Biraz da uzaydan söz edelim: Nasıl olsa içinde yaşıyoruz ama haksızlık edemeyiz. Ama milyarlarca insan gibi biz de aya dokunmadan öleceğiz. Oysa milyonlarca yıl önce dünyada bir insan ayağa kalkamazdı. Çünkü başını aya çarpardı. Ama şimdi… nerede o eski aylar. 🙂
Uzaya giden bütün astronotların kafayı kırdığını biliyoruz. Ben de gitmek isterim tabii ki—kafayı kırmak için…
Sonsuz karanlık, oksijensiz bir ortam, soğuk… düşünsenize yıllardır yaşadığınız dünyanızı görüyorsunuz gözlerinizle ve ayaklarınız üzerinde durmadan. Örneğin ayaklarınız ayın o pudra gibi yüzeyine basıyor ya da basmıyor. Yani tam anlamıyla pek değil. Çıldırmamak elde mi?
“Zaman bir çizgi değil bir boyuttur. Tıpkı boşluğun boyutları gibi. Eğer boşluğu bükebilirseniz, zamanı da bükebilirsiniz. Ve eğer ışıktan daha hızlı hareket edebiliyorsanız, geçmişe yolculuk yapabilir ve aynı anda iki yerde birden olabilirsiniz!” – Marfaret Atwood
Baba: Uzay; zamandan ayrılmayan sonsuz bir boşluk. Yaşadığımız dünyada bu sonsuzluğun içinde. Dünyada; soğuk, sıcak gibi özellikler uzayda da var. Uzayda, öylesine yerler vardır ki; dünyadan farklı olarak; bizim hava boşluğu olarak anladığımız, manyetik alanların, iki veya daha fazla yıldızın, hatta süpernovaların ve hatta galaksiler dediğimiz milyonlarca yıldız kümelerinin birbirini çekerek oluşturdukları, oksijensiz, yerçekimsiz ve soğuk ortamlar. Uzayda, doğru ve boşluk yoktur. Madde, uzaydır ve maddede boşluk yoktur.
Uzayda olan birçok şey dünyamıza yabancı değildir. Ancak; eskiden atalarımız bu muazzam yapı hakkında birçok söylenti, efsane uydurmuşlardır. Bunlardan biri de ayağa kalkarsak; başımızı aya çarparız gibi… Bu deyim bence; ay’ı kendimize yakın gördüğümüzden söylenmiştir sanıyorum. Yoksa, dünyada yaşayan bırakın insanları, hayvanlar bile aya ulaşamayacaklarını sezinleyebilirler. Yine de bu harika uydumuza gitmek, dokunmak isterim. Oradan, dünyamızın görüntüsü hoş olmalı…
Eğer, ışık hızından hızlı hareket eden bir şey olursa; bu başka bir madde olur ve uzayın dışına taşar. Biz buna, ‘zamanın geri gitmesi’ diyoruz. Örneğin; ışığın saniyede ~300.000 km yol aldığını biliyoruz. Bu hızda giden herhangi bir araç düşünün. Siz bu aracın içindesiniz. Başka bir maddeye (enerjiye) dönüşürsünüz. Fakat, bu enerjiye dönüşmeyi boş verelim, elimizdeki en gelişmiş silahla aracımızın önüne doğru ateş edelim: Ne olur? Hiçbir şey! Silah ateş almaz ve ateş alsa bile, mermisi bir milimetre dahi ilerlemez. Artık enerjiyiz. Işığın kendisi olduk ve daha sonra, başka bir maddeye dönüşmek üzere şimdilik hoşça kalın…
Yaşamın Renklerini Koruyalım Aralık 2004 haz®etiDoktrin: “Ölüm hayatta büyük bir kayıp değildir. Asıl büyük kayıp, yaşarken içimizde ölen şeylerdir.” – Norman Cousins
Related posts
1 Comment
Bir Cevap YazınCevabı iptal et
Kategoriler
- ★ sinek ilacı (29)
- ★★ kötü (99)
- ★★★ güzel (111)
- ★★★★ önerilen (77)
- ★★★★★ şaheser (26)
- didaktik (26)
- eylencelik (23)
- film (1)
- hayat kanunları (19)
- hikaye (148)
- kitap (155)
- kokucuk dosyası (50)
- korona günlükleri (4)
- Parfüm (383)
- röportaj (3)
- tefrika (19)
Hoşça kal… 💐