
Canlı yazışmalarında bazı müşterilerin:
“Bir Yevo’yu bile elinizde tutmayı beceremediniz!”
serzenişine istinaden bu yazının doğması hasıl olmuştur…
Nobran müşterilere kendinizi ezdirmeden liberterce yanıt verin.
Bizim de güçlü olduğumuzu bilin ve endişelenmeyin.
Bilin ki biz, başarının peşinden öyle koştuk ki, başarısızlığa yer kalmadı…
*
Bu yazı, Şirket ve Yevo’nun 8 yıllık kardeşlik bağını konu alır.
Bu konsorsiyum zamanla, oyun camiasını bir arada tutan harç haline geldi.
Önceleri her şeye sahiptik, ama hiçbir şeyimiz yoktu.
Bu işte çok para kazandık, ama para bizi kazanamadı.
Ceo ile aranızda yıllardır süren kardeşlik bağı,
Director ile her konuda paslaşman,
oyun dünyasında seni sevip bağrına basan binlerce mürit ve taraftar…
Vanilla Sky Filmi’nde der ki:
“Biriyle yattığın an, vücudun istese de istemese de bir söz verir.”
Bu kardeşlik hakkı ve manevi bağ, koparılamaz bir halat inşa etmeliydi…
*
Yevo ile yaptığımız son toplantıda,
(Ben, Ceo, Director ve Yevo)
Karşı tarafın da ayda 500 bin lira (16.600 $) teklif ettiğini bildirdin.
Nevrotik bir tutum sergiliyor ve sağlıklı ilişki kuramıyordun.
Gelinen nihai noktada, oyun şirketiyle arandaki
kabul edilemez ülfet seni bu psikoza getirdi.

Bastığın itemlerle yaktığın astronomik paralar…
Kiminde mutlu ve optimist, kiminde pesimist ve ironik tavırlar…
Cehennem gibi yakıcı övgüler sıkıyordun.
Güneydoğu düğünlerinde bu kadar kurşun atılmamıştır.
Senin olaylara refleksin bizimle anlaşmak değil, uzaklaşmak üzerineydi…
Son günlerde etrafındakileri birer obje olarak görmeye başlamıştın.
Bakışlarınla insanları sadece aşağılamıyordun, eşya seviyesine indiriyordun.
Karşı tarafa methiyeler düzdüğün son toplantıda, böylece ateşe bir odun daha attın.
Tamamı baştan aşağı yalan ve hamakattı…
İdam sehpasına kendi ayaklarınla gittiğinden bihaber;
kendi sandalyeni çektiğindense habersizdin.
Oslo, 31 Ağustos’ta güzel bir sahne var:
“İnsan kendini yok etmek istiyorsa, toplum buna izin vermeli…”
Azad edilmek isteyen çakır gözlerinle bizi süzüyordun…
Temiz bir geçmişe hasretle, mükemmel bir geleceğe istekle bakıyordun.
Anlıyorduk, sanki içinde ölen biri vardı…
Senin içinde ölen biz değilken, bizim içimizdeki ölü sendin!..
Sonra birden çok güçlü bir konumda olduğunu fark ettin.
Gaipten gelen görünmez bir el çekip seni bu bataklıktan kurtaracaktı.
Yoksa aynı el, kalın bir pandikle kıçını mı avuçlayacaktı? 🙂
Sen olmasaydın Şirket, bulunduğu konumda olmayabilirdi.
Fakat biz olmasaydık da sen, şimdiki sen olmayacaktın.
Yani sen olmasaydın bizim geçmişimiz tam kestirilemese de,
biz olmasaydık da senin geleceğinin pek parlak olamayacağı aşikardı…
İş hayatında, sayemizde önüne, çıkabileceğin beş alçak merdiven koyuldu;
tek olsaydın, o beş basamağın yüksekliğinde tek bir basamağı çıkmaya zorlanabilirdin…
İsrail’in kuruluşunu defaatle okudum, hatmettim.
Orta Doğu’da Amerika’nın hamiliği olmasa, Arap devletleri İsrail’in tozunu bırakmazlardı.
Amerika, dünyanın jandarmasıdır.
Bu camiada sen İsrail’sen biz de Amerika’yız.
Yıllardır arkanı koruyup, kolluyoruz.
Sonsuza dek tek yönlü iyilik bekliyor değildik.
Fakat, bir harekette başlangıçtaki hızı tutmak, en az onu yaratmak kadar mühimdir.
Karşı tarafın borazanı olarak oyunu överken sevincine hudut yoktu.
Artık mutluydun, eski karanlık günler geride kalmıştı.
Şunu unutma: seni iyileştiren her şey bir gün hasta edecek!
Bu firma gelişime açıktı ve geleceğin oyunu olmaya adaydı.
Ayının da 40 tane hikayesi varmış, ama kırkı da armut üzerine. 🙂
Bu iş; sayıların oyunudur, başarı da rakamlarla ölçülür.
Hormonlu büyümeyle şişen illegal bir oyunda enternasyonal açılıma inanan,
Şirinler’in köyde yaşadığına da inanır.
Bunların tümüne birden inanan, pembe fillerin mavi g*tle gezdiğine de inanır!
Şimdinin modası: Bekle ve Gör Politikası…
Nitekim, başarsan dahi eline geçecek şey,
en iyi ihtimalle şimdi sahip olduğun şeydi!
Ve ihanetinin bizde yarattığı manevi şok,
bu zararın maddi değeriyle ölçülebilecek bir şey değildi…
Nirengi noktası yapılacak metafor netti:
“Bir olay kimin işine yarıyorsa bilin ki faili odur!”
Günün sonunda kullanılıp atılacaktın…
Senden geriyeyse yalnız şu atasözü kalacaktı:
“Natıştake na tıştak!”
Anlamı ise kuşkusuz: Hiçbir şeyin hiçbir şeyi. 🙂

Bilgi yok öngörü yok, ama cesaret çoktu.
Az güçle maça çıkan kendine güvenir ve taktiklerinin en iyisi olduğuna inanır;
çünkü işe yaramıştır; ama her spektrumda değil!
Kazandığın kupalar seni şampiyon yapmaz, halk şampiyon yapar.
Senin içindeki narsisistik vecd, adeta sonun başlangıcı oldu.
Belki fırsatını bulsan kahkahadan çıldırabilirdin.
Bize göreyse o kadar komikti ki, gülmeyi bile unutmuştuk!..
Senin kümülatif etkinin başka savaş sahalarını da anlatabilirdim,
ancak bilmediğim alanlara girer ve arsenalini kurgulamak zorunda kalırdım.
Söz konusu, sabit güçlerimle erişemeyeceğim müphem mıntıkalardı.
Öte yandan Ceo’nun söylediği gibi:
Elektrik ampulünü Edison icat etmeseydi, başkası bir gün mutlak edecekti.
Yani tüm insanlık karanlığa mahkum kalmayacaktı.
Sen olmasaydın Şirket, bu hırs ve ihtirasla yükseğe sıçrayacaktı.
Tıpkı biz olmasaydık da senin, yayıncılıkta hayatını idame ettireceğin gibi…
Beni çıldırtan şeyin seni etkilemesi beklenemez.
Ya da; senin zaviyene göre saf masumiyeti, ben suç sayabilirim.
Veya; senin kontrpiyede kaldığın halde, ben sebatlı durabilirim.
Hatta senin topluluk hitabetinden aldığın hedoni, beni mezara götürebilir!..
Farz edelim ki çırçıplak dolaşmayı seviyorsun.
Bu, sana öyle gezme hakkı tanımaz.
Tanrı buyruğu gibi uyulan kurallar vardır;
onlara ayak diremek beyhude payandır…
“Müzik, mutlu kişiler için iyi, yas tutanlar için kötü; ölüler içinse anlamsızdır.” – Baruch Spinoza
Güçlü olmakla haklı olmayı karıştırmaman gerek.
İletişim sorunu yaşamanın farklı nedenleri var:
Bu nedenler, biraz da senin bize göstermediğin sevginle ilişkiliydi.
Yani iyi bir ilişki içinde değildi.
Ki tüm yazı da bunu konu alıyor zaten…
İyilikler karşılıklı sürdürülmediğinde bir taraf borç altında ezilir.
Sana alçak gönüllü davranmak yetmezdi, dahası kendimizi küçültmeliydik.
Belki selam vermekle kalmayıp, senin selamımıza karşılık vermeni dahi önlemeliydik.
Hatta değerli kişi olarak ayaklarını yalasaydık bile senin,
tepemize çıkmamanı sağlayamayabilirdik.
*
Bizi bu kadar kolay kırmamalısın!..
Çünkü insanlar, onlar için neler yaptığınızı anlamazlar.
Ta ki siz yapmayı bırakana kadar.
İşte o zaman; bu insanların, senin hayatındaki yerini öğrenirsin…
Oyun, karşı tarafa davalar açtığını bildirmişti.
Satır aralarına sızamadığımız dosyadan şimdilik bihaberdik.
Daha önce mahkeme şartlarının ne kadar bulanık olduğunu anlatmıştık.
Elbette iyi bir yasa çıkarmak, onun delinemeyeceği anlamına gelmezdi.
Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur,
güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır.
Bulgarların bir atasözü vardır:
“Bir şeyi parayla çözemiyorsan, daha çok parayla çözersin.”
Çöküş Filmi’nden harika bir sahne:
“- Ruslar burayı ele geçirirse intihar ederim!
– Otur da bir şeyler ye… Ölmek için her zaman vakit vardır!..”
Bazı yayıncıları kazandık, bazılarını da kaybettik.
Gene de cesur yürekleri satın alacak parayı darphane henüz basmamıştı.
Günün sonunda ne sen kaybettiğini düşünüyordun, ne biz kazandığımızı.
Fakat büyük girişimlerde başaramamak bile görkemlidir.
Ağlayarak yayın açtığın bize son teşekkür videosu patetik ve dramatikti.
Sanki “elveda” derken, kendi içinde medcezirler yaşıyordun.
Özellikle Ceo’ya ettiğin metaforik komplimanlarda sınır yoktu.
O ve Director’ün ne denli marjinal insanlar olduğundan söz ettin.
Fakat ayrıntıda farklı olabilmek, liderliğin temel esasıdır.
Robert Greene ne demiş:
“Efendiniz sizi seviyor diye, istediğiniz her şeyi yapabileceğinizi asla düşünmeyin!”
Çok insanımız öldü; ama insanlık ölmedi…
Kaybettiğimiz kaleleri geri mi almalıyız?
Ben aynı fikirde değilim.
Zamana zaman tanırsak düzeleceğine eminim…
Çünkü iyi insanlar kaybetmez, kaybedilir!..
*
Biz, toplantının sonunda sana aynı parayı teklif ettiğimizde,
oyuna küstüğünü ve kalmak istemediğini deklare ettin…
Bu, kabul edilebilir bir mazeret değildi…
Bize mütemadiyen sorduğun şuydu:
– Acaba 6 ay sonra size geri dönebilecek miyim?..
Bir rehabilitasyonla yeniden topluma kazandırılacak mahkum muydun?..
Güneşin yörüngesinden kopan her gezegen gibi soğumaya mahkumdun.
Şunu da tarihe şerh düşmek gerekir ki:
Napolyon ve Hitler, yönetimi bırakırlarken ülkeleri,
başladıklarından daha az topraklara sahipti!
Bu iki tiran da Machiavelli’yi satır satır okumuşlardı…
Ama en büyük hataları, şu konunun işlendiği son dersi kaçırmak oldu!..
“Kesin olmayan daha iyi için, kesin olan iyiyi feda etmeyin.” – Niccolò Machiavelli

AMA BUNLAR DA VAR
Kötü filmlerin sonunu değiştirmek istersin…
Zabıtanın tezgahını tekmelediği seyyar satıcıya ağlarsın.
23 Nisan’da minik çocuklarla bahçemizde oynamak istersin.
Deprem bölgesine yardım için balık gibi çırpınırsın.
Demek içinde bir çocuk saklı, bazen onunla göz kırparsın…
Hayatını kabusa çeviren hastalığına rağmen dünyaya gülümsersin.
Bir müftü kadar dini itikatlarına bağlı olmasan da günah işlemezsin.
Aynı zamanda barda takılan çocukla partiye de katılırsın.
Kim, “Abi başım belada!” dese,
siyah poşetlere tekel bayiden kaptığın biralarla derdine ortak olursun.
Seni tanıdığımdan beri hep çalışırsın.
Bir karıncayı incittiğini, bir insanı küstürdüğünü görmedim.
Sessizce acı çektiğinde, sevgi ve iyilik dolu çağıldayan gülüşünün,
karşısına çıkan tüm setleri yıktığı anlar da oldu.
Bizi duygulandırıp paralize eden,
sana çılgınca bağlayan zamanlardı bunlar.
Belki nadirdi bu, ancak olağanüstüydü bu…

Doktrin: “Kimi gittiği yeri mutlu eder, kimi terk ettiği yeri.” – Oscar Wilde
Related posts
10 Comments
ou için bir cevap yazınCevabı iptal et
Kategoriler
- ★ sinek ilacı (29)
- ★★ kötü (99)
- ★★★ güzel (111)
- ★★★★ önerilen (77)
- ★★★★★ şaheser (26)
- didaktik (39)
- english (14)
- eylencelik (24)
- film (1)
- hayat kanunları (19)
- hikaye (154)
- kitap (164)
- kokucuk dosyası (49)
- korona günlükleri (4)
- music (1)
- Parfüm (383)
- röportaj (3)
- tefrika (20)
Etkileyici bir yazı daha :). Yaşanmışlıkları bu kadar kolay silebilmesi ve verilen değerleri görmemesi oldukça üzücü.
Sennett, “Her bunalım kişinin daha önce inandığı şeye inanmamasıyla başlar..” der. Oysa Bumin Kağan bile olsan, devlet kurmayı hiç tasarlamasan bile, inandığın uğrunda aksiyon alır, sonrasında da yalnızca yolunu güzelleştirirsin.
Tüm rivayetler ve varsayımlar, fazla duygusallığın sağlam zeminde aksiyon bulmasıyla gerçekleşir.
Aklın kınadıklarıyla sağlam zeminde tutunamayanlar, bazen yalnızca tutunamayanlardır.
Onlardan olmamamız adına, sözlerinizin verdiği güven için teşekkürler.
Umarım yarattığınız bu evrende değer kavramı her zaman var olmak devam ederken anlaşılır. 🙂
siz tanıdığım insanlar arasında; en dürüst ve cesur olanısınız!
keşke hislerimi yazıya sizin kadar dürüst ve şeffaf olarak aktarabilsem.
“Senin iyiliğine hizmet etmeyen her şey gider ve sen ardından yenilenerek daha güçlü parlarsın.”
Sizin önderliğinizde her zaman daha güçlü parlamayı benimsemek paha biçilemez.
As people always say;
“The grass is always greener on the other side of the fence.”
When he goes to other side, he’ll face the reality.
While it made me think, it also made me laugh. A sensational masterpiece.
It was amazing to read from head to toe. It made me both think and laugh. I really liked the song as well.
An intriguing read from start to finish. This piece should be a reminder that when you realise what you have lost, it might already be too late to turn back. Thank you for this enjoyable read.
An impressively written piece. One cannot help but question some feelings while reading.
Ambition can lead you to the wrong path. We will understand what is right at the end of the road.
okurken, kendimi çok güçlü hissettim.
bu yazının ithaf edildiği kişi ben olsaydım; herhalde pişman olurdum.
çünkü böylesine detaycı, ayrıntıları gören, iyi ve kötüyü adil şekilde seçen biri ve onun takımı asla başarısız olamaz.
karşısında olan herkes, ne yazık ki hüsrana uğrayacaktır.
Bu yazının yazılma sebebi ben olsaydım kendimi en yakın çöp konteynırına atmak isterdim, hoş kendisi de öyle yapmış.