Üst: Benzin, mazot, asit, kirli üstüpü, kenevir, sardunya, ıtır, kişniş.

Kalp: Salatalık suyu, oksijenli sargı bezi, şişe mantarı, çürümüş otlar.

Baz: Vetiver, deri, misk, gülağacı.

Tip: Sucul, Yeşil, Fresh, Topraksı, Petrollü.
Çıkış Yılı: 1988 Edt.
Referans: Benzinli Salatalık

Pozitif
1) Ferah bir salatalık kokusunu, kirli bir benzin ile birleştirmek:
Belki de harika mühendislik budur!
Parfümü tasarlarken, yaratıcıları bile böylesi ünleneceğini tahmin etmediler.

2) Hiçbir parfüm onu taklit edemez.
Çünkü onları koklayan kalabalıklar, özgün Fahrenheit’ı hatırlayacaklar!
Hem lideri takipçilerinden ayıran, inovasyon değil midir?

Negatif
1) Yağlı, hayvansı tatlar ihtiva ediyor…
Koku karmaşası tam bir oksimoron…
Negatif satırına girdim, ama belki de en güzel yanı budur.
Kokuyu zaptedemiyorsunuz!
Muhtevada her şey adeta birbirinin zıttı…

*

Benzen, benzin içerisinde bulunan 150 kimyasaldan biri,
burnumuza hoş gelen benzin kokusunun da müsebbibi.
Son derece yanıcı madde, biz insanlar da öyleyiz…
Tüm benzin volümünde benzen miktarı %1 bile değil.
Havadaki milyonlarca molekülde 60 partikül olması burnumuza yetiyor.
Yani 150 litrede sadece bir damla.
Gerçekten de ‘bir avuç maya, bir tekne hamuru kabartmaya yeter’miş. 🙂
Küçük bir yerden alacağı havanın, koca balonu patlatmaya yettiği gibi…

Benzin buharına bayılıyoruz.
Bu koku bizi uyuşturuyor.
Peki ama neden?
Problem henüz tam çözülmüş değil.
Benzin kokusunun bizi, küçükken, ailemizle yakıt aldığımız mutlu anlara döndürdüğü düşünülüyor.

Amigdala: Korku ve zevk güdülerini barındıran ilkel, kertenkele beynimiz.
Hipokampus: Hafıza yöneticisi.
Limbik Sistem: Temel duygularımızı kontrol eder.

*

Ne istiyoruz?
Bu kadar parfüme ihtiyacımız var mı?
Şimdi alışverişi bıraksak, gardırobumuz ölene kadar yetmez mi?
Onları kokladığımızda gözlerimizi kapatıp harikalar diyarına gidiyoruz.
Gözümüzü açtığımızda gene aynı odada uyanıyoruz.
Peki ama ne istiyoruz?

Daha fazla parfüm… Kullanamayacağımız kadar çok materyal…
İçimizdeki manevi boşluğu, maddi ürünlerle doldurmanın kısır çabası…
Aslında istediğimiz olmayan bir şey…
Ve hiç alamayacağımız çok şey.

Oniomania krizine tutulmuş gibiyiz.
Oysa dışarıda geçirdiğiniz zamanın %80’inde, gardırobunuzun %20’sini giyersiniz.
Tüm bunlar sadece içimizdeki manevi boşluğu doldurmak için harcanan maddiyatlar.
Belki de Halil gibi biz de Objectophilia hastalığına yakalandık…

Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı adında, özgün bir şaheseri var.
Kült ve zamanın ötesinde harika bir film.
Denenmemişi çalışarak risk almak diye buna denir.
İşte benden size bir transandantal çalışma daha…
Meral – Sema Özcan
Ben senin söylemeni istiyorum. Herhalde bana ait olan bir şeyi öğrenmek hakkımdır.

Halil – Müşfik Kenter
– Hayır! Sana ait bir mesele değil bu. Resminle benim aramdaki bir durum seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım!

Meral
İyi ama aşık olduğun resim, benim resmim. İşte ben de burdayım, diyeceklerini dinlemeye geldim.

Halil
Resmin, sen değilsin ki. Resmin, benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.

Meral
Bu davranışların bir korkudan ileri geliyor.

Halil
Evet. Bir korkudan ileri geliyor. Bu korku, sevdiğim şeye ebediyen sahip olabilmek için çekilen bir korku. Ben senin resmine değil de sana aşık olsaydım, o zaman ne olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme. Belki de alay edecektin sevgimle. Halbuki resmin bana dostça bakıyor, iyilikle bakıyor… Ve ebediyen bakacak.

Meral
Ben de sana bakmak istiyorum.

Halil
Hayır. Benimle resminin arasına girme. İstemiyorum seni. Ben senin yalnız resmine aşığım!