19 yaşımdaydım. Özel bir Opel servisinde üst düzey çırak olarak çalışıyordum. Yani çıraktım ama yeni kalfa olmuştum. Ayhan abi iş yeri sahibi 25 yaşlarında birisiydi. Ustamız Aydemir abi, 30 yaşlarında, hafif tıknaz zirzop biriydi. Genellikle beyaz önlükle gezerdi. Beyaz giyersek insanların bize güveneceğini söylerdi. Herkese zorla beyaz tulum diktirirdi. Müşteri aracından inip uzaktan ona doğru yürürken o da ona doğru yönelirdi. İki ayağını pergel gibi açar, bir yandan pantolonunun önünü kurcalar ve “Oooooo ağbiii hoş geldin. Nasılsın?” derdi. Bu hareketi onun değişmez gerçeğiydi.
Opel Omega zamanın ötesinde bir otomobildi. Yetkili servis olmadığımız için bize pek uğramazdı. Bir gün siyah bir Omega bakım için bize bırakıldı. Aydemir abi, araç sahibini aradı. Allem etti, kallem etti aracın gece serviste kalmasını sağladı.
Akşamüstü servisten evlere dağılırken bir bidon ve hortum alarak beni de yanına aldı ve servisin alt katında kaporta bölümünde yatan araçların depolarından benzin çekip Omega’ya koydu. Gece de araçla çıktı gitti. Sabaha kadar gezdiğine eminim. Benzin azaldığında istasyona yanaşıp olmayan parasıyla 5 liralık yakıt alıp,
“Ya abi benzini de babam koysun, üzerimde para yok…” dediğini bize anlatmıştı.
İki ay önce, müşterinin kırmızı Opel Astra’sıyla, yüz kilometre hızla ağaca bindirmiştim. Can çıksa da huy çıkmıyor. O zamanlar da salaktım. İyi araba sürmeyi, hızlı sürmek zannediyordum. Haşat arabayı onarıp bir enayiye sattık. O enayi benim lisedeki hocam Haytavır’dan başkası değildi. Çok uzun boylu, iri yarı bir adamdı. Birinde okulda hepimize birer tane basket topu verdi ve toprak sahaya götürdü. Sonra başlayın dedi ve yüzümüze baktı. Ne yapacağımız konusunda bir fikrimiz yoktu. Oynamayan herkesi dövdü. Onlardan biri de bendim. Sağ ayağıyla benim sol ayağıma basıyordu. Tokat attıkça hacıyatmaz gibi geri gidiyor, sonra geri gelip yeni dayaklar yiyordum.
Aracını almaya geldiğinde hocam ben sizi tanıyorum, dediğimde ilk söylediği:
“Hiç benim dayağımı yedin mi?” oldu. Evet yedim deyince mutluluktan göz kenarlarındaki kaslar seğirdi. Bir eğitimcinin övündüğü şey dayak olabilir miydi?
Oldukça disiplinli ve adil bir adamdı. Bir gün yine sınıfta hepimize sıra dayağı atıyordu. En öne en sevmediği öğrencileri aldı. Sıranın sonuna varıp gücü tükenmeden onları pataklamak istiyordu. Gerçekten en sevmedikleri güzelce dayağını yedi. Ardından az sevdikleri (Ben), en son da çok sevdikleri…Onlara da yalandan hafifçe vurdu. Bir öğrenci unutulmuştu. O da öğretmenin kendi oğlu Yakup’tu. Bekir el kaldırdı:
Hocam, Yakup’u dövmediniz.
“O nerde, bir adım öne çık tekmil ver ulan!” diye gürledi.
Oğlu bir adım öne çıkıp tekmil verdi:
“Yakup Yamukyarak burdayım öğretmenim.”
Hoca, Bekir’i yanına çağırdı.
“Aferin ne kadar da dikkatlisin. Bu yüzden seni bir kez daha döveyim.” deyip cetveli kafasında kırdı. “Çünkü ispiyon iyi bir şey değil.” Yakup yine yırtmıştı…Bir gün hocamız aracını servise bıraktı. Sorun Airbag lambasının yanması, arıza vermesiydi.
Sistem şöyle çalışır:
Araca binip ilk kontak açışınızda göğüslükteki ekran ışıkları yanar. Buna yağ lambası da dahildir. Yanan ışıklar aslında çalıştığına işarettir. Fakat yola çıktıktan sonra ekranda bir lamba yanıyorsa bu arıza demektir. Ekranda sarı bir çeşme yanıyorsa araçta elektronik bir sensör arızalı demekti. Emniyet kemeri takmış bir adamın yüzüne yaklaşan yuvarlak bir balon gördüysen tehlike… İşte bu airbag (hava yastığı) lambasıdır. O yanıyorsa, ilk kazada,
“G*tün kısmeti çıkınca s*k Bağdat’tan gelirmiş.” sözü hayat buldu demektir.
Hocamız işte bu airbag lambasından muzdaripti. Yetkili servis de dahil girmediği dükkan kalmamış, ancak söndürememişlerdi. Yeni airbag oldukça pahalıydı. Ayhan abi aracı teslim aldı. İkimiz direksiyonu söktük. Direksiyon miline sarmal olarak çevrilmiş yassı kablo takımını inceledik. Kırık gördüğümüz yerleri lehimleyerek dikkatle aracı yeniden topladık. Yola çıktık ve lamba yeniden yandı.
Aydemir abi aracı ona bırakmamızı istedi. Biz ne anlardık ki. Bu arada deneme sürüşünde hocamızın arabasından Sheaffer marka, metalik gri harika bir tükenmez kalemi cepledim. Belki de yediğim zopaların acısını çıkarıyordum.
Aydemir abi araçla birkaç saat baş başa kaldıktan sonra hocayı aradı ve gelip arabasını almasını söyledi. Hocamız geldi, aracına bindi ve gözlerine inanamadı. Sorun çözülmüştü. Lamba yanmıyordu. Aydemir abiye sarıldı. Hepimizi tebrik etti. Biz mükemmel bir servistik. Bizi her gittiği yere referans olarak verecekti. Yüklü bir bahşiş bırakıp servisten çıkıp gitti.
Ayhan abi dönüp dedi ki;
“Bu işi nasıl çözdün?”
Aydemir abinin elinde minik bir şey vardı. Havaya kaldırdı ve çok basit dedi. İşin sırrı ampul yaw. Ekrandaki airbag lambasını söktüm. Dua edelim de kaza yapmasın. Adam ölürse bişey değil de, kalırsa büyük sıkıntı!..Doktrin: “Her kuşu s*ktik bi leylek kaldı.” – X
Related posts
1 Comment
Bir Cevap Yazın Cevabı iptal et
Kategoriler
- ★ sinek ilacı (29)
- ★★ kötü (99)
- ★★★ güzel (111)
- ★★★★ önerilen (76)
- ★★★★★ şaheser (25)
- didaktik (26)
- eylencelik (23)
- hayat kanunları (18)
- hikaye (148)
- kitap (155)
- kokucuk dosyası (50)
- korona günlükleri (4)
- Parfüm (381)
- röportaj (3)
- tefrika (19)
Keyifle okudum yer yer sesli olarak güldüm. Emeğinize sağlık.