
*
Bazı geceler, uyanamadığım bir rüyayı kontrol edeceğim yanılgısına düşüyorum.
Rüyamda, konuşanları sürekli bastırmaya çalışıyorum.
Oysa rüyamızdaki herkesin konuşması kendi konuşmalarımız değil mi?
Rüyalarımızı kontrol edemiyoruz.
O zaman bu sözümüz de Halil Cibran’dan geliyor:
“Bana uyanıkken gördüğün düşle gel ki sana anlamlarını söyleyebileyim.”
Uyandığınız zaman yaşamaya başlıyor ve şunu görüyorsunuz:
Bildiğiniz gerçeklerin, aslında gerçek olmadığını,
bilmediklerinizin de, acı gerçekler olduğunu…
Her gün televizyonlarda altyazı geçiyor ve ölüm rakamları…
Pek algılayamıyoruz. Sanki bir filmde tv’ye bakan aktörler gibiyiz.
Sanki başkasının hayatını kontrol ediyoruz.
Ya da hayatımızı başkaları kontrol ediyor!..
Kentsel dönüşüm yalanıyla büyük rant sağlandı.
Bir yanda gecekondular, bitişiğinden fışkıran plazalar…
Kerpiç ev pencerelerinden yükselen yapılara bakan minik Kürt çocukları…
Fakat rezidanslar yükseldiğinde, gecekondular dibe batar.
Bir kişi lüks araç edindiğinde, bin kişi otobüse biner.
İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’ın raporuna göre:
Dünyanın %1’lik zengin kesimin serveti, kalan %99’un toplamına eşit.
*
Bugünkü davranışlarınız, yarın sizi tanımlayan şey olacak.
Şu anda ne yaptınız, ömrünüzün sonuna dek sizi tanımlayan şey olacak.
*
RNA Virüsü 3 şeyden oluşuyor:
Ribonükleik asit.
Lipit, yani yağ.
Protein.
Biz bu virüslere asalaklar diyoruz.
Asıl biz dünyanın asalaklarıyız.
Dünya, bize aitmiş gibi davranıyoruz.
Oysa biz ona ait değil miyiz?
Ne bitki örtüsü, ne hayvanlar…
Dünya’ya kimse bizim kadar ıstırap çektirmedi.
Bizden zararlısı gelmedi, gelmez ve gelmeyecek.
Ama merak etmeyin, tedavisi bulunacak.
Ohhh… Rahatladınız değil mi?
İnsan soyu tükenmeyecek. Neden?
Onu da Charles Darwin söylesin:
“Varolmayı başaran, türlerin en güçlüsü ve zekisi değildir.
Değişime en iyi ayak uydurabilen canlılardır.”
*
Antrparantez…
New York Bronx Hayvanat Bahçesi’nde primatlar için ayrılmış bir bölüm var.
Türlü şempanze ve goriller ziyaretçileri ağırlıyor.
En arkadaki kalın parmaklıklı kafeste şu yazı asılı:
“DÜNYANIN EN TEHLİKELİ PRİMATI”
Orada kendi yüzümüzü görürüz.
Çünkü kafeste bir ayna vardır ve üstünde şu yazar:
İnsan, bilinen tüm hayvanların yok ettiğinden çok daha fazla türü yok etti!
Doktrin: “Belki de bu dünya başka bir gezegenin cehennemidir.” – Aldous Huxley
Related posts
4 Comments
Bir Cevap Yazın Cevabı iptal et
Kategoriler
- ★ sinek ilacı (29)
- ★★ kötü (99)
- ★★★ güzel (111)
- ★★★★ önerilen (76)
- ★★★★★ şaheser (25)
- didaktik (26)
- eylencelik (23)
- hayat kanunları (18)
- hikaye (148)
- kitap (155)
- kokucuk dosyası (50)
- korona günlükleri (4)
- Parfüm (381)
- röportaj (3)
- tefrika (19)
👏👏👏👏 Süperdi
her gün televizyonlarda altyazı geçiyor ve ölüm rakamları…
pek algılayamıyoruz.
bize ve bir yakınımıza gelmediği sürece şaka gibi geliyor değil mi.
korona III yazınız mutlu son olur.
sevgiler, emeğinize sağlık.
Son ders gibi yazılmış çok beğendim.
Epic Score – Creator of Worlds – paylaştığınız şarkı ile yazınızı okudum…
Gerçekten de başka bir gezegenin cehenneminde gezerken buldum kendimi.
Tebrik ederim muhteşem, sağlıklı günler dilerim.