Sf: 32
Tim komutanları kendi gruplarını oluşturdukları için işi bilen elemanlar yerine, kendisine çıkar sağlayacak, kendi yaptığı kanundışı davranışlara göz yumacak itirafçıları, askerleri seçmeye başladılar.
Sf: 39
Bunlar PKK kıyafeti giyiyorlar. PKK sempatizanlarını tuzağa düşürüp öldürüyorlar. Faili meçhul birçok olayı da bu ekip gerçekleştiriyor.
Silopi’de MHP’li olduğunu her fırsatta dile getirmesiyle ünleniyor. O yıllarda Kartal Tibet’in başrolünde oynadığı Tarkan filmleri çok popüler. Tarkan’ın Kurt’undan etkilenen Ersever yanında köpekle geziyor. Köpeğin adı ise Ecevit!
Sf: 41
Ersever 1988 yılında Şırnak bölgesinde görev yaptığı dönemde, İdil ilçesinden Mehmet Bayar adlı bir kişiyi gözaltına alıyor. Daha sonra Bayar’ın koynuna bomba koyup, ellerini arkadan bağladıktan sonra kaçmasını söylüyor. Mehmet Bayar kaçarken bomba patlıyor ve ölüyor. Bayar bu olaydan sonra TRT ekranlarında terörist olarak gösteriliyor! Ceset İdil Taburu’nun bahçesine gömülüyor.
Sf: 46
Basında yer alan, hükümet yetkililerinin demeçleri de insanı çileden çıkaracak cinsten olan demeçlerdir ve her zamanki gibi aldatmacadan başka bir şey değildir. Her zamanki gibi koltuğundan olma kaygısıyla halkın gözünün içine baka baka yalanlar sıralandı.
Sf: 52
Ben, şahsen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin PKK’ya ilişkin faaliyetlerinden bir stratejisi olmadığına inanıyorum.
Sf: 53
Dünyanın her yerinde gayri nizami harbe ilişkin konseptler iki yılda bir değiştirilir. Bizde ise hala o eski konsept vardır.
Sf: 55
Güneydoğu Anadolu’da bugün PKK’ya ihanetin cezası ölüm. Devlete ihanetin cezası ise on beş gün gözaltıdır. Güneydoğulu bir vatandaş olarak tercihinizi yapın.
Sf: 56
Orada anlatırlar. Ben yalnızca bir tanesini örnek verdim. Nusaybin, Akarsu, İstili’de koca bir jandarma karakolu vardır. Üç yüz metre uzağında da bir köy. Orada itirafçı bir kız vardı. Soyası Elmasla. Örgüt gelmiştir, koyun boğazları gibi herkesi kesmiştir, sonra da çekip gitmiştir. Akarsu köyü artık devletin yanında olur mu? Baskı ve korkudan dolayı örgütün yanına gider. PKK bu şekilde, Kürt halkını temsil ettiğini kamuoyuna duyurmaktadır. Halk Abdullah Öcalan’a “Kardeşim git, halkımızı savun, örgüt kur” dememiştir.
Sf: 60
O dönemde vatandaş gelip, “Adamı vurdum, gelin alın” diyordu karakola. Devlete o kadar yakındı yani…
“Korucular arasında samimi olarak PKK’yla dövüşen yoktur” demiyorum, vardır. Ama kırk küsur bin köy korucusu arasında, bunun sayısı bini geçmez. Geri kalanı hiçbir işe yaramaz.
Sf: 62
Ben Kürtleri kardeşim olarak kabul ettim yıllarca. Ari ırktandır, Turani ırktandır… Ben Turani olarak kabul ediyorum. Kürtlerle aynı ırktanız. Dillerinin farklı olması, ayrı ırktan olmasını gerektirmez. Biz bugün Özbeklerle tercüman aracılığıyla konuşuyoruz. Onlar Türk değil mi? Irk derken şunu belirteyim: bugün dünyada kan esasına dayalı saf ırkçılık yapmanız mümkün değildir. Türkler, yetmiş iki millete karışmıştır. Bir kültür söz konusudur; Anadolu kültürüdür bu.
Biz VIII. yüzyılda Müslüman olduk. Türkler Müslüman olduktan sonra, İslamiyet adına Anadolu’ya o pislik Arap kültürü getirilmiştir. Türk milleti Arap kültürünün etkisinde bırakılmıştır.
Sf: 63
Çünkü Tanrı, peygamberlerini, nizamından çıkmış, yolundan çıkmış, kokuşmuş insan topluluklarına göndermiştir ve tüm peygamberler Arap’tır. Bütün peygamberler Ortadoğu’da Sami ırkından çıkmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk gerçek benliğine, gerçek kimliğine, kültürüne kavuşturmak istemiştir. Fakat onun ömrü yeterli olmamıştır. Olay budur.
PKK’nın kaybı 1500-2000 civarında, bunlar kayıplarla beraberdir. Telsizlerden dinledik bunları. 4000 civarında kayıp var Talabani ve Barzani kuvvetleri de dahil. Türk askerlerinin kaybı ise 25-30’u geçmez. PKK’nın firar edenlerle birlikte kayıplarına 4000-4500 diyebiliriz. PKK’nın kaybı bu. Bazı kamp bölgelerine ağzınıza ıslak havlu takmadan giremiyordunuz kokudan. O kadar ceset vardı.
Sf: 64
Ben bu bizzat Murat Karayılan’a harekat sırasında telsizle söyledim. “Apo ağzıyla konuşma. Bir gün sende suçlanacaksın” dedim. Merkez komite üyelerini seçen Abdullah Öcalan değil mi? Demek ki, Öcalan, hep hainleri seçmiş.
Sf: 65
Türkiye Talabani’yi “bölücü terör belasından kurtaracak kişi” olarak görüyor. Talabani aslında Ortadoğu’daki bölücü faaliyetlere yüksek manevi güç kazandırmada kullanılan bir maşadır.
Sf: 66
Dağınık Kürt potansiyelini bir noktada, bir çatı altında toplayarak bir hedefe yöneltmek isteyen “yeni dünya düzeni” savunucuları bu iş için, Celal Talabani’ye kaliteli bir eleman gözüyle bakıyorlar.
Sf: 67
Talabani’nin Ankara’daki temsilcisi Serçil Kazas vardır. Kürtlükle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bütün hayatı Londra’da geçmiş. Bakın hep İngiltere karşımıza çıkıyor!
Sf: 68
M.D. – Gerçekte bölgedeki durum içler acısı. Bir bakkala gidip fiş isteyemezsiniz, size bıçak çeker. Fişi bilmiyor ki.
Sf: 69
Benim aklım ermiyor. Yüz tane gerilla sıkıştırılmış, havada uçaklar, binlerce komando asker etrafta, sonuç, beş ölü, doksan beşi kaçmış. Teknoloji sende, araç gereç sende…
Sf: 71
Bakın büyük kitle temeline dayalı silahlı mücadeleler hep zora dayanarak örgütlenmiştir. Hiçbir millet bir örgüte “Hadi sen silahlan” dememiştir. Bizim Kurtuluş Savaşı için de aynı şey geçerlidir. Zor kullanılmıştır.
Sf: 72
Dağdaki gerillayı vurun, şehirdekilerin sesi çıkmaz.
Her şeyi takip ediyoruz. Sadece icra yoktur. Bunun sorumlusu istihbaratçılar değildir. Sorumlu icradaki taktik yetmezliktir.
Sf: 73
O kadar insan öldürüldü
Ölsün ne olacak, yerine yenisi gelir!
Sf: 74
PKK Kürt halkını sevmez. Amacı Kürt halkını kışkırtmaktır.
Sf: 75
İpleri elinde tutan emperyalistler şimdi Kuzey Irak’a kendi denetimlerinde bağımsız Kürt devleti kuracaklardır. Daha sonra Türkiye, İran ve zamanla Suriye’de çıkan kargaşalıklara bu Kürt devleti, “Size yardımcı olayım” diyecektir.
Sf: 79
Bingöl eyleminin yapıldığı bölgeye adamlar gökten zembille mi geldi? Meşhur tabirle, “komşu ülkeden” falan mı geldi? Yıllardır oradalar. Bilmiyorlar mı onların orada olduğunu? Teker teker yerleri biliniyor. Sorun istihbaratçılara! Örneğin, Diyarbakır’daki üs bölgeleri nerelerdir? İstihbaratçılar, adıyla, sanıyla, haritadaki koordinatlarıyla size söyleyeceklerdir.
Sf: 80
Gayri nizami harbi TC öğrenmek zorundadır.
Sf: 81
Şimdi İsmail Selen döneminde çok düzgün bir taktik uygulanmıştır. Özellikle Cudi ve Gabar dağları bölgesinde arazinin en yüksek noktaları, su kaynakları küçük küçük birimlerle, küçük fakat güçlü bir şekilde tutulmaya çalışılmıştır. Bu dağdaki gerillanın ovaya inmesi demektir. Yaz şartlarında su kaynaklarının tutulması.
PKK ateşkes ilan etmiş de, bunu da soralım TC’ye; Abdullah Öcalan gene bütün eyalet komutanlarına bizzat emir vermemiş midir, “Köy baskınları yapmayın, askeri birliklere büyük saldırılar yapmayın. Ama bu birliklerin etrafını, her yerini mayınlayın. Hareket ettirmeyin, keşif kolları çıkarsa saldırın” diye bir emir vermemiş midir? TC bunu bilmiyor muydu?
Sf: 84
Özel Harp Dairesi suçlanmıştır. Özel Harp Dairesi niye kurulmuştur? Nedeni bellidir. Kendileri de açıklıyorlar. Böyle karanlık işler çeviren, onu bunu kaybeden, yok eden, adamı alıp götüren bir şey değil. Bu memleketin kurulduğu günlerdeki askeri anlayışa göre, memleket düşman işgaline maruz kaldığında, o bölgelere girerek, sızarak, düşmana karşı gerilla faaliyeti başlatmak için kurulmuştur.
Böyle birimleriniz yoksa siz nasıl yaşayacaksınız? Her milletin var.
Sf: 85
Düşmanımın düşmanı benim dostumdur.
Sf: 87
Ben Türk liderlerinden bir tek Mustafa Kemal Atatürk’e inanan bir insanım. Kendime elimden geldiği kadar onu rehber almaya çalıştım.
Sf: 88
Türk insanını Kürt yerleşim bölgelerine doğru sevk edebilir. Bu Türkiye’nin sonu demektir. Şu anda bu istidatta kimse yok. Böyle biri çıkarsa, onun Abdullah Öcalan’dan farkı yoktur bence. Emperyalizmin ikinci maşası olur bu kişi. Birincisi Apo’dur. İkincisi de “Türk’ün Apo’su” olur.
12 milyon Kürt’ten, her gün Kürtçe’yi yaşamak isteyen, yazmak isteyen, şarkı söylemek isteyen, sanat yapmak isteyen, gazete okumak isteyen 100 bin insanı bile bulamazsınız. Hal böyleyken siz kalkar Kürtçe TV-radyo kurarsanız o toplumda bir milli benlik oluşmaya başlayacaktır. Kürtçe düşünmeye başlayacaktır.
Sf: 92
PKK’lı olmayan tek bir kaçakçı yoktur. Yoksa kaçakçılık yapamaz.
Sf: 95
Siz hiçbir şey bilmiyorsanız, karşınızdakine hiçbir şey soramazsınız ve öğrenemezsiniz.
Sorgucu ile sorgulanan arasında, bende hep böyle olmuştur, duygusal bir bağ kurulur.
Sf: 96
Ben hayatımda gelip teslim olan itirafçılardan “Ben yanılmışım, beni kandırdılar, beni dağa götürdüler, benim hiçbir şeyden haberim yoktur” falan diyenlere inanmadım hayatım boyunca. Ama benim karşıma geldiğinde ideolojik olarak Marksizmi, Lenizmi benimsemiş. PKK’nın bağımsız Kürdistan kuracağına inanmış, “Kendi isteğimle PKK’ya gittim” diyen, “PKK nın gerçek Marksist-Leninist olmadığını gördüm, Kürt halkı için, Kürdistan için mücadele etmediğini gördüm” diyenleri de baş tacı etmişimdir. Çünkü erkekçe çıkmıştır, konuşmuştur, yalan söylememiştir. Şimdi böylesine pırlanta gibi davranışlar içinde bulunan adamları, insanları biz niye içeri tıkarız. İdeolojik olarak yetişmiş; askeri yönden yetişmiş; dağları, araziyi biliyor. İşte bunlardan kılavuz olarak, yol gösterici olarak, örgütü tanıtıcı olarak istifade edelim. Psikolojik hareket ekipleri kuralım. Bu insanları cezaevlerinde çürütmeyelim. Pişmanlık yasası ama en ucuzundan bir iki sene içeride yatıyorlar, çürüyorlar, olaydan uzaklaşıyorlar. Birtakım saplantılara giriyorlar. Psikolojik yapısı bozuluyor.
Sf: 98
Susmaz yani, söyledikleri gerçekten saçma sapan. Redaktörler bunları düzeltiyor. Küfürlü cümlelerle sayar döker. Redaktörler bunları kitap haline getirir.
Sf: 99
TC’nin müttefiki…
“TC”
S.Y. – Siz de “TC” diyorsunuz.
C.E. – (Kahkahayla gülüyor) Alışmış dilimiz.
S.Y. – Geçenlerde emniyete bir dilekçe veriyoruz, sayfanın yukarısına “TC Emniyet Genel Müdürlüğü” yazdık. Biz verdik. Komiser dedi ki: “TC yazıyorsun da niye Türkiye Cumhuriyeti yazmıyorsun?”
C.E. – (Kahkahayla gülüyor)
S.Y. – “Bunun kısaltılmışı” dedik ama bu biraz ideolojik hegomanyayı gösteriyor.
C.E. – Bu PKK’nın tekelinde bir hadise değil.
S.Y. – Ama PKK’nın terminolojisini kullanmaya başlamışsınız.
C.E. – TC’nin ne olduğunu size özel bir bir sohbette söyleriz. Talabani bir konuşmasında aynen şunu söylüyor: “Arkadaşlar Kürdistan ulusal bağımsızlık mücadelesi için PKK bizim paralarımızla, desteğimizle dövüşüyor.” Salon alkışlıyor.
M.D. – Ve diyor: “Bazı şeyleri burada söylemiyoruz, dostlarımız alınmasın diye.”
C.E. – İşte bu Celal Talabani’yi Türkiye başına taç etmiş. Kürt sorununu şak diye kesecek bir adam görüyor.
M.D. – Türkiye Cumhuriyeti Talabani’yi bu kadar muhatap almasa, size tüm samimiyetimle söylüyorum ki Celal Talabani Kuzey Irak’ta kalamaz.
Sf: 103
S.Y. – Bir yanda bin yıllık devlet var, öte yanda on beş yıllık bir örgüt. Bin yıllık devlet bilinmediğinden mi, yoksa başka güçler tarafından yanlış yönlendirildiği için mi bu politikaları uyguluyor?
C.E. – İki tür hata yaptı devlet. Biri cahilliğinden. İkincisi, birilerinin yanlış yönlendirmesinden.
Bu kitaplarda, açıkça, çok yakında gerilla savaşını başlatacağını yazıyor. “Kürdistan’da önderliğe ihtiyaç vardır. PKK parçalanan Kuzey Kürdistan’a önderlik yapacaktır.
Sf: 104
Ayrılanlara sordular, “Nereye gidiyorsun, sana ihtiyacımız var?” diye. Ben de dedim: “Maden bana ihtiyacınız var, neden beni dinlemiyorsunuz, neden dediklerimi yapmıyorsunuz?
S.Y. – Siz “Bu yolla gidilirse PKK başarılı olur” mu diyorsunuz?
C.E. – Olmayan bir Kürt milleti var hale getiriliyor!
Sf: 105
Dünyadaki bütün tezgahlar, bu benim inancım, Amerika tarafından planlanır, askeri operasyonlarını Amerika icra eder. İstihbarat çalışmalarını İngiltere yürütür. Kültürel faaliyetlerini Fransa yürütür. Bu dolapların çevrilmesi için ortalığın karışması gerekir. Bunu tezgahlayan da Almanya’dır.
Sf: 106
Kuzey Irak’ta asıl güç aşiretlerdir. Barzani’nin güçlü feodal yapısından kaynaklanıyor. Talabani’nin ise bu nedenle gücü yoktur. Ancak en güçlüsü Surçi’dir. Surçi’nin bir kusuru vardır; ağıza laf yapamaz. İngiltere Surçi’ye şunu söylemiştir: “Biraz daha bekle, ondan sonra sana yardım ederiz.”
Sf: 107
Haa bu arada Kuzey Irak harekatı sırasında girilen PKK kamplarında helikopter iniş pistleri vardı! Artık burada voleybol mu, futbol mu oynuyorlardı, yoksa helikopterler için mi yapmışlardı, bilemem.
“Alman arkadaşla bu bilgileri size gönderiyoruz” diye. Bunun üzerine yakalandı. Alman. Yakaladığımızda mesleğini sorduk. “Elektronikçiyim” dedi. Önce “Yardımsever biriyim” filan da dedi. Arkasından biz ona PKK katliamlarını seyrettirdik. Oturdu ağladı. “Ben böyle olduğunu bilmiyordum” dedi.
Çekiç güç kesinlikle o harekatta kılını kıpırdatmamıştır. Harekat sırasında Kuzey Irak’ta sorumlu düzeyde görev yaptım. Bize zerre kadar yardımı olmamıştır. Olsa söylerim, ne kazandırır ne kaybettirir ki!
Sf: 110
PKK çoğu yeri bu şekilde kazanmış. Özellikle o bölgenin Sindi aşiretini kazanmış. Aşiret reislerinin çoğunu kontrol altına almış. Talabani’nin tüm adamları PKK’yı destekliyor. Barzani’nkiler tarafsız. Bu şartlar altında Sindi aşiretinden oluşturulacak peşmerge birlikleri ile Zaho çevresinden oluşturulacak peşmergeler PKK’yla savaşmaz” dedim. Nitekim de öyle oldu.
Keşke MİT yapsa! Yahu her taşın altında da MİT’i çıkarıyorsunuz. Nerde kardeşim! Gerçi çok severim o kerataları. Keşke yapsalar.
Sf: 112
Bu aramaların vatandaşa eziyetten başka başka hiçbir işe yaramadığını göstermek istedim. Üç tane kimlik hazırladık. Üç ayrı plaka. Kimlikleri Abbas Duran Kalkan, Selahattin Çelik ve Cemil Bayık adına hazırlattık. Üçü de PKK’nın merkez komite üyeleri o zaman. İki asker dikmişler yola, “Dur!” dediler, “Nereye gidiyorsun?…” Kimliği gösterdim, “Şenoba’ya gidiyorum” dedim. Deftere “Selahattin Çelik” diye yazdılar. Arabanın plaka numarasını aldılar. Bir kaç saat sonra geri döndüm. Aynı askerler. Girişte bu sefer “Cemil Bayık” kimliğini gösterdim. Plakayı değiştirmişiz ama araba aynı. Onu da yazdılar.
Ertesi gün gittim, “Dün bir ihbar geldi, Cemil Bayık ile Selahattin Çelik buradan geçmişler” dedim. “Olmaz öyle şey” dediler. “Defterlerinize bakın” dedim. Adamların adları yazılı. Ne yapacaklarını şaşırdılar. Dönemin Sıkıyönetim komutanı Korgeneral Aşir Özözer’e kadar intikal etmiş olay. Beni çağırdı, “Ne yapacağız?” dedi. Durumu anlattım. “Siz ne aradığınızı, ne yaptığınızı bilmiyorsunuz” dedim.
Sf: 115
Nasıl anladığını sorduk. “Eğer kimseye söylemezseniz anlatırım” diyerek “yeşil şişenin sırrını” söyledi: “Bu yeşil şişeyi -ki, yeşil olması şart değildir kahverengi de olabilir- tek gözünüzü kapatıp diğer gözünüzle şişeden şu karşıda gördüğünüz dairelere bakın. Eğer dairelerin birinde burayı dinlemek için bir cihaz olsaydı o cihazdan çıkan ışınlar bu şişede kırmızı çizgiler oluşacaktı. Burası dinlenmiyor, içiniz rahat etsin, kırmızı ışık gözükmedi!”
Ersever tuhaf bir adamdı. Kuşkusuz daha öğreneceğimiz çok şeyler vardı.
Sf: 123
Kuşkusuz bu bizim arkadaşların hatası, yazdıklarınızı okumuyorlar. Aslında, inan, devlet bile sol grupları tanımaz. Kimin neyi savunduğunu bilmez.
Sf: 126
Ersever her görüşmemizde benzer sözleri tekrarlıyordu:
“PKK’yla sadece, onların metotlarıyla dağda mücadele edilir. PKK gerillası gibi dağda yaşayacaksın, gerektiği zaman gizlice sınır ötesine geçeceksin ve PKK yok olana kadar böyle savaşacaksın. Devlet bana izin versin böyle bir teşkilat kurayım. Ancak nerede bizde öyle devlet!”
Sf: 127
PKK militanlarının cirit attığı bir ortamda bu teklifi kabul etmek için deli olmak gerekirdi.
Sf: 128
Tabii “reis” Binbaşı Ersever’di. “Reis” in çevresindeki “militanları” ise JİTEM elemanlarıydı…
Sf: 135
Apartmandaki komşular yangın sonucu tuvalet ampulünün patlaması üzerine çıkan sesi duymuş ve çıkan dumanları görerek itfaiye çağırmış, polise haber vermişlerdi.
Sf: 136
İlginçtir “Hizbullah” özellikle PKK’nın önemli kurmaylarını hedef alıyordu.
Halit Güngen “Hizbullah’ın Diyarbakır Çevik Güç merkezinde eğitildiğini ortaya çıkarmıştı. Bu haberinden üç gün sonra öldürüldü.
Sf: 138
“Sakin olmaya çalışıyordum. İstiyordum ki, Binbaşı Ersever anlattıklarının o kadar büyük haber olmadığını sansın.”
Bunlar hasta ruhlu kişilerdir. Davranışlarına bakınca zaten hemen anlarsınız psikopat olduklarını.
Sf: 140
Zaten cinayet işlemeleri için polis- asker bunlara her türlü kolaylığı gösterir.
Sf: 141
Sonra ne oldu? Polis verildi. Ancak büronun 800 metre uzağında nöbet tutturuldu! Sonra da Halit Güngen öldü.
Sf: 142
MİT mensuplarının görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevini ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü haklarında cezai takibat yapılması başbakanın iznine bağlıdır.” (!)
“Kimlikleri tespit edilemeyen MİT mensuplarının sorgulaması yapılamaz. Talebinizin reddine!”
Sf: 144
Şimdi bizde PKK’lılardan ele geçirilen silahların hepsi envantere geçirilmez. Bir kısmı alıkonur. Bunlara biz “pis silah” deriz. Bu beş kişinin kurşuna dizilmesi gibi olaylar gerçekleştirilirse öldürülenlerin yanlarına bu pis silahlar bırakılır. Savcılık araştırma yapmaz, yapsa da bu silahlarla korucuların, güvenlik güçlerinin öldürüldüğünü tespit eder! Silah zaten PKK’lılardan yakalanmıştır. Sanıyorum İstanbul’daki infazlarda da aynı oyun tezgahlanıyor.
Sf: 148
Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan, son kitabının adını ne de güzel koymuştu: Kontrgerilla Cumhuriyeti…
Sf: 149
Bir başka görüşmenin uzaması sonucu 15.10’da bara gittiğimde, Ersever cin-tonik kadehinin sonuna gelmişti. “Kırk dakikadır seni bekliyorum. Peşimde adamlar vardı, zor atlattım. Bu nedenle yarım saat erken geldim” dedi gülerek.
“Bu tür adamların özelliğidir. Her zaman takip edildiklerinden şüphelenirler” diye düşünmüştüm. Yine de “Kim takip ediyor?” diye sordum. Tanımadığını söyledi; “Takip edenlerin PKK’lı olduğunu sanmıyorum. Ben PKK’dan çok devletten korkuyorum!” dedi.
Sf: 150
“Onlar benim kim olduğumu iyi bilirler! Onlar bölgede dev, bilmedikleri coğrafyada cüce olurlar.”
Sf: 154
Bu sırada mezarlıkta bekleyen HEP otobüsünün çevresi özel tim tarafından kuşatıldı. Otobüsün dışında bulunan herkes arabaya dolduruldu. Otobüsün içinde 70 kişi vardı. İçeride aralarında milletvekilleri ile yerli-yabancı gazeteciler de bulunuyordu. Özel tim önce otobüsün tekerleklerine ateş açtı. Arkasından otobüsün üst camlarına kurşun yağdırdı. Kırılan camlardan içeriye üç el silah sis bombası atıldı. İçeridekiler dışarıya fırladı. Otobüsten çıkanlar özel tim tarafından yere yatırılarak dövülmeye başlandı. Genel Başkan Fehmi Işıklar, Milletvekilleri İbrahim Aksoy, Adnan Ekmen, Ahmet Türk kalaslarla dövüldü. Dayaktan gazeteciler de nasibini aldı. Fotoğraf makineleri, teypler kırıldı.
Diyarbakır savaş alanına dönmüştü. Sonuçta 7 kişi öldü, 800 kişi yaralandı.
Sf: 161
İtirafçılara mecbur kalmıştır koskoca Türkiye Cumhuriyeti…
Sf: 162
Bu itirafçılar çok acımasız insanlardır. Bizden daha milliyetçi kesilmişlerdir. Bir numaralı PKK düşmanıdırlar.
Hizbullah PKK’nın düşmanıdır. Düşmanımın düşmanı benim dostumdur.
Sf: 164
Bu kez Diyarbakır DGM İvak hakkında tutuklama kararı çıkardı. Ancak İvak Bitlis yöresinde “görevdeydi”! 14 haziran tarihinde Diyarbakır DGM zaten cezaevinde hiç uğramayan İvak hakkında tahliye kararı verildi!
Sf: 167
PKK gerillalarının klasik ayakkabısı Mekap’tan silahlarına kadar, her şeyle donatılıyor, PKK militanları arasındaki popüler isimlerden “Hogir” kod adı veriliyor kendisine.
Kıyafet kolay ama militan kişiliğine bürünebilmek onun terminolojisiyle konuşup, militan gibi davranmak ayrı bir meziyet! Yücel Y. nasıl “PKK militanı” olduğunu anlatıyor:
“Tunceli’de Yeşil lakaplı biri vardı. Bizi o eğitiyordu. Zaten askerliğimin çoğunu da onunla geçirdim. Yeşil Ahmet… Bir de “Baran” kod adlı astsubay vardı. Mesela, birbirimize PKK gibi ya da kod adımızla ya da abi diye hitap ediyorduk. Bir eve gittiğimizde aramızda sadece biri konuşuyordu kural olarak. PKK gibi sadece filtresiz Bitlis sigarası içiyorduk. Gene onlar gibi sadece gece dolaşıyorduk. Gündüz ya mağarada ya da köylerde kalıyorduk. Bize her şeyi Yeşil öğretti.
Yücel Y’nin bulunduğu tim çoğu zaman Yeşil’le birlikte PKK’ya sempati duyan köylere gidiyorlar. İstihbarat faaliyeti yürütüyorlar. Gidilen evlerde ev sahibiyle sadece Yeşil muhatap oluyor. PKK propagandası yapılıyor. Köylülerden PKK’ya sempati duyanlar, dağa çıkmak isteyenler “ayıklanıyor”. Örneğin Tunceli’nin Hozat ilçesine bağlı bir köyde iki kız kardeş PKK’ya katılmak istediklerini belirtiyorlar. Yücel Y. kız kardeşlerden sadece birinin adını hatırlıyor. Besnan. Bu iki kız kardeş alınıp Elazığ’ın Palu ilçesi yakınlarında başka bir özel birime teslim ediliyor. Yaklaşık iki ay sonra aynı köye gittiklerinde Yeşil, ev sahibine kızlarının Suriye sınırından geçerken şehit düştüklerini söylüyor!…
Yücel Y.’nin kendisi de bilmiyordu, JİTEM elemanı olduğunu.
Yücel Y.’ye göre ilk başlarda yürütülen faaliyetler istihbarat toplamaktan öteye geçmiyor. Ancak bir süre sonra silahlı eylemlere de başlıyorlar:
“1992 yılının sonbahar aylarında işler değişti. PKK’lı olarak köy basmaya başladık, Yeşil komutasında.”
Sf: 169
Son iki yıl içinde faili meçhul diye bilinen yüzlerce cinayeti Yeşil kod adlı kontrgerilla elemanı işlemiştir. Yeşil’in elinde ‘kara liste’ dediği kalın bir defter var. Bu defteri hiçbir zaman yanından ayırmaz. Hatta o defterle birlikte yatar. O defterde infaz edilecek yüzlerce yurtseverin ismi olduğu gibi birçok ordu mensubunun ve devlet adamının da ismi var. Yeşil bu devlet adamlarını ve ordu mensuplarını, infazları onaylamadıkları için listeye dahil etmiştir.
Sf: 170
“Panorama’daki haberi okudun mu?” diye sordu.
“Sen kimsin?” diye sordum.
“Hayır. Kimin yazdırdığını merak ettiğim için seni aradım. Çok ilginç değil mi? Araştıracağım. Gelince seni ararım” deyip telefonu kapattı. Zaten telefonda fazla konuşmazdı.
Sf: 174
İlk bakışta zarfın üzerinin kimin tarafından yazıldığı belli olmasın diye, sol elle kaleme alındığını düşünmüştük.
Sf: 175
İbrahim Telemen silah kaçakçısıydı. 1979 yılının şubat ayı sonlarında gazeteci-yazar Uğur Mumcu’yu telefonla aramış, “Beni öldürecekler. Sizinle konuşmak istiyorum. Elimde belgeler var” demişti. Uğur Mumcu’ya bir de ihbar mektubu göndermişti. Mektupta yeraltı dünyasıyla ilgili ipuçları vardı. Ayrıca bazı isimler de vermişti. Mumcu ve Telemen görüşmeye karar verirler. Ancak 31 mart 1979 günü Telemen kalmakta olduğu İstanbul’daki Opera Oteli’nin yedinci katından bazılarına göre atlayarak ölür, bazılarına göre ise atılarak öldürülür.
Benim bu olayda Telemen’i anımsamamın nedeni, kuşkusuz “Çok şey bilen” bir kişinin daha öldürülmesiydi.
Telemen sadece bir mektup yazmıştı. Konuşsa kim bilir yeraltı dünyasıyla ilgili neler neler anlatacaktı…
Binbaşı Ersever de bildiklerinin çok az bir bölümünü anlattı.
Ya hepsini anlatsaydı!…
Sf: 176
Şurası kesindi: Binbaşı Ersever tanıdığı kişiler tarafından öldürülmüştü. Aksi halde, Ersever’i yakalamak çok zordu. Çok iyi silah kullanıyordu. Bir çatışmada yedi mermili tabancayla yedi kişiyi öldürebileceğini söylüyordu. Tanımadığı kişilere çatışmadan teslim olması söz konusu olamazdı.
Sf: 178
Cenaze törenine katılan yüksek rütbeli bir jandarma subayı, “Cem, tongaya basmayacak kadar zeki biriydi. Onu çok güvendiği biri ele geçirmiş olmalı” yorumunu yaptı.
Tahmini doğru çıkmıştı, Ersever’i sağ yakalamak istiyorlardı. Sorgulanacaktı. Öyle de oldu. 26 ekimde kayboldu, otopsi raporuna göre 1 veya 2 kasımda öldürüldü.
Sf: 181
Mustafa Deniz akıllı, analiz yeteneği olan bir kişiydi. Ersever, Mustafa Deniz’i hemen “ekibine” dahil etti.
Sf: 186
Adli Tıp merkezinde yapılan inceleme sonucunda gizli servisler tarafından kullanıldığı bilinen soldium pentothal, skopdamin ve fenodiazin gibi uyuşturucu kimyasal maddelere rastlanmadığı belirtildi.
Sf: 187
“Ersever, JİTEM’i kurduğu sırada, Ülkücü görüşlere fanatizm derecesinde bağlıydı ve bu inançları onu ülkenin başına bela olan PKK harekatı karşısında örgütlü ve aynı silahlarla savaşan bir örgüt kurmaya götürmüştü. JİTEM jandarmaya bağlı bir istihbarat teşkilatı olarak çalışacak ve kaynağını PKK itirafçılarına dayandıracaktı. Düşmana aynı silahla cevap vermek adına yoğun bir örgütlenme başlamıştı.
Sf: 189
Mahsune aynı zamanda onun sevgilisiydi. Aralarındaki ilişkiyi bilmeyen yoktu. Ama hiç kimse binbaşıyla böyle bir hassas konuyu konuşabilecek cesarete sahip değildi.
Sf: 191
Bölgede bütün savaş, itirafçıların belirlediği politikaya göre yürütüldüğünden, emniyet güçleri ve Asayiş Komutanlığı arasında itirafçı kapma çekişmesi vardı.
Sf: 195
O halde söylediğim gibi olayın çapı çok büyüktü. Binbaşı Ersever’in karşısında yine kendisi gibi bazı subaylar ve polisler vardı.
Sf: 198
Her iki olayda da katiller korkusuzdu. Avukat Can ile Doktor Kaya’nın serbest bırakılması için Meclis Başkanı Cindoruk’tan Başbakan Demirel’e kadar, İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’den SHP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’ye kadar devletin en önemli makamlarında oturan yetkililere gidilmişti. Demokratik kitle örgütleri, SHP, HEP çağrılarda bulunmuştu. Gösteriler düzenlenmişti. Ancak bunların hiçbiri Can ile Kaya’nın infazını engelleyememişti. Kontrgerillanın gücü bunların hepsini aşmıştı!…
Ayrıca Ersever ve arkadaşlarının cesetlerini Ankara’nın üç farklı çıkışını koymak demek, 200 kilometrelik yolu, bir arabayla iki buçuk- üç saat boyunca kat etmektir.
Türkiye’nin başkenti Ankara’da üç cinayet işliyorsun. Herhalde güvenlik kuvvetlerinin seni yakalayacağından hiç kuşku duymazsan bu kadar rahat hareket edebilirsin!…
Sf: 199
Jandarma cinayetleri çözebilecek teknolojiye sahip değil! Kriminal balistik hiçbir laboratuvarı yok. Bu konularda yetişmiş tek bir elemanı bulunmuyor.
Uzmanlar, “Katiller ne kadar profesyonel olursa olsun mutlaka bir iz bırakır” derler. Kuşkusuz bu cinayetler de izler vardı. Ancak jandarmanın teknolojisinin geri olduğunu bilen kişiler doğal olarak, “araştırma yapılmasın” diye cesetleri jandarma bölgesine atmışlardı!
İkinci bir sebep şu olabilir: cinayeti işleyenler jandarmayla içlidışlıdır!…
Sf: 200
Tanıyan herkesin ortak görüşü:
“Binbaşı Ersever temkinli, zeki biriydi. Kolay kolay tuzağa düşmezdi. Güneydoğu’da yıllarca görev yapmış bir subay olarak birçok pusudan sıyrılmasını bilmişti. Atikti. Binbaşı Ersever, mutlaka çok iyi tanıdığı bir arkadaşı tarafından tuzağa düşürülmüştü.”
“Senaryo hep aynıdır. Planı Alaattin Kanat hazırlar, çizer. Yeşil kod adlı Ahmet Demir’in başında olduğu kontrgerilla timi uygular!”
Gazetecilikte bir olayla ilgili, konuştuklarımızı, hakkında topladığım bilgileri, belgeleri alt alta koydum. Çıkan sonuç: cinayet Alaattin Kanat tarafından planlandı, Yeşil’in kontrgerilla timi tarafından gerçekleştirildi!…
Sf: 202
Bilindiği gibi, dünyanın her ülkesinin istihbarat (özellikle kontrgerilla) örgütleri giderlerinin büyük bir bölümünü uyuşturucu, silah kaçakçılığı gibi yasadışı yollardan elde ederler.
Sf: 203
Bu arkadaşlar kendi emniyetleri için kolay kolay toplu taşıma araçlarına binmezler.
Sf: 204
DGM Başsavcısı Nusret Demiral, 3 ocak 1993 tarihinde yaptığı açıklamada, “Binbaşı Ersever cinayeti faili meçhul olarak kaldı. Bu cinayetler son derece profesyonel işlenmiş” dedi.
Sf: 205
Ben böyle bir örgütün varlığını ilk açıklamış politikacıyım. Ve bunun bedeli olarak da ben ve eşim, birkaç suikast girişimiyle karşılaşmıştık.
Sf: 210
Yirmi iki yıldır hayalet ağacı taşlanıyor. Güvenlik kuvvetlerimizi moral açısından yıpratmak için çıkarılıyor bu söylentiler. Devlet terörist olmaz.
2 mart 1993
Baki Tuğ
Emekli Savcı
DYP Ankara Milletvekili
Türkiye NATO üyesi olduğu için böyle bir kuruma sahip olması doğaldır. ABD’nin de bu kurumu desteklemiş olmasını yadırgamam.
21 kasım 1990
William Colby
CİA Başkanı
Sf: 211
Türkiye’de kontrgerilla yaklaşık otuz yıldan beri faaliyet göstermektedir. Hiçbir dönemde bugünkü gibi açıkça ve pervasızca eyleme geçmedi. Tabii hiçbir dönemde de ona bugünkü kadar ihtiyaç duyulmadı.
14 temmuz 1991
Ferit İlsever
2000′ e Doğru Genel Yayın Yönetmeni
Sf: 212
2.Cumhuriyet programında “hür teşebbüs” ün anlamı, büyük uluslararası tekellerin hürriyetidir. “Hür düşünce” ve “insan hakları” dedikleri, kapitalizmin dizginsiz ve gaddarca uygulanmasıdır. İşsizliktir, yoksulluktur, sınıfsal kutuplaşmadır, uluslararası boğazlaşmasıdır. Gladio’nun, kontrgerillanın patronu ve dayanağı ABD’dir, yani uluslararası hür teşebbüstür.
1 ağustos 1993
Doğu Perinçek
İP Genel Başkanı
Mücadele tekniklerinden birisi de şiddet hareketleri ve misillemeleridir. Ancak bu tekniğin halka uygulanışının çok hassas olduğu unutulmamalıdır.
Cihat Akyol
Tümgeneral
Özel Harp Dairesi Başkanı
“Gayri Nizami Kuvvetlere Karşı Harekat”
(Silahlı Kuvvetler Dergisi, mart 1971,
Sf: 214
İkinci Dünya Harbi’nde Yugoslav Direniş Harekatı’na karşı Almanlar, hedef olarak dağlık ve ormanlık arazide yakalanmaları pek zor olan gerilla birliklerini değil, bunların geride
bıraktıkları ailelerini ve mallarını ele alarak an ağır darbeyi bu hedef üzerine indirmişlerdir.
(Aynı yazı, s. 13)
Doktrin: “Kötü olan, sınırları çizilmiş bir hayatın içinde, kendi parmaklığınız ardında yaşamaktır.” – Soner Yalçın
Related posts
Kategoriler
- ★ sinek ilacı (29)
- ★★ kötü (99)
- ★★★ güzel (111)
- ★★★★ önerilen (77)
- ★★★★★ şaheser (26)
- didaktik (27)
- eylencelik (23)
- film (1)
- hayat kanunları (19)
- hikaye (148)
- kitap (155)
- kokucuk dosyası (50)
- korona günlükleri (4)
- Parfüm (383)
- röportaj (3)
- tefrika (19)